Belediyelere kayyuma gerek bile olmayacaktı ama…
20 Ağustos 2019
Hükümet, yalnız sınır içinde değil, sınır ötesinde de terörle mücadele ediyor. “Çözüm süreci” adı altında mücadele bırakılmıştı. Böylece terör örgütü ve yandaşları yörede güç kazandı, taban edindi, belediyeleri tam anlamıyla ele geçirdi. Bir çok belediyede seçilmiş başkanın yanı sıra, Kandil’in atadığı “eş başkan” uygulamasına geçildi. Asıl belediyeyi yöneten, her isteği yerine getirilen de eş başkan oldu.
Halka hizmet yerine, belediye olanaklarının terör örgütü lehine kullandığına ilişkin önemli iddialar sıkça dillendiriliyor. Özellikle bölücü örgütün bazı ilçeleri ele geçirip “kurtarılmış bölge” hesaplarını yaptığı dönemde, bu yardımların boyutu daha iyi görüldü. Asfalttan, parke taşından önce patlayıcıların yerleştirildiği, yer altı geçitlerinin oluşturulduğu ortaya çıkmıştı. Bunların belediye desteğiyle yapıldığı sıkça gündeme getirildi.
O YASA ÇIKARILMADI
Hükümet yetkilileri, HDP’li belediyeleri suçluyor ama olayların bu hale gelmesinde onların sorumluluğu yok mu? Belediye meclislerinin yasalara aykırı kararlarına idari yargıda itiraz etme yetkisi vardı. “Mülkî idare amiri hukuka aykırı gördüğü kararlar aleyhine idarî yargıya başvurabilir” kuralı, 4 Şubat 2010’da Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmişti. O iptal gerekçesi doğrultusunda, yasal bir düzenleme yapılmadı. Bu düzenleme yapılmış olsaydı, belediye faaliyetlerinden duyulan yakınmalar belli ölçüde giderebilecekti. O yüzden AKP’nin şikayete hakkı yok.
ÖRGÜTE KAYNAK ŞÖYLE GİDİYOR
Mali kaynakların terör örgütüne aktarıldığı, belediye araç ve gereçlerinin örgüt lehine kullanıldığı, personel giderleri üzerinden terör örgütüne kaynak aktarıldığı da sıkça gündeme getiriliyor. Belediyeler günümüzde kadrolu memur-işçi yerine taşeron işçi istihdamını tercih ediyor.
Üzerinde belediye ismi ve amblemi olsa bile, çöp toplama, yol yapımı, kanalizasyon vb. işlerde kullanılan taşıt, araç ve gereçleri, belediye üniforması taşıyor olsalar da itfaiye, zabıta, temizlik, fen işleri, büro görevlisi gibi personelin büyük bölümü, artık belediyelere değil taşeron firmalara ait. Personel giderlerinin noksansız/gerçekçi olarak belirlenebilmesi için işçi çalıştırılması esasına dayalı hizmet alım ihale giderlerinin de mutlaka hesaplamaya dahil edilmeli. Güneydoğu’daki belediye kadrolarının önemli bir bölümü boş. Örgüte kaynak, taşeron firmalar üzerinden gidiyor.
ŞİRKET KURMA YARIŞINDA
Günümüzde büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere, sermayesinin yarısından fazlası belediye ve belediyeye bağlı kuruluşlara ait, çok sayıda belediye şirketi var. Belediyelerin ihalelerine idare şirketlerinin de katılabilmesi, şirketlerin belediye yöneticilerine sağladığı kolaylıklar, birçok hizmetin hizmet satın alma yöntemiyle yapılır hale gelmesi belediye şirketi sayıları hızla artırdı.
Fen işleri/ulaştırma/imar/destek hizmet/kültür ve sosyal işler başkanlıkları gibi hizmet birim başkanlıklarının görev alanlarına paralel kurulmuş ve bu birim başkanlıklarından daha fazla personel araç ve gerece sahip belediye şirketleri bulunuyor. Belediyeler tarafından yapılan ihaleler büyük ölçüde belediye şirketlerince üstleniliyor.
Belediye şirketleri, özel hukuk tüzel kişisi statüsünde. Bu yüzden belediyelerdeki kamu kaynaklarının önemli bir bölümü; kamunun denetim alanı dışında kalan belediye şirketleri aracılığı ile özel hukuk hükümleri çerçevesinde kullanılıyor. Belediyelerin şirket kurmasıyla, mahalli ihtiyaçların kamu tüzel kişilikleri dışında gördürüldüğü, yerel yönetim ilkesiyle çelişir bir yapılanma modeli ortaya çıktı. Bu durum, yargı denetimi olanağını zayıflattı.
DENETİM DİYE BİR ŞEY YOK
İçişleri Bakanlığı’nın, belediyelerin mali denetimini yapma yetkisi, 2005 yılında AKP hükümeti tarafından kaldırıldı, dış denetim yetkisi Sayıştay’a bırakıldı. Belediyelerin mali işlemleri dışında kalan idari işlemlerin hukuka uygunluk ve idarenin bütünlü yönünden denetleme gibi kısıtlı bir yetkisi bırakıldı. Belediyeler üzerindeki Sayıştay denetimi de yetersiz. Kanuna rağmen, belediyelerde iç denetim diye de bir şey yok.
Hükümetin, HDP’li, DBP’li belediyelerden kaynaklanan yakınmalarının giderilmesi için “atanmış başkan” görevlendirilmesinden önce diğer yolları deneseydi, belki sorun daha kolay aşılırdı. Hani halkın oylarıyla seçilen yine halkın oylarıyla indirilebilirdi?
Bu köşenin okurlarına, kayyum atandığında bunun yanlışlığını 13 Eylül 2016 tarihinde yukarıdaki yazıyla duyurmuştum. Diyarbakır, Van, Mardin’in Büyükşehir Belediye Başkanları haklarında mahkeme kararı olmadan yine görevden alındı, yerlerine valiler kayyum atandı. Aslında. Türkiye’de seçilmiş başkanların da görevi sürdürmeleri için hiçbir garantileri yok… Yasalar tam uygulanmış olsa, etkili denetim yapılsa kayyuma gerek bile olmayacaktı.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/saygi-ozturk/belediyelere-kayyuma-gerek-bile-olmayacakti-ama-5289907/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger