Jeopolitik riskler

Hocam derdi bana hep…
“Hesaplayamadığın riske girme! Hazırlık, hazırlıklı olmak hayatın yarısı”

Siyaset ve siyasetin aynadaki yansıması, piyasalar ve borsa…
Namı diğer PARA(!)
Real politika ve Real ekonomi dedikleri.

Hep yazarlarım siyaset hani politika denilen iğrenç bir şey, iğrenç, tek kelimeyle adi…
Eğer insan için, eğer vatan ve millet için yapılmıyorsa, eğer ülke menfaatleri içinde olsa insanlığını ayaklar altına alıyorsan veya almak “zorunda” kalıyorsan iğrenç, adi bir konu.

Bilmem piyasaları, borsayı izler misiniz?
Salt ülke siyasetini değil dünya çapında siyaseti, en azından ama önemli ülkelerin siyaset ve ekonomilerini, birbirlerine karşı etkileşimlerini (…)
Dikkate alır misiniz?

Trump mesela…
Dünyanın en önemli ülkelerinin birinde “yönetiyor” ülkeyi…
Cahil – cühela siyasetinden, attığı adımlardan son derece memnun…
Memnun olmayan entelleri mesela “milliyetçilik kisvesi” altında toplamayı dışa “saldırmakla” başarıyor gibi. Cahil – cühelayı, enteli – danteli kandırır, ya entelektüeli?

Piyasalar, borsalar dünya çapında belirginizlik yaşıyor, “bana ne” diyor birileri…
Ver yansın ediyor, kaba kuvvet sergiliyor, nasılsa bahane uydurmak çok kolay…
Olmadı, kıvır yalanı…
Al Trump’ı vur Erdoğan’a…
Sahte pehlivanlar…
Er meydanı, aklın, zekânın, kısa, orta ve uzun vadeli hesaplamaların, teknolojinin, bilginin meydanı…
Lafla peynir gemisi yürümez beyler, yürümez…
Hayal alemi başka bir şey, realite, hayatın gerçekleri bambaşka bir şey…
Hani hep derim ya…
Aşk…
Yapıyorsan bir şeyler en azından severek yap, çünkü aşk…
Vatana – millete, kadına duyulan aşk üç kaide üzerinde oturur ve birdir, bir…
Aşk ile sevişen iki beden gibi bir, kaidelerden biri zihindir…
Bir diğeri beden, üçüncüsü ise ruhtur, ruh…
Gelirse hepsi bir araya insan aşkı yaşar, aşk ise insan evladının ömründe önüne bir, bilemedin iki kez çıkar. Herifler, yaratıklar ne risk gözetiyor ne hazırlıklılar…
Yeter ki kendi ikballeri, kendi pis, iğrenç mevcudiyetleri korunsun…
Cahil – cühelayı, enteli – danteli kandırırlar, ya entelektüelleri?

Her şeyden evvel…
Sen kulu kandırdığını sanırsın, kandırırsın…
Kendini ve Allah’ı kandırabilir misin?
Realite, hayatin gerçekleri, eğitimli, eğitimsiz gözün gördükleri, algı…
Ah gözünü sevdiğiminim samimiyeti, niyeti…
Ey insan, ey erkek, eyyy kadın…
Neredesin???

Bire karşı üç

Ne erkekliğe yakışır ne kadınlığa yaraşır…
Bire karşı üç olmak…
Ayıptır ne mertliğe ne insanlığa sığar!

