Alışkınlıklar üzerine

Gün geçmez ki evimizde, dükkânımızda…
Rahmetliler anılmasın. Annem geldi oturma odasına:
“Exxxana telefon ettim, ne yapıyorsunuz oğlum?”
“Ananay, tavşanımız öldü. Çok üzüldük ama şimdi iyiyiz, televizyon izliyoruz”

Anne, babam Hxxxli, görmüşüydü?
Kafa kalmadı ki, hafızam…
“Hatırlamıyor musun oğlum, yatırdı kaloriferin önüne, öyle seyrederdi?”
“Fxxxn onu getirmedi mi, telefon açar sorardı, kızım niye getirmiyorsun özledim derdi”
Gerçekten hatırlayamıyorum…
“Kırkında, Hxxxl duaları müzik sanmış başlamıştı göbek atmaya. Herkes duayı bıraktı onu izleyip güldü”

İnsan…
Ve alışkanlıkları, insan ve hatıraları…
İki şeye alışamıyor insan…
Esarete ve ölüme!

Tek alıştığın, alışabildiğin daha doğrusu öğrenmek zorunda kaldığın…
Onlarsız yaşamak…
Ancak…
İnsan, geride kalanların aklında, ruhunda, kalbinde yaşadığı sürece gerçek anlamda ölmüş sayılmaz, sayılamaz!