Altyapı üzerine paranoyak düşünceler

Kimi zaman…
Serttir kimi sözüm…
Sözlerim, aşağılamaktan öte kafaya dank etsin diye.

Rus…
Tatbikat yaparken aklımdan geçen düşünceler, hayaller…
Analarının amından Internet ile çıkmıştı millet…
Anlatmışımdır çokça evime döşediğim, Oma’da hala döşemekte olduğum kabloları…
Bunca teknoloji varken kullanabileceğim…
Cimri değilim bu böyle biline, varsa yarınları da düşünerek harcarım gönlümce…
Yaşarım, yaşatırım elimden geldiğince…
Sikerim parasını!

Vur elim yoktur, çıldırtmasan beni, çıkmazsam zıvanadan…
Ne çocuğa ne kadına…
Ama döverim sözlerim ile, sokarım komaya.

Söyletmen beni, eyletmen beni…


Aynalar…
Açtırmayın bana bayramlık ağzımı, açtırmayın!

Internet yokken ne yapıyordu bu millet bilmem ki?
Ey gidi günler eyyy…
Sabah sabah bir müşteri, yârdim diledim bu konuda uzaktakinden anlamadı ki beni…
Saliseler gibi geldin geçtin tükettin beni, bizleri.

“Kazak erkek”
Konuşuyor her zamanki gibi, laf üzerine laf üretiyor…
Tüketiyor bu dünyadaki en değerli şeyi…
Zamanı, israf edilen, boşa harcanan vakti…
Gıpta ederek, imrenerek izliyorum Putin’i!

Merkel…
Bir başka liderdi, onun da zaman ile çıktı foyaları meydana…
Ne bir daha iyi…
Ne bir daha kötü, ezdi geçti…
Ehhh, takdiri ilahi ezecektir birileri.

Yüzlerce metredir kablolar, evimde, oturduğum dairede…
Ve yine Oma’da metrelerin ne hesabi var ne haddi…
Unuttum bak dün yazmaya, F16 döşenen kablolarım toplam uzunluğu…
70 Kilometredir, bilgilerinize…
Ya kardeşim teknoloji, kablosuz ağ diye bir şey var değil mi?

Ananın…
Bilmem nesi, söyletmen beni…
Söyletmen beni…
Internet, kredi kartı sapıkları, cep manyakları söyletmen beni!

Ve Rab duydu dualarımı…
Dua ede ede yürümeye çalıştım arabaya..
İzliyorum kameradan, çok şükür Allah’ım sana çok şükür…
Biliyorum, EMINIM sen hep benimlesin, sevdiklerimle…
Çok şükür sana Allah’ım çok şükür, bu kul kurban sana…
Adetim değildir şikâyet etmek, çeyrek gibi gider hal ederim kendi davamı AMA…
Mecbur kaldım telefon açmaya, MECBUR, ekmek parası…
Kıytırık bir emekliden başka, dükkân haricinde yok bu ailenin başka bir geliri…
İnternette arıyormuş müşteri bizi…
Öyle kahpelikler ki…
Ekmeğim olmasına rağmen YOK Önderin yapabileceği.

Evet kardeşim EVET…
İnan…
Tecrübeler ile sabit, kahpe ile uğraşamam…
Uğraşamazsın inan…
Bilmem nenin yırtık dondan çıktığı gibi zeytinyağının üste çıktığı gibi…
Hep olacaktır tepende!

İzlerken haberleri…
Jetleri…
Donanmayı, deniz altılarını…
Atom enerjisini…
İzlerken uçak taşıyan gemileri akla geldi…
Satılan limanlar…
Ve daha neler neler.

YOKKK…
İnan bana, INAN…
Bu millet ne olur adam…
Ne olabilecek insan!

Dün aldım hanımı, kaç gündür sayıklıyor lahmacunu…
İçimde ukde, dedim öğle yemeğine…
Yürüyemiyorum kardeşim yürüyemiyorum, dün giderayak yemek öncesi bir övün dayak…
Kari milleti…
INAN atalar boşa dememiş, eksik etme sırtından sopayı, karnından sıpayı…
Kapattılar Türk sokağını trafiğe, restoranların olduğu yeri…
Yürü yürüyebilirsen…
Dedim hadi hanım gidelim, aldım yanıma bastonu…
Hani alışık olmayan g.te don durmazmış ya, onun benzeri her yerde unutuyorum bastonumu…
Yürüyoruz, anlatmıştım son mal – malzeme, kol gitti bacak iyice gitti…
Sünnetli çocuktan beter, dedi “ya daha hızlı yürüyemiyor musun?”
Park etmiştik arabayı uzağa…
İndi tepemden aşağı kaynar sular, yakalayabilseydim…
Sokak ortasında az mı yersin çok mu?

