Evrende…
Bir un tanesi…
Dünyada…
Bir kum tanesi…
Koca bir çayırda açan…
Bir kır çiçeği bile değilsin(!)
Olsan bile bir un, bir kum tanesi rüzgarla savrulursun…
Olsan bile filizlenen, açan bir kır çiçeği, binlercesi arasında birsin, gün gelir solar gidersin…
Alnına yazının tezahürüdür yaşadığın, Rab’a inanıyorsan, kadere, kısmete, cennete ve cehenneme…
Kahpe feleğe kızma, darılma, küsme…
Allah…
Sana seçme hakkı tanımış, ola ki tutturduğun yolda yanlış sapağı seçtin.
Tevazu…
Tasavvuf…
Sufizm…
Hayat denilen muamma…
O gözlerin kim bilir neler gördü, kalbin kâh sıkıntılarla daraldı, kâh sevinç içeresinde coştu…
O eller neler üretti, neler tüketti…
Aklından geçen onca düşünce seni nelere sevk etti…
Otur gayri, yeter de otur ve derin bir nefes al, çek içine…
Sufi bir nefes, taa derine…
Ve yavaş yavaş sal nefesi, at içindeki üzüntüleri, pislikleri ve dertleri…
Nefes al kardeşim, derin derin nefes al…
Beynine oksijen gitsin…
Gözlerin gerçekleri görsün.
Bak bana…
Kendimi bir pile benzetiyorum, bakan, gören adam sanır…
Enerjisi tükenmiş bir pilden başkacası değilim…
Süslü avratlar gibiyim, yaşını – başını almış…
Boya – badana…
Bende onlarca çeşit ilaç…
Minare yıkılmış ama mihrap yerinde!