Voltairin az bilinen, Türk’e yönelik bir sözüdür “Kadına karşı zorba, sanata düşman”
Ya git işine, bak gerçeklerin ta gözünün içine ne Islamofobi ne Türk fobisidir gerçekler…
Hani hep yazarçizerim ya, kimse aslını, özünü, içyüzünü, benlik ve kişiliğini ebediyen gizleyemez diye…
O misal, kutsal kitaplarda da geçer, Israil oğulları Allah’ın lanetli kulları…
Bilmem bilir misiniz, kul, hani insanlık Türk için Allah’ın gazabı diye söz eder. Doğru hatırlıyorsam atalarımızdan olan Hunlar, Avrupa’ya, ta Fransa’ya kadar saldırıda bulunduklarında, Roma İmparatorluğu Türkler için Allah’ın gazabı diye söz edermiş. Benzer sözleri Gotlar için, bir Cermen ırkı içinde kullanmışlardır. Kadın olsun, erkek olsun iki Türk’ü bir araya getirmek; deveye hendek atlatmaya benzer(!) Bizler buyuz, o yönden içerlerim biraz Ordinaryüs Profesör Mehmet Fuat Köprülü’ye…
Allah gani, gani rahmet eylesin kendisine…
Haliyle ben onun tırnağı bile olamam ama kimi konularda ondan farklı görüşlere sahibimdir çünkü salt Türk’e bakmam, kıyaslarım diğer milletlerle, eserleriyle, yapıtlarıyla ve insanlığa MIRASLARIYLA…
Barbar…
Hani öteki, eski Yunan ne kadar haklı…
Ortadoğu coğrafyasında iki “lanetli” ırk, biri Allah’ın diğeri insanın lanetlisi, iki çıban başı…
Israil ve Türk oğulları ve kızları…
Ötekiler!

Türk’ten olmaz Arap derim gerçi hep, olmazda…
Türk…
Bağnazlığı ile Arap’ı bile geçer, İran’ı, Molla rejimini mumla arayacaksın ey Türk…
Atatürk…
Senin neyine?
Demokrasi senin neyine?
Sana laik olan Recep Tayyip Erdoğan gibi orospu çocukları, demokrasinin ilerisi…
Atatürk, onun düşünceleri, senin için hayal ettikleri, kadına yönelik görüşleri…
Sana bilmem kaç numara birden bol geldi, sen laik olduğunu buldun…
Utandır beni, özür dilet kendine, gerekirse kendimi af ettirmek için elini – ayağını öptür…
16 Nisan’da HAYIR de!

Göster kendini…
Bir kez olsun bir anlığına otur ve düşün, gör istikbalini…
Yüce dinimizi, Allah’ı…
Anasının g.tünü, karısının – kızının a.ını bile satarlar menfaatleri için…
Seni…
Çocuklarının istikbalini mi satmayacaklar?

Biliyor musun son numaralarını?
Muhalifsen, onlara karşı isen, onlar gibi düşünmüyor, yaşamıyorsan, yaşamak istemiyorsan…
Yurtdışındaysan…
Çağrı yapıyorlar, yurda dön, üç ay içinde döndün döndün. Dönmedin vatandaşlıktan çıkarıp malına – mülküne el koyuyorlar. Bunların, tövbeler tövbesi, Allah’ı, dini ve imanı PARA, gör bunları, gör artık, GÖR!

Önder Gürbüz ∙ 10.04.2017 ∙ Almanya

Ben evet ’ten korkmuyorum

Bir Atatürk milliyetçisi Allahtan başka kimseden korkmaz!
Ben evet ’tende korkmuyorum çünkü biliyorum…
Eninde sonunda asacağız seni, eninde sonunda asılacaktın, Yassı Ada’da…
Kulun adaletinden kurtulsan bile, ecelinle geberecek olsan bile…
Biliyorum Allah…
Yaptıklarını yanında bırakmayacak!

Eskiden…
Vahdettin ve Atatürk zamanında…
Yüzellikler vardı, her biri başka birer vatan hani…
Bugünlerde bu sayılar milyonlara ulaştı, korkmuyor Atatürk’ün evlatları sizlerden…
Yedi cihana kafa tutmuş atalarımız, kendi soytarılarımızdan mı korkacağız?

Mücadelemiz ölene kadar…
Laik, demokratik bir hukuk devleti için…
Türkiye Cumhuriyeti için!

İnsan…
Zamanı geldiğinde, gerektiğinde HAYIR diyebilmeli!

