Çocukluğumun bir çizgi roman karakteri…
Rabbim…
Boşuna OKU diye emir vermedi, OKU…
Beni oku bu yazılanları oku demedi, OKU DIYOR.
Kızılmaskeyi bilenler…
Pigmenleri yakından tanırlar, Afrikalı yerlilerden olan bir irk…
Ufak tefek, çılgınlıkları, öfkeleriyle bilinirler…
BILIM DIYOR…
Bugünlere gelebilen en eski, en köklü irk. Libya hakkındaki bilgim…
Kızılmaske…
Romanlarına da dayanır. UNUTMA…
Her hikâyede, her masalda vardır bir öz, bir gerçek…
İnsan anlayabilmeli, görmeli.
Bu sabah 06:45 Tayyip saati…
Euro YEDIYI gördü. Geçti…
Öncesini bilmem, öyle kötü bir geceydi ki aklım başımda değil. Dokuzu bekliyorum…
Gitmeliyim yoksa protesto yiyeceğim, artık Allah ne nasip ettiyse, bize kuruş kalmamacasına…
NAMA…
NAM / YAM kökünden türemiş bir kelime, Altay Türkleri…
Nuh Tufanı…
Gök teke yedi gün yeryüzünü dolaştı ve bağırdı
Yedi gün zelzele oldu
Yedi gün dağlar ateş püskürdü
Yedi gün yağmur yağdı
Yedi gün fırtına oldu ve dolu yağdı
Yedi gün kar yağdı
Altay Türklerinin yaratılış efsanesinde Dünya’nın ekseninin sabitliği Tanrı Ülgen’ce başı zincirle bir kazığa bağlanan balık sembolizmiyle belirtilir ve balığın başının yönünün, yani eksenin yönünün değişmesi hâlinde tufanın tekrar meydana geleceği söylenir.
Diyorum ya…
Dünyanın dört bir tarafında dolaşır bu “efsane” az biraz değiştirilmiş…
AMA ÖZÜNDE…
İnsanlığın ORTAK HAFIZASINDA.
Ve Nuh Peygamber…
Dört tarafı uçsuz bucaksız su, deniz durulmuş ama…
Günler sonra, deli…
Çılgın dalgaların dinip, günesin TEKRAR doğduğu anda…
BELKI güvercini salması…
Uç kuşum uç…
Yeni bir başlangıca, kötü günlerin ardımızda kaldığı anda uç kuşum uç yeni umutlara…
Diyerek umut dolu bekleyişi…
VE güvercin döner geriye, gagasında bir zeytin dalıyla birlikte…
VEEE…
Nuh Peygamber uzaklarda, ta ufukta…
Belli belirsiz bir şey görür, bir uç…
Bir sivri…
Denizden göğe doğru yükselen toprak parçası…
Evet…
Piramitlerin neyi simgelediğini bekli şimdi öğrenecek, anlayacaksınız…
İnsanlık tarihinde…
Mezarların tepelenmesi…
Yeni bir umudun, yeni bir başlangıcın simgesi.
Allah büyük…
Allah…
Çok büyük ve Nuh Tufanı bilimsel olarak kanıtlandı…
Ama insan işte…
Çiğ süz emmiş bir varlık…
YETMEDI…
Babil kulesin, anlamadı insan ANLAMAYACAK…
Dil karmaşayı yetmedi…
Habil…
Ve Kabil tüm bunların üstüne tuz biber ekti…
O gün bugündür…
Öldürür…
Kardeşler birbirlerini.
Kökümüz nere?
Afrika…
Bilincimiz nere?
Varlığımız, kendimizi tarifimiz, ÖZÜMÜZ…
Kökümüz…
Ortadoğu, Afrika’dan Ortadoğu’ya oradan dünyaya yayıldı insan…
Geldi bir gün Avrupa’ya, uzandı Asya’ya…
Engin denizler aştı, deli dalgalar, ölen oldu kalan oldu…
Önder ister…
Gönül ister sizlerle felsefenin derinliklerine dalmayı…
Ama Önder gider…
Gider, bir türlü varamaz, gitmeli…
Varması gereken yere, nihayete…
Belki…
Anlatırım bir ara gerisini.
Not:
Atlar sorar:
“Okuyan mı bilir gezen mi?”
En güzeli ikisi…
Ancak Rab nasip etmeli, tecrübe edinmeyi…
Hem oku…
Hem gez, gör…
Rabbim bana nasip etti…
Belki…
Olur kelimelerin bir faydası!?
Hadi ben gitti
Tepelerin, “gökdelenlerin” var tabii birde sosyolojik…
Güç denilen ile bir ilgisi, ilişkisi…
Anlattığım “yorumlardan” birisi…
Daha çok anlatacaklarım var, bitmez Önderin diyecekleri.