Aslında Almanca yazmam lazım satırları…
Bizim için ne geçerliyse INAN onlar içinde aynısı!
Hani siyasi sistem revizyonu, tazelenmesi…
Güncellemesi…
Güzel genç kızım, değerli bacılarım benim, inandırmışlar seni, sizleri…
Başörtüsü meselesi gibi, sadece bir örnek…
Anlatmadım mı, izah etmedim mi sizlere NEDEN üniversitelerde…
Saç, sakal, başörtüsü yasakları getirildi?
Anlattım…
Bizzat yaşadım O günleri…
Gerekliydi, icabet edilmeliydi!!!
NOKTA
Bir kanun teklifi…
Bir değişiklik önergesi, YOKKK…
Ne torba ne KHK tek yasa…
Tek hüküm, enine boyuna tartışma kiii…
Bu edeceğim tekliflerden SADECE biri…
Millet menfaatine, gelecek nesillerin hayrına…
Elbirliği ile düzeltelim yanlışlardan SADECE BIRINI!
Yasama…
Yürütme ve yargı…
Hani bunun denetimi?
Tabii ki var denetim, olmalı…
Tayyipistan gibi ülkeler istisna olsa bile…
Çıkardı yasama bir hükmü, ki kanunların kanunu…
Tabii ki ÖNCE Yaradan’ın sözleri örneğin ON EMRI GIBI…
Gelir ardından toplum hükümleri, yani ANAYASA örneği, burada getirilen hak VE görevlerin tümü…
Her bir vatandaş için önemli VE temel ilke…
Kanun önünde INSANLARIN, TÜM INSANLARIN eşitliği!
Hayat bu…
Dinamizmi, yani değişkenliği…
Uymak zorunda olur insan, uyacaksın…
Örneğin çevre kirliliği, görüyoruz dünya çapında rezilliği…
“Milli menfaatleri”
Siyasetçi denilenlerin sefilliğini…
Çıkardılar, çıkarmadılar kimi kanunu, anlaştılar, anlaşamadılar…
Diyelim ki…
BAK BU SADECE BIR ÖRNEK, sen istersen başörtüsüne, saça – sakala uyarla…
HATIRLATIRIM bu bağlamda teklifimi, MILLI bir kıyafet, şekil, şemalı…
ILLE örtünmek isteyen kadınlarımıza…
Türban olabilirdi, sıkma baş…
Şeklen göze hoş gelmese bile, olabilir miydi, olabilirdi…
Siyaset ile dini, tertemiz dini duygular KIRLETILDI!
Diyelim ki dünya çevre kirliliği konusunda anlaştı…
KESIN, KATTI tedbirler uygulanmaya başlandı…
Bir sene, iki sene…
On, yirmi, yüz sene geçti aradan…
Dünya bu, tabiat…
Regenere eder kendini yani kendini toparlar…
Eninde sonunda toparlar, peki diyelim aradan uzun yıllar geçti…
O katı kurallar hala geçerliliğini koruyor olur mu?
Olmaz değil mi, en azından bu kadar katı kuralların uygulanma gereği ortadan kalkabilir!
Peki…
Ki…
Dünya örnekleriyle dolu, Türkiye, Almanya diğerleri fark etmez…
>>> TOZLU KANUN MADDELERI, raflarda durur <<<
Hüküm mü bu, KANUN…
EVET…
Ama zaman aşımına uğramış, geçerliliğini yitirmiş.
NOKTA
Devlet, vatandaş münasebeti…
DIKKAT bu çok önemli…
Özellikle ülkemizde, daha vatandaşların doğru düzgün doğum günlerini bile kayda almıyoruz…
Ben örneğin 29.04.1965 doğulumum…
Esas doğum günüm 28’i…
Ama 29 yazılmış, öyle kaldı…
En azından beş, tekrar 5…
En fazla on, tekrar 10 sende bir vatandaş devleti, devlet vatandaşı ile irtibata geçmeli!
NOKTA
Neden mi sonra, bir ara…
Bir mekanizma kurulmalı…
Demokrasinin zaafı…
Havale et komisyona, anlatamam nedenlerini uzun sürer…
Ve ben ne değilim?
İyi(!)
Fark etmez, gerekirse komisyon bile olsa, DAIMÎ bir DEVET KURUMU, organı haline gelmeli…
Bu “organ” belirli aralar ile, 10, 15 senede bir araya gelerek…
“bir ilkbahar, kış” temizliği yapısın…
Yasa güncellemeleri…
Ki kanunlar, gereksiz, zamana uymayan düzenlemeler çıksın hayatımızdan…
DIKKAT DIKKAT DIKKAT
Anayasa gibi TEMEL hükümler…
İkide birde kurcalanmamalı ki kulaktan dolma bile olsa…
İnsan…
Vatandaş bilsin hak VE görevlerini!
Böyle bir şey olsaydı…
Güncelleme…
INAN başörtüsü bu şekliyle, bir sorun…
Bir problem olarak karşımıza çıkmayabilirdi!
Örnekler:
Älteste Gesetz Deutschland
Das Allgemeine bürgerliche Gesetzbuch (ABGB) ist die 1812 in den „deutschen Erbländern“ des Kaisertums Österreich in Kraft getretene und auch heute noch geltende wichtigste Kodifikation des Zivilrechts in Österreich und ist damit auch das älteste gültige Gesetzbuch des deutschen Rechtskreises.
