Vayyyyyyyyyyyy babammmmmmmmm

Vakur duruşmuş(!!!)

Kelime anlamıyla vakur ağırbaşlı, onurlu demek…
Ne kendin…
Ne senden olanlar Avrupa’da boy gösterebildiniz, YASAKLANDINIZ…
İstenmediniz…
Neredeyse Persona non grata ilan edilecektiniz…
Din kardeşlerim dediklerin bile artık seninle görüşmek istemiyor…
Seninle yola çıkan hiç kimse kalmadı yanında, hepsini suspus ettin…
Hakkında ve senin sayende dünya ağzını bıraktı başka bir tarafıyla gülüyor sana, bize…
Vakuriyet…
Bu mudur hayvan, Kasımpaşa ayısı…
Söyle vakur olmak bu mudur?

Not:
Yeni uyandım, berbat bir geceydi…
Bizimkiler telefon etti, korkmuşlar öldüm mü diye…
Vaki değildir bu saate kadar uyumam, çok nadir, ben bitmişim…
Bittim.

„Nesnenin, öznenin özellikleri “

Bugün bir soru sordum size: Neden insan kendini olduğundan farklı gösterir?
Neden O profesör, profesörlük unvanına sahip olduğu halde kendini New York mevzun gibi, orada okumuş gibi gösterdi?

NEDEN?

Bu soru…
Beni rahat bırakmadı, arada, vakit buldukça okudum ve düşündüm…
Bence…
Konuyu şu üç ana başlıkta toparlayabiliriz:

Object = nesne
Subject = özne felsefi anlamda
Competitive behavior = rekabetçi davranış

Mesele sadece âlemin İtalyan’ı değil, örneğin bu manzara:

+

Dinci…
Dinciyi kötülüyor. Dinci başka bir rakibi…
Ya ille dinci olması gerekmiyor, insan insanı kötülüyor, hor görüyor…
Kendini diğerinden üstün tutuyor…
NIYE???

Cevabını bir taraftan Survival of the Fittest kuramında aramak gerekirken…
Öte taraftan insana özgü, en azından benim bildiğim kadar insana özgü rekabet davranışlarında aramak gerek. Nesnenin, canlının öznesinde yatan bir “gen mutasyonu” olabilir mi?
Bizi…
Bize göre, fark olmamasına karşın, başkaları karşında farklı kılan, kıldığına inandığımız ve bazen karşımızdakini inandırdığımız bu olguyu, bu “gerçeği” nasıl açıklamalı?
Bilimsel araştırılmış ve bir yerde kanıtlanmış bir gerçek olarak karşımıza çıkan…
Ehliyetsiz, beceriksiz, yetkisiz ve yeteneksiz kişilerde, bilmiyorum belki bir kişilik bozukluğu şeklinde bu davranış şekli “özellikle” karışımıza çıkmakta.
Tabii ki özsaygı güzel ve gerekli bir şey, psikolojik yönden insanın…
Kendini diğer insanlardan daha üstün görmesi egosunu tatmin etmekte.

İnsan…
Neden sınırlarını tanımaz?
Belki mesleğimin bir getirisi, çok kızar, kınardı beni tatlı su manyağım…
Sorgularım…
Kendimi ve karşımdakini!

„Ayak takımının, kuru kalabalıkların hayal gücünü etkilemek, izlenim ve algılarını yönlendirmek bu kitlelere hüküm etmek demektir.“

Gustave le Bon

Ne diyorum hep?
Bireyden topluma, toplumdan bireye bir yargıya varmak mümkün!

Dünyadaki en güçlü silah…
Yeri ve zamanı gelen, içi dopdolu, insana ve topluma ümit vaat eden, yol ve yöntem gösteren düşünceler manzumesidir. Rahmetli Atatürk’ün dediği gibi Türk toplumunu harekete geçirmek dünyanın en zor işi olabilir ama bir harekete geçti mi (!)
Atatürk…
Bize hayal satmadı, pazarlamadı vatan ve millet malını…
Bize yol gösterdi, yol ve yöntem…
Elimize öyle değerli bir kaynak verdi ki…
Nutuk diğer adıyla Söylev’i, ders çıkar, oku – öğren, gerçekçi kal, aklını kullan, bilime inan…
Evet…
Atatürk mantıksa, ilim ve bilimse, dürüstlükse, milletse, vatansa…
Kemalizm mücadele…
Neyle?
Yalan ve dolanla, vatan ve millete karşı ihanet içeresinde olanlarla, hurafelerle, batıl inançlarla…
Kısacası…
İnsana, topluma, vatan ve millete ne zararlıysa…
İşte onunla, onlarla mücadele.

PR…
Public Relations kavramı…
19. Yüzyıl başlarında Edward Bernays tarafından icat edilip bugün bildiğimiz sosyal mühendisliğin temellerini attı, O ticari başarı peşindeyken diğerleri yönlendirmeyle yönetme peşinde….
Ne ilgisi var konumuza diye sorabilirsiniz kendinize…
Bekle!

Edward Bernays…
Sigmund Freud’un yeğeni…
Sigmund Freud’a göre insanlar özerk ve bağımsız düşündüklerini, hareket ettiklerini düşünebilirler ama aslında Freud’a göre insanlar bilinçaltları tarafından yönlendirilirler. Kesin olarak katılıyorum bu görüşe, tecrübelerle sabit çünkü. İşte Edward Bernays…
İnsan denilen varlığın mantıksal yönünü bypass etmeyi başardı…

PR kampanyalarının temel ilkeleri:
1. Define your objectives
2. Conduct research
3. Modify your objectives based on that research
4. Set a strategy
5. Establish themes, symbols, and appeals
6. Create an organization to execute your strategy
7. Decide on timing and tactics
8. Carry out your plans

O kadar arsız ve utanmaz bir şekilde uygulamaya koydu ki bu yöntemleri…
Sigara…
Evet, doktorları ikna ederek sigara reklamları için kullandı. Tabii doktorların bundan haberi bile yoktu.

Dedim ya bilinçaltı!

Sorun, o zamanın zamanında kadınlar kamuoyu önünde sigara kullanmazdı, başardı…
İnsanlara, topluma bunu kabul ettirdi, kadınları ikna etti. Hatırladın mi?
😊
Penis hasedi!

Bak kadın…
Ben sana hep ne dedim?
Ruhum ne zaman nereden çıkacağım ne yapacağım belli olmaz…
Sığdıramazsın beni hiçbir çekmeceye, sığmam kadın sığmam…
Evet…
Affedersiniz, psikolojik yönden kadınların penis hasedini kullanarak kadınlara ve topluma bu mereti kabul ettirdi. Feminizm ‘in çılgın zamanlarıydı, feministleri kullandı.

Yukarıda anlattığım konularla ilgili:

Walter Lippmann Public Opinion
https://monoskop.org/images/b/bf/Lippman_Walter_Public_Opinion.pdf

Gustave Le Bon Psychologie der Massen (Orijinal baskı 1922)
http://www.bild-news.net/Buecher-bis-1945-g-r/Le%20Bon,%20Gustave%20-%20Psychologie%20der%20Massen%20%281922,%20168%20S.,%20Scan%29.pdf
1982 baskısı
https://politik.brunner-architekt.ch/wp-content/uploads/le_bon_gustave_psychologie_der_massen_1985.pdf

Özgürlüğün meşaleleri…
Feministlerin ellerinde artık özgürlüğün meşaleleri tütüyordu…
Pazarlama tekniği…
Bilinçaltı yoluyla insanların yönlendirilmesi. İşte bu yol ve yöntem ile işçi sınıfının doğal “düşmanı” olan kapitalizm bile bu insanlara “doğru, güzel, gerekli” diye satılmaya başlandı.

Propaganda | Die Kunst der Public Relations
http://www.irwish.de/PDF/Bernays-Propaganda.pdf
1928 baskısı
https://wikispooks.com/w/images/1/1f/Propaganda.pdf

“Propaganda, kitlelerin ruhunu askeriyedeki emir – komuta zincirinin oluşturduğu psikoloji benzeri boyun eğmeye zorlar”

Edward Bernays

Manipülasyon, bireyin, kitlelerin manipülasyonu.
Göz hizası…
İnsanlar ile anlayacakları dilde konuşarak samimiyetine inandırmak bu insanların sana güvenini arttıracaktır. Çünkü tekrar ve karmaşık, anlaşılması zor konuları bile istikrarlı bir şekilde, ısrarla anlatır, anlatmaya çalışırsan gün gelir insanlar anlarlar.
Hatırlı okuyucularım bilirler çok önem veririm göz hizasına, seviyeye…
Gerekli hallerde mesafeye. Bu yöntem özellikle zor ve dar zamanlarda etkisini göstermiştir (Örneğin Roosevelt bu yöntemi çokça kullanmıştır)

Bir resim bin sözcüğe bedeldir!

