Siyasi literatüre yeni bir terim: Erdokrasi!

Erdokrasiye hoş geldiniz!
Çok güldüm, eline, diline sağlık dostum.

„Sayın Erdoğan’a müteşekkirim, sosyoloji ile siyaset biliminde yeni bir terime yol açtığı için. Artık gönlümdeki yeri daha da özel.

RT Erdoğan başarılıdır: Öfke zaafını bir kesim nüfus üstünde kudret imajı yönünde kullanmakta başarılıdır.

Etkilidir: Dünya demokrat kamuoyunu hop oturtup hop kaldırır.

Özgürlükçüdür: Kendisi aklına eseni söylemekte özgürdür.

Vefa yanlısıdır: Önceki başbakanların terbiye ve nezaketinin farkına varılmasını sağlamış, böylece vefalı düşünmeye, davranmaya yol açmıştır.

Müslümandır: Kendine.

Danışmanlarının yazdıklarını okurken ağzından iyi sözler çıkabilir. Aklına eseni söylediğinde ise çapı ve yönü bakımından yoruma gerek bırakmaz. El pençe divan duranların ise zaten yorum çabası yoktur. Sık sık mazeret yaratma ve “aslında öyle demek istemedi” düzeltmeleri ise bir avuç insanı malulen erken emekli edecektir.

Çevresindeki beyinler azaldıkça korumaları çoğaldı.

Usulen çok partili, ama tek partici. Çoğulcu değil, çoğunlukçu. Amaca varmak için her yol mübah görülür. Hakikat değil, imaj önemlidir. Bir dinin bir yorumuna dayalı emperyal bir rejim kurma uğruna her şey yapılır. Adım adım “parti devleti” kurma çabası vardır.

Umut ve imaj yönetimi ve de finans desteği ile sandıktan çıktıktan ya da çıkarıldıktan sonra, belirleyici oranda medya tehditle ya da satın alarak yönlendirilir. Böylece telkin ve itaat zinciri sağlanır.

Gelecek pazarlanır, gelen paraların bir kısmı ile oy satın alınır.

Partiye bağlı kılınan adalet mekanizması adalet yerine partiye hizmet eder. Hüküm öncesi tutukluluk beş-on yıl olabilir.

Erdokraside askeri diktanın dayattığı anayasanın hükümete uyan anti-demokratik yönleri korunur: Yüzde on seçim barajı ile din dersinin zorunlu olması gibi. Ama “karizmatik lider” sık sık özgürlük getirdiğini vurgular, çıkar zinciriyle bağladığı medya köpekleri onu titizlikle yankılar.

Lidere bağlılık ibadet gibidir. O neyi nasıl istiyorsa öyle olmalıdır: Ankara’dan İstanbul’daki bir üniversiteye telefon açıp filanca kokteylde alkolü men eder.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı’nın yerine karar ve söz sahibidir, böylece Belediye Başkanı için “Başkan Yardımcısı!” hicvine yol açar.

Cumhurbaşkanı serinkanlı ve yatıştırıcı bir yaklaşımla “Mesaj alındı,” derse, karizmatik lider hemen “Ne mesajıymış?!” diye çıkışıp ağzının payını veriverir.

Herkes haddini bilmelidir. Kendisi hariç.

Gönlünde yatan ve de söz ve eylemleriyle belirttiği amaç “laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti ideali” yerine meşruti monarşi ile halifeliğin hüküm sürdüğü bir Osmanlı İmparatorluğudur. Bu eski usül askeri fetih ile değil, federasyon yoluyla çaktırmadan sağlanabilir.

Elbette kimse putlaştırılmamalıdır. Kendisi hariç. Herkes gibi Atatürk de eleştirilmelidir. Kendisi hariç.

Atatürk’e yönelik eleştiri yerine saldırgan bir haksızlık ve yok etme çabası laik ve demokratik bir ülkeye yol açmaz.

Erdoğan Atatürk düşmanı olduğunu gizlememiş, sadece bazen bu konuda susmuş, koltuğunu sağlama aldığı kanısı güçlendikçe saldırganlaşmıştır.

Hoşuna gitmeyen protestolara karşı polis ve yandaşları kışkırtır, ama ara sıra usulen şiddete karşı demeç de esirgenmez. Yaşasın danışmanları! Sanki bazı üniformalıların işlediği cinayetlerden sorumlu sayılmayacaktır.

Cana kıyan polisler göz göre göre serbest, tanıklar hapistedir.

Kendini çevre ve kent bilinciyle mücadeleye hasreden göz altında çırılçıplak soyulur. Hele kadınsalar.

Palalılar kaçmaz diye serbest bırakılır, ama kalemliler kaçabilir diye yıllardır hapistedir.

