Bugün eski bir Ninja tekniğini tanıtacağım size, oldukça etkili bir savunma yolu

Kaldı ki yasak değil, tehlikeli değil…
Ne lazım?
Bir çift bacak!

Acayip önemli…
😊
Neden mi?
SONRA!

Başka?

Bir adet 35mm filim kutusu, hani analog fotoğraf makinelerinin filim kutuları vardı ya…
Onlardan, bir adet yumurta da olabilir ki orijinal hali…
Onu anlatmayacağım sizlere, zevke göre…
Tuz, karabiber veya un da olabilir!

Doldurun kutuya / içi önceden boşaltılmış ve kurutulmuş yumurtaya…
Bir saldırı esnasında ki ÖZELLIKLE genç kızlarımıza, kadınlarımıza…
Veya erkeklere de tavsiye edebilirim…
Aç kutunun kapağını fırlat saldırganın yüzüne.

İnanın…
Çok etkili, birincisi sürpriz momentumu sizin tarafınızda…
İkincisi…
Karabiber, tuz vesaire göze geldi mi…
Yandı gülüm keten helva!

Peki…
Bacaklar neye lazım?
Kardeşim…
Kaç kaçabildiğin kadar, olanca gücünle kaç…
Kaçanın anası ağlamamış!

Yeni geldim, didiyorum yine…
😊

Sell in May go away

Dünya ekonomisi çok olumlu bakıyor geleceğe…
Evet…
Bir borsa deyimidir. İşler yolunda…
Ucuz para…
Ya Tayyipistan da?

Exegese

Yunanca, eski yunanca…
Almancası; Auslegung. Türkçesi yorumlama…
Hukukta yeri olduğu gibi Hak dinlerinde de kullanılır bu terim…
Evet…
Yorum, yorumlama…
Hukuken Almanya’da, evladın ehliyeti mesela, her sorumlunun Ermessungsspielraum dedikleri, Türkçesi; takdir hakkı diye yorum, karar hakkı vardır.

Yazılmış olanı…
Yorumlama…
İnsanız…
Yazılmış olanı doğru veya yanlış anlarız…
Exegese, bir metni okuyup…
“Anladığını veya anlamadığını” doğru veya yanlış yorumlama…
Dil bilgisi, kelimelerin anlamı…
Çağdaş ve çağ öncesi…
Kim diyebilir, hangi biriniz yanlıştır böylesi?

Bazen…
Bir metni okurken mantığımla okur, düşünürüm…
Bazen ise kalbimin sesini dinlerim…
Ya sen?

SEN…
Milletin mantığı ile, başkalarının duygularıyla mı hareket edersin?

Çokça kullanırım bunu, Exegese’yi…
Takdir hakkını, YORUMU…
En son evladın Profesörüne karşı, mantık dizini…
Kalbin sesi!

Ben kaçtım, maliyeci çok güldü sözlerime…
Tabii Almanca konuşuyoruz, Türkçesi…
Dedim…
Maliye, hafta sonumun sıçtı içine…
Ne hikmetse, hep Cuma yollarlar yollayacaklarını…
Çok isim var, çok…
Evladın yazdıklarını bile okumaya fırsatım olmadı.

Kubilay

Konuşmamız lazım…
Evet, konuşmamız, anlaşmamız lazım. Peki, neyi konuşacağız?
ZAMANI!

Zaman…
Göreceli olmakla birlikte bir özelliği var ki herkes için önemli…
Zaman aynı zamanda bir mekândır, dört duvar…
Yani hacmi, alanı bellidir. Örneğin ben 29.04.1965’de doğdum. Bu bir nokta, bir “başlangıç” olmakla birlikte bugünün tarihini anarsak ki 14.05.2018…
Bir süreyi belirler. Bu süre zarfında benim hayatımda, ailemde, sevdiklerimde, tanıdıklarımda, tanımadıklarım içeresinde VE dünyada neler oldu neler.

