Hulusi beyin arkadaşları…
20 Aralık 2018
Çetin Altan öldü.
Hulusi bey genelkurmay başkanıydı.
Derhal taziye mesajı hazırlattı.
Asrın iftirasını manşet yapan, bu memleketin Atatürkçü yurtsever subaylarını “cami bombalayan, dinsiz katiller sürüsü, fuhuşçu casuslar” şeklinde sunan Taraf gazetesinin kurucusu, genel yayın yönetmeni, başyazarı Ahmet Altan’a gönderdi.
“Duyduğunuz acıyı yürekten paylaşıyor, size sabır ve başsağlığı diliyorum” dedi.
★
Aradan az geçti…
Hasan Karakaya öldü.
Genelkurmay başkanlarına “gizli yahudi” diyen, Atatürk’e kin kusan karşıdevrimci gazetenin yayın yönetmeniydi, başyazarıydı.
Akp politikalarına karşı çıkanlara “ulan pezevenkler, kaltaklar, orospular, köpek oğlu köpekler, embesiller, kitapsızlar” diyordu.
Akp’nin akil’iydi.
Hulusi bey, Atatürk düşmanı gazeteye derhal taziye telefonu açtırdı.
“Haksızlığa karşı en zor zamanlarda konuşmasını bilmiş ve dik duruşundan asla taviz vermemiştir, Türk gazeteciliği açısından yeri doldurulmayacak bir boşluk oluşmuştur” denildi, “genelkurmay başkanlığı adına başsağlığı” dilendi.
★
Aradan az geçti…
Nuri Pakdil hastalandı.
Atatürk’e “firavun” diyen, 29 Ekim 1923’ü, yani cumhuriyet ilan edilmesini “değerlerimizden kopma dönemi” olarak nitelendiren, sanki biz Türkler budistmişiz gibi “ne mutlu Türküm diyene” demeyip “ne mutlu müslümanım diyene” diyen, Türk kimliğiyle müslüman kimliğini karşıt kavramlarmış gibi gösteren dinci yazardı.
Hulusi bey koşa koşa evine ziyarete gitti.
Nuri Pakdil’i çocukluğundan beri okuduğunu filan anlattı.
★
Kısa süre önce de, Atatürk’e ve Atatürkçülere kin kusan karşıdevrimci gazetenin kadın yazarını hastanede ziyaret etmişti.
Hulusi bey geçmiş olsun ziyareti yaparken, bu kadın yazar “Atatürk’ün kız çocuklarına nargile ve alkol içirdiğini, ırzına geçtiğini” yazıyordu, “Atatürk’ün kendi manevi kızıyla yattığını” yazıyordu.
Aynı kadın yazar, Fethullah Gülen’i eleştirenlerin “psikopatik düşmanlar” olduğunu yazıyordu, kumpas tetikçisi bavulcu gazeteci Mehmet Baransu’nun “ruhu iyi adam” olduğunu yazıyordu.
Hulusi beyin kendisini ziyaret etmesini eleştirenler hakkında ise, şunları yazdı: “Kuyruğuna bastıklarım, rögar fareleri, kurbağalar gibi vıraklıyorlar, kuçu kuçular, enik ciyaklaması, tasmalılar.”
★
Ve şimdi bakıyoruz…
Hulusi bey, mecliste kendisini eleştiren CHP milletvekillerine “dinleyin!” diye emrederek “arkadaşlarını ziyaret etmeyen alçaktır” diye bağırdı.
★
E haklı.
Arkadaşlarını ziyaret etme şerefi kendisine ait hakikaten.
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/hulusi-beyin-arkadaslari-2806035/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger
Sürekli uzun farları yakalım!
20 Aralık 2018
Eksiksiz, yanlışsız görebilmek için uzun farları sürekli açmaya ve bol ışıkla bakmaya mecburuz.
Suriye sınırı!
“Dalya yüz” dür.
100 yılını bitirdi.
1918-2018.
100 yıl öncesinde Birinci Dünya Savaşı’nın o karanlık günlerinde İngiltere, Fransa, ABD ve Rusya Suriye sınırına cetvel tutmuşlardı. 100 yıl sonra bugün; İngiltere, Fransa, ABD ve Rusya farklı rollerde yine Suriye sınırında birbirlerine cetvel gösteriyorlar. Altında petrolü de olan Suriye toprakları şimdi ipleri süperlerin elinde “üç ayrı butik devlete” bölünme günlerine itiliyor.