İşte konunun özü…
İnsan ve algısı, sanki bir şalterdir bilirsen kullanmasını…
İnsan psikolojisi, birey ve kitlelerin yönlendirilmesi…
İzin vermezsen düşünmelerine, beynini, mantığını kullanmasına…
Doğrudan hitap edersen duygularına, bir nevi otomatizm devreye girer ve insan ya aklını, mantığını kullanır veya biat eder, itaat eder.

Kitlelerde, insanda…
Verilen, açıklanan bilgiler doğrultusunda bir uzlaşma, ortak akıl ortak tavır yaratma(!)
Mesela FETÖ konusu güzel bir örnektir…
Tavuk ve yumurta sorunsalı, kim önce vardı, kim kimi yarattı?
Bu yol ve yönteme karşı denilecek bir şey yok…
Gerçekçi kalmak koşuluyla yok!

Roosevelt ve “new deal” stratejisi!

Pedagoji…
Çocuk eğitir gibi…
The American dream…
Bir kâbus sanki!

The American way of live…
Yönlendirdi…
Bilim, bilimsellik. Bugünü yaşarken nesiler üzerinden hayal edip düşünmek…
Bizim gibi, bizler gibi değiller ki…
Bugün bul bugün ye…
DemokraCity…
Bu kavramda ondan, E. Bernays’den…
Demokrasinin kapitalizmle kaynaşması!

Günümüzde yaşadıklarımız!!!

Marketplace…
Dünya…
Kocaman bir pazar, herkes, her şeyi satar, pazarlar…
Gerekliyse yalan ve dolanla!

Anlayana

Bugün cebindeki para eriyip gittiyse, borcun katlandıysa…
Bir kuru inat uğruna, korku, gerekli önlemleri vakti saatinde almayana borçlusun…
Seni dünyaya alay konusu etti, içine sindirdin…
Zaten dünyada itibarin yoktu, olanı yerle bir etti, içine sindirdin…
Sattı, savdı, pazarladı malını, mülkünü…
O karı pazarlayan pezevenk gibi mal gibi, sen sanki maması, sermayesi…
Sesini bile çıkarmadan içine sindirdin…
Paranı da pul edince sesini çıkarmadın…
Pes vallahi…
Dolar 4,46…
Euro 5,18 ile günü kapadı.

Geçelim…
İki yabancı şarkısını bilir misin?


dinle

Evet…
İki yabancı, biri erkek diğeri dişisi…
İki yabancı birleşirse, girerse cinsel ilişkiye…
Doyum sonrası bile kalır iki yabancı…
OLMAZSA ikisinin arasında, bulunmazsa gizliden gizliye bir bağ, bir köprü…
Tüm zorlukları aşan bu iki insanı birleştiren…
Yoksa aradaki tutkal sevgi denilen, harç ki kimisinde yüz yılları aşan destan…
Aşk…
Öyle bir harçtır ki iki yüreği bir eden, cinsel birliktelikte…
İki vücuttu eriterek bir eden iste O yoksa kalır iki insan yine iki yabancı…
Ama varsa…
Tek vücuttur, tek yürek, gözler bir görür, dil bir söyler…
İki yabacı bir olur, bir insan ve dayanır, göğüs gerer hayata, kahpe feleğe…
Birlikte…
Eller kenetlenince.

Neden anlattım bunları size biliyor musunuz?
İster okumuş ol ister kör cahil…
İnsansan, yüreğin varsa…
Sevip, sevilebiliyorsan, en güzeli aşk ile seversin kadını, erkeği, Allah’ı aşk ile…
Birde vatanı tutku ile göğüs gerersin tüm zorluklara, aşarsın Ferhat gibi dağları…
Pes etmesin, teslim olmasın…
Kalbin olur sana pusula, olur sana göz…
Samimiysen sevginde, aşkında…
Kalbinin sesi kulağında çınlar, kalbinin gözü içini sevgiyle doldurur ve ayakların seni yârin kollarına götürür. Kanmaz ki seven yürek kör şeytana…
Sevgi dediğin boş yemin aşksa…
Ama SEN (…!)
Yok kardeşim yok ne senden ne bizden olur ne köy ne kasaba!

Evet ya sonra? Sonu hüsran olmasın da!

Kanma yalancıya, seni kandırana…
😊
Sözlerim sana değil gülümmm, sana değil!


dinle

Pinokyo…
Sen benim pinokyomsun, kara gözlü, kara kaşlı kocaman burunlu pinokyo!

