Albayrak, istiklal marşımız, atalar…
Atatürk…
Rab, bu topraklar…
Bizim, hepimizin değil mi?
Hepimizin cebinde ayni kimlik yok mu?
Yukarıdaki rüzgâr beni etkilemez, tabii özel olarak bana ve sevdiklerime yönlendirilmedikten sonra…
AMA…
Dedim ya neler gördü neler yaşadı bu çeyrek, hala ayakta…
Fevriyimdir…
Kitaba uygun hareket ettiğim gibi sadece kendi kitabımda yazanları uygulayabilirim…
Ensesi kalınlardan hiçbir zaman etkilenmedim…
Çünkü BILIRIM her yanlış hesap, gün gelir bir yerden döner!
Hangi ateşlerde piştim haberin var mı?
Kimsenin oyuncağı olmadık bugüne kadar, olmayız, olmam…
Dik durmakmış…
Lafa bak beri gel, kimse ilelebet dik duramaz…
Eğilir, bükülür sonunda…
AMA…
Sağlam durur, bu duruşun gücünü köklerinden alır…
Ve kökenim çok derinlerdedir benim, çok derin!
Soyum, sopum…
İstanbulluyum!
Çöktürtmem kimseyi hakkım olana…
Benim olup, benden olana…
Tecavüz ettirmem hakkına!
Tarhanayı da bilirim bifteği de…
Açlık, açlık yabancı değildir bana…
Camiye de giderim, körkütük sarhoş olunasıya da içerim…
Küfrün bini bir para, aynı ağızla içimi tertemiz yapar, dua eder, dilek dilerim…
Kimse giremez Allah’ımla benim arama…
Çerez parasına tavlayacaklar, kömür, makarna…
Amcık ağızlıya bak ya…
Kendisi oturuyor sarayda(!)
Eli kulağındadır…
Anlayan anlayacak bu mesajı…
Anlamayana…
Anlatırım bir ara…
Soka, soka, bir tarafına…
Kafasına vura, vura!