Beyin göçü

Bir diyardan beyin göçü başladığı an pür dikkat kesilmekte fayda var!

Üzüntü, sıkıntı ve bunalım…
Evvelsi gün bir haber aldım beni çok üzdü. Türkiye’den geldi haber…
Bilmem biliyor musunuz?
Almanya’da bir milyon, milyoner olduğu söylenir. Gayri safi milli hasılanın ki bu neredeyse dünyadaki tüm ülkelerde böyle; GSMH’nin yüzde sekseni ve bazen üzeri, ülke nüfusunun yüze onu kadarının elinde. Yine istatistikler bir ülke nüfusunun yüzde on kadarının entelektüel olduğu görüşünde. Entel başka bir şey entelektüel olmak başka bir şey. Hani benim entel dantel meselem…
Entelektüel kişi birçok konuda belli oranda bir bilgi birikimine sahip, bu bilgi birikiminden yola çıkarak fikir sahibi veya fikir üretebilen kişidir.
Entel ise (entel – dantel) ne oldum budalası, genelde eylemleri ve söylemiyle kendine yine genelde ardından güldüren kişidir. İtici …
Soytarı, palyaçoda diyebiliriz. Ne derin bir görgüye ne bilgiye, hele fikre hiç sahip olmayandır.

Ezbere dayanan bir eğitim sistemi…
Ve yine serbest çağrışım yolu ile “O engin bilgi birikiminden” esinlenen, yararlanan fikri hür, kendisi hür insan. Kendini, düşüncelerini, isteklerini ve kaygılarını dile getirebilen, GÖREN…
Olumluyu ve olumsuzu, görebilen insan.
Hep derim, hep yazarım…
Allah’ın sevgili kulları olmalıyız ki korunup kollanıyor, belki ilk anda olumsuz gibi görünse de, hasret ve vatan özlemi içimizi yaksa bile yolumuz buralara düştü. Anne veya baba tarafım olsun, hiç fark etmez…
Orta hali insanlar, eğitim düzeyleri ortalama, çocuklarının çoğu üniversite mevzunu. Allah bana da sevdiklerime, tüm insanlara bu mutlu günü yaşamayı nasip etsin. Bir baltaya sap olduklarını görmeyi, Mürvetlerini, torunu – topuzu, sağlıklı ve mutlu.
Dedim ya Allah’ın sevgili kullarıyız…
Baba tarafından bir tek bizler gurbete çıktık. Anne tarafında > üst düzey < entelektüel insanlar yana yakıla yurtdışı imkânı, >>> kaçmanın yollarını <<< uzun süreden beri aramaktaydı veya arayıp buldular ve “dışarıdalar”. Baba tarafı da dayanamıyor artık (!)

Salt ekonomik bir >>> kaçış <<< değildir bu… Birçoklarında asil neden, HAYIR, yaşam şartlarından bir kaçıştır…

Her insan Allah’ın bir kulu, onun özene bözene yarattığı, düzene koyduğudur… Allah maalesef iki ayaklı öküzü de, ineği de yarattı… Herkes okumak, akademisyen olmak zorunda değildir, herkes öyle olsa “alt düzey” işleri kim yapacak? Bu bir hor görme, hakir göreme hele aşağılama > hiç değildir < Hayatin olağan akışıdır, böyle olmalıdır ki hayat bir şekilde devam etsin…

Akademisyen olmak zorunda değilsinizdir AMA Allah sana > üç < göz vermiş…
Akil vermiş, mantık vermiş…
Kur’an-i Kerim’de sana OKU diye seslenmiş, bu kitabi, Kur’an-i oku diyebilirdi…
Dememiş, OKU DEMIŞ! Sanat, zanaat, amele, işçi, usta, çırak, mühendis, doktor veya profesör…
Bilim insani, çiftçisi, köylüsü ve iki ayaklı öküzü ve ineği…
Bir toplumda her birinin yeri var, yadsınamaz, yadırganamaz bir yeri… OROSPU…
Orospunun bile yeri var bir toplumda, bir ihtiyaç gideriyor, zaruri bir durumu…
İnsancıl, insandan insana (!)

