Sis bombası*

Sağlık olacak…
Ben otuzlarımda…
Gör beni, yeminle ben dağlarda…
Allah belamı versin yalanım varsa.

Yani…
Yıllardan 1995 olmalıydı…
AKP iki binli yılların başından beri “iktidarda”
YOK GIDEMEDIM, feci ağrılar…
Bekliyorum ilaçların tesir etmesini…
Biliyorsunuz…
PKK bitti bitecek, çözüldü çözülecek falan…
Operasyon üstüne operasyon…
DIKKAT…
Uçaklarla falan saldırı, bir jetin havaya kalkması…
Bir bombanın maliyeti sorgulanmadan…
Hürya…
Utanmasalar TÜM yandaş – yoldaşta zafer çığlıkları…
Üç terörist öldürüldü, üç – beş…
Örgütte çözülmeler hızlandı(!)

Zil takıp oynayacaklar.

Bazen…
Yer değiştirmek için bazen kendini gizlemek için önlemler alman gerekir…
Görmüşsünüzdür…
Şehir savaşlarında falan, polis, asker iyi bilir…
Yollara barikatlar…
Lastik yakmalar…
Halbuki bir sis bombasını yapmak “çocuk oyuncağı”
Yok…
Çakması değil…
Gerçeği, belki bir gün yine bir kimyasal deney ile gösteririm sizlere…
Dağda…
Bayırda arıyor YERLI ve MILLI AKP…
MHP ikilisi teröristi…
Daha bir, iki gün olmadı YAYINLADIM örneğin İstanbul’da…
“Örgüt merkezlerini”
Evet, dağdakinden çok daha tehlikelidir kent oluşumları…
Ama…
AKP ve MHP’nin elinde YASAL SIS BOMBASI…
Perdeliyor her şeyi. Daha fazla yazmasam iyi olur…
Türk Tabipler Birliği…
Ağzım, yüzüm meselesi…
Demiştim demeyi, siktir et…
DEDIM…
Kıtlık kapıda, salt Korona değil ki…
Oku papazı ve diğerlerini!

Seçmece bunlar seçmece…
Kelek değil yani!

* Sis bombası veya diğer adıyla duman bombası, sinyal, hedef veya iniş bölgesini belirlemek için ya da birimlerin hareketlerinde bir duman perdesi yaratmak için kullanılan, infilak ettikten sonra çevresine duman yayan el bombasıdır

Tarımın hali içler acısı!

