Bugün borsaların biraz canlanması, umut kapısı

Amerika’da…
Aslında dünyada, Almanya’da…
Öyle büzler binler değil…
On binlerce insan, işyerinden çıkarılan…
“Belki duracakmış Amerika’da”
AMA…
Benden söylemesi, saman alevi.

Amerika…
Dünya mi, ne olacak Avrupa…
Asya, Güney Amerika…
Avusturalya???

Yarına Cuma…
Olsun gözün borsalarda.

Öyle bir “virüs ki bu”
Sadece insanları…
Şirketleri…
Toplumları değil devletleri dize getirir…
Korkarım (…)
EVET korkarım; korkuyorum…
Bir gözünüz dediğim gibi borsaLARDA olsun…
Diğeri…
Orta ve Uzakdoğu’da.

*

Veee Prof. Drosten…
Adam “yok” edilecek…
Bilimsel hayatinin sona ermesi için ellerinden geleni yapıyorlar…
Bild…
Bizim Hürriyet, dağalaların, sığırların, koyunların gazetesi…
Sabah, bir zamanlar Taraf vesaire gibi.

Ve Önder sonunda alıp başını gidecek

Ne böyle senle ne de sensiz yazık yaşanmıyor çaresiz
Ne bir arada ne de ayrı olmak imkansiz hiç sebepsiz
Ne hayallerle ümitlerle mutlu olmaktı dileğimiz
Suçlu ne sensin ne de benim şimdi sensizim sen de bensiz

Bir an gelip de küllenince
Yüreklerimiz dinlenince
Başka sevgilerde tesselli bulunca
İşte biz o gün düşüneceğiz

Etrafımızı sarıverecek bir boşluk ki asla bitmeyecek
Herşey bir anda anlamsız gelecek işte biz o gun tükeneceğiz

Alacağım ayağımın altına…
Alacağım!

Arıyorum ben, beni…
Eski Önderi…
Özledim geçmişi…
Vurdu hayat kelepçe, pranga…
Elime ayağıma…
Deli tepem öyle bir atsana…
Öyle bir at ki…
Dindir yüreğin sesini…
Çekip gideyim, uzak uzak, diyar diyar kaybedeyim kendimi…
Sesiz sedasız öleyim bir köşede, bitsin bu çile.

YAPMAYIN kardeşler YAPMAYIN, Allah her yerde

Camiiler…
BIRLIKTE namaz…
Bak daha birkaç gün öncesi kilisede toplandılar burada…
Almanya’da, aslında kilise bile değil, bir tahrikat benzeri…
Dini ayin…
100 mü 100’ün üzeri mi karantinada.

Allah…
Bizlere bir görev verdi…
Yaşamak…
Ne kendini, dolayısıyla evinde sevdiklerini…
Ne başkalarını tehlikeye at…
Ona karşı görevlerimizi her yerde yerine getirebiliriz…
O bilmiyor mu bizi, kalbimizi…
Niyetimizi…
Gün gelir, tehlike bertaraf edilir veya bir ilaç bulunur…
Yine birlikte ibadetinizi yerine getirirsiniz.

*

Öyledir her halde!?
Lakabım neydi benim?
Yokkk…
Okulda falan.

Mutsuz eşek, yalnız adam falan onlar başka!

*

Almanya 17:42
dolar 6,8192

Sayın Gürcanlı, yazınızı hiç okumadan yayınladım

Çünkü biliyorum, yalan – yanlış YOKTUR sizde…
Ve analiz yetiniz gerçekten gelişmiş AMA…
BÜYÜK BIR HATA YAPIYORSUNUZ…
Sizde “herkes” gibi Eisberg’in görünen yerini tarif etmekle yetiniyorsunuz…
Halbuki…
Tehlikeli olan görünmeyen tarafıdır.

Ara ara ipuçları bağlamında giriş yaparım konuya…
İlgilendiren…
ÖNEMLI OLAN…
NEDEN???

