Aceleyle karalanmış satırlar…
Erciş bücüş yazılar…
Sayfa sayfa cümleler…
Ama anlamlı ama anlamsız kelimeler…
Acısıyla, tatlısıyla kapanır kimi defterler.
Hani temiz bir sayfa acıyoruz dersin ya…
Geçmişin hayaletleri ömrün boyunca…
Takip eder seni, unuttum dediğin anda…
Bir müzik parçası, bir benzetme, bir anı ile her şey yine SANKI dünkü gibi gelir aklına.
İnsan kendinden kaçabilir mi?
Esneklik Önderin önemle üstünde durduğu…
Görgü gibi, su değil midir, su…
Suya yazdım seni, ispatlamadım mı bunun mümkün olduğunu?
Taş…
Yerinde ağırsa…
Ömür su gibi akıp gidiyorsa…
İnsan…
Su gibi aziz ol diyebiliyorsa…
Yani değerli…
İnsan NEDEN su gibi esnek olamıyor ki?
Donuyor…
Baş yarıyor, can alıyor…
Yeri geliyor can veriyor…
Buhar olup uçup gidiyor…
Fokur fokur kaynayıp yakıyor…
Kısacası…
“Hayat şartlarına” uyum sağlıyor…
Sen…
NEDEN HEP DÜNKÜ SEN???
Sen neden bezdin benden, ben senden?
Bu yüzden değil mi?
Durum ve şartlara uyum sağlayamadığımız için değil mi?
DIKKAT ET…
RIYA…
İki ayak üstünde yürüyen memeli, memesiz hayvana…
Öyle bir riya, öyle bir iki yüzlülük ki bir tarafların vurur tavana…
Önder olmalı…
Çölün ortasında düşen su damlası gibi…
Buharlaşıp, yok olup gitmeli.
*
Evet, tam da onu kast ediyordum…
Valideyi uyardım bu sabah…
Kim dost kim düşman bu zamanda BELLI DEGIL!
Bulgaristan…
Israil…
Rusya, Amerika…
Mısır Mısır, “MÜSLÜMAN” Kalleşler…
Batılı kimi MERKEZLER…
Ve daha neler neler…
Enteresan…
Alt tarafı bir çeyrek!
Düşüneceksin…
Bir…
Bir BÜTÜNDÜR…
IKI!