100 yıl önce:
Almanya, dedemiz Osmanlı’ya “Suriye’yi daha iyi koruma akılları” vermiş, bu arada Osmanlı ordusunu, kaldıramayacağı kadar ağır yüklerin altına sokmuştu.
100 yıl sonra:
ABD aynısını yapıtı.
Ankara’ya “Suriye sınırını daha iyi koruma akılları” verdi ve çok yakın tarih 2015 yılında “her 3 metreye bir asker dikilmesini” bile önerebildi. ABD sözüm ona Ankara’nın yanında duruyor. Son laf: Trump ile konuşup olumlu cevap aldık. Tarihimiz yandaş duruşların gözyaşlarıyla doludur. Dedemiz Osmanlı da Fransa, İngiltere, Almanya ve bazen de Rusya’ya çok güvenmiş, savaşlara girmişti.
★★★
“Mülteci bekçiliği” önerdiler ve başardılar. Büyük külfet. Yüksek maliyet. 3.5 milyon Suriyeli, 40 milyar dolar harcama. Türkiye’yi AB’ye almayıp “mülteci bekçisi” yapanların oyaladığı ülke olduk. Bu yüzden diyorum ki, “uzun farları sürekli yakalım” ve bakalım ne oldu:
ABD zaten yığmıştı.
Rusya da batarya yığdı.
İkisi birden IŞİD’i bahane edip Suriye topraklarında ve sınırımıza yapışık 400-500 yıldır yaşayan Türkmen, Arap, Yezidi, Süryanileri vurup öldürüyor, ölmeyenler de “mülteci olup” denizlerde kucaklarında bebek yaşta çocuklarıyla çırpınarak boğulmaya itildiler, itiliyorlar.
Suriye’nin bütünlüğü gitti.
Geceler, bizim için de belaya gebe kaldı. Soru “ABD’nin, Fransa’nın, İngiltere’nin ve de Rusya’nın Suriye’de ne işi var?” olmalıydı.
Olmadı.
Bu soruyu kendi kendimize sorma gücümüz var ama onlara da “çekilip gidin sınırlarımızdan” diyebilme gücümüz yok. Ordumuz görevini yapıyor. Anladığım kadarıyla “Mavi Kuşak” düşünüyor. Misak-ı Milli sınırına kadar olan bölgeyi korumayı ve mavi kuşak tutturmayı hedefledi. Politikacı ise ordunun hedefini seçimde oya dönüştürmenin hesabı içinde… Mavi Kuşak hedefi; “yaklaşan seçimin oy hesabına” ziyan olup gitmesin.
★★★
Yıllar aktı gitti.
Suriye’de Misak-ı Milli sınırımızda kendi öz topraklarında yaşamakta olan Türkmen, Kürt, Arap, Suryani, Ermeni, Keldani, Ezidi tümüyle birlikte “Türkiye ile dost çemberi” kuramadık. Kurulabilmiş olsaydık. Bugün ABD, sınırımızda oynadığı kötü niyetli oyunu göze alamazdı.
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/surekli-uzun-farlari-yakalim-2805910/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger
—
Papaz ’da olsa doğruya doğru!
—
Adsız bir millet miyiz?
20 Aralık 2018
Sürekli olarak “Benim milletim” diyor…
Senin milletin kim?
Adı yok mu milletinin?
Neden “Türk milleti” demiyorsun?
Bu ifade şahsen benim çok gücüme gidiyor? Adsız bir millet miyiz biz?
İktidarın yerel seçimlerden büyük kuşkusu var ki, hakaretler, tehditler, gözdağı vermeler havada uçuşuyor, ortalık geriliyor!
Gerginlikten, aşırı sert ve kırıcı sözlerden siyasi çıkar umanlar var. Oysa bu tutum ülkeye zarar veriyor, halkı kutuplaştırıyor, insanlarımızı düşman kardeşlere dönüştürüyor!
Muhalif olan herkes hakarete uğruyor, küçük görülüyor, aşağılanıyor!
Talimat verilir gibi “Zaten yargı bunlara gereken cevabı verecektir”, “Bunun bedelini ağır öderler” gibi sözler sarf ediliyor.
Bir bedel varsa buna yargı karar verir. Daha soruşturma bile açılmadan “Bedelini ağır öderler” demek yargısız infaz anlamına gelmiyor mu?
Bu tür sözlerle hem muhaliflere, hem de halka gözdağı verilmek isteniyor.
Böyle bir ortamda 31 Mart Yerel Seçimleri’ne gidiyoruz. Hiçbir belediye seçimi bu kadar kritik olmamış, böylesine önem kazanmamıştı. İktidar endişe içinde!