Neyse…
Gittik restorana, tıklım tıklım…
Şans bulduk cam kenarında bir yer…
Yanımızda yabancı bir çift, Avrupalı, belli…
BILMIYORUM KARDEŞIM SEN NE DÜŞÜNÜYORSUN BU KONUDA?

Osmanlı hayali…
Büyük olmak…
Güçlü…
Bu ülkenin atom bombasına ihtiyacı olduğu gibi ki anlatacağım gerekçelerini…
En azından, EN AZINDAN olmalı filosunda, donanmasında…
Olmalı IKI uçak taşıyan gemi…
(Dün yazdıklarımı anımsatırım bu konuda)
Biri devriye gezecek Akdeniz’de…
Diğeri o okyanus senin, bu benim.

Türk’ün…
Türk devletinin, toplumunun aleyhinde gelişmeler…
BIN TEPESINE, müdahale et…
İyi de bırak uçak gemilerini bir tarafa…
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkenin KALMADI TEK TÜRK LIMANI!

Oturduk masaya…
Ya takmışın koluna, almışın karını, ne bileyim sevgilini gitmişsin yemeğe…
Hafif bir yemek müziği eşliğinde hem yemeğini ye hem tatlı tatlı sohbet et değil mi?
Tabii “Türk’ten beklenemez” akşam yemeği…
Kandil eşliğinde, yani mum ışığında bak derin derin…
Manalı manalı hatunun gözerinin içine…
Gülümse bıyık altından, dedik ya tatlı balı sözler…
Özenle kurulan cümleler eşliğinde ye yemeğini…
NE MÜMKÜN KARDEŞIM, nerede bize O görgü, O KÜLTÜR?
NEREDE???

Allah belamı verin yalanım varsa, dünyanın en ADI insanı ben olayım…
Yan masa, yabancılar…
Fısıldayarak konuşuyorlar, fısıldayarak…
Ki öyle olması lazım…
“Bizim” HAYVANLAR bağıra çağıra…
Hele piçleri, hele O piçler…
Fırlatmalar…
Beni tanıyan HERKES BILIR çocukları ne çok sevdiğimi…
Terbiye(!)

Ve EVET…
İnsanda bile altyapı…
Başlar görgü denilen, aile terbiyesi küçük yaşta EVDE…
Toprak toprak, ANA…
Baba, KALITE…
Kuş…
Yuvada gördüğünü yaparmış o misal…
Ve görgü, aile terbiyesi pekişir toplumun verdiği, sunduğu eğitim ile…
Çıkar meydana INSAN(!)

Restoranlarda, havalimanlarında…
Orada burada…
Ya tamam çocuktur AMA…
Alman mürebbiyesi diyorum ona, kardeş…
Çocukları…
Benimkiler, ALLAH BELAMI VERSIN yalanım varsa…
Mum, mum gidiydiler, hala öyleler….
Böyle gördük, böyle büyüttük…
Eğitim yuvada başlar, restorandasın ya restoranda, HAYVAN ne hakkin var milleti rahatsız etmeye?

Dört tarafımız, dört tarafımız…
AMA…
ÖZELLILLE >>> Batılı ülkelere, sözde müttefiklere, ortaklara karşı <<<
GEREKLI, ELZEM…
HAYATI…
Güçlü ve çok iyi eğitilmiş, donatılmış bir ordu…
Üçüncü Dünya Savaşı bugüne kadar NEDEN çıkmadı?

Carrier derler, Carrier…
Taşıyıcı…
Füzeler, denizaltıları VE hareket kabiliyeti…
MENZILI…
Ama ben ne biliyorum ki ve sen sözlerimden ne anlıyorsun acaba?

Ve kalktık masadan, bir gurup genç gelmişti, kalkmamız onlara yaradı…
Demiştim hanıma, gel alalım çayları, kafa daha fazla gürültüyü kaldırmadı…
Alalım tatlılarımızı çıkalım sokağa, oturalım masaya…
Keyif ile tüttürelim sigaraları…
Sokak ya sokak gürültüsü bile içeriden az…
Unuttum yine bastonu, çocuklar cami tıklattı, delikanlının biri kaptı bastonu getirdi ayağıma kadar…
Terbiye mi desem görgü mü?