AKP iktidarının, tarım ve hayvancılığa karşı vurdumduymazlığı devam ederse, ileriki yıllarda kıtlık dönemleri yaşayabiliriz.
Kıtlık, “Açlık” demektir.
Bugün Türk çiftçisi kan ağlıyor, iktidar ise çiftçinin dertleriyle ilgilenmiyor.
Elbette ki, “Dolar-Euro” bulduğumuz sürece aç kalmayız. Dışarıdan satın alırız. Ancak… Ya o dövizi bulamaz hale gelirsek?! Merkez Bankası’nda döviz rezervleri eridi, eksiye düştü… Devlet Amerikan ilâç şirketlerine olan yaklaşık 2.3 milyar dolar borcunu ödeyemedi. Amerikan Büyükelçisi, ABD’li şirketlerin Türkiye’ye ilaç gönderemeyeceğini hatırlattı.
İlaç sıkıntısı kapıda!
Tarım ve gıda maddelerinde de aynı durum olursa ‘tarıma boş verdiğimiz‘ için saçımızı-başımızı yolarız!
★★★
“Patates tarlada kaldı!” diyen Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, maliyeti 90 kuruş olan patateste fiyatın 65 kuruşa kadar düştüğünü söyleyerek Türk tarımının dramını anlattı.
İki yıl önce cepleri yakan patates, bu yıl ürün bolluğu yüzünden tarlada kaldı.
Çiftçi çok zorda… Başta elektrik fiyatları olmak üzere üreticilerin üzerindeki girdi yükü her geçen gün artıyor. Bankalara olan borçlar hızla büyüyor.
Dayanılmayacak oranda zarar ederek ağır darbe yiyen üreticilerin çoğu, iflas etmese bile, para kazanamadığı bu işi yapmaya devam edemeyecek!
Durum eğer böyle sürerse, önümüzdeki yıl, yeteri kadar tarım ürünü bulabilir miyiz, bilemiyorum!
★★★
Bu yıl patates rekoltesi 5 milyon 200 bin ton…
Aşırı düşen fiyatlar nedeniyle patates hasadı buruk başladı.
Patates ihracatına destek verilerek yeni pazarlar bulunması lâzım.
Oysa devlet, tam tersine, sanki çiftçilerin zararını istiyormuş gibi, ihracatı sınırlandırmıştı.
7 Ocak’ta getirilen ihracat sınırlaması, sonunda kaldırıldı ama ne çare ki, geçen süre içinde dış pazarlar kaybedildi!
Dünyayı kıtlık bekliyor. Bunu görmeli ve tarıma her zamankinden daha fazla yatırım yaparak çiftçiyi desteklemeliyiz!
Benim enflasyonum!?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan enflasyon rakamlarını gördükçe gülüyorum…
Gülüşüm acı acıdır. Sitemkârdır. Manidardır!
TÜİK yetkilileri “Krizi saklayıp, keriz yerine koyuyorlar bizi!”
TÜİK’e göre yıllık enflasyon yüzde 11.47, aylık enflasyon ise yüzde 0.97 imiş…
İnanırsanız tabii…
Bunlar sizi, bizi, hepimizi çok mu aptal zannediyor, nedir?
Kabaran elektrik ve doğalgaz faturalarını ödeyenler, ceplerine hançer gibi saplanan çarşı-pazar fiyatlarını görenler, enflasyonun ne olduğunu anlamıyorlar mı?
Ben, çeşitli ürünlere (elektrik, doğalgaz, akaryakıt, yağ, peynir, ekmek, et, balık vs.) geçen yıl ne ödüyordum, bu yıl ne ödüyorum? Ona bakıyorum!
Faturaları karşılaştırıyor, aradaki farkı hesaplıyor, kendi enflasyonumu buluyorum.
Benim enflasyonum en az Yüzde 30… Fazlası var, azı yok!
Millet eğilip-bükülen rakamlardan bıktı artık!
Bunlar günün birinde doğru söylemeye başlasalar bile kimse inanmayacak!
TEBESSÜM
İlginç bir bilgi!
Mali müşavir olduğu için hayatı hesap kitapla geçen okurum Yüksel Yılmaz, ilginç bir bilgi gönderdi. Diyor ki:
“Bugün bütün dünya aynı yaşta! Neden mi?
İsterseniz siz kendiniz hesaplayın…
Yaşınızı ve doğum yılınızı toplayın… 2020 çıkacak…
Yalnız sizin değil, herkesin 2020… Bu kesin bir gerçek! Çok kişinin yaşını hesapladım, hep öyle çıktı!
İnanmayan bir denesin!”
GÜNÜN SÖZÜ
Bizim siyasileri salgının ağır şoku bile uyandıramadı!

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/rahmi-turan/tarimin-hali-icler-acisi-6069627/

Entarili hekim

Refik Saydam.
Bandırma Vapuru yolcusuydu.
Mustafa Kemal’le birlikte Samsun’a çıkanlar arasındaydı.
Milli mücadele kahramanıydı.
Tifüs’e karşı aşı geliştirdi, dünya tıp literatürüne geçti, bu aşı Kurtuluş Savaşı’nda kullanıldı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk sağlık bakanı oldu.
Birinci Milli Türk Tıp Kongresi’ne başkanlık yaptı.
Devletin sağlık teşkilatını kurdu.
Sosyal devlet anlayışıyla “halk sağlığı” kavramını kurumsallaştırdı.
“Türk hekimleri köylere sadece sağlık hizmeti götürmekle kalmayacak, uygarlıkla ilgili rehber görevi de üstlenecek” diyordu.
Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kurdu.
Serum üretimi başlattı, sadece bir yıl içinde ülkenin ihtiyacını karşılamayı başardı, serum ithalatına gerek kalmadı.
Verem, çiçek, kuduz aşısı üretimi başlattı, ithalata gerek kalmadı.
Yunanistan’a Suriye’ye Irak’a serum, Çin’e aşı ihraç etti.
Numune hastanelerini açtı.
Heybeliada Sanatoryumu’nu açtı.
Türk kadınının eczacılık yapması yasaktı, kız öğrencilerin eczacılık mektebi’ne kaydedilmesini sağladı.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından bölgesel inflüenza merkezi olarak tanınan İnflüenza Laboratuvarı’nın temelini oluşturdu.
Türkiye’de koruyucu hekimliğin mimarı oldu.
Tıp bilimini şeffaflıkla özdeşleştirerek “Saydam” soyadını bizzat Atatürk verdi.
Kızılay Başkanlığı yaptı.
Başbakan oldu.

