Gözler yalan söylemez…
Bilim bunu da ispatladı, vücut dilli…
Göz bebekleri yalan söylendiğinde DIKKAT…
Onda bir milimetre değişiklik gösteriyor, büyüyor. İnsan olarak bu kadar küçük bir değişikliği algılamamız mümkün değil ama kızıl ötesi…
Makine yakalar yalanı.

Anlatmışımdır BIR örnek ile yalan makinesini nasıl aldatabileceğinizi…
Bilinçli…
AMA göz bebeği bilinçaltı yöntemi altında. YOK…
Olamaz bir kontrolün üzerinde!

Duyularımızın…
Her biri yanıltabilir bizleri…
Gözler…
Hayatımızın ILK YILINDA…
İlk üç ayda iki gözümüzle görmeyi
Yedi ile dokuzuncu ayımızda renk ve gölge „görmeyi“, perspektif değişikliklerini öğreniyoruz…
DIKKAT…
Gözlerimiz iki boyutlu görebiliyor sadece…
Beynimiz üçüncü boyutu ekliyor!

Öyle mi acaba?
Gözler gerçekten kalbin aynası mi?



Biliyor musunuz?
Tabiatın öngörüsü değil ki her şeyi doğru anlamamız, bilmemiz…
Her şey çiftleşmeye yetecek kadar…
Gerisi fuzuli!!!

Gerçekler…
Önkoşul değil, değil güzel kardeşim, gerçekleri algılamamız, tüm yalınlığı ile…
Bilmemiz tabiatın önkoşulu hiçbir zaman olmadı!

Bir kurbağa…
Hareket etmeyeni göremiyor AMA küçücük sinekleri görüyor mesela…
Bizler her ikisini de görebiliyor, algılıyoruz…
AMA…
Bir kelebeğin gördüğü TÜM renkleri göremiyor, bir yarasanın duyduğu TÜM frekansları duyamıyoruz…
Akla gelen soru:
Ya, dünya dediğin gerçekten nasıl bir şey?
Gerçek dediğin ne???

Göreceli kardeşim göreceli Albert Einstein’ın tespit ettiği gibi!
NOKTA

Hatırlayın lütfen, ne anlatmıştım geçenlerde?
HEPIMIZ ama hepimiz ve gerçeklerimiz…
Geçmişte, günesin ışığı dünyamıza sekiz dakika gecikilmeli geliyor…
Gördüğümüz her şey geçmişin bir yansıması!

Örneğin aynaya baktığında, geçmişini görüyorsun…
Geçmişini!

EMINIM…
Ki bilim bunu da ispatladı…
Teknolojik* gelişme henüz yetersiz…
“O sekiz dakika” örneğin…
İnsanlık…
Gün gelecek zaman makinesinde çağdan çağa gezecek!

* Uzaya gidenlerin saliseler, saniye ve dakikalar ile “yeryüzünde kalanlardan” daha genç olduklarını, kaldıklarını ispatladığı gibi