Sayın Dündar ÇOK ÖNEMLI UYARILARDA BULUNDU, Londra meselesi

Lütfen Sayın Dündar’ı okuyun ve uyarılarını DIKKATE ALIN.


Seçim günü bizi bekleyen en büyük tehlike!..
30 Mayıs 2018

Bugün size, büyük tehlikeyi anlatacağım.
“Millet İttifakı”nı oluşturan, CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin ekipleri, sandık güvenliğini sağlayabilmek için canla başla çalışıp örgütleniyorlar. Örneğin; CHP Parti Meclisi Üyesi ve İzmir milletvekili adaylarından Mehmet Ali Çelebi ve arkadaşları www.sandikgucu.com üzerinden gönüllü sandık görevlilerine eğitim veriyor, daha sonra da toplantılar düzenleyip bu süreci pekiştiriyorlar. Mehmet Ali Çelebi yurdu dolaşarak 16 Nisan referandumunda boş bırakılan ve bu nedenle hile yapıldığı iddialarına konu olan sandıklardaki görevli eksiğini gideriyor. İYİ Parti’nin “Sandık Ordusu” da https://bulut.iyiparti.org.tr/basvuru.php’ye yapılan başvuruları büyük bir titizlikle değerlendiriyor. Keza Saadet Partililer de…
* * *
Hedef; üç partinin imkanlarını ortak bir platformda bir araya getirip yurt genelinde muhalefet temsilcilerinin görev almadığı hiçbir sandık bırakmamak.
* * *
Seçim günü bu görevliler sabah 06.00’da sandık başında olacaklar. Tüm oy pusulaları ve zarfların sandık kurullarınca mühürlenmesini sağlayıp, oy verme işlemini gün boyu gözleyecek ve sandıklar kapandıktan sonra da ıslak sayım tutanağının bir fotoğrafını çekerek, ortak bilişim merkezine gönderecekler.
Diyelim ki sistem kusursuz işledi ve yurt sathındaki tüm sandıklardaki görevliler, mükemmel bir çalışma sergileyerek ıslak tutanakların görüntülerini merkeze geçtiler.
Peki bu durumda seçimin kaderi tamamen güvence altına alınmış olacak mı?
Maalesef hayır!
Nedenini anlatayım:
Biliyorsunuz daha önceki seçimlerde YSK, resmi sonuçları kendi internet sitesinden açıklamaya başlayıncaya kadar medyanın sonuç yayımlamasını yasaklar, ancak bu yasağa hiçbir kuruluş uymazdı.
Yine öyle olacak. İddiaya göre; Anadolu Ajansı ve TRT, YSK’nın yasağı kaldırmasını beklemeden sonuçları hızla duyurmaya başlayacak. Onları, artık neredeyse tümü yandaş olan televizyonlar ve gazetelerin web sayfaları takip edecek. Böylece YSK izin verinceye kadar Cumhur İttifakı’nın açık ara kazandığı yolunda bir algı yaratılmış olacak.
Seçimin kaybedildiğini düşünen muhalefetin “Sandık Ordusu” da moral çöküntüsü içinde sandıkları terk edecek…
* * *
Geçmişte bu algı operasyonuna karşı yurttaşların doğru bilgileri alabilecekleri Doğan Haber Ajansı (DHA) gibi kuruluşlar vardı. O nedenle yandaş ajansların algı operasyonları bir noktaya kadar etkili oluyor, gerçek rakamlar kısa sürede şişirilmiş sonuçların yerini aldığından amaçlarına ulaşamıyorlardı.
Ancak bu seçimde seçmenin böyle bir imkanı bulunmayacak!
Çünkü DHA da yandaş olduğundan, Anadolu Ajansı ve TRT ile senkronize çalışacak!..
* * *
Durun, daha bitmedi! O gece büyük ihtimalle sosyal medya da karartılacak!
* * *
Operasyonu durdurmanın tek yolu var:
Millet İttifakı Bilişim Merkezi’nin aynı zamanda MİLLET AJANSI gibi çalışabilmesi…
Eğer böyle bir yazılım yapılır, gerekli organizasyon sağlanır ve MİLLET AJANSI, iktidarın emrindeki ajanslarla aynı anda gerçek sandık sonuçlarını kamuoyuna duyurmaya başlayabilirse, yandaşların seçimi oldu bittiye getirmeleri önlenebilir.
Tehlikeyi durdurmanın başka yolu yok!..

