Beylik ve Goodwill meselesi

YEMINLIYIM…
Çok büyük yemin çıktı ağzımdan!!!

Bundan yıllar öncesi…
Çok büyük bir yemindi. Beylik silahım yoktur benim
Biliyorsunuz, dilimiz ve Fransızca, artık Almancayı da katabiliriz arasına…
Özellikle İstanbul Türkçesi denilen olguya…
Fransızca ordonnance denilen, özellikle askere, subaya verilen silahtır Beylik Silahı…
Eskiden kılıçiken, ateşli silah icat olundu “erkeklik” öldü, oldu tabanca…
Beylik kim ben kim? Bu haldeyken, hep derim…
Milyon şahit lazım er, erkek demeye…
Yoktur yani beylik silahım ama beyefendi olduğum iddiasındayım!

Bakma ağzımı çok bozdum…
Üzgünüm…
Ama insan olana bir söylersin, olmadı ikinci bir kez hatta üç, dört…
Ama…
Söz anlamasa, lafı anlamazsa ya kaba kuvvete başvurursun veya ağır söze, küfre!

“Hata yaparım, insanim ama asla yaptığım bir hatayı ikinci kez işlemem!”
(W. Churchill)

YEMINLIYIM…
Çünkü biliyorum O gün gelecek…
Katılacağım aralarına, hangi tarafta olacağımı ayriyeten belirtmeme gerek yok değil mi?
Anton…
Yugoslav asıllı Alman dostum, balık arkadaşım…
Anne mi, baba mı Yugoslav hatırlamıyorum, Bosna savaşında gitti katıldı savaşa…
Bosna tarafında!

Yaşça benden büyüktü, çok sağlıklı…
Yaş idare eder, yani erkeğin en verimli olduğu yıllar gibidir elliler…
Şarap misali, geçtikçe seneler olgunlaşır, ağırlaşır erkek dediğin, lafı – sözü dinlenir olur…
Ama ya sağlık!?
Birkaç gündür bir uyutturucuyla idare etmeye çalışıyorum, katlanmaya çalışıyorum ağrılara…
Kendi kendimin kobayıyımdır, denerim yine kendi üstümde…
INANMA…
Doktor bile olsa inanma, Profesör falan…
ÖNCE SOR, ÖGREN VE ANLA…
İlaç veriyorsun, tamam, Allah razı olsun senden AMA önce bana >>> yan tesirlerini <<< anlat…
SEN…
Bunları MUTLAKA ANLA…
Bak çekiyorum çekeceğimi, çok şükür çoğu yan tesir geçti AMA kalanda kaldı!!!

Ben hiç sormadım ki anlayayım!

Yine sarılacaksan silaha…
ÖLDÜRMEYE hazır olacaksın, bir…
Belindekine…
Kolundakine, hele ellerinin kavradığına kadar en azından güveneceksin, iki…
Emniyetli olacak, güvenilir…
İtimadını sarsmayacak!

Benim uydurmam değil, benim veya insan hesaplaması…
Makine sayıyor, optik düzen daha güvenli, hatasız(!???)

Yokkkkkk…
Tabanca değil bu tüfek…
“İlk defa” tabanca denedim geçenlerde, arkadaş duruş başka, nişan başka…
Kol olabildiğince gerilmiş, dümdüz…
Silah bir, bir buçuk kilo ağırlığında, YETMEDI GÜCÜM…
Kasları mi incittim bilmiyorum bayağı bir ağrıyor kolum…
Söyle demiş olayım galiba en fazla on kez ateşledim…
😊
ilk atış kâğıdı vurdum, sonraları siyahi ama ucundan ucundan. Yukarıda gördüğün resim, her şerit beş atış, mümkün olan toplam puan sayısı şerit başı 50, gördüğün 48. Anlayacağın spor atıcılığı tamam ama sadece tüfek ile, ayakta zor duruyorum, duvara yaslanmak zorundayim. Geldi başkan soru ne yapıyorsun? Anlattım, güldü…
Yasak dedi, dedim başka türlü olmuyor. Bakacağız çaresine dedi. Bu heriflerin gerçekten niyeti var galiba beni yarışmalara yollamaya!?

BILINMESI GERKEN BIR ŞEY DAHA VAR
Şahsi silahlar değil bunlar, gez – göz genel ayarlanmış…
Ayarlamaman lazım, haksızlık olur, yoruldun ki bende süreklilik arz eden bir durum, “milim” silahın yerini değiştirdin…
Sil baştan. Ayarlı olsa, ayarlayabilsen böyle olmaz.

