Anadolu…
Ana ve dolu kelimelerinin birleşimi, Anadolu…
Bir ana gibi dopdolu…
Bu topraklardan kimler geldi kimler geçti, her biri bir medeniyetin eseri…
Müslüman, Hristiyan’ın, Hristiyan Müslüman’ın, Yahudi’nin, Musevi hem Hristiyan’ın hem Müslüman’ın dini bayramlarını kutlar yan yana geçinip giderlermiş, eskiler böyle anlatır…
Bilmezmiş millet, ilgilenmezmiş sen Alevisin, sen Yezidi, sen Sünni…
İlgilendirmezmiş ya ilgilendirmezmiş…
Geldi onun bunun çocukları milleti böldü bölüştürdü, YETMEDI kendi ülkelerinde huzur bozdukları…
El alemin memleketine de yetişti!
Çocuktum…
Noel zamanları, Wilhelm Straße…
Wiesbaden’de…
İstanbul’un Şişlisi, Nişantaşı, Beyoğlu…
Kulübeler kurulurdu, boy boy hayvan maketleri, Hani çizgi filim kahramanları var ya…
Her biri…
Allah’ım ne dekor, bırak çoluğu çocuğu yetişkinler bile mest olurdu…
Her yerden yükselirdi mis gibi kokular, karışırdı birbirine tatlısı, tuzlusu…
Hele şarabı…
Glühwein dedikleri buz gibi, çivi gibi havada içini ılık ılık ısıtırdı…
Tatlı bir sarhoşluk sarar insanı, sanki…
Evet sanki yeni bir aşka yelken açmış gibi…
Yeni geldim…
Weinachstmarkt derler buna, dört tarafı beton bariyerler ile dolu…
Bayram bu bayram…
Arifesi…
İnsanlar sevinçli, mutlu…
Çocuklar ya çocuklar panayır yeri, ne istersiniz ADILER…
Sözde Müslüman, özde hayvanlar ne istersiniz, zehir edersiniz milletin bayramını…
Gerçi…
Sen kendi bayramlarında bile Camii havaya uçuran, sen…
İnsan mısın ki?