> Sen ne diyorsun hocam ne korsanı? KENDIM yaşadım, yanımda kadın var RESMI sarı taksi yine RESMI sarı taksinin saldırısına uğradı <

Futbol dediğin top’lumun aynasıdır

1970, Kasımpaşa yok.

1980, Kasımpaşa yok.

1990, Kasımpaşa yok.

2000, Kasımpaşa yok.

2002, Kasımpaşalı iktidar oldu.

2004, Kasımpaşa üçüncü ligde.

2005, Kasımpaşa ikinci ligde.

2006, Kasımpaşa birinci ligde.

2007, Kasımpaşa süperligde.

1999, Kayseri yok.

2000, yok.

2001, yok.

2002, yok.

2003, Kayserili başbakan oldu.

2004, isim hakkı filan ayarlandı, futbolla çıkamayan Kayseri, siyasetle süperlige çıktı.

Hatta peşinden bir Kayseri takımı daha, Erciyes de çıktı.

10 sene boyunca Kayseri devamlı süperligdeydi.

Kayserili’nin cumhurbaşkanlığı görev süresi bitti, şak, Erciyes küme düştü.

Kasımpaşalı’yla Kayserili’nin arası bozuldu, bu sene öbür Kayseri de yolcu görünüyor.

Kayserili gitti, Kayseri’de futbol bitti.

Londra belediyespor var mı?

Paris belediyespor?

Hani nerede Berlin belediyespor?

Siz hiç New York belediyespor diye bir şey duydunuz mu?

Bizde vardı.

Hiç taraftarı olmayan belediye kulüplerine, belediye kaynaklarıyla dev bütçeli kadrolar kurdular.

Melih Gökçek’in takımı Ankara büyükşehir belediyespor mesela, Ankaraspor adıyla özelleştirdiler, süperlige çıkardılar, adını Osmanlıspor olarak değiştirdiler.

Kasımpaşalı’yla Melih Gökçek’in arası bozuldu, Kasımpaşalı şak diye Melih Gökçek’i istifa ettirdi, Osmanlı yıkıldı.

Önce süperligden düştü, bu sene birinci ligden de düştü.

Bursa, Kayseri, Rize, Antalya, Afyon, Eskişehir, Antakya, Konya, Sakarya, Giresun, Diyarbakır, Elazığ stadyumlarında “Atatürk” adını sildiler.

Türk milletinin rengi ay-yıldızlı bayrağımızın renkleri kırmızı-beyaz’dır, değiştirdiler, milli formayı turkuaz yaptılar.

Futbol federasyonu başkanı yandaş müteahhit.

Süperlig’in yayıncı kuruluşu Katar.

Başakşehir diye bir takım yoktu.

Çünkü, zaten Başakşehir diye bir ilçe bile yoktu.

Önce İstanbul büyükşehir belediyesporu süperlige çıkardılar, sonra Başakşehir ilçesini kurdular, sonra İstanbul büyükşehir belediyesporun adını Başakşehir olarak değiştirdiler, asrın liderimiz “Başakşehir takımını ben kurdum” dedi, şampiyon oldu.

Tribün geliri yok.

Forma satış geliri yok.

Reytingi yok.

Ama sponsoru var.

Sağlık bakanımız.

(Futbol sevmeyenleri yazının en başında uyarmayı unuttum, futbol yazısı değildir bu…

Muz cumhuriyeti yazısıdır.

Muz orta yaparak bitireyim.)

Başakşehirspor Katar’a satılırsa, artık önümüzdeki maçlara bakacağız diye teselli bulan Türk futbolu bir daha kendine gelemez.

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/futbol-dedigin-toplumun-aynasidir-5944775/

“Orman Kanunu” sorunları çözmez!

Bodrum kalabalıklaştı… Yaklaşan Kurban Bayramı’nda çok daha kalabalık olacağı kesin…

Nüfus kalabalıklaştıkça olaylar da artıyor.

Yakından tanıdığım Y.A. adındaki genci yüzü sapsarı ve heyecan içinde görünce sordum:

“Hayrola, ne oldu böyle?”

Soluk soluğa idi:

“Sorma abi… Az kalsın fena halde dayak yiyecektim. Kudurmuş gibi saldırdılar” dedi.

“Anlat, ne oldu?”

“Bizim çocukları arabayla Yalıkavak Marina’ya bıraktım, geri dönüyordum. Bir otomobil yolumu kesti, içinden çıkan iki kişi, küfrederek saldırdı. Arabamı tekmelediler, camları yumrukladılar. ‘İn aşağı lan‘ diye bağırıp hakaret yağdırdılar. Arabadan çıksaydım fena dayak yiyecektim. Etraftan yetişenler kızgın ve azgın adamları uzaklaştırdılar…”

“Allah Allah… Neden böyle yaptılar?”

“Beni korsan taksici zannetmişler… Saldıranlar Bodrum’un taksi mafyası… Önceki gün Göltürkbükü’nde, korsan taksici zannettikleri masum bir vatandaşın ağzını burnunu kırmışlar. Bu zorbalar önlenmezse Bodrum’da daha birçok masum insan ‘korsan taksici‘ zannı ile dayak yer.”

★★★

Y.A.’nın anlattıklarından sonra araştırdım. Gerçekten bu tür birçok olay meydana gelmiş. Özellikle Göltürkbükü’nde taksiciler, korsan taksi zannettikleri araçların yolunu keserek birçok sürücüyü tehdit etmiş, bazılarını da dövmüşler.

Tüm bunların sebebi ekonomiye dayanıyor.

Bodrum’da taksimetrelerin fahiş oluşu ve artan taksi ücretleri insanları korsan taksiye yöneltmiş…

Mesela normal bir taksinin 80 veya 100 liraya gittiği yere, korsan taksi 30 veya 35 lira gibi bir ücretle gidiyor.

Bu nedenle, kaçak hizmet veren korsan taksiler rağbet görüyor.

★★★

“Ekmek paramızla oynanıyor. Aç mı kalalım? Biz hakkımızı arıyoruz” diye kendilerini savunan taksiciler, özellikle 34 plakalı İstanbul araçlarını izleyip şüphelendiklerinin önünü keserek sürücüye sopayı basıyorlar!

Bu arada kurunun yanında yaş da yanıyor ve masum kişiler de dayak yiyor.

Tam bir Orman Kanunu işliyor yani…

Korsan taksicilerin çalışması tabii ki yasalara aykırıdır. Bu tamam… Fakat kaba kuvvet kullanmak da yasalara aykırıdır.

Tedbir alınmazsa, “Korsan taksici” diye birçok vatandaş suçsuz yere dayak yiyebilir…

Sorunlar yasalarla çözülür, “Orman Kanunu” ile değil!

TEBESSÜM

Hırsızdan bekçi!

Anadolu’nun dağ köylerinden birinde, köyün camisine hırsız dadanmış.

Cemaat vakit namazına durduğunda, hırsız gizlice cemaatin ayakkabılarından birkaçını çalıp götürürmüş. Köylüler, hırsızın kimliğini biliyor ama suçüstü yapamadıklarından, yakalamaktan çekiniyormuş!

Bir gün imam, namazdan evvel cemaate şunları demiş:

“Dinleyin beni, bu hırsızı biz biliyoruz. Ayakkabılar çalan bu! Gelin bunu camiye bekçi yapalım. Vereceğimiz maaş, ayakkabı harcamamızın yarısından bile aşağıda olur. Kâra geçeriz.”

Cemaat kabul etmiş. Hırsız, bekçi olarak işe başlayınca, tek ayakkabı bile çalınmamış. İmam memnun, cemaat memnun.

Aradan zaman geçmiş. Tüm köy halkı özellikle cuma namazı için camide toplandığında, her hafta köylülerden birinin koyunu kaybolmaya başlamış.

Köyün kabadayısı, cemaatle alay ederek;

“Daha önce söyledim, ‘Can çıkar huy çıkmaz, hırsız çalmaktan vazgeçmez‘ dedim, dinlemediniz! Hadi şimdi hırsızı cami bekçiliğinden alın da köyün baş çobanı yapın. Hayvanlarınız belki çalınmaz ama evinizde eşya kalmaz. Hırsızdan evliya, sokma avluya!”

– Bu fıkrayı anlatan Rifat Serdaroğlu “Memleketimizin büyük sorunlarından birisi işte budur” diyor.

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/rahmi-turan/orman-kanunu-sorunlari-cozmez-5944752/

”Fetih” siyaseti nereye kadar?

ABD dış politikası için Amerikalıların kullandığı bir söz var;

“ABD hükümeti her zaman doğru kararı alır, olabilecek tüm yanlış kararları tek tek uyguladıktan sonra…”

AKP hükümeti için ise şunu söylemek mümkün;

“AKP hükümetleri hiçbir zaman yanlış yapmaz. Sadece aldatılır…”. -Bu cümlenin sonuna isteğe bağlı olarak “Rabbim de, milletim de bizi affetsin” sözü eklenebilir.-

* Suriye’ye yönelik “Şam’da üç günde namaz” şiarıyla girişilen ilk “fetih” macerası Esad’ın AKP hükümetini “aldatması” üzerine başlamıştı.

* Suriye macerası sırasında bir de Amerikalılar aldattı bizimkileri; ABD Başkanı’nın telefonu üzerine, hem de 29 Ekim’de, peşmergeyi Türkiye topraklarından geçirip, -bir de lahmacun ısmarlayıp- Rojava’yı kurtarmaya gönderdiler. Şimdi o bölgede oluşan PKK terör örgütü uzantısı “devletçiği” bozabilmek için operasyon üzerine operasyon düzenliyor AKP hükümeti. Ama o da olmuyor.

* Suriye’ye yönelik “fütuhat” sürerken, gaza gelip bir de Rus uçağı düşürüldü. Böylece bizimkileri “aldatma” sırası Putin’in Rusya’sına geldi. Moskova ile arayı yapacağız diye taviz üzerine taviz verildi;

En büyük taviz enerji alanında geldi. Sanki Rusya’nın, en büyük doğalgaz tedarikçimiz olması yetmiyormuş gibi “enerjide çeşitliliği arttıracağız” sloganıyla nükleer santral ihalesi de Rusya’ya verildi.

Kuzey Irak’ta Barzani yönetimi memur maaşlarını ödeyemez hale düşünce, çareyi AKP hükümetine başvurmakta bulmuştu. Acilen nakit akışı isteyip, karşılığında petrol alanlarında hisse önermişlerdi. Ancak AKP hükümeti “kurnaz tüccar” misali, “nasıl olsa bunlar paraya sıkışmış, daha ucuza, daha çok petrol arama ihalesi kaparız” diye pazarlığı uzatınca, Ruslar devreye girdi. Putin yönetimi, önce koşulsuz hibelerle Kuzey Iraklı Kürtleri mali açıdan rahatlattı, ardından da piyasa fiyatından petrol arama ihalelerini ve Türkiye’ye gelen boru hattının kontrolünü kaptı. Böylece “Enerji arzını çeşitlendirmek” için yola çıkan AKP hükümeti, Türkiye’nin hemen yanıbaşındaki Kuzey Irak’taki petrolün denetimini de Rusya’ya kaybetti.

* Kuzey Irak petrolleri de gidince bir hışım Suriye’nin kuzeydoğusundaki kısıtlı petrol sahasına göz dikildi; Hesap buradaki petrolü çıkartıp, parasıyla Türkiye’deki Suriyeli mülteciler için, Suriye topraklarında konut yapmaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan inşa edilecek evlerin projesini bile açıkladı; “Suriyelilere 250-300 m2 evler yapsak, çevresinde de 100-150 m2 evler yapsak.

Orada ekip biçseler….”

Ancak daha TOKİ Suriyeli evlerinin mimari projesini tamamlayamadan, ABD Başkanı Trump, Erdoğan’a “çekeceğim” sözü verdiği Amerikan askerlerini Suriye’nin petrol bölgesine yerleştiriverdi. Amerikalılar petrolün üstüne otururken, bizim Mehmetçiğe de hapsedilmiş IŞİD teröristlerinin gardiyanlığı bırakıldı. AKP hükümeti de bu sefer Trump tarafından “kandırıldığıyla” kaldı.

* Şimdilerde fetih siyasetinin hedefi Libya.

BM tarafından tanınıyor diye Müslüman Kardeşler bağlantılı Sarraç hükümetiyle anlaşma üzerine anlaşma imzalıyor AKP hükümeti. Türk askerleri Libya’da danışmanlık veriyor, TSK’nın sağladığı insansız hava araçları ile Sarraç hükümeti birliklerinin kaybettiği toprakları geri kazanmasına çalışılıyor.

Başkent Trablus ve çevresi Sarraç hükümetinin kontrolü altında. Önce Trablus’un etrafı rakip güçlerden temizlendi. Ardından da AKP hükümeti -Sarraç hükümetiyle birlikte- yeni hedefin Sirte olduğunu açıkladı.

Petrol olmayan Trablus’ta AKP hükümeti destekli Sarraç birliklerinin ilerlemesine ses çıkarmayan dünya, iş Libya’nın asıl petrol zengini bölgesinin ortasında bulunan Sirte’ye gelince bir anda hareketlendi. Son dönemde rakip güçlerden kurtarılan Trablus yakınlarındaki Vatiyya üssüne saldırı düzenlendi – Kimin saldırdığı hala meçhul, Fransa da olabilir, Birleşik Arap Emirlikleri de- .

Sarraç hükümeti Türkiye’yi yardıma çağırmıştı.

En az Sarraç hükümeti kadar “meşru” olan – hem Sarraç hükümeti, hem de Tobruk’taki parlamento BM tarafından tanınan aynı anlaşmada yer alıyorlar- Tobruk’taki parlamento da Mısır’dan yardım istedi. Önümüzdeki dönemde Mısır askerlerinin Sirte’ye yerleşmesi söz konusu.

Libya’da AKP’ye karşı cephede yer alan Rusya da boş durmuyor elbette;

Rus ordusunun “müttefiklik” adı altında fiili denetimde tuttuğu Ermenistan ile, Türkiye’nin “bir millet, iki devlet” şiarıyla yaklaştığı Azerbaycan arasında yıllar sonra birden bire ortaya çıkan çatışma “tesadüf” olabilir mi?

Suriye’de, Libya’da Rus ilerlemesini “Amerikan askerlerinin ayağını yere değdirmeden”, müttefik güçleri aracılığıyla durdurmanın peşinde olan ABD, Kafkasya’da da Rus etkisini kıracak her adıma balıklama atlayacaktır mutlaka.

* Libya operasyonunu “mavi vatan” şemsiyesi altına koyuyor ya AKP hükümeti;

Suriye’de Amerikalılar’ın kayığına binilip körükle gidilen iç savaş sonucunda, Rusya Akdeniz’in paylaşılması denklemine de Suriye üzerinden girmeyi başardı. -alın size bir “aldatılma” hikayesi daha.-

AKP hükümetinin, Müslüman Kardeşler hükümetini darbe yapıp düşürdü diye “barışmam” dediği Sisi’nin yönetimindeki Mısır’la cümle alem barıştı. Mısır da doğal olarak kendisini Akdeniz’de Rum-yunan, Libya’da Fransız-Rus cephesine attı.
İsrail deseniz; AKP hükümeti barışmaya meyilli ama, Netenyahu da boş durmuyor ki; Kudüs’ü Trump Amerikası’na “İsrail’in başkenti” kabul ettirdikten, Suriye’ye ait Golan tepelerini resmen ilhak ettikten sonra, şimdi de Batı Şeria’yı İsrail’e katmaya kalkıyor. Ayasofya’yı tekrar ibadete açıp, fetih ruhunu dünya aleme gösteren AKP hükümetinin, Filistinlilerin elinde kalan son toprakları da yutmakta olan İsrail ile yol yürümesi mümkün mü?

“Olmaz öyle şey” demeyin.