En azından bu kadar olmaz, kaldı ki spor kulüplerinde tabancayı tek elle tutmak zorundasın…
Alışık değilim bir, ikincisi kuvveti kim kaybetmiş ki ben bulayım…
Konuya giriş yapabiliriz artık…
Ama önce iki gazete konusuna değinmiş olmak istiyorum…
Birincisi Sayın Soner Beyin bir iddialı yazısıyla ilgili çünkü ikinci konu birincisiyle dolaylı bile olsa bağlantılı…
Bakın…
Soner Beyi, bilgisini, deneyimlerini veya düşüncelerini tenkit etmek niyetinde değilim…
Sadece ki öyle olduğunu sanıyorum, BILMIYOR, bilmediği için böyle yazıyor olmalı…
İşte G. Fuller, CIA falan…
F. Güllen ve örgütü bu ikisinin desteği ve yönlendirmesiyle ayakta olduğu iddia ediliyor bu yazısında…
G. Fuller, Kahpedoğanı piyasaya süren adam…
Deniz Baykal ve sonunu getiren görüntüleri hatırladınız mi?
Çok düşündüm bu görüntüleri Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisine dahil edeyim mi diye…
BIRAK…
Bırak kullanılan ekipmanı bir tarafa, BIRAK…
Son derece “ilkel” cihazlar, görüntü pozisyonu, ses kalitesi falan…
CIA…
Yardım ve desteği ile gerçekleşmiş OLAMAZ…
YAPMAZLAR YA, YAPAMAZLAR…
Ben biliyorum kimi imkânlarını…
Ya herifler hiç böylesine >>> tenezzül <<< eder mi?
Yine, okudunuz mu bilmem, yazdım bir makale, anlatmaya çalıştım yapay zekâ…
Ve robotları…
BEN, ne Türk Silahlı Kuvvetlerini ne Mehmetçiği hor görürüm ne imkan ve kabiliyetlerini…
UNUTULMAMALIDIR…
HER TÜRK, KADIN VE ERKEK…
ASKER DOGAR!

Ama…
Bir o kadar farkındayımdır teknolojik gelişmelerin…
Ve…
Bilgisayar oyunu oynar gibi uzaktan güdümlü füzeleri unutmadım. Yağdı Bağdat’a…
Unutmadım donanmayı, unutmadım haberleşme imkânlarını…
Bu yüzden pek şans vermiyorum Mehmetçiğe…
Neticede kahramanlık başka, kahpece vurmak başka!

Yine bilincindeyimdir sembollerin insan üstündeki etkisine…
KANDIL…
Bu yüzden yıkılmalıdır, yerle bir edilmelidir…
Nasıl ki Öcalan’ı asmalı, semboldür öyle asmalı Erdoğan denilen şerefsizi…
Sönsün umutlar.

Yapay zekâ değildir tehlikeli olan, aksine insanlığa çok faydalı olabilir…
BILGI – SAYARI…
Bilgisayar olarak kullanırsan mesela.

Yapay zekâyı birleştirirsen ne olduğu belirsiz makine ile…
Denetimi çıkarırsan elden, koymazsan “doksan dokuz” tane emniyet, sigorta…
Bırakırsan insana, denetlemezsen…
İşte o zaman görürsün göreceğini. Geçenlerde yer aldı yine gazetelerde…
Ya profesör, profesör değil, kıstas ve kısıtlama yapmamış VEYA yazan, “sözde gazeteci”
Gazeteci değil bilmediği konuda kafasına göre yazmış!

Goodwill…
İyi niyet, hoşgörü, saygı…
Sevgi kardeşim sevgi, en güzeli…
Aşk…
O kadar güzel, o kadar değerlerdir ki kaybedilmemeli!

Yapay zekâ ve ardında yatan algoritmalar…
Al sana Facebook, kampanya…
Facebook hesabını sil, ulan bu saatten sonra silsen ne yazar…
Milyarlarca insan vermiş bilgiyi. BENDE veriyorum buradan AMA…
Bilinçli ve çok kısıtlı. Bir oradan, bir buradan…
Aradaki bağı çoğu kez vermem.

İma…
Anlayan anlar ama kısıtlı anlar, şifreye hâkim olan anlar…
İma yolu öyleye veya böyleye acıktır. Şans yüzde elli!

İnanır misin bilmem…
İstesem o kadar önemli bilgiler veririm ki açık açık, çekinmeden…
Bir b.k anlamazsın, sadece anlaması gereken anlar.

Direnişte diriliş var…
Unutmadım…
Bir kuş haber uçurdu, anladı nereye sözü getireceğimi…
Şimdilik beklemedeyim, silahı elime alacağım günü beklediğim gibi.