Refik Saydam…
GATA mezunuydu.

Milli mücadele ruhuyla, ömrünü topluma vakfetmeyi, çağdaş Türkiye ülküsü için mücadele etmeyi, uygarlıkla ilgili rehber görevini, hekimlik onurunu, GATA’daki eğitimiyle benimsemişti.

E, şimdi bakıyoruz…

Başbakanlık lağvedildi.
Hıfzısıhha Enstitüsü kapatıldı.
Numune hastanesi kapatıldı.
Heybeliada Sanatoryumu kapatıldı, diyanete verildi.
Aşı ihraç ettiğimiz Çin’den test kiti ithal ediyoruz.
Halk sağlığında sosyal devlet anlayışından vazgeçildi, hastaneler yandaş işadamlarına verildi, “hasta”lar “müşteri” haline getirildi.
Şefkat Kızılay’ı şirket Kızılay’ına dönüştürüldü.

Ve, GATA’ya bakıyoruz…
İsmi değiştirildi.
Tarikatçılar cemaatçılar dolduruldu.
İmam nikahlı çok eşliliği savunan, hastanede pantolon yerine entariyle dolaşmak isteyen, hekimden çok meczup görüntüsü veren bir başhekim yardımcısı tarafından yönetiliyor.

Refik Saydamları yetiştiren Türkiye’nin gözbebeği eğitim ve sağlık kurumlarından birini getirdikleri nokta, bu.

Uygarlıkla ilgili “rehber” görevini üstlenen, topluma “çağdaş rol model” olan Türk hekimliğini soktukları kılık, bu.

“Asrın ülkesiyiz dediler, ülkeyi bir asır geriye götürdüler” dersem, Abdülhamid’e haksızlık etmiş oluruz.
Çünkü, bu memleketin sağlık vizyonu, GATA’nın kurulduğu tee 122 yıl öncesinde bile yobazların tesirinden uzak tutulmuş, tarikatların cemaatlerin eline bırakılmamıştı.

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/entarili-hekim-6069709/

3Y nerede?