Allah…
O kadar büyük ve bilge ki insanoğlunu kutuplara ayırarak yaratmış…
Bir tarafında baş var, koymuş içine beyin, düşün ve üret diye…
Yüz seksen derece karşında ayaklar var, yürü, yol al diye. Yerinde durma, durma mesafe kat et diye…
Birbirine iki zıt kutup… İşlev ve görevleri birbirinden farklı. Beyin bir ülkeden kaçmaya başladı mi…
Pür dikkat kesilmekte fayda var. Ben ve bizimkiler >>> basit <<< birer misal… Bu ülkeden, bir zamanlar adı Türkiye Cumhuriyeti olan…
Şimdilerde Tayyipistan… Kaçmaya çalışan veya kaçmak için fırsat kollayan, yol arayan nice >>> çok değerli <<< Kadınıyla, evet kadınıyla, tekrar kadınıyla…
Erkeği ile nice beyinler var…
Beyindir ayağı yöneten, eli kolu, gözü ve kulakları ve daha nice şeyleri…
Beyin kaçtı mi, beyin durdu mu…
Ne yaşam kalır ne akıl ne üretim ne hayal…
Haliyle beyin olmaza hayal dahi edemezsin de, hadi biz diyelim hayal edebildin…
Hayallerini bile gerçekleştiremezsin beyin olmayınca!

Beyin göçüne dur de…
Kaçmasın beynin yurtdışına, sen kaçma, kaçmak zorunda kalma…
16 Nisan da…
Bu zibidiye, bu pezevenge dur de…
Kırmızı kartı göster, HAYIR de!!!

Allah aklımı aldı, canimi neden almaz bilmem!

Yapıyorum bazen…
Bugünü Pazartesi biliyorum iyi mi…
Dün…
Yemin ediyorum, yemin…
Geceden uyumuştum, sabah uyku sersemi kalktım, tüm günüm öyle geçti…
Uyu, uyan yine uyu. Tüm gün, bir öğleden sonra iki gibi hanim dedi beni Burak’ın evine götür, temizlik yapacağım. İyi hadi gidelim, bıraktım geldim eve, sözde kütüphane veya gazete arşivi ile ilgilenecektim. Eve gittim, uyumuş kalmışım. Bir uyandım altı gibi, kafa kalkmıyor, yine uyumuşum. Saat dokuz gibiydi, annem geldi oturma odasına “Önder uyan”
Ya ne oluyor kadın? Diye sormama fırsat kalmadan gidip Sxxx alacakmışsın. Sxxx kim ve nerede?
Burak’ın evinde deyince aklim başıma geldi…
Uyku sersemi çıktım yola, karşıdan gelen arabaların ışıkları gözümü alıyor, yolu görmüyorum…
Yemin ediyorum yolu hayal mayal görüyordum…
Neyse gittim kadını aldım…
Hanim:
“Önder senden çok korktum”
Yemin ediyorum hatırlamıyorum, meğer altı gibi hanim beni aramış, işinin uzayacağını söylemiş…
Ben onunla konuşmuşum ama ne nerede olduğundan haberim var ne kiminle konuştuğumdan!
Neden korktun diye sordum…
Anlattı, kafa çok pis gitti…
Allah aklımı aldı, canimi neden almaz bilmem!