Silah…
Kadın gibidir. Sana uyacak, sen neredeysen O da orada olacak…
Seveceksin…
Sahip çıkacaksın, bakacaksın…
İhtiyaçları neyse karşılayacaksın…
Vereceksin ki…
Alasın!

Güven ve güvenlik…
Öncelikli…
Silah tutukluk yapmayacak, yanlışlıkla ateş almayacak…
Uyacak sana ya, uyacak, gömlek gibi…
Ateşten bir gömlek gibi hem yakacak hem sarıp sarmalayacak…
Hayatta…
Yatakta…
Seni tatmin edecek, sende onu tabii…
😊
Her yönden, beden kadar beynine, ruhuna hitap edecek…
Elinde…
İşaret parmağın gibi olacak, parmağınla gösterdiğin yeri darmadağın edecek!

Tabancalar mesela…
Üçe ayrılır. Fullsize, Compact ve Subcompact…
Subcompact “kadın” tabancası…
Revolveri sevmem ki en büyük avantajı temizliği, bakımı…
Fullsize bana ağır ne kaldırabiliyorum ne kızağı çekebiliyorum…
Yok kardeşim yok, güç yok kuvvet yok…
Kalıyor Compact, yani ortası…
BILMEN GEREKIR, mutlaka bunu bileceksin…
Önemlidir eksersiz…
Askeri çap başka sivil yaşam başka…
NATO standartları KI standartlar çok önemlidir hayatımda…
Uzunluk…
😊
Önemlidir ama her şey demek değildir, dedim ya çap bambaşka…
Eskiden namlu uzunluğu çok önemliydi tabancalarda, Fullsize mesela 11 cm kadar…
İsabet ettirme açısından, teknoloji, üretim çok gelişti artık o kadar önemli değil. Kaldı ki tabanca bir “yakın dövüş” silahı, genelde 25 – 30 metre çapta çatışırsın onunla. Vuramazsın yani öyle kolay kolya 100 metre ötedekini tabancayla(!)

Benim tercihim 9mm…
Hem etki hem masraf açısından. Evet, masrafta önemli bir kalemdir tabanca alırken…
Araba misali, hatun gibi…
Kimi hatun vardır acayip masraflıdır, kimi, garibim olanla yetinir!

Unutma emi…
Amerikan, İngiliz normları…
.22, .45 falan…
Duymuşsundur, bilirsin kırk beşlik…
.45…
Yani nokta 45…
Tekrar…
.22×2,54= düz hesap 5,6 milimetre…
Buna göre…
Bir “kırk beşlik” 11,15 milimetre.

Çap ne kadar büyük olursa veya uzunluk o kadar çok barut…
Yani o kadar pahalı, masraflı…
Kurşun, mermi başı….
Yine çok önemli, mesela benim için. Dedim ya aldım pantolon kıyametler koptu…
Cargo hose diyorlar Almanya’da, askeri tip bir pantolon, kumaş çok hafif, rahat…
Yanda cepler var, aman ne rahat oluyor bu tip pantolonlar…
Tabii kumaşında önemi, gittim aldım bir tane daha…
Evet…
Amaç savunmaksa .22 yeterli, birde mermi ağırlığını hesapla, yedek şarjör, yedek mermi…
Etki ve tepki…
Anca durdurursun saldırganı o da belki…
Yapıştır 9 milimetreyi kesin durdurdun, belki öldürdün AMA en azından “ağır” yaraladın…
Kırk beşliyi ateşledin mi hiç?
Geri tepmesi çeyreği yere serdi, birde ağır kardeşim çok ağır, hele yedek kurşunlar aman Allah’ım…
Kısa keseceğim çok uzadı…
Daha çok anlatılacak şey var ama birde renge değinmiş olalım…
Affedersiniz…
Kerhane kapısı gibi parlak mı parlak mı ararsın, ten rengi mi ki çok önemli…
Gösteriş budalaları, böylesini gördün mü anla…
O “herif” adam değil, gösteriş budalası…
Mesela gümüş rengi, çelik gibi…
Çatışmada…
Güneşli havada hem yansır, yerini belli edebilir sen ateş etmeden VEYA ki bu esas önemlisi…
Güneş silahtan gözüne yansır ve sen hedef şaşarsın. Geceleri yine ayrı sorunlar böyle silahlarla.

Sivil hayata silahı üstünde taşıma…
Genelde yasak…
Çok olmadı ya FBI veya CIA’ydi galiba ihale açtı ten rengi silah diye…
Açıkçası bilmiyorum, okumuştum, unuttum. Evet, ten rengi…
En rahatı, hafifi Compact’tir, takım altında da rahattır…
Siyah veya gri en güzeli…
İnan bana, itimat et bana.