Devrimin tanımı
Devrim, mevcut kurumları zorla değiştirmek demektir.Türk milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları yıkarak yerlerine, milletin en yüksek uygar gereklere göre ilerlemesini temin edecek yeni kurumları koymuş olmaktır.
1933 (Afetinan, Atatürk Hakkında H.B., s. 250)
Türk Devrimi’ni yapanlar
Biz Türkler, özellikle bu yüksek Türk Devrimi’ni yapmış olanlar bilmelidirler ki, bizi lâyık olduğumuz düzeye çıkarmakta herhangi bir yabancı bilgin, yabancı dâhi, dâhi olsa gücü yetmeyecektir. Düştüğümüz uçurumdan bizi kurtaracak, âlemin en yüksek katlı alanına çıkaracak, yine bu uçurumdan çıkıp yükselmesini bilenler olacaktır. Bu adamlar, bu uçurumdan kendini ve milletini kurtarmış olanlar, uygarlık dünyasında yüksek gibi görünen her adamın varlığından, incelemelerinden, fikir ve görüşlerinden yararlanmakta daima isabetli davranmış sayılacaktır; fakat bu noktadaki isabeti, kendisinin bağlı olduğu memleket ve milleti hakkında karar vermesi için asla isabetli sayılamayacaktır. Burada, ihtiyat kaydını gözden uzaklaştırmayacaktır.
1932 (A.Ü.R.İ.N., s. 9)
Arkadaşlar! Devrimimiz Türkiye’nin yüzyıllar için mutluluğunu üstlenmiştir. Bize düşen onu kavrayarak ve takdir ederek çalışmaktır.
1924 (Atatürk’ün SD.II, s. 187)
Türk Devrimi’nin özellikleri
Türk Devrimi nedir? Bu devrim, kelimenin ilk anda işaret ettiği ihtilâl anlamından başka, ondan daha geniş bir de-
ğişikliği ifade etmektedir. Bugünkü devletimizin şekli, yüz-
yıllardan beri gelen eski şekilleri ortadan kaldıran en gelişmiş tarz olmuştur. Milletin, varlığını devam ettirmesi için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen şekil ve niteliğini değiştirmiş, yani millet, dinî ve mezhebi bağlantı yerine Türk milliyeti bağıyla bireylerini toplamıştır. Millet, uluslararası genel mücadele alanında hayat sebebi ve kuvvet sebebi olacak bilim ve aracın ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini, bir değişmez gerçek olarak ilke saymıştır. Sonuç olarak, millet saydığım değişiklik ve devrimlerin doğal ve zorunlu gereği olarak genel yönetiminin ve bütün yasalarının, ancak dünyevî gereksinimlerden esinlendiği ve gereksinimin değişme ve gelişmesiyle sürekli olarak değişme ve gelişmesi esas olan dünyevî bir düşünüş biçimini, yaşamı boyunca devam edecek bir yönetim saymıştır. Büyük milletimizin yaşamının seyrinde oluşturduğu bu değişiklikler, herhangi bir ihtilâlden çok
fazla, çok yüksek olan en muazzam devrimlerdendir. Çok milletlerin kurtuluş ve yükselme mücadelesinde şahlandıkları görülmüştür. Fakat bu şahlanma, Türk milletinin bilinçli şahlanmasına benzemez.
1925(M.E.İ.S.D. i, s. 28)
Türkiye’nin her köşesinde ihtilâl ve devrim, gerçek Türklüğe kavuşma mücadelesi olmuştur.
1937 (Ayın Tarihi, Sayı: 49, 1938, s. 44)
Bağımsızlık Savaşı ve Türk Devrimi, her hamlesinde ve her evresinde, milletimizin yüksek siyasî ve uygar karakteriyle memleket işlerindeki bilinçli birliğine dayanarak başarılmıştır.
1938 (Ulus gazetesi, 16. 10. 1938)
Cumhuriyetin 10. yıldönümü nedeniyle 29 Ekim 1933 günü kordiplomatiği kabulü sırasında söylemiştir:
Türk Devrimi kurucudur. Türk İhtilâli, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanseverlik eseridir. Çocuklarına, bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir. Bu devrimin ateşli ve imanlı bir yapıcısı sıfatıyla dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyorum. Bu heyecan ve büyük sevinç gününde size bu samimî teminatı vermekledir ki, memleketlerinize karşı olan duygularımı en iyi bir şekilde ifade etmiş oluyorum.
1933 (Hakimiyeti Milliye gazetesi, 30.x.1933, s. 2)
Türk devrimlerinin temel kuralı
Gerçek devrimciler onlardır ki, ilerleme ve yenileşme devrimine yöneltmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki gerçek eğilime sızmasını bilirler. Bu nedenle şunu da ifade edeyim ki, Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasî, sosyal devrimlerin gerçek sahibi kendisidir; sizsiniz! Bu yetenek ve gelişme var olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve kudret yetemezdi. Herhangi bir gelişme döneminde bulunan bir insan kitlesini, bulunduğu konumdan kaldırıp damdan düşer gibi filân gelişme düzeyine eriştirmek imkânsızlığı şüphesiz ki açıklamaya gerek göstermez.