Bu videoları MUTLAKA izlemeniz lazım, yazık ki Almanca ama Almancası olanların MUTLAKA izlemesi lazım. İkisini de!
Gerçi arşivlerim meydanda, çokça değimisindir özellikle ikinci videoya. Ama ilki ki 2016 yapımı, yani 2016 bilimsel bulgulara dayalı, bilmiyordum, anlamıyor, algılayamıyordum NEDENLERI, öğrenmiş oldum. Al ve Ak yuvalarım, yıllarca doktorlar bir çare bulamamışlardı. Var ama neden?
Bu dengesizlik niye? Yok cevap veremiyorlardı…
Vücudum sürekli alarm halinde. Bazı değerler hep çok üst düzeyde…
Hayatim, yaşam şartlarım, çocukluğum…
Hep derim…
Herkesin hayati mutlaka birer roman, bana Ansiklopedi yetmez. Neden bilmiyorum…
Herkesin hayati ki çoğunun öyle tekdüze, kimi zaman çalkantılı…
Yaş elli iki…
Benim hayat gemim, fırtınalı denizlerde, sürekli bati batacak şekilde, bir aşağıya, bir yukarıya…
Dur durak bilmezcesine bir kasırgadan ötekine.

Depression – Neue Hoffnung?
izle

Der kluge Bauch – Unser zweites Gehirn
izle

Each action has an reaction…

Or you get what you see!
Uzun bir makale olacağa benziyor, bilmiyorum henüz taslak beynim kıvrımlarında ama o kadar üzüntülüyüm ki kelimeleri nasıl toparlayacağımı bilmiyorum henüz. Üstelik uyku sersemiyim, uyu uyan, bir dakikam iyiyse üç dakikam kötü, hayat bu değil olamazda. Yazmayacağım dedim…
Yürek aşk ateşiyle kavrulurken demesi kolay, gerçekleştirmesi olabildiğince zor bir eylem.

“Exeter” üniversitesinin piçleri…
Kasımpaşa artıkları…
Amerika Birleşik Devleti orospuları…
Biçare Atatürk’ün evlatları (!)

Ve yıllarca bastırılmış, sinmiş körkütük güç sarhoşu bir kitle…
Ne yalanda ne şiddete ne öfkede nede kinde sınır tanımayan bir > ayaktakımı <
Ayaklar baş olunca dünya tersine döner ya o misal.

Zaman zaman ortaya atılan bir iddiadır, Elvis Presley ölmedi!???
Bende iddia ediyorum ki…
Muammer Al-Kaddafi ölmedi…
Durun hemen telaşlanmayın, Benito Mussolini…
Hepsi sırasıyla!

Dün validem geldi çocukların yanından, diyorum ya hep bizim ev bir alem…
Yüzünde bir ifade, bir tarafta için için gülüyor öte tarafta üzüntülü, başladı anlatmaya:

“Ben öldüm, ben öldümmm…
Dadam bunu duyarsa ben öldüm!”

Gerçek şu ki Ali beni havaalanından alırken yolda anlatmıştı;
“Ağabey sana yapamaz ama bana bile yapıyor. Ne annesini ne beni ne anneannesini dinliyor, evden kaçıp gidiyor hemen, sana yapamaz ama bize kök söktürüyor”
Saralım düne, ne olmuşmuş?

Bunlar iki kardeş saç saça, baş başa kavgaya tutuşmuşlar, dada, daydaya ağıza alınmayacak bir küfür etmiş. Hepsi oturma odasında, yani annem ve çocuklar. Tabii Emi bu küfrü etmesiyle birlikte, aklı başına gelmiş, annemin yüzüne bakmış hemen, annem hem şaşkın hem çok kızgın, alışık değilizdir çocuk ağzından küfür işitmeye. Evleri üç katli, sen doğru merdiven yukarı taaa üçüncü kata saklanmaya. Annem bırakır mi?
Gitmiş mutfaktan almış acı biberi, peşinden…
Doldurmuş ağzına acı biberi, bir süre sonra Emi inmiş aşağıya, Küçük pezevenk ilgi çekecek, ananayı, ablasının ilgisini çekecek ya, batırmış kalemi eline, bayağı bir derin, kan falan akmış, ilgi görmeyince doğru kendini sokaklara atmış…
Beş, on, yirmi dakika geçmiş aradan annem korkmaya başlamış, bu çocuk nerede?
Demiş Daydaya git bak kardeşine, ne oldu bu çocuğa. İnat ya inat, hiç gider mi?
Neyse yârim saat kadar sonra bizimki gelmiş salana salana…
Aradan biraz zaman geçip, ortalık sakinleşince almış annem onu önüne. Anlatmış yatığının çok ayıp olduğunu, demiş senin bu yaptığını dadana anlatacağım.
Çocuk anında…
Kendini yerden yere atıyormuş, bir taraftan da…
“Ben öldüm, ben öldümmm…
Dadam bunu duyarsa ben öldüm!”