Arkadaşımın önerisi, BANA TAVSIYESI
Sig – Sauer p229 Legion

ÇOK ÖNEMLI
Kızağı ve yayı değiştiriyorsun, sadece iki kızak ve yay daha alacaksın…
Ayni silah ile…
.22
.45 ve 9 milimetre!

“Schwarze Hexe”

Hep derim
İspatlamayacağım, kaynak gösteremeyeceğim…
Doğruluğunu teyit etmediğim bir şeyi yazmam, yayınlamam, bir iddia da bulunmam…
Varsayımsa, bir hipotez olduğunu belirtirim…
Doğru bildiğimi…
ILKELERIM DOGRULTUSUNDA olan ve INANDIKLARIMI yazarım!
NOKTA

Çıkmıyor doktor aklımdan, çıkmıyor…
O kadar gücüme gitti ki…
Çok derinden yaraladı beni. İki insan, canımdan can…
Vicdanımda, aklımda, kalbimde…
Evet, kanunen bile ispatlandı bir kaza…
Sen…
Gel birde bana sor, vicdan azabımı. Kendimi nasıl suçladığımı…
Nasıl bir insanı, vebalini bu vicdana daha yükleyebilirim?

Elimden geleni yapıyorum…
Tüm sokakla “düşman”. Kimse konuşmuyor onunla…
Lakabı “kara cadı”
Ben…
Bu lakabı andıktan sonra daha ne anlatabilirim?

AMAAAAAAAAAAAAAA
Tanı…
İyi bir insan, idare etmesini bildikten sonra. Bakma bazen tepem atar…
Döner yaramazlık yapmış çocuğa, sus pus olur…
Bende, benim!

Gideceğim şimdi yanına, yine dün beni görüp algıladığında O tebessümü unutamıyorum…
Bana dürtü…
Çok büyük bir dürtü, akşama hanımla…
Telefon etmiştim oraya buraya, neticede kendi hayatim, sorumlu olduğum insanlar var…
Hapse gireceksem HAK ettiğim için gireyim…
Vuracaksa beni birisi…
Ya ADAM gibi ADAM veya KADIN gibi KADIN vursun…
Her ikisinin OROSPUSUNA yedirmem kendimi, prensip olarak yedirmem AMA insana…
ADAM veya KADIN olana…
Parmağımı oynatırsam ne olayım!

Adamcağız yazmış ta İsviçre’den, son kalan uzaktan akraba. Dayı oğlu…
Benim için çok büyük bir DELIL, nasıl rahatladım bilemezsiniz. Yarına doktordan randevu alacağım, hem gidip açık açık konuşacağım ne demek istiyorsun diye…
Hem kalbim, cayır cayır yanıyor…
Hemen Sitaryo’dan termin alsın, his eder gibiyim içimde bir şeyler oldu sanki. Göğsüm çok ağrıyor…
O doktordan altı aydan önce randevu alman mümkün değil, ancak doktordan doktora…
Hem kolum, sakatladım kendimi geçende kulüpte…
Gidip geleyim anlatırım.


+

Bu yazı makalenin bir parçası olacak, bir alıntı

Kadın…
Eyyy Türk kadını…
İffetini, imanını sorgulayanların ver cevabını…
Ağzının payını…
Ülkemizin umutları, gençler görün gerçekleri çocuklar…
Görün…
Yıkmadıkça Ak Sarayları, yıkmadıkça hilafet hayallerini…
Bu zihniyet başınızda…
Kâbusunuz olacak, bir karabasan, gırtlağınıza basan.