Ekonomi hayatımızın bir parçası…
Türk basınında ilk ekonomi sayfalarını 1970’li yıllarda yöneticisi olduğum efsane Günaydın Gazetesi’nde biz yapmıştık.
Bugün SÖZCÜ yazarları arasında olan ve yazıları ilgiyle okunan Necati Doğru, o tarihte ekonomi servisi şefimizdi.
Günaydın’ın sayfaları büyük ilgi görünce, bütün gazeteler ekonomiye önem vermek zorunda kaldı. Türk basınına ekonomi Günaydın’ın öncülüğünde girdi.
Artık televizyonlar da ekonomi haberlerine büyük önem veriyor ve programlar düzenliyor.
Dikkatle izliyorum… TV’lerin tamamına yakını iktidar yanlısı yayın yaparak ekonomimizi tozpembe göstermeye çalışıyor. Patronlarının devletle olan işlerini kolaylaştırmak istiyor ve izleyicilerini yanıltıyorlar!
★★★
Sevgili okurlar… Bugün, TV dünyasında “bağımsız tek ekonomi programı” var.
Halk TV’de salı geceleri saat 21’den itibaren yayınlanan “Eko Parazit” programı.
Programı SÖZCÜ’nün sevilen ekonomi yazarı Murat Muratoğlu ile arkadaşı Erkin Şahinöz hazırlıyor. İkisi de beğeniliyor.
Herkesin kolayca anladığı, memleket gerçeklerini dile getiren, hiç kimseye yağcılık-yalakalık yapmadan doğruları anlatan güler yüzlü programı ben ilgiyle izliyorum.
★★★
Salı gecesi Murat Muratoğlu ile Erkin Şahinöz’ü her zamanki gibi dikkatle dinledim.
Mutluluk endeksinde Türkiye’nin yüzde 75’i mutlu çıkıyor.
Murat Muratoğlu tebessüm ederek “İnsanlarının dörtte üçü mutlu olan ülkenin hali böyle olur mu?” diyor.
Araştırmalar emir-komuta ile yapıldığı için maalesef yanıltıcı!
Erkin Şahinöz “Diğer kanallar gerçekleri açıklamıyor. Türkiye’nin bağımsız tek ekonomi programını biz yapıyoruz” diyor. Haklı.
Uzun süren programdan sadece birkaç satırbaşı nakledeceğim:
– Uçurumun yanında gözü kapalı yürüyor gibiyiz.
– İşsiz sayımız 3 milyon 330 bine yükseldi.
– İnşaat sektörü felâket durumda…
– Sanayide 32 bin iş kaybı var.
– Ülkede korkudan doğru rapor yazılamıyor. Doğruyu söyleyenler derhal kovuluyor.
– Vergi affı, imar barışı, bedelli askerlik dediler, milyarlarca lira para topladılar. Fakat buna rağmen hâlâ 54 milyar lira bütçe açığı var. Paraları nereye harcadılar?
Sevgili okurlar… Ekonomide neler oluyor? Gerçekleri öğrenmek istiyorsanız her salı gecesi “Eko Parazit” programını izlemelisiniz. Diğer programlar lâfı güzaf!
AVM’LER NEDEN DOLUYOR?
Murat Muratoğlu ile Erkin Şahinöz’ün Halk TV’de hazırladığı “Eko-Parazit” programında öğrendim.
Dünyada AVM (Alışveriş Merkezi) en çok olan ülkelerden biriyiz. Avrupa’da birinciyiz.
İstanbul’da 118 tane AVM var.
Türkiye’deki toplam AVM’lerin sayısı 411.
Batı ülkelerinde AVM’ler şehir dışında inşa edilir. Bizde ise hepsi şehir içinde…
Büyük ekonomik sıkıntılara rağmen İstanbul’da özellikle hafta sonları AVM’ler dolup taşıyor. Neden?
Programda Murat Muratoğlu bunu şöyle açıkladı:
“Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’da yeşil kalmadı. 16 yılda yeşil düşmanı bir kent yaratıldı! Halkın gidecek yeri yok! Nerede gezecek, nerede dolaşacaklar? Bu yüzden AVM’leri dolduruyorlar. Alışveriş yapan çok az. Halkta para kalmadı ki… Sadece ucuz yemek bölümleri iş yapıyor. AVM’ler doluyor ama kazanamıyor!”
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/rahmi-turan/adsiz-bir-millet-miyiz-2805878/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger