İslamiyet’in…
Dini inançların ılımlısı olmadığı gibi…
Çünkü BIRDIR Rabbin emirleri, tavsiyeleri…
Demokrasinin…
OLMAZ, OLAMAZ…
YOKTUR…
İlerisi!
*
„Die Entscheidung des türkischen Präsidenten Recep Tayyip Erdoğan, die Hagia Sophia von einem Museum in eine Moschee umzuwandeln, stieß vielfach auf Kritik. Nicht nur christliche Vertreter mahnten Erdoğan an, von dem Schritt abzusehen: Auch Muslime äußerten sich kritisch.
Die Hagia Sophia wurde im 6. Jahrhundert als Kirche erbaut. Durch die osmanische Eroberung von Konstantinopel – heute Istanbul – wurde sie 1453 zu einer Moschee umgewandelt. Fast 500 Jahre später beschloss Mustafa Kemal Atatürk, der Gründungsvater der Republik Türkei, aus ihr ein Museum zu machen. Das oberste Verwaltungsgericht der Türkei hat nun das Gerichtsurteil von 1934 annulliert. So kann das fast 1.500 Jahre alte Gebäude zu einer Moschee umgestaltet werden.
Zahlreiche kritische Reaktionen folgten: Papst Franziskus kündigte an, er sei „voller Schmerz“. Die UNESCO, die das Bauwerk 1985 in ihre Liste des Weltkulturerbes aufgenommen hatte, bedauerte die Entscheidung zutiefst. Die griechische Regierung sprach von einem „historischen Fehler“.
Für den Nahostexperten Kamal Sido von der Gesellschaft für bedrohte Völker, der selber Muslim ist, sei diese Entscheidung „keine gute Nachricht für die Muslimen“, weil sie „das Ansehen der Muslimen weltweit schadet“. Er betrachtet sie als politisch motiviert:
Erdoğan benutzt aktiv den Islam, um seine politischen Interesse innerhalb, aber auch außerhalb der Türkei durchzusetzen.“ Internationale Konsequenzen der Umwandlung wird es für den türkischen Präsident kaum geben: „Ich vermute, dass es bei diesen verbalen Verurteilungen bleibt, diese Verurteilungen sind nicht so scharf“, so Sido.“
https://www.youtube.com/watch time_continue=41&v=FexpAEc0FCM&feature=emb_logo
Yazık yazık, çok yazık…
Bu ülke bunları HAK ETMEDI, dün…
Avrupa Birliği bağlamında öyle SÖZLER söylendi ki…
YAKINDA…
Bu ülke terörist bir ülke ilan edilirse şaşırma.
Sikmişim…
Sizlerin “Müslümanlığını”
بِسْمِ اللهِ الْرَحْمَنِ الْرَحِيمِ
وَاعْبُدُواْ اللّهَ وَلاَ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا وَ بِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَ بِذِي الْقُرْبَى وَ الْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَ الجَارِ الجُنُبِ وَ الْصَاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ الْسَّبِيلِ وَ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللهَ لاَ يُحِبُّ مَنْ كاَنَ مُخْتَالا فَخُورًا
Bismillahirrahmanirrahim
[Rahman ve rahim Allah’ın adıyla]
“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”
*
Mâide Suresi – 46 . Ayet Tefsiri
وَقَفَّيْنَا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ بِع۪يسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرٰيةِۖ وَاٰتَيْنَاهُ الْاِنْج۪يلَ ف۪يهِ هُدًى وَنُورٌۙ وَمُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ ﴿٤٦﴾
Meal
﴾46﴿ Ardından o peygamberlerin yolu üzere, kendinden önce gelmiş olan Tevrat’ı tasdik edici olarak Meryem oğlu Îsâ’yı gönderdik. Ona da içinde hidayet ve nur bulunan, kendinden önce gelmiş olan Tevrat’ı tasdik edici, takvâ sahipleri için bir yol gösterici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.
*
İslâm’ın diğer dinlerle münasebeti
İslâm kelimesini Kur’ânî anlamda ele aldığımızda, İslâm ile öteki semavî dinler arasındaki alâka hakkındaki bir suâle yer kalmaz. Kur’ân lûgatında İslâm, husûsî bir dinin ismi değildir; bütün Nebilerin ona davet ettiği ve Nebilerin bütün tâbilerinin intisâb ettiği ortak dinin adıdır. Nitekim, Nûh (as)’ın kavmine şöyle dediğini görüyoruz: „Bana müslümanlardan olmam emredilmiştir“ (Yunus, 10: 72). Yâkub (as) oğullarına vasiyet ediyor: „Evlâtlarım, Allah, sizin için o dini seçti. Bundan dolayı sadece müslümanlar olarak ölünüz.“ (Bakara, 2:132). Yâkûb’un oğulları babalarına cevap veriyorlar: „Senin Tanrın ve ataların İbrahim ve İsmail ve İshâk’ın tanrısı olan tek Tanrı’ya kulluk edeceğiz. Biz O’na teslim olanlarız.‘ (Bakara. 2:133). Mûsâ (as) kavmine şöyle söylüyor: „Ey kavmim, eğer Allah’a inanıyorsanız, gerçekten O’na teslim olan insanlar iseniz, O’na tevekkül ediniz.“‚ (Yûnus, 10:84). Havariler İsâ (as)’a şöyle söylüyorlar: „Allah’a inandık, şâhid ol, biz müslümanlarız.“ (Âlü İmrân, 3:52). Hatta, Kitab Ehlinden bir grup Kur’ân“ı işitince „Ona inandık, o Rabbimizden gelen gerçektir. Zaten biz ondan önce de müslümanlar idik.“ (Kasas, 28:53). Hülâsa, „İslâm“ isminin, Kur’ân’da bir şiar olarak en eski tarihî asırlardan Hz. Muhammed (sav)’in nübüvvetine kadar, Nebilerin ve onlara tâbi olanların dilinde dolaştığını görüyoruz. Sonra, Kur’ân’ın bütün bu meseleleri, Hz. Muhammed (sav)’in kavmine yönelttiği bir tek meselede topladığını ve onda onlara yeni bir din koymadığını, onlara gelenin sadece önceki Peygamberlerin dini olduğunu kendilerine beyân ettiğini görüyoruz. „O ise, dinden Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi şeriat yaptı. Şöyle dedi: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.“ (Şûra. 42:13). Peşinden, Nebîlerin ve onlara tâbi olanların siretini sunduktan sonra, onları bir tek cemaatta tanzim ediyor ve hepsini bir tek İlâh’ı ve bir tek şeriatı olan tek bir ümmet yapıyor. „İşte, bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Rabbiniz de benim. Yalnız Bana kulluk edin.“ (Enbiya. 21: 92).
İsmi İslâm olup bütün Nebilerin ve Resullerin tebliği olan bu müşterek din nedir? Muhakkak Kur’ân’ı okuyan, bu dinin özünü bilir: O, âlemlerin Rabbi olan Allah’a halisane, şirksiz bir bağlanma ve O’nun hükmüne karşı çıkmaksızın O’nun Kitâblanndan bir Kitâb’ı, Resullerinden bir Resûl’ü şahsî veya grupçu yahut ırkçı sebeplerden ötürü ayırmadan; hangi lisanla olursa olsun ve hangi zamanda ve mekânda bulunursa bulunsun, Allah katından gelen herşeye, mutmain ve sağlam bir inanç içinde olmaktır. Kur’ân böyle diyor: „Oysa, kendilerine, dini yalnız Allah’a hâlis kılıp O’nu birleyerek Allah’a kulluk etmeleri, namazı kılmaları, zekât vermeleri emredilmişti. İşte doğru din budur.“ (Beyyine, 98:5). Ve şöyle diyor: „Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İs-hâk’a, Yâkûb’a ve nesline indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilene ve diğer Peygamberlere Rab’leri tarafından verilene inandık, onlar arasında ayırım yapmayız, ‚Biz Allah’a teslim olanlarız‘ deyin.“ (Bakara, 2:136).
*
Allah…
Cümle yarattığının, KAHPENIN bile yanlışlarını ve günahlarını af etsin…
Rab…
Cümle evladı korusun, HEPIMIZE…
Doğru olanı, doğru yolu göstersin.
Atatürk düşmanlığının bizleri getirdiği noktaya bakar mısınız?!
Her kötünün bir daha kötüsü vardir…
AKP…
Atatürkçülüğü Katletme Partisi…
Ve SÖZDE hırsız, arsız…
Cahil…
“Müslüman” müritleri!
*
Bakma korkularıma…
Neticede bende SADECE bir çeyreğim…
Ama…
Kendimi, sevdiklerimi kayıtsız şartsız Ona teslim ettim…
Bir…
Hadi “istisna” demiş olalım…
Rabbin sevdiği ÖZEL kullarından olan…
Hz. Muhammed (s.a.v) sözü çıkmaz aklımdan, rivayet edilen:
“Allah’a GÜVEN…
Ama eşeğini sağlam kazığa bağla!”
Ve sizlerin kazığı…
Sallanıyor, sallanıyor…
Eninde sonunda yıkılacak!
*
Otobüs farları gibi gözer, uzun saçlar, ince beller…
Rabbin sanki kalem ile çizmiş gibi ikizleri…
Geçmişe mazi derler…
Hep…
Derttiler, Önderde pil bitti…
Bekliyor recycling’i!
🙂
Gerçekten…
Kimseye anlatamıyorum derdimi…
Evlat bile, hanim…
Bir anam, gözerinde görüyorum gerçekleri…
İçinde, görünce halimi…
Uzaktan bak, hatta yakından…
Değilse yüzüm, dönmüş acıdan bir tarafıma…
Sorarsın kendine neyi varmış ki bunun?
Saniyem…
Saniyeme VE insanlar hala benden beklenti içinde.