FATİH CAMİSİ’NDE KADINLARIN ZAFERİ

AŞAĞIDA anlatacağım olay bir süre önce Fatih Camisi’nin avlusunda meydana gelmiş. “Gelmiş” diyorum çünkü haberi Karar gazetesi yazarı Yıldız Ramazanoğlu’nun köşesinde okudum.
Bundan bir süre önce iki kadın akşam namazından sonra avluda kapıya yakın bir yerde durup camiyi seyretmeye başlamışlar.
Onlar bakarken iki kadın daha yanlarına gelmiş. Ama daha yerleşmeden güvenlikten biri gelip “Burada duramazsın” demiş.
Derken caminin imamı gelmiş… “Erkekler şikâyetçi oluyor buradan kalkın” demiş.
Onlar da “Hocam namaz kılmıyoruz, turistlerin geçebileceği bir yerde oturuyoruz” diye yanıtlamış.
Ama imam bağırmaya devam edince kadın da dayanamayıp “Hocam bu nasıl bir üsluptur, ben de ilahiyatçıyım” demiş…
İmam bu söze çok sinirlenmiş ve “Neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz” diye bağırmış.
*
Peki sonuç ne?
Cami avlusundan kovulan kadınlar eyleme geçmişler.
“Kadınlar Camilerde” adlı bir grup oluşturup arkadaşlarının kovulduğu yere gelip hep birlikte namaz kılmaya başlamışlar.
*
Cemaatten hiç itiraz eden olmamış.
Herkes gayet sakin ibadetine devam etmiş.
Daha da güzeli caminin diğer bir imamı Bünyamin Bey, olayın muhatabından ve diğer kadınlardan meslektaşı adına özür dilemiş ve kadınların camide toplanmalarının öneminden bahisle sorunlara birlikte çözüm bulmayı önermiş.
Ramazanoğlu yazısını “Allah kendisinden razı olsun” deyip bitiriyor…
*
Ben de şunu ekleyeceğim…
Toplumun her kesiminde fanatikler var. Ama ister o mahallede, ister bu mahallede, bu fanatiklerin sayısı bir avucu geçmiyor…
Yani onlara pabuç bırakmamalıyız…
NEJAT İŞLER, MFÖ’YÜ DE ÇOK GÜZEL SÖYLÜYOR
– NEJAT İşler-Yıldız Tilbe düet…Vallahi çok yakışır…
İkisi de isyankârdır..
İkisi de müesses nizama
karşıdır.Bu arada Nejat
İşler’in “Kaybedenler Kulübü”
filminde söylediği
“Sen ve Ben”
de harika…



http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/danalar-serbest-sira-gazetecide-40780261

Ulan adi

Karşında ADAM yok ki!

Yıllarca dua eder gibi söylediler, korkuttular koalisyon öcüsü dediler…
Yine dün Soner araştırma şirketinin sahibi dedi…
Pezevenk başta olmak üzere AKP’li adiler dile getirmişler, dile…
TAM 1400 kere…
Y-CHP ve HDP >>> bir <<< diye, yok ki öyle bir açıklama…
Ne Y-CHP yaptı ne HDP. Nerede iddianın ispatı?

Koalisyona giren, ittifaka Milli Orospu ve Yerli Pezevenk…
Ve g.tlerine takılan kılları…
Kardeşim…
Ha ittifak demişin ha koalisyon…
Bir amaç uğruna nedenleri ne olursa olsun bir hedef doğrultusunda kısa süreliğine de olsa beraber yürünen yol, izlenen yöntem bir ise ittifaktır, koalisyon!
NOKTA

Çok yorulmuşum, günlerin yorgunluğu ve heyecanı…
Ne ona gelebiliyorum ne ötekine, dedim yazayım, kadın konusuna devam edeyim yok…
Olmayınca olmuyor…
Başladım gazete okumaya, uyudum uyuyacağım…
Uyuyamıyorum…
Sadece okudukça TEPEM ATIYOR!

Aç televizyonları, bak gazetelere… Afrin aşağı Afrin yukarı…
Yok korktular, Sincar falan bir sürü >>> abartılar <<<
Dedim ya…
G.tün yiyorsa gir Kandile…
Gireceğiz, edeceğiz bir sürü palavra…
Hadi girdiniz diyelim, başardınız ki keşke, keşke öyle bir şeyi başarsanız…
ULAN oğlum giremeyeceğin bir yer var!!!

SENI ANANIN BIR TARAFINA GERI SOKARLAR…
Kasımpaşa ayısı…
Gel beri öküz arabası…
Ne demiş ilgili ki senin ki benden kara meselesi…
Çünkü aynı b.kun soyusunuz gıdıkladınız Bosna – Hersek’i…
Keriz tokatladınız Almanya’da…
Fenerde mum söndürdünüz yattınız akçelerin üzerine, paranın kaynağını izle var sorumluya!!!

PKK, YPG, PYD bilmem neeee…
Bitirilemezsin oğlum bu siyasetle, bu bilginle kör cahil seni…
Sen ancak karı satar gibi vatan satmasını bilirsin, millet malını…
Lojistik destek olsun ki aşırı önemli…
Maddi ve manevi destek AB(D)’de…
Sen ancak ENAYI S.KERSIN BE!

Ulan Polonya bile, Polonya…
Ortadoğu’da…
Eğitmen ulan eğitmen!

Adam lazım adam veya kadın gibi bir kadın…
Yönlendirsin…
Sevk ve idare etsin milleti…
Bunlar ki en sağından en soluna sadece LAF üretiyorlar, milleti meşgul ediyorlar…
Dal y.rak seni!