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktadır. Devrimlerimizin temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen düşünüş biçimlerini darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye kadar milletin beynini paslandıran, uyuşturan bu düşünüşte bulunanlar olmuştur. Herhalde düşünüş
biçimlerinde mevcut hurafeler tamamen koyulacaktır. Onlar çıkarılmadıkça, beyne gerçeğin parıltılarını yerleştirmek imkânsızdır.
1925 (Atatürk’ün S.D.U, s. 214)
Türk Devrimlerinin gerekliliği
Ey memleketini seven ve memleketi, milleti için hayatını fedadan çekinmemiş bulunan kıymetli vatandaşlar! Hep beraber bütün dünyaya açık ifade edelim ki, bunca devrimlerin bilinçli kahramanı olan bu millet, uygarlık güneşinin bütün sıcaklığını almıştır. Şüphe etmeye yer var mıdır ki,
bu sıcaklığın verimli sonuçlan elbette oldubitti halinde gür olarak fışkırmaktadır. Gerçi çok kısa zamanda hızlı ve yoğun denilecek kadar siyasî, idarî, toplumsal devrimler yaptık. Bu yaptıklarımızın hız ve yoğunluğundan, ancak memnuniyetle ve mutlulukla söz edilebilir; çünkü bu böyle olmasaydı, kurtuluş ihtimali tehlikeye düşebilirdi. Kabul etmek uygundur ki ve böyle yapmak zorunluğu içindir ki,böyle yaptık.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s. 209)
Toplumsal yapımızın hiçbir olayını, hiçbir derdini yarım önlemlerle uyuşturmak âdetinde ve eğiliminde olmayan cumhuriyet, giriştiği köklü iyileştirmenin ilk dönemlerini geçirmiş ve günden güne artacak verimli sonuçlarını toplamak dönemine girmiştir. Ayrıca özelliğimizin ve yeteneğimizin ilham ettiği ve esasen memleket gereksinimlerine uygun olduğu eserleriyle beliren yolumuzda kesinlikle yürümek kararındayız.
1926 (Atatürk’ün S.D.1, s.331)
Türk Devrimi’nin kısa ifadesi
Uçurum kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarlakanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş.. Ondan sonra, içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler.. İşte Türk Genel Devrimi’nin bir kısa ifadesi…
1935 (Atatürk’ün S.D.l, s. 365)
Kültürel ve sosyal alanda başardığımız işler, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çehresini, kesin çizgileriyle ortaya çıkarmıştır. Yeni harfleri, ulusal tarihi, öz dili, güzel, bilimsel müzik ve teknik kurumlarıyla kadını erkeği her hakta eşit, modern Türk toplumu bu son yılların eseridir. Türk ulusu, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, onun yüksek gücü ve erdemi, uluslar arasında tanılır. Türk ulusuna doğuştan rengini veren bu devrimlerden her biri, çok geniş tarihsel dönemlerin övünebileceği büyük işlerden sayılsa yeridir.
1935 (Atatürk’ün S.D.I, s. 366)
Devrimlerde izlenecek yol
Türkiye’yi, derece derece mi ilerletmeli, anî olarak mı? İki sistem var, biri bilinen Büyük Fransız İhtilâli’ndeki tarz; rejimler değişecek, ihtilâllere karşı mukabil ihtilâller yapılacak. Sağ solu tepeler, sol sağı süpürürken bir de bakılacak ki bir buçuk yüzyıllık zaman geçmiş… Bu milletin damarlarında o kadar bol kan ve önünde o kadar geniş zaman var mi?
1922 (İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, s. 73)
Arkadaşlar, zaman, gelip geçen olaylar, izlediğimiz doğrultuda bizi aldatmamıştır. Bu yol üzerinde, her gün daha çok aydınlanarak hedefe yürüyeceğiz. Bizimle beraber yürümek istemeyenlere bir şey diyemeyeceğiz. Onlar da istedikleri gibi hareket ederler. Bizim, hedeflerimize doğru yürürken isabetli olduğumuza ve en nihayet başarıyla hedefe erişeceğimize güvenimiz o kadar kuvvetlidir ki, şunun ve bunun üzülmüş olması bizi asla etkilemez. Belki uyarır, daha çok dikkatli yapar. Yalnız, bizi geriye götürecek olanların izleyecekleri doğrultuya asla uygun davranmayız! Yasalarımız uygun değilse o yasaları değiştiririz, yeni yasa yaparız. En sonunda gerek ve zorunluk görürsek bu yolda her şeyin üstüne çıkarak hedefimize yürümekte, asla tereddüt
etmeyiz.
1931 (Ayın Tarihi, Cilt: 25, Sayı: 82-83)
Biliyorsunuz ki, Fransız Büyük Devrimi hemen yüz yıl devam etmiştir. Üç yılda esaslı bir devrimin biteceğini sanmak hatâ olur. Belki, zaman zaman şöyle veya böyle bir şeyler olacaktır. İnancımızı değişmez, başarı ümidimizi hâkim bulundurmak sayesinde kesinlikle galip geleceğiz. Hocaları memnun edelim, İslâm âlemini memnun edelim, herkesi memnun edelim dersek, mümkün olsun, hepsi memnun olsun; ama biz amacı temin etmiş olmayız. İdare-i masla-hatçılar* esaslı devrim yapamaz. Bugünkü sefalet ve rezalet içinde esasen kimseyi memnun etmeye imkân yoktur. Memleket bayındır, millet zengin olduğu zaman herkes memnun olur.
