Sebze çorbası mübarek, havucu, patatesi, soğanı, pırasası ve kerevizi…
Ne bulursak atıyoruz tencereye ne çok severiz elma ile armudu bir torbaya atmayı…
Bohçacıyız vesselam, torbacı!
Maydanoz oluruz köfteye ama harcı eksik ne soğan var ne kimyon, ekmek hak getire…
Olsun…
Yanına hıyar salatası var ya, hıyardan çok, hıyardan bol ne var bu koca dünyada?
On beş senedir torba yasalarla yönetiliriz mesela…
Kanun hükmünde kararname başka bir adı…
Ne soran var ne sorgulayan, eyvallah çekiyoruz her şeye…
Yeter ki yılan bizi sokmasın, bin yaşasın isterse…
Ama yılan sinsi, yılan bir sürüngen…
Kapıdan olmazsa, girer bacadan.
Sözcü gazetesi nasıl tepemi attırdı…
Ya akıllı uslu dediklerim, güvendiğim tüm dağlara kar yağıyor…
Göz gözü görmüyor. Kaldım, kaldık dağ başında, kurda – kuşa, ite, köpeğe, uğursuza yem.
Satranç…
Kralların oyunudur, öyle derler…
Gerçekten de öyledir, siyaset ise emsali…
Oynayamaz her önüne gelen kenar mahalle dilberi…
Oynayamaz kerhanecisi, pezevengi…
Hele Kasımpaşalının ne haddine, uluslararası sahnede, götü boklu türbanı şırfıntısıyla…
Pohpohlana pohpohlana sanır kendini lider, muhatabı yoktur aslında…
Kimse almaz, görmez kendine onu muhatap, alay konusudur, dalga geçer – kafa bulurlar onunla.
Yoktur aslında ondan farkımız…
Ayakları edersen kendine baş, doğaldır ki dünya tersine döner…
Başlarsın kenefte sıçar gibi dışkını salgılamaya, sarar etrafı pis kokular…
Ne saygı kaldı ne sevgi ne terbiye…
Ver Şabana gitmez yabana, Hayırda çıksa Evet de çıksa ne fark eder…
Değişmedikçe tiyniyet, zihniyet ve kafa?
At torbaya kardeş, at gitsin…
Kat kavramları birbirine, kat…
Haktır sana, müstahak…
Bohçacıyız vesselam, torbacı!