Otorite böyle bir şeydir…
Bilmiyormuş numarasına yatacağım ama o ettiği küfrü de unutmayarak zamanı geldiğinde ona faturayı keseceğim. Kanunlar, kurallar, nizam…
Toplumsal yaşam, ister aile içinde olsun veya devletleri oluşturan toplumlarda, HERKES uyacak…
Kanunlara ve kurallara!

Yemin ediyorum…
Yemin. İster inanın ister inanmayın…
Çok seviyorlar, bende onları. Hem seviyor hem korkuyorlar, saygıları korkudan değil, sevdikleri için.

Yine, Allah bana öyle şeyler gösterdi ki…
Nasip etti ya, nasip. Öyle yerlere girdim çıktım, öyle olaylar geçti ki başımdan her kula nasip olmayan şeyler. Paraysa, paranın tövbe, tövbe “Allah’ını”
Hani Tayyip ve ailesinin bir fotoğrafı vardı, duruyorlardı tomar tomar paraların önünde, öyle…
Zenginlikse, deli, manyak bir zenginlik, parayı ne edeceklerini bilmeyenler. Fakirlik…
Acısını, kendim, şahsımda açlıkla tanıştım. Yok öyle bileceğim akşama oturacağım sofranın önüne, doyuracağım karnımı, ne olacağını bilmeden…
Siz hiç hayatınızda ipek görmeliğinizi…
Sırtınızdaki gömleği yemek yiyebilmek için satmak zorunda kaldınız mi?
Hiç unutmam, hiçbir zaman, ben kaldım. Varı da gördüm yoku da AMA Allah’a çok şükür hiçbir zaman birilerinin evimin kapısına dikilip paramı istiyorum dediği olmadı. Bu durumlarda, yani söz konusu para ise;

Önce canan, el sonra can diyenlerdenim!

Hala öyleyim mesela dükkanlarda orada burada önce işçilerin, alacaklıların parasını ayırırım, sonra kalırsa bir şeyler kendime. Ve yine…
Önce canlarım sonra ben. Çok olmadı, daha geçenlerde on beş kuruş, yani on beş Cent vardı cebimde. Utanmam…
Niye utanayım bunları yazmaktan? İnsanlık halleri, düşmez kalkmaz bir Allah…
Diyeceksiniz nasıl olur? Onu bunu, izin mizin…
Çok basit, birikim…
Ancak zaruri halede, mecbur, mecbur, mecbur kalırsam dokunurum, ÇÜNKÜ benim yarınlarımın hiçbir garantisi yok. Iş gücümü kaybetmişim, beyin acılara bağlı bir çalışıyor, bir çalışmıyor. Var bir ihtiyar anacağım, hanımın da sağlığı hiç iyi değil, evlat…
O yine bambaşka içler acısı bir hikâye…
Bu yüzden akabinde koymaya çalışırım harcananı yine yerine…
Neyime, kime güveneyim?

Çok şükür Allah’ıma…
Orta halli bir hayatım var, çok şükür…
Biliyorum, eminim Allah benim ve sevdiklerimin hep yanında…
Güvenirim, Ona ve sevdiklerime, bana ait olanlara güvenir, güvenmek isterim…
Ya sen? Sen güveniyor musun?
Halbuki güven…
Güven…
Hava gibi su gibi yemek gibi cinsellik, birliktelik gibi insanın temel ihtiyaçlarından…
Güvenmediğin ortada. Ya kendine ya Allah’a!!!

Gelelim konuya…
Bir insanı, bir nesneyi sevmediğinizi…
Ne zaman analarsınız?
Onu dualarınızda unuttuğunuz zaman!

Öyledir…
Sen bana gel de yeter…
Şiirlerden köprüler kurarım yüreğine…
Seni dualarımdan hiç eksik etmedim, etmem!!!

Ve yine zaman zaman beşer çok beter şaşar…
Tarihi incelemeniz bunun için yeter…
Düz hesap bundan 80 sene öncesine gitsek mesela…
Adolf Hitler namı diğer Schicklgruber , Benito Mussolini, Francisco Franco gibi “insanlar”…
Hepsi üç aşağıya beş yukarıya aynı dönemlerin “insanları”, ilginç olan, kayda değer…
Hiç kendinize şu soruyu sordunuz mu;
Neden bu gibi tipler hep aynı döneme rastlar, domuz topu gibi bir arada meydana çıkarlar?
Günümüzde…
Trump, Putin, Erdoğan gibileri, neden hep dönem dönem bu gibi zibidiler gücü elinde toplar?
Çünkü insanlar hayal kırıklığı yaşar, güvenlerini yitirir…
Ve bu gibi sözde “güçlü” yaratıklardan medet umarlar!

Ve yine tarih şahittir ki…
Bu gibi yaratıklar ülkelerine, milletlerine, insanlığa ve dünyaya çok büyük zarar vermişlerdir…
Evet, Muammer Al-Kaddafi ölmedi…
Bu gibi yaratıklar ölmez, ölümsüzdürler, kendi pis varlıkları göçüp gitmiş olsa bile ruhları yaşar.

Neydi, neyi temsil ediyordu, O, ah o kadar medeni dünya için Muammer Al-Kaddafi?
Terörizmi, diktatörlüğü, teröristlere destek vereni!
Peki, Recep Tayyip Erdoğan?
Eskiden, bundan çok uzun bir süre geçmedi aradan, Gezi Olaylarında gördü insanlık içyüzünü…
Müslüman Kardeşler başta olmak üzere IŞID’a kim maddi ve manevi arka çıkıyor?
Gözün gördüğü ve dip – köşe, perde arkası birbirinden farklı şeyler…
Kadının temizi…
Bedeni temiz olduğu kadar, ruhu ve zihni temiz olan, evinin temizliği sevdiklerinden belli, dip – köşe ve perde arkasından. Görünmeyen ama his edilenden…
Kendini his ettiren…
Ve bu yaratık kirli, paçalarından akıyor boklar, ruhunun leşi…
Yüzüne vurmuş ne bet kalmış ne bereket…
Ve sen bundan, bu yaratıktan medet uman!

Evet, Elvis Presley ölmedi!???
Bende iddia ediyorum ki…
Muammer Al-Kaddafi ölmedi…
Nasıl unuturum o bordo rengi ipek gömleğimi…
Nasıl görmem perde arkasını, nasıl düşünmem?

Her etki bir tepki yaratır…
Sana gelen, yüreğinde his ettiğin değil gözle gördüğünümdür…
Gördüğünün yüreğinde uyandırdığı duygulardır, hayaller ve düşler…
Bazen hayaller gerçek olur ama sadece bazen…
Gözde aldatır, beyinde…
Yürek ister görmek, korkar gerçeklerden, ya insan hayal ettiğin gibi değilse diye…
Allah alına ne yazdıysa, kaderde, kısmette, nasipte ne varsa…
Karar senin (…)

Aslında çok kızgınım, kırgın ve çok öfkeli

Ve tanrı vermiştir ceylana asaleti, birde…
Canlılar aleminde, insanlar arasında bile deyim olmuştur ceylan gözlümmm…
Bir başka canlı daha vardır, onun içinde söylenir ayni sözler…
Eşek…
Ve eşeğin şakası, olur eşek şakası…
Bilmiyorum…
Hiç bakmadım eşeğin gözünün içine, bir ara telafi etmem lazım bu kusuru…
Bakayım gerçekten gözler güzel mi diye.