1923 (İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 55)
Devrim hareketlerinde dikkat edilecek nokta, insan toplulukların emellerini, fikirlerini anladıktan sonra, onlara yenilikleri kabul ettirebilmektir.
(Afetinan, M. Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, s. 61)
Devrimlerin bütünlüğü
En büyük devrim eseriniz hangisidir? sorusuna verdiği cevap:
-Benim yaptıklarım, birbirine bağlı ve gerekli işlerdir.Bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan sorunuz!
(Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955, s 119)
Devrimin yasası
Devrimin yasası, mevcut yasaların üstündedir. Bizi öl-dürmedikçe, bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız devrim ve yenilik, bir an bile durmayacaktır; bizden sonraki dönemlerde de böyle olacaktır.
1923 (İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 56)
Devrim ve yön belirlemesi
Devrim, güneş kadar parlak, güneş kadar sıcak ve güneş kadar bizden uzaktır. Yönümü daima o güneşe bakarak belirler ve öylece ilerlerim, ilerlerim; parlaklığı ve sıcaklığı ilerlememe izin verinceye kadar ilerlerim. Tekrar ilerlemeye devam etmek üzere dururum; tekrar o güneşe bakarak yönümü belirlerim.
(Ahmed Cevat Emre, Muhit Mec, Sene : 4, No : 48, 1932, s. 2)
Devrim ve doktrin
Türk Devrimi ve ilkelerinin doktrine dayanması görüşüne verdiği cevap:
-O zaman donar kalırız.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk’ün İdeolojisi, Milliyet gazetesi, 13. XI. 1970)
Devrim ve güçsüz beyinler
Kudretsiz beyinler, zayıf gözler gerçeği kolaylıkla göremezler. O gibiler, büyük Türk milletinin yüksek düzeyine oranla geri adamlardır. Fakat, zaman bütün gerçekleri, en geri olanlara dahi anlatacaktır.
1925 (M.E.İ.S.D.1, s. 27)
Adımlarını, attığımız uygarlık ve yenilik adımlarına uydurmak istemeyenler ne talihsizdirler! Bu gibiler hâlâ milleti aldatacaklarını ümit ediyorlarsa bu ümitleri, kendilerinin zarara uğramalarından başka bir sonuç vermeyeceğine şimdiden emin olabilirler.
1925(Atatürk’ün S.D.1I, s. 223)
Beyinleri birtakım tutkulu duyguların dalgalandığı yer olan insanların görüşü ile ve birtakım boş zanlarla gerçeği değiştirmek ve hakkı söndürmek mümkün değildir ve bugüne kadar dünyada buna imkân bulunamamıştır.
1922 (Atatürk’ün S.D.II, s. 35)
Devrim ve cumhuriyetçi güçler
Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.
1931 (Atatürk’ün S.D. 111, s. 90)
Bütün dünya bilsin ki, benim için bir taraflılık vardır: Cumhuriyet taraftarlığı, fikrî ve sosyal devrim taraftarlığı. Bu noktada, yeni Türkiye topluluğunda bir bireyi, dışarıda düşünmek İstemiyorum.
1924 (Atatürk’ün S.D.U, s. 189)
Cumhuriyetçi olanların yeri
Politika âleminde, birçok oyunlar görülür. Fakat, kutsal bir ülkünün belirtisi olan cumhuriyet yönetimine, çağdaş harekete karşı bilgisizlik ve bağnazlık ve her çeşit düşmanlık ayağı kalktığı zaman, özellikle ilerici ve cumhuriyetçi olanların yeri, gerçek ilerici ve cumhuriyetçi olanların yanıdır; yoksa gericilerin ümit ve faaliyet kaynağı olan yer değil…
1927 (Nutuk II, s. 893)
Genç fikirli demek, doğruya gören ve anlayan gerçek fikirli demektir. Milletin hâkim emelleri, görüş noktası budur. Hepimiz ona uymak zorundayız.
1925 (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün Ş.D.K. ve İS., s. 55)
Devrimler ve ordu
Milleti yönetenlerin dayanağı, ordu olmuştur. Diğer milletlerde ordu ile millet, daima birbiriyle karşı karşıyadır. Halbuki, bizde tamamıyla olay tersinedir. İkinci Meşrutuyet’i, kahraman subaylarımız ilân ettikleri gibi bu devrimleri de yine bunların özverisine borçluyuz.
1925 (Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün ŞD.K. ve İS., s. 55)
Devrimler ve halk oylaması
Arkadaşlar, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimler için aydınlığın ve aydının yoluna gideceğiz; hedef ve hünerimiz, okumamış kitleyi de aydınlatarak yolumuzda yürütmek ve onu aydınlığa çıkarmaktır. Cumhuriyetimizi, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak isteğimizi köstekleyecek herhangi bir referanduma gitmek, yalnız bilmezlik değil, hıyanet olur. Yüzde seksenine okuma yazma öğretilmemiş bir memlekette devrimler halk oylamasıyla olmaz!…
1934 (Baki Vandemir, Yerli yabancı 80 imza Atatürk’ü anlatıyor, s. 172)
Devrimler ve millet
Milletin uyanıklığına, milletin ilerleme ve gelişme yeteneğine güvenerek, milletin kararlılığından asla şüphe etmeyerek cumhuriyetin bütün gereklerini yapacağız.
