Tualden, bir tablodan Afrika özdeyişine

İstanbul’a aşıkmış öyle söylüyor yığınlara…
Eğer aşk buysa, betona…
Kendi ağızıyla itiraf eder ihaneti…
İstanbul’a…
Vatana, kendine yaptırırken 362 odalı yazlık, yollar yarış pisti misali, keserken onca ağcı bakmaksızın gözün yaşına…
Yığınlar aldanır gözün gördüğüne, algıya.

Paçalarından akar cehalet, yüzeysellik işlemiş kanlarına…
Sabah sabah uğraştım yine Leonardo’yla…
Severim çizimlerini, severim sadece sanatçı tarafını değil, mühendis yanını AMA en çok severim özgür düşüncelerini, eserlerinde gizlediği gerçekleri, benim gibi.

O sanatta…
Ben kelimelerde ararım çareyi, ifade ve anlamlarında…
Gizler saklar çaresizliğini, isyanını tual üzeri çizgilerde…
Ben, kelimelerde…
Haykırırım ya, feryat ederim, çaresizlik içinde küfür ederim, kimseye duyuramama çığlıklarımı…
Duymaz…
Yürek, duymaz insan beni.

Korkarım aynen böylesi gelecek başa…
Çünkü mantık çünkü istihbarat bu yönde, tek çare…
Sokaklarda!

Birinci turda aldı alacağını…
Kalan parlamento artıklarında…
Zayıf düştü, millet ittifakı O birlik sürdürülemedi…
Herkes kendi derdine ve menfaatlerinin peşine düştü…
Göremedi, anlayamadı tablonun bütünlüğünü(!)

İkinci tura kaldı…
O kadın veya O hoca üstünlüğü sağladı…
Ama hesap soramadı…
Parlamenter sisteme diliyle dönmek istese bile, insan denilen bencilin ihtiraslarına yenik düştü…
EVET, yazar – çizerin görüşlerine katıldığım tek nokta…
Hiçbir şey olmayacak artık eskisi gibi!

Ancak…
Şeytan bu ya…
Şeytan ayrıntıda gizli…
Gör bak, olacak dediğim gibi…
Kurtulamayacak bu millet bu şeytandan…
AKmadıkça kan, almadıkça can.

Evet…
Bazı beklentiler gerçekleşmedi, strateji değişti…
İcazeti aldı, evet eminim aldı…
Gir bak arşivlerime, oku dediklerimi…
Bu zihniyeti bu cehaletle durulmanın tek çaresi ekonomi…
Döviz sopası duraksadı…
İngiliz’in parmağı, Amerikalının s.ki…
Arar…
Girebileceği yeri!

Afrikalı bir özdeyiş der ki…
“Sen istediğin gibi istediğin tarafa dön…
G.tün kalacak hep arkada!”