Vicdanlıların tepkileri üzerine palalılardan biri için çarnaçar tutuklama kararı çıkarılır, ama işleme konmaz. Palalı ailesiyle Fas’a tüyer. Onu serbest bırakan hakime ‘yardım ve yataklık’ suçlaması ile dava açılabilir mi acaba?

Erdoğan yönetiminin arzusu demokratik bir rejim değil, askeri müdahale ihtimalinden kurtulmaktı. Sivilleşme dedikleri şey kendi militarizmlerini kurmaya yönelik bir taktikti. Orta Doğu’ya egemen olmak isteyen ABD yönetimleri Erdoğan’ın Osmanlıcı iştahını kullanmaya çalıştı.

Yeni-Osmanlıcı hamleler hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Ya da şimdilik virgül kondu.

Erdokrasi demokrasinin değil, faşizmin bir türüdür. Otokrasi ya da despotluk kelimeleri hele bu saatten sonra hafif kaçar.

AKP ya da AK Parti ile Erdoğan’a beyin ve propaganda desteği verip cayanlar Erdoğan yönetiminin bir dönem olumlu ve başarılı olduğunu söylüyor. Gezi Direnişi bağlamında öldürülen, gözü çıkarılan, zulüm çektirilen insanların yok oluşlarında ya da acılarında onların da payı yok mu?

Düzmece davalarla acı çektirilen hatta canından edilen insanlar… Erdokrasiye destek olanların sorumluluğu yok mu?

Niyet okumadan siyaset yapılabilir mi? Yapılırsa bu kadar yapılır.

Erdoğan’dan demokrasi beklemek öküz altında buzağı aramaktı.

Geçmiş olsun.

Çünkü geçmiş değil.“

Tarık Günersel
www.tarikgunersel.com

İnsan ömründe kaç defa ölür?

Tabiatın öngördüğü bir kez…
Benim gibiysen, benim gibi derde mustarip, her gün, günde birkaç kez ölüp ölüp dirilirsin…
Veya senin gibi korku içindeysen her gün veya haftada bir ölüp dirilirsin…
Eğer…
Çocuğun, karın, sevdiklerin, vatan ve milletin için ölmeyeceksen…
Ne ve kimin uğruna öleceksin?

İnandıkların faraziyse…
Yeminlerin…
Hayat tarzın bir farssa, ardında duramadıktan sonra…
Mücadele etmeyeceksen, hazır değilsen canını bile bu uğurda vermeye…
Ben sana daha ne diyebilirim ki?

15 Temmuz gecesi kestiler gırtlağını Mehmetçiğin köprü üzerinde…
Korkunun temeli, nedeni…
Götün kendisi mi, yoksa kıllarının densizliğinden mi korkarsın?

Muhtaç olduğun kudret…
Damarlarında akan asil kanda mevcut değil miydi, Atatürk yanıldı mı benim gibi???

Ben kardeşim…
ADAM gibi, ERKEK gibi ölmeyi tercih ederim…
Çeyrek bile olsam bir uğurda ölmeyi tercih ederim…
Aynada her gün yüzüme tüküreceğime…
Beni, sevdiklerimi baskı altında tutulup, korku içinde yaşayacağıma, yaşatılacağıma…
İnsan onuruna laik…
Gözlerimi bir kez yumarım.

Aklıma gelir manyak manyak düşünceler…
FETÖ aşağıya FETÖ yukarıya bir sürü istikbal karartıldı bu uğurda…
Çete başı yakalanamadı, siyasi ayağı…
Acaba diyorum ki hep dedim senaryo ama bunu düşünemedim…
Acaba 15 Temmuz ve yaşanan vahşet bugünlerin hazırlığı mıydı?
Millete, zihinlere dehşet…
Psikolojik ve sosyolojik bir baskı!?

Tek umut kaldı, milletvekili sayısında sağduyu

Eyyy göt kılı sözüm sana…
Bravo yani, cehaletinle, körlüğünle bir kez daha…
Dersin hanlar, hamamlar yaptı, yollar, köprüler, tüneler…
ULAN KIMIN PARASIYLA?

Sonra…
Evet sonra hangi şartlar altında ne tür tavizlerle…
Hangi BORÇ yükünün altına girerek yaptı, yaptırdı…
ULAN g.tündeki donu bile sattı…
Yakında çıkarırsa karını, kızını piyasaya sakin ola ki şaşırma!

Allah’ım ne olursun yanılt bunları, dediklerim, dedikleri yalan olsun…
Bu vatan bu millet huzura, refaha kavuşsun…
Ne kadar memnun olurdum ne kadar sevinirdim…
Yalancılığa bile razıyım ki nefret ederim…
Yalan olsa, yanlış olsa!

Bacillus subtilis (Türkçemizde de ismi böyle)

Taş gübre veya un gübresi de denir bu gübrenin içinde yaşayan bir organizma…
(Almancadan Türkçeye doğrudan tercüme, yani yanlış olabilir)
Faydalı bir organizma, bahçe yeşiline birebir!

Evet, bakteriler, mikroplar…
Var da var. Faydalısı da zararlısı da…
Kanser gibi mesela…
Senin elinde kardeşim, O Yunan doktor demişti…
Bacağı kesip atmamız lazım…
Ben…
Belki babamın katili!

Senin elinde kesip atmak, hastanın vaziyeti ortada…
Ölüm döşeğinde…
Neşterde senin elinde, hastada…
Ya TAMAM diyeceksin veya devam…
Hasta…
Ölürse, suç sende. Doktorda sensin, derde deva…
Mesul olan, sorumlu olanda sensin ona göre!

Evde balkonu cilalıyorum, tahta…
Ahşap bakım ister, cila…
Vatanda…
Millette senden oy ister, TAMAM de TAMAM…
Hesap sormayı unutma!

Lütfen, lütfen Türk milleti

Türk ULUSU…
Türk’ü, Kürdü, Laz’ı, Çerkez’i…
Ve tüm diğerleri…
Yanılt beni, yalancı çıkar beni…
Eyyy ihtiyar bunak sen bizi ne sandın…
De…
Pişman ettir beni sözlerime!!!

Ama bunu da unutma emi…
Hani derler ya bende çok dedim…
Bir musibet bin nasihatten iyidir…
Bir resim…
Bin kelimeden çok anlatır…
Bir yere kadar doğru AMA hani gözlerin yalan söylemediği gibi(?!?)

Resmi…
O tabloyu çizeni, şartları, nedenleri bilmediğin sürece…
Okuyup anlamadığın sürece, ANLAMADIGIN…
EMIN olmadığın sürece…
Sen…
İstediğin kadar bak O tabloya, resme…
Ressamın sana söylemek istediğini gene anlamayacaksın, gene anlamayacaksın…
NEDEN?
Sanat okulları var, neden sanat uzmanları…
NEDEN???

Tualden, bir tablodan Afrika özdeyişine

İstanbul’a aşıkmış öyle söylüyor yığınlara…
Eğer aşk buysa, betona…
Kendi ağızıyla itiraf eder ihaneti…
İstanbul’a…
Vatana, kendine yaptırırken 362 odalı yazlık, yollar yarış pisti misali, keserken onca ağcı bakmaksızın gözün yaşına…
Yığınlar aldanır gözün gördüğüne, algıya.

Paçalarından akar cehalet, yüzeysellik işlemiş kanlarına…
Sabah sabah uğraştım yine Leonardo’yla…
Severim çizimlerini, severim sadece sanatçı tarafını değil, mühendis yanını AMA en çok severim özgür düşüncelerini, eserlerinde gizlediği gerçekleri, benim gibi.

O sanatta…
Ben kelimelerde ararım çareyi, ifade ve anlamlarında…
Gizler saklar çaresizliğini, isyanını tual üzeri çizgilerde…
Ben, kelimelerde…
Haykırırım ya, feryat ederim, çaresizlik içinde küfür ederim, kimseye duyuramama çığlıklarımı…
Duymaz…
Yürek, duymaz insan beni.

Korkarım aynen böylesi gelecek başa…
Çünkü mantık çünkü istihbarat bu yönde, tek çare…
Sokaklarda!

Birinci turda aldı alacağını…
Kalan parlamento artıklarında…
Zayıf düştü, millet ittifakı O birlik sürdürülemedi…
Herkes kendi derdine ve menfaatlerinin peşine düştü…
Göremedi, anlayamadı tablonun bütünlüğünü(!)

İkinci tura kaldı…
O kadın veya O hoca üstünlüğü sağladı…
Ama hesap soramadı…
Parlamenter sisteme diliyle dönmek istese bile, insan denilen bencilin ihtiraslarına yenik düştü…
EVET, yazar – çizerin görüşlerine katıldığım tek nokta…
Hiçbir şey olmayacak artık eskisi gibi!

Ancak…
Şeytan bu ya…
Şeytan ayrıntıda gizli…
Gör bak, olacak dediğim gibi…
Kurtulamayacak bu millet bu şeytandan…
AKmadıkça kan, almadıkça can.

Evet…
Bazı beklentiler gerçekleşmedi, strateji değişti…
İcazeti aldı, evet eminim aldı…
Gir bak arşivlerime, oku dediklerimi…
Bu zihniyeti bu cehaletle durulmanın tek çaresi ekonomi…
Döviz sopası duraksadı…
İngiliz’in parmağı, Amerikalının s.ki…
Arar…
Girebileceği yeri!

Afrikalı bir özdeyiş der ki…
“Sen istediğin gibi istediğin tarafa dön…
G.tün kalacak hep arkada!”