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ugur-dundar/secim-gunu-bizi-bekleyen-en-buyuk-tehlike-2438150/

Gelelim benim uyarılarıma…
HER ŞEY, AKLINA GELECEK VE GELMEYECEK HER ŞEYI DENEYECEKLER
Uyanık olmalısın.

Dün Frankfurt bağlamında yazacaktım vaz geçtim…
Yıllardan beri süren bir mücadele, Frankfurt – Londra arası…
Para babası, Bankacılık sistemi…
Paraya daralırsan ne yaparsın?
Ödemelerini yapmazsın, öyle ki çok dara düşersen aç bile kalırsın öyle değil mi?

Borç ararsın…
Satılacak bir şeyin kalmazsa…
DÜNYA ÂLEM ILE PAPAZSAN, kim güvenecek verecek sana para?
Yalancıysan, sözünde durmuyorsan…
Güvenilirliğini yitirdiysen, din kardeşlerin bile vermez para, bırak yasaklı olmalarını bir tarafa…
Osmanlı ve kapitülasyonları…
Batı oyunu, Bizans çarkı…
Putin gibi değilsen akıllı ve bilgili, yoksa ardında adam gibi adam olan danışman…
Önleyemezden, boyun eğmezsen, hala ayakta ve ben buradayım diyemiyorsan bunca baskıya…
Bırak dik durmayı, sert duruşu, bükülüyorsa, boyun eğiyorsa onca Viagra’ya rağmen küçük kuşun…
Hani sende olmayan, yersin böyle y.rağı…
Oturursun götün üzeri!

Saddam misali…
Heveslendirdi batı, git dedi gir Kuveyt’e…
Sonrası malum değil mi, eyyy zibidi…
Dilenirsin İngiliz önünde…
Allah biliyor ya kim bilir ne tavizler verdin af etsinler diye!?

Amerika, Trump görüşmez seninle…
Seni bırak adam, hayvan yerine bile koymuyorlar orada…
Ama böyledir Avrupa, bati dediklerimiz…
Biri över diğeri yerer…
Oyalar…
Şark kurnazlarını, göbeğini kaşıyan takunyalı…
Seni gidi seni, Kasımpaşa ayısı!

Göreceğiz hafta sonuna doğru ve kesinlikle haftaya…
Nasıl ve ne derece dayadın totonu O tarafa…
Eskilerin dediği gibi tecavüz kaçınılmaz olursa…
Zevk al bari…
Zevklendin mi?

Hocaaa

Bana bak hoca…
Tamam…
Doktoru gönderelim(!)

Ama…
Doktor bile yanlış tedavi için, yanlış yol ve yöntem kullandığı için…
HESAP VERIR, vermek zorundadır…
Verdirirler ulan verdirirler…
Sen, sizler…
Kulağından çekip yüce divan önünde…
Hesap ver diyecek, diyebilecek misiniz?
Sen bundan dem vur, bunu anlat bize, bizlere…
HESAP SORULACAK MI?
Söyle.

Erkek dediğin böyle olur işte

Dada…
Cani dolma istemiş, sarma…
Demiş annesine “Ananay bana dolma yapsın!”
Harıl, harıl sarıyorlar…
Pezevenge bak ya, küçük herifime…
😊
Onun ki can da benim ki patlıcan mı?
Nenden kimse sarmıyor bana sarma veya yapmıyor içli köfte…
Niye kardeşim niye?

Ben…
Boşuna demiyorum milyar şahit lazım diye…
Erkek demeye…
Çeyrek diye!

Ağzımı yüzümü bilmem ne yaptım, yaptırdım AMA Allah’a çok şükür, Rabbime çok şükür Allah’ıma

Çok ufak bir “pürüz” kaldı, belki bugün öğleden sonra…
Adam Köln’den gelebilirse…
Olmadı…
Allah nasip, kısmet ederse bu hafta. En geç haftaya, en geç!!!

Sorun…
Her zamanki gibi Önder…
Emir eri, eli kolu bağlı beklemede, telefon gelecek…
Hazır ol da!

Bir bilseniz…
Aynı anda nelerle uğraştığımı, uğraşmak zorunda kaldığımı…
Eşzamanlı!

Biliyor musunuz…
Ömür böyle geçti…
Oldum derde deva, yeminle öyle. Altına girip üstesinden gelemedigim, kalkamadığım yok gibidir…
Bir tek, bir tek kendi kendimin doktur olamadım…
Bulamadım…
Olamadım, derdime deva!