Çok şükür Allah’ıma çok şükür, yoğun bakımda ama yaşı itibarıyla

Gittim…
Hastanelerde duramam, birkaç dakika…
İnanın ömür geçti bu yerlerde, dayanamıyorum görmeye bile.

Girdim yoğun bakıma, hemşire dedi burada…
Gittim yanına, hemşirede yanımda. Seslendim Oma…
Duymadı, hemşire dedi yaklaş, bir daha…
Elimin tersi ile yanağını okşadım, dedim Omiii…
Açtı gözlerini döndü bana, bir tebessüm, YEMIN EDIYORUM YEMIN…
Ölene kadar unutmayacağım, konuşmaya çalıştım yok daha narkoz etkisi…
Bir iki dakika durdum yanında, uyusun, dinlensin. Her şey iyi geçmiş, çok sevindim.

Anne tarafım, Allah daha uzun, sağlıklı ve mutlu ömürler versin…
Gerçekten uzun ömürlü insanlar, baba tarafım tersi…
50 pil bitti, 60 ayaklar mezarda en geç yetmiş mevta…
Doksan dokuz köşeden ama akraba…
Yüz küsur yaşına kadar yaşadı, Allah rahmet eylesin. Torunu…
Yeminle babaannesini “yaladı yuttu” öyle derin bir sevgiydi onun ki…
O da rahmetli oldu, Allah tüm ölmüşlerin günahlarını af etsin, herkesin ama herkesin mekânını cennet etsin. Hiç unutamam ikisini, yengemin kardeşi, büyük dayımın eşi…
Yeminle hatırlıyorum, giderdik Metin ile köye kalmaya. Şile…
Deniz tepenin hemen ardında, sapanla avlanmaya, fındık kırmaya…
😊
Yok manita peşinde koşmuyorduk henüz, kızlardan korkuyor, utanıyor kaçıyorduk…
Çoban çeşmesinin karşısındaydı fındıklık, mezarlık hemen yanında…
Topla toplayabildiğin kadar doğru çeşme başına…
Akşam olunca giderdik dedesinin evine, yani onlara. Ev iki katlı, aşağısı ahır, mandalar, artık yok…
Uzun yıllardan beri yok…
Eski ahşap kokusu, hayvan kokusu falan karışırdı birbirine, YEMINLE…
Manda yoğurdu, vallahi billahi bir – iki parmak kalınlığında kaymak…
Gözümün önüne gelir bazen büyük, büyük büyük anne, torunu dizinin dibinde…
Hep dibinde…
İnsan olmak, insan olabilmek güzel güzel bir şey.

İstatistiklere baktım

Ah Blanka, ah…
Vaz geç kadın, vaz geç benden. Hırvat güzeli vaz geç…
Ne zamandan beri yoktun piyasada, nereden çıktın?
😉

Gamma çivisi

Tülin ablam, beraber büyüdük…
Dünyalar güzeli bir kadındı, beraber büyüdük…
Televizyon başında az muzlu – Nutella tüketmedik…
Neredeyse her hafta sonu önce sinema sonra pizzacı…
😊
Allah gani gani rahmet eylesin.

Ölüm döşeğindeydi, yok ölecek demedi doktorlar. Gitmiştik annemle ziyarete…
Yüzünde bir nur, bir aydınlık, pırıl pırıl…
Çıktık yanından dedim anneme ölecek!!!

Annem inanmadı ve kısa bir süre sonra vefat etti…
Babamda…
Gördüm aynisi o gün bugündür annem korkar benden…
Oma’nın ve evladın yanından geliyorum…
İyi çok şükür ikisi de iyi, Oma…
Yüzünde bir aydınlık ama diğerleri gibi değil, Allah korusun…
Ameliyatta olması lazım şimdi…
Şansızlık içinde “şanş” gamma çivisiyle ameliyat edebileceklermiş.
Çok kısa bir süre sonra yine ayağa kalkabilecekmiş bu sayede…
İnşallah.

Doktorun dediklerini unutamıyorum, dün akşamdan beri ettiğim küfrün hadi hesabi yok…
Metha…
Yeminle kendime diyecek bir sözüm yok, vicdanim hem rahat hem değil…
Rahat…
Çünkü elimden geleni ardıma koymuyorum…
Rahat değil çünkü böyle gördüm, böyle büyüdüm…
İhtiyarlar…
Sevdikleri içinde eriyecek…
O güzel mum aile içinde sönecek…
Gel desem gelmiyor, gitsem kovuyor…
Ne yapabilirim?