Hani derler ya tarihi kazanan yazar diye…
Bunun gibi zamanı…
Çağı…
Egemen medeniyet belirler.

Rahmetli Atatürk’ün sözlerini hatırlatmak isterim…
Ve belki dikkatinizi çekti…
Doğum tarihim ve bugünün tarihini “Hristiyan zamanına” göre verdim…
Takvim…
Miladi takvim!

“Millet açıkça bilmelidir, medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder”

Bu…
Şöyle de algılanabilir, Hristiyan hegemonyası…
Kardeşim senin aklin nerede?
BILMEMNENIN TEPESINDE!

Evet, millet nelerle uğraşırken SEN hala en basit hayvani dürtülerinin üstesinden gelebilmiş değilsin…
NOKTA

Peygamber Efendimizin ölümünden sonra İslamiyet’in yaşadığı >>> altın çağ <<<
Başka bir zamanda, çağda…
ALTIN ORDU DEVLETI (Goldene Horde)…
Bir Türk – Moğol ordusu, dünyayı titretti.
Martin Luter, biliyorsunuz Hristiyan kilisesini reformize eden insan…
Hani Protestan…
Türkler için şu ifadeyi kullanmıştır…
“die Türken sind die Geißel Gottes”
Yani; Türkler tanrının belasıdır. Attila için kullanmıştır bu ifadeyi!

Dünyada…
2500 çeşit bit olduğunu biliyor muydunuz?
😊
Yok kardeşim BitCoin’den söz etmiyorum, hani insani çileden çıkarıyor ya…
Kafan…
Hatır hatır kaşınıyor ya, hani yakalarsan birsini, iki tırnağın arasında çıt diye gebertiyorsun ya, O bitlerden söz ediyorum. Veba hastalığını (Yersinia Pestis – die Pest) bu altın ordunun Avrupa’ya taşıdığı iddia edilmekte. Keme (Ratte) üzerinde yaşayan bir bit cinsi.

Berbat bir zaman dilimiydi insanlık için, berbat…
Milyonlar öldü. İspanyol gribi gibi.

İnsan ve tanrı ilişkisi…
Şeytan…
İnsana, Allah’ın yarattığı “en yüce varlıklardan birine” biat etmek istememesi…
Gereken saygıyı göstermemesi…
Sabahın Yıldızını, Allah’ın gözünden düşürdü…
Ve yine…
Tövbeler tövbesi insan denilen varlığın kendini Tanrı gibi >>> yaratıcı <<< kabul edip bu yolda adımlar atması(!)

Zaman bu zaman, vakit bu vakit…
Birkaç yüz yıldan beri hızla bu yönde insanın ilerlemesi, BILMIYORDUM…
Dün öğrendim, bırak robotu, yapay zekâyı falan bir tarafa…
İnsan…
EVREN yaratma yolunda, evet, evet doğru okudunuz…
Bilim…
Evren yaratmak istiyor. Yazmıştım ya enerjiden madde üretebilirsin diye.

Neyse, konumuza dönelim…
Bak kardeşim, ÖZELLIKLE siz gençler…
Ben…
Ne katilim ne terörist. Cahil, cühelayla uğraştım ömrüm boyu, bıktım…
HUZUR istiyorum…
Eleştirmenim, en çok kendimi eleştiririm. Kendim…
Kendimi kabul etmiyorum…
Çünkü biliyorum, bilincindeyim, farkındayım, EMINIM…
Yaptığımın bir daha iyisini yapabilirim!

Bu zihniyetin genetiğinde var…
Bu zihniyetin dinle, Allah’la, insanla bir ilgisi yok…
INSANLIKLA…
Rahmetli Kubilay’ı nasıl “doğradılar”
Aynen öyle, gelir gözümün önüne, O Mehmetçiğin Boğaziçi Köprüsünde kestiler…
Bunların…
Zamanla, mamanla ilgisi alakası yok…
Bunlar…
Ebedi dünküler, hiçbir zaman çağ atlayamayacaklar…
Gençler…
Oyumuz, beğenelim, beğenmeyelim MILLET ITIFAKINA…
Dedim ya…
Saçınızın bir teli benim için değerli…
Zamanında, vakti geldiğinde…
Professor Parabellum’u hatıla!

