O kadar güzel…
O kadar emsalsiz bir örnek ki, dindar kardeşim…
Dinci…
Sen zaten anlamayacaksın sözlerimi AMA sen…
Kendine belki Atatürkçü diyen VEYA ne bileyim dinciden, dindar insandan kendini ayrı, farklı gören…
Sen…
LÜTFEN bir oku düşüncelerimi, görüşlerimi…
Sonrasında bir düşün sözlerimi.
İleri demokratik, göstermelik…
Menfaat temelinde, biat sütunları üzerinde yükselen…
Tek “adam” sistemlerinde kurumlar ve kuruluşlar arası görüş ayrılığı olmaması gerektiği gibi, aynı tornadan çıkmışçasına, esvap-ı üniforma zihin ve zihniyetler benzer olmalı…
YOK…
Kabul edilemez bir olgudur görüşlerin, anlayışların, kabullerin…
Üç aşağı beş yukarı…
Benzer olması, AYNI olmalı…
Dedik ya aynı tornadan çıkmışçasına. AZ…
Az biraz farklılıklar gösterebilir ama varla yok arası olması şartı ile…
Yoksa demokrasiden, YOK çoğulculuk değil yığınların hâkimiyeti – milliye çoğunluk, parmak çoğunluğu ile göstermelik ileri ve de demokratik bir sistem nasıl izah edilebilir?
Sadece…
Hileli, hilesiz…
Seçilmişlikle olmuyor demokrasi kardeşim!
En azından bir “söylem farkı, düşünme farklılığı” olmalı ki…
Göstermelik demokrasi, pardon ilerisi…
Hani…
El alemin ağzı torba değil ki dikesin, susturasın milleti…
Dünya kamuoyunu, millet ne der sonra…
Maazallah kıskanmazlarsa bizleri, örnek almazlarsa, parmak ısırmazlarsa…
Gıpta ederek…
Bakmazlarsa bademlere…
Pezevenkler sonra ne der göt kıllarına?
Olmaz yani…
OLMAZ, birlikte hatirlayalim…
Erbaş Efendi ne demişti?
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, cuma hutbesinde “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayrimeşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HİV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim” demişti.
İlk bakışta…
Üstünkörü, gayet normal, gayet makul bir hutbe gibi görünüyor değil mi?
Ya kardeşim ne karıştırıyorsun şimdi durup durunken hırsızlıkları, yolsuzluğu…
Adaletsizliği…
Adam kayırmayı, adam mı dedim pardon…
Yandaş, yoldaşı…
Millet yiyecek ekmek bulamazken…
Cipli…
AMA türbanlı, gözlüklü orospuları…
Sırası mı şimdi, yeri mi?
Hoca HIV virüsünden bahis ediyor…
AIDS’ten…
Sanki bilmiyor “devlet zirvesinde” yaşanan yolsuzluklar, adaletsizlikler…
Toplum nezdinde, toplum sağlığı açısından…
SARS-CoV-2’den beter!
Evet, evet Koronadan BETER..
Milleti, devleti boğar!!!
Yaaa…
Hep diyorum da kimse anlamıyor beni, her gün ölünmez…
Benim gibi yavaş, yavaş…
VEYA…
Çıkarsın, dikilirsin karşılarına YETER der sarılırsın gırtlaklarına…
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir demeyeceğim…
Gelecek nesiller…
Yine nefes alır hale gelir.
Neyse birde bakalım Ankara Barosu ne demiş, nasıl yorumlamış “bu gayet normal, gayet makul lafları”
“Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın insanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef gösterdiği konuşmayı şaşkınlıkla ve ibretle izledik. Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir”
Sakalını siktiğiminin pezevengi…
Lafları ile tribünlere oynuyor…
Yığınlara…
Baş pezevenk gibi, hani AK Sarayında oturan bir gavat var ya…
Mesnetsiz yığınlara yönelik söylenmiş laflar…
Kasımpaşalılara, Kasımpaşalılara…
Tophane misali…
Karaköy artıklarına!
Çağdaş bir hukuk sisteminde…
NORMAL demokrasilerde kimsenin kimseye had bildirme ihtiyacı doğmaz…
Çünkü…
O devletlerde, o toplumlarda kanunlar, kurallar işler…
Yasalar vardır, bir düzen…
Devlet dediğin bir manzume…
İçinde her şey olabilir, arsızda…
Hırsızda, eşcinseli de olur, alkoliği de…
Olur yani olur, ulan yavşak…
Ulan yandan fırlama…
Anası belli babası Allah bilir kaç tane…
Senin…
Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?
Ama İslam…
Tövbeler tövbesi…
Anasının teninden şevk almayı, duymayı…
Affedersiniz…
Çocuk … kabul ediyor değil mi?
Ulan GÖT…
Önce yüce dinimizi öğren, özümse…
ANLA…
Sonra çık meydanlara!