Birde…
Var bir mesele daha, KORKUM…
Çünkü BILIYORUM, binincindeyim, farkındayım…
İnsan…
Yaptığından en az bir daha iyisini yapabilir…
HER ZAMAN…
Suçu karşımdakinde değil önce kendimde ararım, yine tesadüflere inanmam…
Var tabii tesadüf denilen “rastlantı”
AMA birden fazla tesadüf olmaz arka arkaya!

Acaba eksik bir tarafımı mi gördü bu kadın?
Öyleyse neden doğrudan yüzüme söylemeyip ima yoluna gidiyor?
Sonra…
Allah korusun şikâyet etse, düşsem mahkemelere…
Hâkim bana mı inanacak doktora mı?
Yeminle…
Ben doğru bildiğimi, doğru olduğuna inandığımı yapıyorum, YEMINLE…
Ya…
Bizi kovuyor yanında insan barındırır mi?

Dün…
Cankurtaranda, döndü doktora ve dedi, beni gösteriyor parmaklarıyla…
“Er hat ALLES im Griff!”
Alles’i vurguladı, üstüne basa basa…
Genelde öyledir, tutuğumu koparırım…
Yoktur kendimi büyük görme kompleksim, çokbilmişliğim, yok saplantılarım…
Teşhisi koydu kadın…
Kassandra semptomu…
Öyle değil mi ruhu sapığım?

Geçelim…
Hastaneden dükkâna dönerken hanimi aradım, dedim sor çocuğa bir şeye ihtiyacı var mı?
Benim alık oğlum, aptal herif. Hem derim, GURURLA söylerim…
Hem okuyor hem çalışıyor. Bize yük olmak istemiyor…
Öküze boynuzları ağar gelir mi, insana Allah verdiyse, öyle yarattıysa kamburu?
Evlat bu evlat…
Bakmayacağın, YETIŞTIREMEYECEGIN çocuğu ne b.k yemeye getirirsin dünyaya?
Çok şükür yuvarlanıp gidiyoruz, çok şükür…
Gerçekten de çok geçmedi aradı herif, ben girdim gireceğim tam deliğe…
Dedim sonra ara…
Çıktım delikten ben aradım, oğlum bir şeylere ihtiyacın var mı?
Önce “yok” dedi üsteleyince başladı saymaya…
Hay sormaz olaydım, iflas bayrağını çektim.

😊

Ehliyetini kaptırdı eşek oğlu eşek…
Cezalı, bir iki aya kalmaz alacak ama ben kapamıştım evvelsi…
Üniversiteye “üç, beş adım”
Ama alışveriş sorun, YOK…
Önder Rheinlandpfalze karşı değil bu, O ayrı…
Yiyor, çıttır çıttır “babasının paracıklarını”
😊
Yesin p.zevenk, yok ki ondan başkası!

Dedim ya çalışıyor…
Yazmış fatura…
Birincisi hesabi yanlış yapmış, ikincisi atmamış imza…
Koskoca herif oldu, koskoca soksam koynuna…
Bir kadın olacağım dede AMA bak yaptığı hatalara.

Neyse yavaş yavaş hazırlanmam lazım…
Herkese güzel hafta sonları dilerim, ben kaçtım.

Anestezi veya gülü seven dikenine katlanır

Alaylı mı mektepli mi, hayat neler öğretti?
Kuram kadar tatbikide önemli…
“Telefon ettim sordum götürdün mü diye? … demedim mi ben sana ya yatmali yurda veya kadin gelmeli eve …. Tamam ben ilgilenirim!!!”

Beynimden aşağı kaynar sular indi!!!

Bu cümle resmen şu demek…
Ben…
Sana güvenmiyorum, bana yalan söylüyorsun!!!

Söyle…
Sen olsan benim yerimde ne yaparsın, söyle AMA elini vicdanına koy ve söyle…
Gel desen gelmez, gitsen kovar seni. Hem de iki defa “Götürürsen beni kendimi öldürürüm” dedi…
Söyle benim yerimde olsan ne yaparsın?
Kan bağım yok, bir menfaat beklentisi…
Tanırız kendisini, SADECE bir tanıdık. Çocuk gibi!

Verirsen yiyecek, vermezsen, ilgilenemezsen ölecek. Dedim ya çocuk gibi…
Yaramaz…
Ve >>> çok <<< kırıcı olabilecek bir çocuk. İnsan onuru, gururu…
Benim için önemli, düştü pantolonu, donu aşağıya, koskoca bir insan koskoca,

Yok gücüm yok kaldıramıyorum, tutamıyorum yetmiyor kuvvetim. Nereden bakarsan bak en az 50 kilo, BANA ömür boyu en fazla 20 kilo kaldırma yasağı, kopacak ameliyat yeri, sökülecek artık dikiş mi yapıştırma mi ne bileyim nasıl yaptılar, kopacak Aorta bu yüzden 24 yaşımdan beri Azrail ensemde.

Gittim, saate bakmadım, bir buçuk iki gibiydi…
Kepenkler kapalı, uyanmıyor erken, ne zaman gitsem kahvaltı ettirmeye horul horul uyuyor…
Ve bu durum her “geçen gün” daha vahim bir durum almaktaydı, derler ya ihtiyarlar için…
Uyuya uyuya ölürler diye, onun gibi. Eskiden dokuz gibi uyanıkken, oldu on bir…
Son zamanlarda 12 – 1 gibi…
Bende yemek zamanını ona göre ayarladım. Kepenkler kapalı ya, korktum, aldım anahtarları yanıma. Önce zile bastım ses seda yok, açtım kapıyı, seslendim…
Oma…
Âlemin evi seslenmeden hırsız gibi girilir mi?
Buradayım diye bir ses geldi, her yerde kepenkler kapalı, ışıklar sönük…
Yatıyor boylu boyuna günlük odada yerde…
Gazeteler, masa örtüsü, gözlük ne var ne yoksa yerlerde…
Koştum yanına…
Ne oldu Oma, nasılsın? Ses veriyor ya, bilinç yerinde, biraz rahatladım….
Kaldırmayı denedim, tutum elinden, Oma yârdim et kaldıramıyorum seni…
„Ah ah kolum“ tutamıyorsun bir yerinden, benim gibi her yeri acıyor…
Geçtim arkasına, omuz altından hadi Oma…
Bu seferde “Ahhhhhhhhhhhhhhhh bacağım!”
Ne yapacağımı şaşırdım!
Yine arkadan, yavaş yavaş çekerek dayadım koltuğa.

Kepenkleri açtım, ışıkları yaktım…
Oda savaş alanı gibi…
Öncesinde anlamadım, ondanda en ufak bir ses yok…
Beni tuvalete götür dedi, dört beş adim, holde, hemen giriş kapısının yanında tuvalet…
Bir tane daha var üst katta…
Tamam dedim kaldırdım dikkatli dikkatli, çok ağır, yok kuvvetim, ayağının üstüne basamıyor…
Bir iki adim attık olanlar oldu, büyük abdest…
Öf ya ne yaptın Oma?
Dedim ya ayağa kaldırırken indi pantolon, don aşağıya…
Ona mı üzüleyim, yaptığına mı?
Utanıyorum…
Koskoca insan, muhtaç…
Bebeden beter…
BAKIN BURASI ÖNEMLI, tüm bunları anlatmamın sebebi…
Sevmenin gücü…
Bak kardeşim hep derim kin, nefret önemli birer dürtü…
Onun üstü…
Sevgi!!!

Kendi kendime şaşırdım, YEMINLE kendi kendime…
İğrenmedim, O an ne kendimi düşündüm, yirmi kilo ne iğrendim…
Holde oturttum dayadım onu kalorifer peteğine, koştum telefona, ilk yardım, ASB…
On dakikaya kalmadı geldiler…
Bende bu ara pisliği temizledim, adamlar … üstünde mi gezsinler?

NORMALINDE…
Kesinlikle yapamayacağımı düşündüğüm bir şeyi yaptım…
Kalbim yanıyor cayır cayır, acıyor…
Nefes nefeseyim, adamlar geldi dört kişi, ikisi Oma’ya, ikisi bana…
Kısa keseceğim, gitmem gereken yerler vardı, KALDI..
Aksama kadar hastanedeydim, arada dükkân kapandıktan sonra gittim hanimi aldım. Git gel yirmi dakika. Anca aksam gelebildik eve. Bugün yazmaya devam edecektim…
NEREDE??????????????????
Gideceğim şimdi yanına, saat 11 gibi ameliyat. Ölür kalır, masada…
Allah korusun!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Bakma bazen beni delirtse de hepimiz seviyoruz kadını…
ZOR…
Zor bir insan ama tanıdıktan sonra sevdiriyor insana kendini.

Kahvem yârim kaldı, gidiyorum…
Ne olacak ne zaman dönerim bilmiyorum, ben kaçtım.

Çok önemli not:
Dedim ya hayat neler öğretiyor insana…
Bu yaşta ameliyat ve anestezi
ŞAŞIRDIM kaldım…
İnsanlarda hafızasına önemli derecede zarar verebilirmiş…
Zaten akli gidip geliyor, dedim doktora aman ne yap yap bunu önle…
KADIN…
Zaten ele avuca sığmıyor, kafayı iyice üşütürse ben ne yaparım?
Aldım başıma “bela”
Atsam atamıyorum, satsam satamıyorum.