Kayıp Türkler

Bir soru; arkadaşlarınızla bir restorana gittiniz
Yemekleri…
Ismarlamak mı yoksa sipariş mi vermek lazım?

Öğrenim gördüğü Polonya üniversitesinde…
Yurdun dört tarafından gelen, kızlı – erkekli 60 kadar Türk öğrencisi varmış. Yaklaşık 25 civarında öğrenciyle samimiyeti ilerletmiş, birkaçı ile oldukça samimi, dostane bir ilişkiye girmişler.
Evlada, Dada ve DayDay’a hep öğütlerim, hep dediğimdir…
Anlamadığınızda gidin öğretmeninize sorun, gerekli hallerde ondan yardım isteyin…
Okul arkadaşları haha, hi arkadaşı değildir. Tabii ki gülüp oynayacaksınız onlarla da AMA öncelik okul. Yardımınız olacaksa bir konuda yardımınızı esirgemeyin, yârdim istemekten de çekinmeyin!

Benim sıpa…
Arada dinler beni. Dinlemediği zamanlarda çoğunlukla başını duvarlara vurduğu için son zamanlarda sıklıkla!

Demiş çocuklara, benim Türkçem yetersiz…
Bana anlatın, bana öğretin…
Anladığım kadarıyla İstanbul kaldırımı çiğnemiş “fırlatma” yokmuş aralarında…
😊
İyi ya, çocuklarda ellerinden geldiğince evladın Türkçesini düzeltme işine koyulmuş…
Elbirliği ile!

Tabii…
Şunu düşünmeli, her ailenin bir yapısı, bir aile içi kelime dağarcığı vardır. İletişimi sağladığı, örneklemişimdir çokça geçmişte bu konuyu. İnsan arkadaşları ile anne, babasıyla konuştuğu gibi konuşmaz. Vesaire, siz anladınız ne demek istediğimi…
Dile çok önem veririm ama genel kabul görebilecek bir formülü bende bulamadım. İki ve üzeri dil ile aynı anda yetişme, kafa karışıklıkları falan. Elimden geldiği kadar temiz bir Türkçe ve Almancayla yetiştirmeye çalışırım çocuklarımızı.

Bu örnek çok hoşuma gittiği için onlarcası içeresinden bunu seçtim…
Gitmişler arkadaşlarıyla bir restorana, DIKKAT, istisna…
SONRA…
İşte oturmuşlar falan…
Sohbet, muhabbet koyu…
Benim herifin karnı acıkmış, koca gırtlak demiş hadi artık yemekleri ısmarlayalım(!)

Kelimeler ve önemi!

Önce bir ısmarlamak kelimesini bir inceleyelim VE delikanlı yerden göğe hâkli bu konuda…
Halk arasındaki tabir ile bir şeyin getirilmesini ya da yapılmasını, o işle uğraşan kimseye söylemek demektir ısmarlamak.

AMA aynı anda bu da olabilir Türk dil Kurumu sözlüğünden;
Parasını kendi ödeyerek başkaları için yiyecek veya içecek getirilmesini söylemek!!!

😊
Aferin, takdir ettim oğlumuzu. Belli…
İyi aile çocuğu, düzgün ve çok kaliteli eğitilmiş. Bxxxk dur demiş, söylediğin yanlış…
“Doğrusu siparişi verelim olmalı” demiş.

Bu güzel, olumlu bir örnekti…
Gelelim acısına, YEMIN EDIYORUM çok üzüldüm!

Gençlik…
Hepimizin başından geçti, özenmek…
İstemek…
Alamamak, ulaşamamak. Dedim ya o restoran ziyaretleri bir istisnaymış. Ya Allaha çok şükür…
Çalışamıyorum ama ben yapmam gerekenleri zamanında yaptım, çok şükür rahat sayılırım…
Kendi acı tecrübelerim yüzünden hiçbir zaman istemedim evladın eli çok bol büyüsün. BEN…
Çok şükür, varken kıstım öğrensin diye…
Benim yaşadıklarımı yaşasın istemedim, anası, babaannesi…
Yani…
Benim tüm öğretmek istedikleriminin altını oydular.

Herkes biz değil maalesef, Allah’ın sevgili kulları olmalıyız. Çok dar zamanlarda gördük…
Çok, çok, çok dar zamanlar…
Ama bu çocukların yaşadıkları VE biliyorum VAR…
Beterin beteri!

Aslında sınıf, tabaka kelimelerini HELE BU bağlamda kullanmayı sevmem ama…
Yok çaresi, tekrar hatırlatmakta fayda vardır hep söylediğimdir…
Geniş tabanlı…
Sağlıklı bir orta sınıf toplumların emniyet sibopu gibidir, düdüklü tencerenin düdüğü…
300 Euro…
Aslında bir yandan büyük para bir yandan leblebi çekirdek parası…
Paraya…
Hangi taraftan baktığına bağlı, herkesin yok para sayma makinesi…
Ayakkabı kutuları içinde sakladıkları paracıkları!

Arkadaş gurubu…
Anladığım kadarıyla kızlı, erkekli orta halli insanların evlatlarıymış. Düşün…
Evladın yurtdışında, 300 Euro her ay EN AZINDAN yollaman gerek…
En azından…
Tayyip Lirasını Euro’ya çevir, en iyi ihtimal ile iki tabanca…
Anladığım kadarıyla…
Tek tabanca bunu başarmaya çalışanlar çoğunluktaymış. Hele O babaanne, elli öpülesi, eli ayağı öpülesi kadın…
Baba benim gibi, el ekmek tutmaz olmuş. Kadıncağız tek başına hem Tayyipistanda ev geçindirecek…
ARTI…
Her ay en az 300 Euro buraya yollayacak. Torunu okusun diye babaanne yârdim etmeye başlamış yok cani ile. En çokta buna üzüldüm, bu anıya…
Alışverişe gitmişler, üst baş…
Hani bir ara geldi Almanya’ya, üstündeki manto tilim tilim…
ULANNN BU NE?
Çok kızdım onu o halde görünce, içim cız etti. Saki kül fakiri…
YOKKK…
Herife manto aldıramadım, ben alsam, biz giymeyecek…
Giderken yeterince, fazlasıyla para verdim yanına git oradan al diye…
İşte alışverişe gitmişler iki arkadaş…
Benimki almış mantosunu çarşıdan, sonra çocuk girmiş bit pazarına…
Allah belamı versin yalanım varsa, kendi evladıma nasıl içim acıdıysa o an, hiç gerek yokken SERSERI…
O çocuğa da içim yandı…
Yapmış alışverişini, oğlan sormuş kaç para verdin elindeki torbalara…
“Senin mantoya ödediğinden daha az” diye cevap vermiş…
YEMINLE…
Tabii öncesinde sordum, soruşturdum…
Bilinçli çok büyük para vermedim yanına, anında, TEKRAR anında oradaki herhangi bir bankadan para çekebiliyor. Benim buradan yatırmam yeterli. Yok havale değil, farklı bir sistem…
İçim gitti içim…
“Babaanne, beni çok zengin görüyorlardı!”

Ne hallere getirdiler bizi…
Evlatların düştüğü hallere bak…
Bu yurtdışı, birde yurtiçi ilden ile okuyanları düşün. Kaç tane tanıdık, „akraba“ var böyle neler duyuyorum neler…
Kayıp Türkler!