Dedim ya savunma amaçlı, sis bombası

Aklıma geldi birden…
Seni göremeyen sana zarar veremez. Sis bombası…
Yok ben nasıl yapılır açıklamayacağım…
SADECE doğru oranı söylüyorum sizlere
6:4, doğru olan bu!!!

Çok şeker demek sis bombasını zor yakmanız demektir, amaç Tayyip’in itlerine “sekiz saat” sonra görünmemek değil, anında, gerektiğinde görünmemektir.

Çok güldüm çocukları izlerken AMA çalışıyor…
Şahsen uğraşamam pingpong toplarıyla, KIMYA…
Altı ölçek potasyum nitrat, dört ölçek şeker…
Ölçüyü açıklamıyorum Sodyum Bikarbonat (Kabartma tozu) ve tabii istediğiniz renkte gıda (toz) boya.
😊

İlgililer internette arasınlar…
Bahis ettiğim maddeleri formülerde görürseniz bilin ki doğru yoldasınız. Orana dikkat edin.


izle

Sayın Çölaşan’ı okudunuz mu? Korkuyor, çekiniyorlarmış(!?) Gazeteciler kendi kendini sansürlüyormuş

Kafam yerinde değil, çok yoruldum. Parmaklarımı kıpırdatmaya halim yok…
Yarına yazacağım sayın gazetecilere…
Aslında…
Çok öncesi teklif ettim, HERKESE…
Yayınlayamadığınız her şeyi bana yollayabilirsiniz!!!

Ben yayınlarım…
Onlardan korkan onlardan beter olsun…
Bilişimciyim, bildiğiniz tiplerden değil, bunu da çok tekrarladım…
Ola ki Web – Hosterim üzerine baskı oluşturdular…
KENDI Web Serverimi koyarım internete, koydum bir keresine…
BENIM DENETIMIMDE…
Yiyorsa kardeşim, yiyorsa!