Dün bir şey oldu, çok öfkelendim…
Halbuki yazmış, anlatmışımdır. YAPMAM, gider doğrudan sorumlunun gırtlağına basarım!

Boğarım oracıkta, elimde kalır…
Ama anlık refleks, düşünmeden oldu ama, ama, ama…
Yazıyorsam, anlatıyorsam, kullanıyorsam bir kelime…
Eş anlamlısı varken, koyuyorsam, ünlem, virgül ve benzeri işaretler, hiç yeri ve zamanı değilken…
Bilinçli yaparım bunu, anlatmak isterim bir şeyler.

Elimde gene baston ne zamandır…
Kıpırdamaya mecalim yok. DOLDUM, patlayacağım…
Ne derdimi anlatabilirim ne içimi dökebilirim kimseye, anlamıyorlar geri zekâlılar…
Herkeste bir tavırlar…
Sanki dünyayı ben yarattım havasındalar!

Ama aşk…
Vatana, millete, kadına…
Gazi Mustafa Kemal’in ilke ve inkılaplarına, hayal ettiği o güzel ve onurlu dünyaya, yüreğinde his ettiği vatan aşkına öylesine bir sevgi ve saygım var ki…
Anlatamam…
Kelimeler kifayetsiz kalır, anla be geri zekâlı, anla!

Bir umuttur içimde…
Hani olmaz ya, ya olursa diye…
Sabahattin Önkibar Beyefendi ve tüm diğerleri…
Umarım af ederler, emeğe, insana saygım var…
Evet sevgiyle başlar ki sevginin en yücesi aşktır, dedim ya sadece duyabilir, his edebilirsin bu duyguyu kadına, erkeğe, vatana ve millete. Bu mücadelenin bir parçasıdır, karalıkla – aydınlığın, hani…
Sfenksin bilmecesi, sormuştu Odisseas’a:

“İki kız kardeşlerdir, biri diğerini doğurur, bu nedir?” diye…

Cevabı…
Gece ve gündüzdü. Hani alaca karanlık ve güneşin aydınlığı(!)

Bir tarafta şerefsiz, soysuz, veledi zina…
Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu ve yuh olsun sana, adına bile sahip olamayana…
Devlet Bahçeli şerefsizi, bu üçlü…
Öte tarafta Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Ve tüm geçmişten günümüze gazisi, şehidi…
Sevgiyle başlar, inanç ve güvenle devam eder, saygıyla içselleşir, aşk ile doruğuna erer (…)

Sabahattin Önkibar kaleminden, ki birçok şeyi bizzat teyit edebilirim…

Devlet Bahçeli ve Ülkücüler Hakkında Her Şey

Lütfen okuyun

Okuyun, lütfen bir çırpıda okunacak kadar…
191 sayfa…
Okuyun, düşünün ve yüreğinize sorun oy vermeden önce, tuzağı görün. Yanlışı görün, biat etmeyin, inanmayın, kanmayın. Bu mücadele o pezevengin dediği gibi milli bir mücadele değildir!!!

Hele ikincisi hiç değildir!
Bu mücadele, geleceğimizin, istikbalimizin, alaca karanlığın ve aydınlığın mücadelesidir.

Şaka değildir bu, oyun, oynaş…
Gerçeğin ta kendisi, dost acı söyler…
Gerçekler…
Bazen olur acı bazen, nadiren güzel.

Önder

Not:
Email’ler hala çalışmıyor, elimde olan bir şey değil!
Ve sustum dostlar, bu sefer gerçekten çenemi tutacağım. İnsanım…
Sadece bir insan…
Doğrularım, yanlışlarım, ameliyatlı kalbim, emanet ettiklerim…
Dedim ya göreceğim ya öyle ya böyle ama MUTLAKA göreceğim diye…
Aynen öyle, boşa ne nokta ne virgül koyarım ben…
Sözüm sözdür, kendim çeyrek olsam bile bir TÜRK erkeğiyim, Türk…
Yetiştiren böyle yetiştirdi, dönemem verilen sözden.