Birçok güçlükler ve engeller karşısında bulunduğumuzu biliyoruz. Bunların hepsini inceleme ile, gayret ve iman ile ve millet aşkının sarsılmaz kuvvetiyle birer birer çözüp sonuçlandıracağız. O millet aşkı ki, her şeye rağmen içimizde sönmez bir kuvvet, dayanıklılık ve ateş kaynağıdır.
1924 (Atatürk’ün S.D.II, s. 166)
Bizim milletimiz vatanı için, özgürlüğü ve egemenliği için özverili bir halktır; bunu kanıtladı. Milletimiz, yaptığı devrimlerin kıskanç savunucusudur da. Benliğinde bu erdemler yerleşmiş bir milleti, yürümekte olduğu doğru yoldan hiçbir kimse, hiçbir kuvvet alıkoyamaz.
1924 (Atatürk’ün BJV., s. 84)
Türkiye’de doğan devrim güneşi yükselerek sıcaklığını yaydıkça, Türk milletinin kalbi büsbütün dünyanın büyük ve takdire değer eserlerine karşı sıcak bir sevgiyle dolmuş, bütün ilerleme ilkelerini tümüyle benimsemiştir.
1933 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 560)
Böyle birlik halinde yapacağımız kurtuluş ve devrim hareketinin de düşmana karşı yaptığımız bağımsızlık hareketi gibi kesin olarak başarıyla sonuçlanacağına şüphe yoktur. Bu ikinci amacımıza da her gün daha çok başarı ile varmak için herkesin, her millet bireyinin ruh ve vicdanında şu görüş sarsılmaz şekilde yerleşmelidir ki, artık bu millet geçmişte olduğu gibi şunun, bunun hevesleri ve tutkularını, şan ve şerefini, amaçlarını ve çıkarını yerine getirmek için değil, ancak kendine ait çıkarlar için, kendisine gerekli ve faydalı gördüğü şeyler için yürüyecek ve bu millet artık, ancak bu düşünüş biçimiyle ilerleyecektir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s.155-156)
Milletimizin sağlam bir bilince sahip olduğuna, kahramanı olduğu büyük ve gerçekleşmiş eserler ve olaylardan sonra kimsenin şüphe etmeye hakkı kalmamıştır. Bilinç daima ileriye ve yeniliğe götürür ve geriye dönüş kabul etmez bir yaradılıştan özellik olduğuna göre, Türkiye Cumhuriyeti halkı ileriye ve yeniliğe uzun adımlarla yürümeye devam edecektir. Bilinçte bozukluk görülmedikçe geriye gitmek ve durmak hatıra bile gelemez.
1925 (Atatürk’ün S.D.1I, s. 214)
Artık bugün, yaşam ve insanlık gerekleri, bütün açıklığıyla belirmiştir. Bunlara aykırı olan rivayetler ahlâk ve imana esas olamaz. Gerçek belirince yalan ortadan kalkar. Boş sözler, hurafeler kafalardan çıkmalıdır. Her türlü yükselme ve olgunlaşmaya yetenekli olan milletimizin sosyal ve düşünsel adımlarını kısaltmak isteyen engeller kesinlikle ortadan kaldırılmalıdır.
1924 (Atatürk’ün B.N., s. 86)
Milleti hazırlamadan devrimler yapılamaz.
(Afetinan, Kemal Atatürk’ü Anarken, 1956, s. 54)
Yapılan işlerde halkın eğilimlerini dikkatte tutmalıyız. Halka karşı gitmemeliyiz. Fakat, ilkelerimiz davasında bir tek kişi kalsak, başımızı verir, ödün vermeyiz!
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya II, s. 587)
1938 Belediye Seçimleri’nin sonuçları üzerine Başbakan Celâl Bay ar’a çektiği telgraf :
Dün ve bugün olduğu gibi yarın dahi memleket ve millet için biricik kudret, baht açıklığı ve refah kaynağı olan devrim ilkelerinin ve Cumhuriyet rejiminin uygulaması üzerinde fikir ve elbirliğinin bu yeni belirtisinden dolayı aziz vatandaşlarımıza, Parti ve Hükümet örgütüne tebrik, teşekkür ve sevgilerimin ulaştırılmasını rica ederim.
1938 (Cumhuriyet gazetesi, 16.10.1938)
Devrimler e koruyucu önlemler
Biz, büyük bir devrim yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski kurumlan yıktık. Bunların inlerce tarafları vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak gerek. En ileri demokrasilerde bile rejimi korumak için, sert önlemlere başvurulmuştur. Bize gelince, devrimi koruyacak önlemlere daha çok muhtacız.
1925 (Avni Doğan, Kurtuluş, Kuruluş ve Sonrası, s. 165)
Devrimimiz henüz yenidir. Dedikleri gibi kökleşip benimsendiği hakkındaki görüşlerimiz ancak ileride karşılaşacağımız olaylarla gerçekleşecek ve sağlamlaşacaktır. Fakat, şimdi şuna emin olmalısınız ki, bugün başına şapka giyen, sakalını bıyığını tıraş eden, smokin ve frakla toplum yaşamımızda yer alanlarımızın çoğunun kafalarının içindeki düşünüş biçimi, hâlâ sarıklı ve sakallıdır.
1927 (Tevfîk Noyan Anlatıyor, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk III, Der. : N. A. Banoğlu, s. 87)
Gerçekten, millî görevin bitiminde köşeye çekilerek istirahat etmeliğim benim için bir faydadır. Bunu yapabilmek için, şimdiye kadar elde olunan sonuçların belirlendiği gibi devam edeceğine güvenmek gerekir. Fakat, bu hususta henüz endişesiz olamam. Hiçbirinizin endişesiz olmamanızı öğütlerim. Her tarafta olduğu gibi bizde de, yeni hareketler ve akımlar karşısında onu sindiremeyen kuvvetler meydana çıkabilir. Şunu kesinlikle bilmek gerekir ki, kazanılan yaşam ve namustur. Buna saldırı, yaşam ve namusumuza saldırıdır. Her bireyin bu gibi hareketlere dikkat etmesi ve onlara karşı son derece uyanık bulunması gerekir. İşte bu görüş açısından, milletin içinde bir birey olarak ve tekrar millet tarafından seçilme şerefine erişirsem, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde üye sıfatıyla çalışmayı görev sayıyorum.
1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 98)
Devrimin temellerini her gün derinleştirmek, kuvvetlendirmek gerekir.
1925 (Atatürk’ün S.D.II, s.223)
Fransız Devrimi, ancak yüz yılda başarılmıştır. Biz ise, devrimimizin henüz üçüncü yılındayız. Kimse iddia edemez ki, bizim devrimimiz de bir tepkiyle, bir gericilik hareketiyle karşılaşmasın. Fakat, bu üç yıl içinde akıttığımız kanların yeterli görülmesi için, çıkacak gerici hareketleri doğduğu yerlerde boğmaya çalışmalıyız.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 7.12.1929)
2 Mart 1925 günü Cumhuriyet Halk Partisi Yürütme Kurulu toplantısında söylemiştir :
– Milletin elinden tutmaya gerek vardır. Devrimi, başlayan tamamlayacaktır.
1925 (Siyasi Hatıralar, II. Kısım, Ali Fuat Cebesoy, s. 145)
Takrir-i Sükûn Kanunu* ve uygulaması
Milletimizin alın yazısına el koyduğundan beri Büyük Millet Meclisi’nin ilkesi, toplumumuzun kaybettiği yüzyılları hızla karşılamak ve bu niyetle amaçladığı hedeflere güven ve rahatlıkla ulaşmak için bugünün gerektirdiği önlemleri duraksamadan almak ve uygulamaktır.
Büyük Millet Meclisi’nin, son yıllarda çizdiği doğrultulardan türlü türlü yanıltmacalar ve karışıklıklarla milletimizi aptırmak isteyenlere karşı zorunlu olarak koyduğu Takrir-i Sükûn Yasası, bu ilkenin belirtilerindendir. Bu yasanın, genel iyileştirmenin iyi anlaşılmasına, iyi uygulanmasına, genellikle huzur ve oturmuşluğun oluşmasına ve devlet nüfuz ve saygınlığının yerleşmesi ve kuvvetlendirilmesine ne derece yararlı olduğu açıktır. Takrir-i Sükûn Yasası’nın genellikle fena hareketlere ve suiistimallere karşı fikir ve basın özgürlüğünü asla kısıtlamadığı bellidir. Bu çizgiler içinde uygulanmakta bulunan Takrir-i Sükûn Yasası’nın, milletin yaşamı için temel olan huzur ve güvenliğin, iyileştirme ve devrimlerin savunma ve sağlamlaştırılması gibi vazgeçilmez esaslar gerektirirse uygun bir süre daha yürürlükte kalması, Büyük Millet Meclisi’nce göz önünde tutulmaya ve üzerin de düşünülmeye değerdir.
1926 (Atatürk’ün S.D.I, s.332)
Takrir-i Sükûn Yasası’nı ve İstiklâl Mahkemeleri’ni baskı yönetimi aracı olarak kullanacağımız fikrini ortaya atanlar ve bu fikri aşılamaya çalışanlar oldu. Şüphe yok ki, zaman ve olaylar, bu tiksindirici fikri aşılamaya çalışanları elbette utanmış duruma düşürmüştür. Biz, olağanüstü sayılan ve fakat yasal olan önlemleri, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde, yasanın üstüne çıkmak için, araç olarak kullanmadık; tersine, memlekette düzen ve güvenlik sağlamak için uyguladık; devletin yaşam ve bağımsızlığını temin için kullandık. Biz, o önlemleri, milletin uygar ve sosyal gelişmesinde yararlı kıldık.
Efendiler, aldığımız olağanüstü önlemlerin uygulanmasına gerek kalmadığı görüldükçe, onların uygulanmasından vazgeçilmekte tereddüt gösterilmemiştir. Nitekim, İstiklâl Mahkemeleri, zamanında çalışmalarına ara verdikleri gibi, Takrir-i Sükûn Yasası da yürürlük süresinin bitiminde yeniden Büyük Millet Meclisi’nin incelemesine sunuldu. Meclis, yasanın bir süre daha yürürlükte kalmasını gerekli görmüş ise elbette bu, milletin ve cumhuriyetin yüksek yararları gereği olduğundandır. Yüksek Meclis’in bu kararı, bize baskı aracı vermek amacına yönelik düşünülebilir mi?
Efendiler, Takrir-i Sükûn Yasası’nın yürürlükte ve İstiklâl Mahkemeleri’nin çalışmakta bulunduğu süre içinde yapılan işleri göz önüne getirecek olursanız, Meclis’in ve milletin güven ve itimadının tamamen yerinde kullanıldığı kendiliğinden anlaşılır.
Memlekette girişilen büyük isyan ve suikastlar ortadan kaldırılarak sağlanan güvenlik ve huzur, elbette herkesçe memnunlukla karşılanmıştır.
Efendiler, milletimizin başında, bilgisizlik, dalgınlık ve bağnazlığın ve ilerleme ve uygarlaşma düşmanlığının belirgin işareti gibi sayılan fesi atarak onun yerine bütün uygar dünyaca başlık olarak kullanılan şapkayı giymek ve bu şekilde, Türk milletinin uygar toplum yaşamından düşünüş biçimi bakımından da hiçbir farkı olmadığını göstermek bir zorunluktu. Bunu, Takrir-i Sükûn Yasası yürürlükte olduğu zamanda yaptık. Bu yasa yürürlükte olmasaydı, yine yapacaktık. Fakat, bunda yasanın yürürlükte oluşu da kolaylaştırıcı oldu denirse, bu çok doğrudur. Gerçekten, Takrir-i Sükûn Yasası’nın yürürlükte olması, bazı gericilerin, milleti geniş ölçüde zehirlemesine meydan bırakmamıştır.
Efendiler, tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılması ve bütün tarikatlarla şeyhlik, dervişlik, müritlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık vb. gibi birtakım unvanların yasaklanması ve kaldırılması da Takrir-i Sükûn Yasası döneminde yapılmıştır. Bu husustaki yapılan işler ve uygulama, toplumumuzun, hurafelere inanan, ilkel bir millet olmadığını göstermek bakımından ne kadar zorunlu idi; bu, takdir olunur.
Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emîrlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacılara kaderlerini ve yaşamlarını emanet eden insanlardan oluşmuş bir topluluğa, uygar bir millet gözüyle bakılabilir mi? Milletimizi yanlış anlamda gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi unsurlar ve kurumlar, yeni Türkiye Devleti’nde, Türk Cumhuriyeti’nde devam ettirilmeli miydi? Buna önem vermemek, ilerleme ve yenileşme adına en büyük ve karşılanması imkânsız yanılgı olmaz mıydı? İşte biz, Takrir-i Sükûn Yasası’nın yürürlükte bulunmasından yararlandıksa, bu tarihî yanılgıyı işlememek için, milletimizin alnını olduğu gibi açık ve temiz göstermek için, milletimizin bağnaz ve Ortaçağ düşünüşünde olmadığını kanıtlamak için yararlandık.
Efendiler, milletimizin toplumsal, ekonomik, kısaca bütün uygar işlemlerinde ve ilişkilerinde verimli sonuçların dayanağı olan yeni yasalarımız da, kadın özgürlüğünü sağlayan ve aile yaşamını sağlamlaştıran Medenî Yasa da bu sözünü ettiğimiz dönemde oluşturulmuştur.
Bu sebeple, biz her araçtan, yalnız ve ancak, bir görüşten yararlanırız. O görüş şudur : Türk milletini, uygar dünyada lâyık olduğu yere yükseltmek ve Türk Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün daha fazla kuvvetlendirmek… Ve bunun için de baskı yönetimi fikrini öldürmek…
1927 (Nutuk II, s. 894-897)
Devrimlerin Savunulması
Bir memlekette, bir toplumda, bir devrim yapıldığı zaman elbette onun sebepleri vardır. Ancak, o devrimi yapanlar, inanmak istemeyen inatçı karşıtlarını inandırmaya mecbur mudur? Cumhuriyetin, elbette taraftarları ve aleyhtarları vardı; taraftarlar, ne için ve ne gibi görüşlere ve düşüncelere dayanarak cumhuriyet ilân ettiğini, aleyhtarlara izah ve görüşlerinde ve yaptıklarında isabet olduğunu kanıtlamak isteseler de, onların, kasıtlı kafa tutmalarını giderebileceği kabul olunur mu? Elbette taraftarlar güçlü iseler, ülkülerini herhangi bir yolla; ihtilâlle, devrimle veya güvenilir yollardan geçirerek uygularlar. Bu, ülkü devrimcilerinin görevidir. Buna karşı itirazlar, yaygaralar ve gerici girişimler de aleyhtarların yapmaktan geri durmayacakları hareketlerdir.
1927 (Nutuk 11, s. 826-827)
Devrimin hedefini kavramış olanlar, daima onu korumaya muktedir olacaklardır.
1930 (Hasan Rıza Soyak, Yakınlarından Hatıralar, s. 12)
Devrimler ve gericilik
Yaşamın felsefesi, tarihin garip talihi şudur ki, her iyi,her güzel, her yararlı şey karşısında, onu ortadan kaldıracakbir kuvvet belirir. Bizim dilimizde buna „gericilik“ derler. İyi bir şey yaptınız mı, biliniz ki bunu ortadan kaldırmak için karşınıza muhalif, gerici bir kuvvet çıkacaktır. Bundan dolayı, yapmadan evvel, çıkacak kara kuvvetin ortadan kaldırılması önlemini de almamız gerekir. Bütün millet inansın ve gönlü rahat olsun ki, bugünkü devrimi yapanlar ve onu tamamlamaya karar verenler, karşılarına çıkacak olumsuz kuvvetleri çıktığı noktada ezebilecek kudrete, yeteneğe, önleme sahiptirler. Bundan dolayı tekrar kesinlikle ifade ederim ki, milletin egemenliği sonrasızdır. Onu bozacak ve zarar verebilecek kuvvet, yoktur ve olamaz!
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 2.1.1930)
Milletimiz, çok büyük bir devrimin etkeni olmuştur. Gerçekten, yüzyıllardan beri uymaya alıştığımız bir yönetim şeklinin dışına çıkarak dünyada benzeri bulunmayan bir devlet kurduk. Fakat, bu yeniliğin kesinlikle tersine bir hareketi gerektireceğini hatırımızdan çıkarmamak gerekir. Bu harekete özel ifadesiyle „gericilik“ derler. Yaptığımız işler ve aldığımız sonuçlara göre bu gibi gerici hareketler, her zaman beklenebilir. Kan ile yapılan devrimler daha sağlam olur; kansız devrim ölümsüzleştirilemez. Fakat biz bu devrime erişmek için gereği kadar kan döktük. Bu kanlarımız, yalnız savaş meydanlarında değil, aynı zamanda memleketin içinde de döküldü. Temenniye değer ki, bu dökülen kanlar kâfi gelsin ve bundan sonra kan dökülmesin. Mutlu devrimimizin aleyhinde fikir ve duygu taşıyanları aydınlatıp doğru yolu göstermek aydınlara düşen millî görevlerin en önemlisi ve en birincisidir.
1923 (Atatürk’ün s.D. 11, s. 68-69)
Kara bağnazlık seni parçalamaya bile kalksa, başını vereceksin, fakat eğilmeyeceksin!
(Falih Rıfkı Atay, M.K. Mütareke Defteri, s. 85)
Unutulmamalıdır ki, milletin egemenliğini bir kişide, yahut belirli kimselerin elinde bulundurmakta çıkar bekleyen bilgisiz ve dalgın insanlar vardır. Hükümdarlar, kendilerini
kuruntuya dayanan bir kuvvetin temsilcisi tanırlar ve bundan zevk alırlar. Fakat, onların etrafındaki çıkar düşkünleri bunu din kılığına büründürerek bütün milleti aldatmaya, hata ettirmeye çalışırlar. Nitekim, şimdiye kadar çalışmışlardır. Nihayet milletin kulağı bu sözlerle dolar ve o telkinleri din gereği ve tam gerçek sayar. Bu gibilere gerici ve hareketlerine gericilik derler. Yakın tarihimizi incelersek birçok örneklere tesadüf ederiz. Fakat, buna bütün dünya inanmalıdır ki, milletimizi bu gibi telkinlerle bozma ve aldatmanın imkânı kalmamıştır. Fetva ile veyahut şu, bu gibi telkinlerle milleti gericiliğe yöneltmek isteyenlerin yeri, zindan olacaktır. Kesinlikle ve korkusuzca söylerim ki, millî egemenliğimizin her zerresini şu veya bu şekilde kayıt ve şarta bağlamak isteyenler, en koyu gericidir. Öylelere karşı milletin yapacağı şey, onları parçalamaktır.
1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 88)
Halkın saflığından yararlanarak milletin maneviyatına musallat olan kimseler ve onların izleyicileri ve müritleri,elbette ki birtakım cahillerden ibarettir. Bunlar, Türk mille
ti için ayıp oluşturacak durumların belirmesinde daima etken olmuşlardır. Milletimizin önünde açılan kurtuluş ufuklarında arasız yol almasına engel olmaya çalışanlar, hep bu kuruluşlar* ve bu kuruluşların mensupları olmuştur. Türk milletinin bunlardan daha büyük düşmanı olmamıştır. Millete anlatmalıdır ki, bunların millet yapısında yaptıkları yıkıntıyı hissetmek gerekir. Bunların varlığına hoşgörü ile bakanlar, Menemen’de Kubilây’ın başı kesilirken ilgisizce
seyretmeye dayanan ve hatta alkışlamaya cesaret edenlerle
birdir.
1931 (Vakit gazetesi, 9. 2. 1931)
Kubilây olayı hakkında
Menemen’de, son zamanlarda meydana gelen gericilik girişimi esnasında, yedeksubay Kubilây Bey’in görev yaparken uğradığı sonuçtan cumhuriyet ordusuna başsağlığı dilerim. Kubilây Bey’in şehit oluşunda gericilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki halktan bazılarının alkışla tasvip edici bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır. Vatanı savunma için yetiştirilen, yurtiçi her siyaset ve anlaşmazlığın dışında ve üstünde saygıdeğer bir durumda bulunan Türk subayının gericiler karşısındaki yüksek görevi, vatandaşlar taralından yalnız saygıyla karşılandığına şüphe yoktur. Menemen’de, halktan bazılarının hataları bütün milleti elemlendirmiştir.
İstilânın acılığını tatmış bir yörede, genç ve kahraman yedeksubayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat cumhuriyete karşı bir suikast saydığı ve bu işe yeltenenlerle, ön ayak olanları, ona göre izleyeceği kesindir. Hepimizin dikkati, bu sorundaki görevlerimizin gereklerini duyarlıkla ve hakkıyla yerine getirmeye yönelmiştir. Büyük ordunun kahraman genç subayı ve cumhuriyetin ülkücü öğretmen topluluğunun değerli üyesi Kubilây’ın temiz kanı ile cumhuriyet, yaşama gücünü tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.
1930 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 546)
https://www.atam.gov.tr/duyurular/devrim-ve-turk-devrimleri