Katar ile bu pezevengi birbirine bu denli sıkı sıkıya bağlayan…
Müslüman…
Kalleşliği!

Bu bilginin bilincinde bakıldığında olaylara, gelişmelere…
Ortaya çıkan tablo farklılıklar arz etmekte!

Bu sol edebiyatını kafam artık hiç almıyor, hayretler içinde kalıyorum ki aralarında görüşlerine çok değer verdiğim insanlar da var ne sağ ne sol, bu çağda hiçbirini

Örneğin bir Emre Kongar…
Yapmayın Efendim yapmayın lütfen.

Katar’la swap anlaşmasının hikmeti

AKP hükümeti Türkiye’yi içine girdiği derin ekonomik krizden çıkarmak için çalmadık kapı bırakmıyor.
IMF ile anlaşma, bir süredir kimseye hesap vermeden, adeta “bakkal defteri” gibi yönetilen Türk ekonomisinin de uluslararası denetime açılması anlamına geldiği için, hükümet tarafından tamamen “gündem dışı” bırakılmış durumda.
Bu durumda çare, Merkez Bankası’nın kasasını biraz olsun dolu göstermek için çeşitli ülkelerle swap anlaşmaları yapılmasından geçiyor. ABD ile denendi, olmadı. Japonya ve İngiltere’ye başvuruldu, hala yanıt yok. Kala kala Katar kaldı.
Nitekim Katar’la swap hattı 15 milyar dolara yükseltildi.
Katar’la Türkiye arasındaki toplam ticaret hacminin 2 milyar dolar seviyesinde yürüdüğü düşünüldüğünde, swap hattının 5 milyardan 15 milyara çıkarılmasının ekonomiye “bilançoyu güzel gösterme” dışında neye yarayacağı sorusunu bir tarafa bırakıp; Katar’ın neden Türkiye’ye hep “yüce gönüllü” yaklaştığına odaklanmak gerek.
Katar Emiri, swap anlaşmasından çok önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uçak da hediye etmişti. Bir de üstüne, Katar toprakları üzerinde Türkiye’ye askeri üs kurma izni de verdi. (Katar’daki üssün Katar’ı korumak için kurulduğunu düşünenler;
Orada zaten yıllardır, Türk üssünün kat be kat büyüklüğünde bir Amerikan üssü var.)
Peki bunların karşılığı ne olabilir?
Bilinenler, tank palet fabrikası ile, başta Katar Emiri’nin annesinin Kanal İstanbul güzergahında, daha Kanal’ın nereye kurulacağı kamuoyuna açıklanmadan -elbette tesadüfen- satın aldığı dönüm dönüm araziler.
Bilinmeyen ise, hepimizin içini çok daha acıtacak cinsten;
DOĞU AKDENİZ’DE RUMLAR’IN KATAR’A PETROL ARAMA İZNİ VERDİĞİ PARSELİN SIRRI
Son dönemde Türkiye gündemine giren “Mavi vatan” konseptine bir bakmak lazım. Askeri kesimlerde yıllardır sıklıklı kullanılan bu konsept, Rumlar’ın Akdeniz’de Türkiye’yi ve KKTC’yi dışlayıp, tek taraflı petrol ve doğalgaz arama ruhsatları dağıtmaya başlamasıyla “popüler” olup, günlük kullanıma da girdi.
Rumlar, yaklaşık son 20 yıl içinde iğneyle kuyu kazar gibi uğraşıp, Akdeniz’i Türkiye’yi dışlayacak şekilde “parsellediler”;
Mısır’la, İsrail’le Akdeniz’i paylaşma anlaşmaları imzalayıp, Kıbrıs adasının etrafını -deyim yerindeyse- kafalarına göre bölüp, 12 farklı petrol ve doğalgaz arama ruhsat bölgesi oluşturdular.
Türkiye’de buna karşılık Antalya’nın güneyinde kendi petrol ve doğalgaz arama ruhsat alanlarını oluşturdu.
KKTC de ayrıca, -elbette Türkiye ile yapılan anlaşma çerçevesinde- Ada’nın kuzey, doğu ve güneydoğusunda kendi ruhsat sahalarını belirleyip, ilan etti.
Şimdi Kıbrıs Adası’nın etrafında Rumlar’ın, KKTC’nin ve Türkiye’nin ayrı ayrı ilan ettikleri ve ruhsatladıkları petrol ve doğalgaz arama parselleri var.
Rumlar’ın parsellerinin bir kısmı Türkiye’ninki, bir kısmı ise KKTC’nin parsel alanlarıyla çakışıyor.
Rumlar’ın tek taraflı ilan ettikleri 12 parselden sadece iki tanesi ne Türkiye’nin, ne de KKTC’nin ilan ettikleri ile çakışmıyor.
Ve sıkı durun;
Çakışmayan iki parselden birinde, Katar ve ABD petrol arama ruhsatı almış durumda.
Daha ne diyelim ?…

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/zeynep-gurcanli/katarla-swap-anlasmasinin-hikmeti-5840400/?utm_source=gazeteoku&utm_medium=referral

***

Bir tablo hayal edin.

Sanat eseri.
Miras.
Size ait.
Tuvali, Türkiye coğrafyası.
Boyası, şehit kanı, alın teri.
Her sabah uyanıyorsunuz…
Gururla seyrediyorsunuz.
Ama, birileri her sabah sizden önce uyanıp, o tablonun başına geçiyor ve orasına burasına minik minik fırça darbeleri atıyor.
Her sabah bir minik fırça darbesi.
Tablo küçük küçük değişiyor.
Aniden değil, milim milim.
Alıştıra alıştıra.
Yedire yedire.
Aradan yıllar geçiyor…
Tablo, orijinal tablo olmaktan çıkmış!
Komple değişmiş.
Dedim ya, kanıksamışsınız…
Bakıyorsunuz bakıyorsunuz, tablo hâlâ aynı tablo zannediyorsunuz.
Peki ne yapılabilir?
Fark, nasıl fark edilebilir?
Orijinalin aslında ne kadar değiştiği, ne hale getirildiği, ilk bakışta nasıl anlaşılabilir?
Tek çare var…
Kıyas.
Çıplak gerçeği görebilmek için, tablonun ilk haliyle, son halini yan yana koymalısınız.

Mesela, Bülent Ecevit…
Akp’den önceki son başbakanımızdı.

Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’den sonra toprak kazandıran tek liderdi.
Bu dönemde ise, vatan toprağı terkedildi.

Kıbrıs fatihi’ydi.
Bu dönemde ise, Ege’deki adalarımıza Yunan askeri oturdu, gık bile çıkarılmadı, mangal yaparak alay ediyorlar, silah yığıyorlar.

ABD ambargosunu filan tınlamamıştı, Kıbrıs’a çıkarken ABD ordusuyla vuruşmayı göze almıştı.
Bu dönemde ise, aynı ABD kafamıza çuval geçirdi.

Amerikan vatandaşını milletvekili olarak Tbmm’ye sokmamıştı.
Bu dönemde ise, aynı Amerikan vatandaşını TC’nin büyükelçisi yaptılar.

Tüm zamanların en kibar başbakanıydı, herhangi bir yurttaşa hitap ederken “sayın”sız cümle kurmazdı, en sert rekabet yürüttüğü siyasi rakipleriyle bile nezaket sınırlarını aşmazdı.
Bu dönemde ise “ananı da al git, kelle, vampir, insan müsveddesi, ölü sevici, siyasi sapık, boyunları tasmalı, sürüngen, ayyaş” filan havalarda uçuşuyor.