Atatürk ışığında dinimiz, MUTLAKA OKU

Atatürk…
Bilim, ilim – irfan sahibi bir insan. Mantığa, bilgiye, bilime çok önem veren bir insan…
SÖYLE…
Allah, Peygamber aşkı için söyle…
Böyle bir insan hiç yüce dinimize karşı olabilir mi?

Unutma…
Yazmışımdır, anlatmışımdır Müslümanlığın altın devrini…
Yüz yıllarca Peygamber Efendimizin ölümünden sonra…
Resmi…
Sanatı, musikiyi…
Güzellikleri, ilerlemeyi!

Sonra?
Evet, sonra sözde Müslüman yozlaşmaya başladı, ilimden, bilimden uzaklaşmaya başladı…
Peygamber Efendimiz, insan resim edilmezmiş…
Yok kardeşim yok…
Tabii ki takdiri Allah’a ama tutturduğun yol Allah’ın yolu, Peygamber Efendimizin öğretisine çok uzak.

Kadında bir, erkekte!!!


+ Lütfen mutlaka oku


Kusura bakmayın, eğilemiyorum…
Fotoğraflama, ellerim titriyor eğilince, nefesim kesiliyor.

Deliye her gün bayram(!) Böyle bir şey işte

Ben…
Benim olana sahip çıkarım, yoktur ayrım…
Ölmüşüm ve dirim, birdir benim için!

“Sabah serinliğinde” Oma’ya gittim, bir haftayı biraz geçirdim…
Yoktu halim…
İyi ki gitmişim, taze çiçek aldım, çiçekler kurumuş, öksüz kalmış yetim…
Keşke…
Ah keşke yetişse elim kolum…
Ülkeme, sevdiklerime, Sevdama, sarı pipime, koca göbekli Kadir’e, babama, tüm ölmüşlerime.

Emanettir yine sevdiklerime, güvendiklerime…
Bilirim temizlerler, paklarlar, bakarlar, eksik etmezler duayı…
Giderim veya gideriz, bayramlarda en azından yanlarında olmaya özen gösteririz.

Hayat bu, yaşam dedikleri…
Böyle bir şey, alın yazısı, feleğin kahpeliği…
Vatan dediğin doğduğun yer değilmiş, doyduğun yermiş öyle derler…
Çok doğru söylerler…
Deliye…
Her gün bayram derler ya…
Benimki öyle bir şey, dua, cemaatin birliği, cumadan cumaya…
Hayır…
Bayramdan, bayrama, anneler, babalar günü yıldan yıla…
Yok kardeşim, yok…
Benim için her gün, her Allah’ın günü…
Birlik, birliktelik, ana, baba, kardeş, evlat, yâr…
Eş ve dost, akraba, ölmüşümle birlikte dirilerimle…
Benim için her gün, her Allah’ın günü…
Bayram…
Kalbimde olan sevdiklerimle…
Biraz ya biraz…
Azıcık…
Sende benim gibi deli olmayı denesene!

Dolar 4,49…
Euro 5,21, yok be anam, babam yok nerede…
Keşke…
Keşke Türk’ün aklı başına gelse…
Euro’nun düşmesi İtalya ile ilgili. Tayyip haberlerinde derler dördüncü büyük ekonomi…
Birincisi, AB kurucu üyesi…
BIRLIGIN…
Gerekliliğine ve gücüne inanan…
İkincisi Avrupa ekonomisinin üçüncü büyük iktisat sahibi…
Hükümet, hani önerdiler ya bir > Profesörü < dedi New York’ta okudum, özenti…
New York üniversitesi yalanladı, sallanıyor İtalya, korkuyor Avrupa…
Onunla ilgili!


Acaba aşağılık duygusu mu, özgüven eksikligi mi?
İnsan…
Neden kendini olduğundan farklı göstermeye çalışır?
İşte soru bu!

New York üniversitesinden mevzun olsam ne olur, olmasam ne olur?
Ben…
Lise terkim, yani orta okul diplomam var…
İyi de be kardeşim…
Ben…
Yine ben değil miyim???

“Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol!”

Böyle der Hz. Mevlânâ…
Daha dün yazdım, bakma ettiğim küfre, kafire…
Sinir bırakmadılar, aile içi şiddet benzeri, çaresizliğin bir ifadesi…
Beni öyle eğittiler, yerine göre…
Ben söylediklerimle ve yaptıklarımla gösteririm kendimi. Mümkünse…
Ahenk ve uyum içeresinde!