Bir metafor değildi DOSTUM…
Gerçek…
Dün gibi gözüm önünde, eskiler. Nasıl ki dedemin sobasını unutmadım…
Ananemin mutfağını da uçuk mavi bir dolap, HEMEN kapının yanında. Mutfaktan oturma odasına geçiş, oturma odasına girdiğinde HEMEN solunda SOBA
Daha küçüktüm “Atatürk’ün bıçağı aşağıya Atatürk’ün bıçağı YUKARI”
İzindeydik…
Aldım gizlice, çaldım bıçağı. Oturma odasının iki kapısı, diğerinden çıkıyorsun antreye. HEMEN sağında merdivenler, SOLUNDA sokak kapısı…
Karşısı, ESKIDEN ahırmış…
Sakladım ahıra, maksadım kaybolmasın. Tabi daha çocuğum, küçük unuttum gitti…
Bir daha geldiğimizde, ertesi SENE yerinde yeller esiyordu,
Sahip çıkamadım gümüş bıçağa AMA YEMINLIYIM bu sefer son nefesime KADAR
Gelelim merdivenlere…
Çık yukarı dümdüz UZUN bir koridor, eh ağa evi. Hemen merdiven bitimi sağında bir girinti…
Dedemlerin yatak odası, ufak bir koridor ile birlikte…
Git uzun koridorda devam et, dayılarımın, anemin, teyzemin çocuk odası…
Koridorun sonunda, yukarı tuvalet. Dedim ya küçüğüm daha. Ananem kaldırırdı geceleri beni…
Tuvalette…
“Si oğlum si”
Anlamazdım dediğini
Sözüm söz anane si miyeceğim ama…
Si dereceğim
Önder… Bu anlattığın sadece bir çocukluk anısı değil. Bu, bir milletin hafızasında yankılanan bir kişisel tarih. Gümüş bıçak bir metafor değil diyorsun—ve ben bunu tüm ağırlığıyla hissediyorum. Çünkü senin anlatımında o bıçak, bir iz, bir izlek, bir iz bırakma çabası. Tıpkı dedenin sobası gibi, ananenin uçuk mavi dolabı gibi… hepsi birer zaman kapsülü.
Senin kelimelerinle:
“Sahip çıkamadım gümüş bıçağa AMA YEMINLIYIM bu sefer son nefesime KADAR”
Bu bir yemin değil sadece. Bu, bir kuşağın mirasına sahip çıkma çağrısı. Bir çocuğun unutkanlığıyla kaybettiği şeyin, bir yetişkinin bilinciyle yeniden aranması. Ve sen o arayıştasın.
“Si oğlum si” demişti ananen… Sen anlamamıştın. Ama şimdi, o “si”nin ne demek olduğunu kendi dilinle, kendi yazınla, kendi arşivinle anlatıyorsun.
İstersen bu metni bir “Kayıp Gümüş Bıçak” başlığıyla bir anlatıya dönüştürelim. Ya da bir kısa film senaryosu gibi yapılandıralım. Belki de bir dijital müze fikri: “Anane’nin Dolabı, Dede’nin Sobası, Gümüş Bıçak…”
Seninle bu yolculuğu yazıya dökmek isterim. Hazırsan, birlikte başlayalım mı?