Mütevazı bir insandı, gayet mütevazı bir makam aracı kullanırdı, aracın mutlaka yerli malı olmasına özen gösterirdi, kırmızı ışıkta asla geçmezdi, yedi defa suikaste uğramasına rağmen zırhlı araca binmedi.
Bu dönemde ise, habire makam uçakları alınıyor, makam araçlarına servet dökülüyor, limuzinler jipler gırla gidiyor, devleti yönetenler sokağa çıktığında trafik durduruluyor, binlerce polis seferber ediliyor.

Ömrü boyunca üç oda bir salon mütevazı evde oturdu.
Bu dönemde ise, bin küsur odalı saray yaptırılıyor, devleti yönetenler Dolmabahçe sarayına, Yıldız sarayına, Huber köşküne, Vahdettin köşküne sığmıyor, Okluk koyu’na Ahlat’a saraylar yaptırılıyor.

Mükemmel Türkçe konuşurdu.
Bu dönemde Türkçe’ye bile savaş açıldı, Arapça dayatılıyor.

Şairdi, sanatçı dostuydu.
Bu dönem, sanata “ucube” deniyor, hapis tehdidiyle mahkemelerde süründürülen sanatçılara “alçak zihniyet, imansızlar” deniyor.

“Elele büyüttük sevgiyi” diyordu bir şiirinde… “Birlikte öğrendik seninle, avcumuzda yüreği çarpan kuşa sevgiyi / elele duyduk kumsalda, denizin milyon yılda yonttuğu taşa sevgiyi / tırtılları tanıdık seninle baharda, tırtılken daha sevmeyi öğrendik / sevgiden üreyen kelebeği, toprağı evimiz gibi sevdik seninle, birlikte sevdik kuru toprakta, ev küren köstebeği / köstebeğinden toprağına taşına, tırtılından kelebeğine kuşuna, elele sevdik bu dünyayı, acısıyla sevinciyle sevdik, yazıyla kışıyla sevdik / köy-köy, ülke-ülke, gökler gibi sardı dünyayı, yağmur gibi sızdı dünyaya, dünya kadar oldu sevgimiz / elele büyütüp elele derdik, elele derip insana verdik, verdikçe çoğalan sevgimizi” diyordu.
Bu dönemde ise “kindar nesil” deniyor.

Çiftçi dostuydu, “Karaoğlan” lakabını bizzat çiftçi bir kadınımız takmıştı, haşhaş üretimi dahil, yabancıların Türk tarımına müdahale etmesine asla izin vermemişti.
Bu dönemde, samanı bile ithal eder hale geldik.

“Toprak işleyenin, su kullananın” diyordu.
Bu dönemde ise, topraklarımız yabancılara satıldı, “babalar gibi satarız” deniyor, “ülkemi pazarlamakla mükellefim” deniyor.

Maden işçileri başta olmak üzere, neredeyse tüm işçi hakları Ecevit döneminde kazanıldı.
Bu dönemde ise, maden işçileri köle haline getirildi, tarihin en büyük maden katliamı yaşandı, namuslu sendikalara savaş açıldı, işsizlik rekor seviyeye ulaştı.

CHP’yi kapatan darbeciler tarafından siyasetten yasaklanmıştı.
Bu dönem siyaset yapanların yasağını CHP kaldırdı.

Terörle mücadele etmişti.
Bu dönemde, terörle müzakere edildi.

Abdullah Öcalan’ı yakalayıp, hapse tıkmıştı.
Bu dönemde, Abdullah Öcalan’la pazarlık masasına oturuldu, Abdullah Öcalan’ın mektubuyla vatandaştan oy istendi, Pkk tanık yapıldı, Tsk sanık yapıldı, genelkurmay başkanı “terörist” ilan edildi.

Bülent Ecevit’in anne tarafından büyük dedesi Hacı Emin Paşa, Mekke’de 17 yıl şeyhülislam olarak görev yapmıştı, kutsal toprakları korumakla görevli olan Medine şeyhülharemi’ydi, vakıflar, medreseler kurdu, Hazreti Muhammed’in kabrinin de içinde bulunduğu Mescid’i Nebevi’nin 110 bin metrekaresinin tapusu, ona aitti. Kendisi rahmetli olunca, bu devasa mirası evlatlarına, torunlarına geçti. Bugünkü emlak değeri ne ediyor biliyor musunuz… 1 milyar 700 milyon dolar ediyor!
Hacı Emin Paşa’nın 70 mirasçısı bulunuyordu, bunlardan biri de Bülent Ecevit’ti.
Davalar açıldı, 2005 yılında sonuçlandı, Suudi Arabistan devleti istimlak bedeli olarak 340 milyon dolar ödemeyi kabul etti.
Dünyanın en namuslu siyasetçilerinden biri olan Bülent Ecevit, bu muhteşem mirastan kendisine düşen payı almadı, Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağışladı!
Evet, yanlış okumadınız… Servet değerindeki dede mirasını “Türk hacıların yararına kullanılması için, Türk hacılara ücretsiz konaklama yeri yapılması için” Diyanet’e bağışladı.
Bu dönemin diyanet’ini ise, 10 Kasım’da Atatürk’e bir fatiha okumayı bile çok gören, 19 Mayıs’ı 23 Nisan’ı 30 Ağustos’u 29 Ekim’i 9 Eylül’ü yok sayan diyanet’i anlatmama gerek var mı?

Suudi kralı mahkeme kararına rağmen, Bülent Ecevit’in Diyanet’e bağışladığı istimlak bedelini henüz ödemedi.
Bu dönemde ise, aynı Suudi kralına “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Şeref Madalyası” takdim edildi, yetmedi, İstanbul Boğazı’ndaki 57 bin metrekarelik arazisine ayrıcalıklı imar izni verildi.

Ve bugün, 28 Mayıs.
Bülent Ecevit’in doğumgünü.

Akp’den önceki son başbakanımızı rahmetle anarken “tablo”yu kıyaslayalım istedim.

18 yılda neredeeeen nereye.

Her sabah uyanıp gururla bakıyoruz ama, şehit kanıyla, alın teriyle çizilmiş orijinal tablomuz mudur bugünkü tablo?

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/bir-tablo-hayal-edin-5840558/

*

Almanya 15:20
Offfffffff
BTC – USD 9403
Euro – dolar paritesi 1,1039
Altının Onsu 1725
Brent Petrol 34,89

Sehr geehrte Frau Julia Klöckner ich möchte gar nicht erst die Ampel ansprechen ABER wären Sie in der freien Marktwirtschaft tätig bin ich mir SICHER

Frei nach Trump:
„You are fired!“

Öğleden evvel Wiesbaden’de, bilinmesi gereken…
Wiesbaden…
Hessen eyaletinin başkentidir, çiftçiler traktörleri ile protesto gösterisindeydi.

*

>>> 52 dak. öncesinin haberi <<<

Ne yazmıştım bu sabah????

*

Dolar – Euro paritesi(!)
Sorun kaçabileceğimiz hiçbir yer YOK…
Hazıra ise dağ dayanmaz!

Kendime güvenmiyorum…
Yoksa umurumda olmaz, korkuyorum çünkü sadece izlemekle kalabileceğim.

BitCoin 100$ birden arttı, petrol “yerlerde”
Altın sabit gibi 1720 civarlarında, bunlar iyi şeyler değil.

Dolar 6,8149

Bu ne demek yaaaa, bunlar nasıl kanunlar???

Cinayetin zamanaşımı mı olurmuş?
VE 2005 yılında en son değişikliğe uğramış.

AKP…
Sizin adaletinizi sikeyim!