“Aldatıldık” der geçerler nasıl olsa…

Ekonomik kriz altında inleyen, parası pul olan biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da “Ayasofya’nın yeniden fethi” ile avunmak kalır sonunda…

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/zeynep-gurcanli/fetih-siyaseti-nereye-kadar-5940555/

Esnafın tükenişi!

Alt sınıflar: İşçi, köylü, memur, emekli, dar gelirli sıkıştıkça sıkışmaktalar. Gelirler giderleri karşılayamıyor.

Delik büyümüştü.

Korona belası geldi.

Delik daha açıldı.

Yama tutmuyor.

Çoğunluğu yabancı sermayeli bankalara bireysel kredi borcu olan kişi sayısı 33 milyon kişiye dayandı. Alt sınıflar, “garibim- gurabam- fakirim- fukaram” oy dalkavukluğuna inanarak AKP iktidarını desteklemiş, oylarını 18 yıldır sürekli “öğrenilmiş çaresizlik” girdabına kapılarak aynı lidere akıtmıştı.

Öğrenilmiş çaresizlik.

Bir çeşit kaderciliktir.

Yenilmişliğe teslim.

Bildiğim kadarıyla “öğrenilmiş çaresizliğin” ilk gözlemlerini psikolog ve eğitimci Prof. Martin Seligman ve Prof. Steven Maier yapmış ve Arjantinli yazar Jorce Bucay, “Bebek filin hikayesi” ile anlatmıştı.

Bebek fil, 6 aylık olur.

Kaçmasın diye zincirlenir.

Zincir çok güçlüdür.

Bebek fil ise çaresiz.

Ne kadar çabalarsa çabalasın zinciri kıramaz, zincirin çakıldığı çelik çiviyi yerinden sökemez.

Yıllar akar geçer.

Bebek fil zinciriyle büyür.

Kasları güçlenir.

Zinciri kıracak hale gelir.

Bir abansa….

Çelik çiviyi sökecektir.

Ama denemez.

Çaresizliği öğrenmiştir.

★★★

Türkiye’deki alt sınıflar bebek fil gibi “bu iktidar giderse gelecek olanlar bizi daha perişan eder” diye öğrenilmiş çaresizliklerinin 18 yıl esiri oldular. Şimdi zinciri kırma belirtileri gösteriyorlar. Son belediye seçimlerinde 11 büyük şehirde iktidarın 18 yıllık menteşeleri zorlanmaya başladı.

Ve esnaflar da zordalar.

Tükeniş sürecine girdiler.

Esnaflar da alt sınıflarla birlikte 18 yıldır iktidarı ve liderini desteklemişti. 2 milyona yakın esnafın üye olduğu Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu’nun (TESK) 40 yıldır değişmeyen başkanı Bendevi Palandöken’in oğlu iktidar partisi AKP’den milletvekili adayı olmuştu. Ve baba Palandöken şimdi “menteşelerin gıcırdamaya başladığını” açıklıyor.

“Esnaf kepenk kapatıyor.

Satılık iş yeri ilanları patladı.

Haziran ayında “esnaf dükkanı devren satılık” ilanları yüzde 77 arttı ve bir ay içinde 7 bin 200 esnaf iş yerini kapattı. Yeni esnaf dükkanı açmak için başvuranların sayısı da hızla düştü.

AVM’ler kan ağlıyor.

Mağazalar da in cin top oynuyor. Bu yılın ilk 6 ayında kapanan esnaf dükkanı, mağaza sayısı 35 bin 965 olarak gerçekleşti”

Özetle!

Esnaflar da “öğrenilmiş çaresizliklerinin” zincirini koparma kararı almış görünüyorlar ki, baba Palandöken dile geldi acı acı uyarıyor

★★★

Çözüm sunma zamanıdır.

Çaresizliğin çözümü var.

Alt sınıflar ve esnaflar Türkiye’de muhalefet partisi kurultaylarından “o davet edildi- bu davet edilmedi, anahtar listeyi maymuncukla delme” koltuk kapma çekişmelerini değil, “öğrenilmiş çaresizlikleri” bitirecek umut yükselten program ve söylemleri bekliyor.

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/necati-dogru/esnafin-tukenisi-5944609/