Medya büyük baskı altında
12 Mayıs 2018

Sevgili okurlarım, bu yazıya önce TRT (Tayyip Radyo Televizyonu) ile başlamak gerekiyor.
TRT, Türkiye’nin aslında en etkili olması gereken, ama en az izlenen medya kuruluşu…
Anayasa ve yasalar uyarınca tarafsız olmak durumunda.
Bu kurumun önemi özellikle seçim öncesinde artar… Ve bir sürü kanalı ile iktidarın borazanı olmayı sürdürür.
Gözünü iyice karartmıştır. Anayasa ve yasaları takmaz, bizim paralarımızla yayın yaptığını düşünmez ve borazanlık yapmayı sürdürür. TRT’ye göre, bütün muhalefet partileri önemsizdir.
Haber bültenlerinde, iktidardan ve can sıkıcı propagandasından sıra geldiği takdirde onlara da kısaca, âdet yerini bulsun diye yer verilir!
İşte bu yüzden, en az izlenen yayın kuruluşudur.
* * *
Gelelim özel sektör medyasına, önce televizyon kanallarından başlayalım!
Çoğunun ismi güya haber kanalıdır ama hepsinin görevi iktidara yalakalık yapmaktır.
Yapmazlarsa patronlarının başına parasal konularda iş açılacağını bilirler.
İşte NTV, işte CNN-Türk!
Günde ortalama iki nutuk çeken Recep Bey hele konuşmaya bir başlasın!
Onlar ve diğerleri yayınlarını anında kesip canlı yayına geçmeyi görev bilirler.
Bu canlı yayın hiç ara vermeden saatlerce devam eder, Recep Bey’in nutku bitince normal yayın başlar, sonra sıra onun ikinci konuşmasına gelir.
Burada “Konuşma” demek yanlış olur zira Recep Bey konuşmaz, danışmanları tarafından önceden hazırlanan metinleri önündeki elektronik aygıtlardan okur.
Kendiliğinden 10 dakika bile konuşamaz.
Dolayısıyla yukarıdaki cümleyi “Onun okuması” diye değiştirmek gerekir.
* * *
Şu ekranlara bir bakın, iktidara yandaşlık-yalakalık etmeyen ve adam gibi bir yayın politikası izleyen kaç televizyon kanalı var?
– Halk tv
– Fox tv
– Tele-1
– Kanal B
– Cem tv
– Belli zamanlarda Ulusal Kanal.
İzleyemediğim yerel kanalları bilmiyorum, dolayısıyla isimlerini sayamıyorum.
Yandaşların en büyük özelliği milleti dizilerle, Seda Sayan-Esra Erol gibilerin düzenlediği evlendirme programları ile ya da magazinle uyutmaya çalışmaktır.
* * *
Gelelim gazetelere!..
Son operasyonlarla Hürriyet grubu da iktidarın emrine transfer edildi. Şimdi şu yandaşlık tablosuna kısaca göz atıp kısaca listeleyelim!
Hürriyet, Sabah, Posta, Milliyet, Vatan, Türkiye, Yeni Şafak, Güneş, Takvim, Akit, Akşam, Star, Habertürk, Ortadoğu…
Bunlar, gazeteleri satılmadığı için çoğu marketlerde, taksi duraklarında ve çeşitli yerlerde beleş veriliyor, ama o miktarlar da satış rakamlarına ekleniyor!
Satış rakamları bu gibi yollarla şişiriliyor.
* * *
İktidarın emrine verilen Hürriyet’in durumunu özellikle izliyorum.
On binlercesi, aynen öteki yandaşlarda olduğu gibi çeşitli yerlerde ve özellikle şehirlerarası otobüs terminallerinde beleş dağıtılıyor.
Yine de el değiştirip Erdoğan Demirören isimli iş adamına devredildikten sonra satış rakamı 300 bin’in altına düştü.
Yılların Hürriyet’i şimdi işte bu durumda!
* * *
Peki iktidara yandaşlık yapmayan gazeteler hangileri?
En başta doğal olarak SÖZCÜ.
Burada karşımıza ilginç bir tablo daha çıkıyor.
SÖZCÜ dışında, iktidara muhalefet yapan bütün gazetelerin tirajı (ne yazık ki) olması gerekenden çok düşük.
Onlara kısaca bakalım:
Cumhuriyet, Bir Gün, Korkusuz, Yeni Çağ, Milli Gazete ve belli konularda Aydınlık.
* * *
Yandaş medya nasıl oluşturuldu, bunlar nasıl iktidara destek vermek zorunda bırakıldı?
Bazıları AKP iktidarının talimatları doğrultusunda büyük işadamları tarafından satın alındı.
Son örnek Hürriyet.
Aslında bunları satın alan patronların o kadar büyük parası yoktu.
Devlet bankalarına emir verildi, patronlara çok kıyak krediler açıldı…
“Bunları sen satın al” denilen patronların yapacağı bir şey yoktu. Emir yukarıdan gelmişti.
Büyük zararı göze alıp o medya kuruluşlarını kendi üzerlerine geçirmek zorunda kaldılar.
Şimdi bazen bakıyorum, bu gazeteler her gün aynı manşetle çıkıyor. Bunlara çoğu zaman, tek elden çıktığı belli olan manşetler dikte ettiriliyor.
* * *
İşte Türkiye, böyle bir medya ortamında seçime gidiyor…
Üzerimizde bir sürü baskı…
Açılan davalar…
Gözaltına alınan, yargılanan ve cezaevlerine gönderilen gazeteciler…
Açık söyleyeyim, yazı yazarken kendi kendimizi sansür etmek zorunda kalıyoruz.
Önümüzde seçim var, biz işte bu koşullarda, böylesine bir baskı ortamında gazetecilik yapıyoruz!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/medya-buyuk-baski-altinda-2402390/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger