Yazmışımdır öncesi, çok değinmişimdir bu gibi konulara…
Musevi’si, EVET MUSEVI, Hristiyan’ı, Müslümanı…
Örneğin İspanya’da…
El ele verirlerdi, bilim adına VE KAZANAN…
İnsan olurdu, insanlık…
Ya şimdi?
Yaşamayan bilmez ölümü…
Çekmeyen bilmez acıyı…
Tok anlamaz açın halinden…
Anlamayız, anlamak istemeyiz birbirimizi.
Allah vermiş cennet gibi bir vatan, taşı sıksan bereket fışkıracak…
İnsanlığın her aşamasını yaşamış bu topraklar, ne medeniyetler çiğnemiş…
Gelip, geçmiş…
Gitmiş bu topraklardan…
Bilmişsiniz bir Osmanlıyı, kulaktan dolma yüce dinimizin bilgileri. Karışmış hurafeler…
Bölmüş mezhepler, insanlarımız ÖZÜNDE IYI…
Zamanla devşirilmiş karakterleri!
Ne öğreteceğiz ne vereceğiz ne bırakacağız çocuklarımıza…
Atalardan kalma…
Kat yeni deneyimleri, doğruları arasına…
Yüzyıllar, binyıllar boyunca denenmiş, doğrulanmış özden başka?
Duydunuz mu ağzından, ben duymadım, şahit olmadım…
Tam aksine, gir internete ara…
Bir gün, bir gün ya ben Türküm dediğini…
O PEZEVENGIN ağzından duydunuz mu bu sözleri…
Tövbeler tövbesi, yanlış anlama beni…
Türk Müslüman olmadan öncesi neydi, neye inanırdı?
Demek ki…
Bu…
O meşhur soru benzeri, önce tavuk mu yoksa yumurta mı geldi?
Yok kardeşim YOKKK…
Rabbin sözleri, ÖGRETILERI, PEYGAMBERLERI…
Elbette…
Ama insan önce bir özüne dönüp öyle çıkmalı yola!
NOT, ÖNEMLI BIR NOT; neden vurguladım Musevi’yi, unuttum yazmaya?!
Musevi kardeşim, Musevi bir nevi “tutkaldı” bilirdi iki dili…
Arapçadan…
Latinceye ve tersini Musevi tercüme ederdi!