Sevgili okurlarım, AKP 2000’li yılların başında, iktidar olmadan hemen önce çok değişik bir slogan bulmuştu:
“Biz iktidar olduğumuz takdirde 3Y uygulamasına geçeceğiz. Bazı kavramları Türkiye’den söküp atacağız. Bunlar bizim dönemimizde artık geçerli olmayacak!”
Ne idi bu 3Y?
-Yasaklar olmayacak.
-Yolsuzluklar ortadan kalkacak.
-Yoksullukla mücadele edilecek, halkın refah düzeyi yükselecek.
2000’li yılların başında Türk Milleti bu sloganları benimsedi. Seçim kanununun da cilvesiyle AKP yüzde 34 oyla iktidar olmayı başardı.
★★★
Şimdi aradan 20 yıla yakın bir süre geçti…
Ve tek parti iktidarı aynen sürüp gidiyor…
Üstelik buna bir de tek adamlık eklendi. Ülkemizin başına Türkiye ile neresinden baksanız ters düşen tek adam iktidarı konduruldu.
Partisinin başkanı olan şahsın aynı zamanda “Tarafsız (!)” cumhurbaşkanı olmasının yolu böylece açılmış oldu.
★★★
Peki ama kendilerine seçimler kazandıran 3Y sloganı ne oldu?
Çöpe atıldı!
Yasaklar olmayacak ve özgür bir Türkiye’de yaşayacaktık.
Oysa yasaklar olanca hızıyla başlatıldı.
İş o boyuta vardı ki, ulusal bayramlarımızın kutlanmasına bile yasak getirildi.
Uzak geçmişe gitmeye gerek yok… Örneğin sadece bugün bile yani 7 Ekim 2020 günü itibarıyla o yasaklar geçerli.
Birkaç gün önce karar aldılar, koronayı bahane edip her türlü etkinliklerin 1 Aralık gününe kadar yasaklanmasına karar verdiler.
Böylece 29 Ekim ve 10 Kasım günleri bile gümbürtüye gitmiş oldu.
Bunlara alıştık artık!
Korkutulup sindirilen toplum sessiz, duyarsız…Ve iktidarın işine gelmeyen her şey yasak.
★★★
3Y’nin ikinci ayağı olan ‘Yolsuzluklar‘ da artık olmayacak, değerli iktidarımız bu soygunlara mutlaka engel olacaktı!
Başka bir deyişle yolsuzluklara da ‘yasak‘ gelecekti!
Ama o yasağa herkes razı idi!
Yeter ki birileri ihaleler, alımlar ve harcamalarla devleti ve milleti soymaktan vazgeçsin.
Şimdi ise olanları hep birlikte, hayret ve ibretle izliyoruz.
Hatta o kadar ki, artık izleme aşamasını geride bıraktık, kanıksama aşamasına gelmeyi başardık!
Türkiye tarihinin en büyük vurgunları, soygunları ve atama rezillikleri bu iktidar döneminde, gözlerimizin içine baka baka gerçekleşiyor.
Belgeliyorsunuz, yazıyor ve söylüyorsunuz, ülkeyi yönetenlerin umurunda bile değil…
★★★
Özellikle, köprüler, otoyollar, şehir hastaneleri, barajlar, saraylar, köşkler ve aklınıza gelen her sözüm ona ihaleden yolsuzluk, müteahhit kollama, torpil ve adamına göre muamele fışkırıyor.
İktidarın belli büyük müteahhitleri var!
Bütün büyük işler özellikle onlara, yani AKP’lilere veriliyor.
Devletin ve milletin sırtından kazanılan ve korkunç boyutlara ulaşan paralar acaba nereye gidiyor?
Haydi birisi çıksın ortaya da yalan ya da yanlış yazdığımı iddia etsin, görelim bakalım!
★★★
Günümüz iktidarının üçüncü Y’si ‘Yoksulluk‘ idi!
Öyle önlemler alıp öyle adımlar atacaklardı ki, yoksulluk bitecekti!
Bunun ne derece gerçekçi olduğunu 83 milyon insanımızın en az 81 milyonu bugüne kadar herhalde yaşamış görmüş olmalıdır.
Bilinen rakamları ve yaşanan olayları burada tekrar etmenin anlamı yok.
Milyonlarca insanımız işsiz.
Devlet bütçesi yama tutmuyor.
Hemen herkes borçlu.
Fiyatlar almış başını gidiyor…
★★★
3 Y’nin durumu bunların döneminde işte böyle.
Ses çıkaran olursa devreye hemen ilk Y sokuluyor, iktidara bağımlı kılınan yargının da desteği ile yasaklar getiriliyor.
İkinci Y, yani yolsuzlukların getirdiği parasal avantajlar nedeniyle iktidar ayakta durmayı başarıyor.
Üçüncü Y’nin yarattığı Türkiye tablosunu hepimiz görüyoruz!
Yoksulluk milletin tepesine çökmüş, milyonlarca insanımızın anasını ağlatmayı sürdürüyor.
★★★
Sevgili okurlarım, burada sizlere kısaca, AKP’yi iktidar yapan, sonraki yıllarda da hep gündemde tutulan, şimdi çuvallayınca zorunlu olarak vazgeçilen 3 Y’yi kısaca anlatmaya çalıştım.
Ancak değerli hukukçu, Yargıtay emekli Başsavcısı Sabih Kanadoğlu birkaç gün önce bu 3Y’ye, AKP dönemini simgeleyen bir de dördüncü Y ekledi:
“Yalan.”
Her yerde, her ortamda, her zaman, her konuda yalan!
Düşünün, kararı siz verin.

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/emin-colasan/3y-nerede-6069586/

*

Demografi ve KADIN

Soyumda…
Anlatmıştım vardır dağa çıkma huyu…
😊
Ehhh kalıtsal yollar…
Ve hayatin gerçekleri, ayakta ZOR DURAN…
Püf desen yıkılacak olan.