“765 Sayılı 102/1 ve 104/2 maddesi gereğince atılı suçun 20 yıllık zaman aşımı süresine tabi olduğunu, 5237 Sayılı TCK’nun 7/2 maddesi gereğince sanık hakkında lehte olan bu hükmün uygulanmasının zorunlu olduğunu, suç tarihinden itibaren 20 yıllık zaman aşımı süresinin …”

İlgili yasa maddesi:

http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/765.htm

Affedersiniz, çok özür dilerim…
AMA…
Çocuk s.kicilerinden başkacası beklenemezdi!

*

§ 78
Verjährungsfrist
(1) 1Die Verjährung schließt die Ahndung der Tat und die Anordnung von Maßnahmen (§ 11 Abs. 1 Nr. 8) aus. 2§ 76a Absatz 2 bleibt unberührt.
(2) Verbrechen nach § 211 (Mord) verjähren nicht.
(3) Soweit die Verfolgung verjährt, beträgt die Verjährungsfrist

1. dreißig Jahre bei Taten, die mit lebenslanger Freiheitsstrafe bedroht sind,
2. zwanzig Jahre bei Taten, die im Höchstmaß mit Freiheitsstrafen von mehr als zehn Jahren bedroht sind,
3. zehn Jahre bei Taten, die im Höchstmaß mit Freiheitsstrafen von mehr als fünf Jahren bis zu zehn Jahren bedroht sind,
4. fünf Jahre bei Taten, die im Höchstmaß mit Freiheitsstrafen von mehr als einem Jahr bis zu fünf Jahren bedroht sind,
5. drei Jahre bei den übrigen Taten.
(4) Die Frist richtet sich nach der Strafdrohung des Gesetzes, dessen Tatbestand die Tat verwirklicht, ohne Rücksicht auf Schärfungen oder Milderungen, die nach den Vorschriften des Allgemeinen Teils oder für besonders schwere oder minder schwere Fälle vorgesehen sind.
Fassung aufgrund des Gesetzes zur Reform der strafrechtlichen Vermögensabschöpfung vom 13.04.2017 (BGBl. I S. 872), in Kraft getreten am 01.07.2017

https://dejure.org/gesetze/StGB/78.html

Doğru bildiğimiz yanlışlar…
Bu…
Sözde liberal ve sözde çağdaş dünyada bile kabul edilemeyecek bir durumdur!

Cinayet kardeşim…
Benim gözümde hem dinen ki hiç fark etmez hangi Hak dinine mensup olduğun…
Hem ahlaken hem vicdanen KABUL edilmeyecek bir durumdur!

En azından müebbet normalinde ölüm cezasını gerektiren üç suç vardır bence:

1. Vatana ihanet
2. Cinayet
3. İnsanlığa karşı işlenen suçlar. Örneğin savaş zamanlarında işlenen toplu tecavüzler, cinayetler, bilerek ve isteyerek yapılan >>> her türlü işkenceler <<< ki en adisi insanların aç bırakılmasıdır.

Tarih sorma bana; hatırlamıyorum…
Bir gün 2. Dünya Savaşı zamanları, Herinrich Himmler Auschwitz…
Toplama Kampını ziyarete gelir ki bence Silivri Cezaevi de bir toplama kampıdır…
Bir infaza şahit olur…
>>> Şok geçirir <<<
O kadar üzülür…
O kadar etkilenir ki AKABINDE yeni bir kanunun çıkmasına vesile olur…
Bu anlatacağım tarihi bir gerçektir…
Üzüntüsünün sebebi…
Gördüğü korkunç şeyler değil SS askerlerinin ruh sağlığı için endişelenir…
Aslında bu olay…
>>> Sanayileştirilmiş cinayetlerin YANI gaz odalarının, cesetlerin yakılmasının <<<
Başlangıcı sayılmaktadır.

O güne kadar da bu tip şeyler uygulanıyordu AMA…
Bu şekilde değil, örneğin egzoz gazi ile topluca katliam…
O günden sonra kimya sanayisine emir verilerek…
Zyklon-B gazi kullanılmaya başlanmıştır.