### Çok önemli, al sana NEDENI ###

Hep kendime sordum neden diye, HEP!
Bir önceki yazımda yazmadım, ALTI SAAT, altı saat helikopter ile dolaşmış Kasımpaşa ayısı bizim köyün ve çevresinin üstünde. Bundan yıllar evvelsi, galiba o zamanlar daha belediye başkanı…
İnmiş, inmiş havalanmış(!)

FETÖ, damat palavra…
AL SANA NEDENI!

Balık…
Başından koyuyor kardeşim, başından!

İyilik perisini kim öldürdü?
19 Şubat 2018

Prof Dr. Hüseyin Kaptan vardı, 46 gün önce (4 Ocak) hayata gözlerini yumdu. Çok sayıda şehir plancı, mi¬mar, çevreci, solcu, sağcı, muhafazakar, laik, Atatürkçü “iyi bir hocayı ve iyi bir insanı yitirdik” diyerek ardından rahmet okudu. Yıldız Teknik Üniversitesi kampüsünde yapılan törenle cenazesi doğum yeri Ordu’ya gönderilirken ta¬butuna omuz verenler arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “istifaya zorlanan” eski Başkanı Kadir Top¬baş da vardı. Kadir Topbaş, Belediye Başkanı seçilince Prof. Hüseyin Kaptan ile “İstanbul’un rantını Ankara’nın şehvete dönüşen saldırısından kurtaracak mucize bir planı” birlikte düşündüler.
İMP’yi kurdular.
İMP, şehri koruyacaktı.
İstanbul’un çevresi, ağacı, yeşili, tarihi, toprağı, ormanı, kuşu, böceği, çiçeği havası Ankara’da iktidarı ele geçirmiş şehir rantı kurtlarının vahşi saldırısın¬dan korunacaktı. Prof. Hüseyin Kap¬tan, bizim Gaziantepli Fuat’ın Asmalı Mescit’deki 5 masalı küçük lokantasına sık sık gelirdi. Bir gün bana “Biz Kadir Topbaş ile İMP’yi İstanbul’un içine iyilik perilerini sokmak için kur¬duk. İMP, İstanbul’a iyilik perisi sokma projesiydi” demişti.
Nasıl diye sormuştum.
“Anadolu’da ağaçların içine or¬man perilerinin girdiğine inanılır” diye anlatmıştı.
* * *
Bir güzel ağaç var.
Her yıl yemiş veriyor.
Fakat bu yıl vermedi.
Gelecek yıl verir diye bekledik.
Yine vermedi.
Ne yapalım?
Anadolu’da ağacı kesmezler.
“Ağaç korkutma denilen bir ça¬reye” başvururlar. Biri eli baltalı diğeri eli boş iki kişi meyve vermeyen ağacın başına dikilir. Elinde baltası olan; “Ben bu ağacı keseceğim” der, baltasını kaldırır. Öbürü; “Onun canını bağışla, bu yıl vermediyse gelecek yıl çok verir” der. Sözde ağacın içine girmiş iyilik perile¬ri bu konuşmaları dinler, ertesi yıl bir veren ağaç bin verir. İşte İMP, (İstanbul Metropoliten Planlama Bürosu) İstan¬bul’u Ankara’daki merkezi hükümetin rant baltasından koruyacak iyilik perisini yaşatmak için kuruldu. Kadir Topbaş, İMP’nin kurulmasıyla şehir rantına vidalı sağcı belediyecilikte “bir devrim” ya¬pılmasına imza attı. İstanbul’un 1/100 binlik imar planı yapıldı. Şehir, bu plana göre büyüyecek. Kimse bu planı rant uğruna delmeye, değiştirmeye kalkama¬yacaktı. Bu plan, İstanbul’un anayasası olacaktı. İMP’de 530 profesör, doçent, akademisyen, uzman görev aldı. Başla¬rında Prof. Dr. Hüseyin Kaptan vardı. Belediye Başkanı Kadir Topbaş, gaze¬tecileri (içlerinde ben de vardım) İMP binasında toplamış, “Ben bu planı hiç kimseye deldirtmem” sözü vermişti.
* * *
Bu planda lastikli araçla Boğaz’ı tüp geçitle geçmek, üçüncü havaalanı yapmak, üçüncü köprüyü dikmek yoktu. İstanbul’un iki yakası Trakya ve Marma¬ra bölgesinin büyümesi de “rant cana¬varlığına kurban gitmesin” diye bu plana uygun olacaktı.
İMP, bu planı yaptı.
15 yılın her yılında biraz daha cana¬varlaşarak rant uğruna bu plan delindi. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde “Üçüncü köprü yapımı hiç konuşulmadı. Üçüncü havaalanının yapımı hiç konu¬şulmadı. Kanal İstanbul’un yapımı hiç konuşulmadı. Lastikli araçla Boğaz altı tüp geçiş tüneli yapmak da hiç konuşul¬madı” hepsi Ankara’dan dayatıldı.
* * *
Geçen hafta Ankara’da TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşme vardı. Komisyon üyesi İstanbul Milletvekili Garo Paylan (HDP) şunu anlattı: “Kadir Topbaş görevdeyken ona ‘Siz bu imar planlarını nasıl veriyorsunuz, bütün İstanbul size küfrediyor‘ demişim. Kadir Topbaş da bana ‘Onların hiçbirine ben imza atmıyorum. Hepsi Ankara’da, Özelleştirme İdaresi, TOKİ, Çevre Ba¬kanlığı tarafından imzalanıyor” dedi.
Şimdi soru şu:
İyilik perisini kim öldürdü?
Kasten mi öldürdü?
Ne için öldürdü?

http://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/iyilik-perisini-kim-oldurdu-2229811/

Sayın Doğru’ya buradan teşekkürü bir borç bilirim…
Topbaşın neden üstünün çizildiği…
Bu yazısıyla önemli bir bilgi eksikliğimi tamamlamış oldu.

Bok torbası

Başlık için özür dilerim…
Ancak sözlerimin devamında neden bu başlığı attığımı anlayacağınızı umuyorum.

İnsan vardır…
Ağzından bal akar…
Yine insan vardır balıktan farksızdır…
Allahtan…
Azdırlar, yoksa bu dünya çekilmez olurdu. İnsanlar vardır ağızları keneften farksızdır…
Kızmıştım…
Hem de çok kızmıştım, tepem fena attı anlayacağınız. Bilimsel veriler ışığında bir makale olacaktı…
Evet, bir makale…
Sözlerime başladım ve Sildim!!!

Lütfen…
Gerçekten çok önemli…
Dedim ya en son bilimsel veriler, bu veriler ışığında varacağınız HÜKÜM çok önemli…
Özellikle sizler için çocuklar, özellikle sizler için çünkü doğrudan geleceğiniz ile ilgili!

Bilinçsiz ve bilgisiz, unutkan başın ceremesini bacaklar çekermiş misali…
Söz konusu mevzuda her ne kadar ayaklar baş olsa bile…
Sonuçlarına bizler olduğumuz kadar torunlarımızda katlanmak zorunda kalacak!

Maçka parkında yine ağaçlar kesiliyor, kesildi, sözde başka yere nakil edilecek…
Bize, evime çokta uzak sayılmaz. Yani bende doğrudan bu faciadan etkilenenlerdenim. Bir ağaçtan, bir düzine ağaçtan, küçük bir ormandan…
Ormandan ne olur deme! Sulak bir bölgede bir göl, gölet bile yerel iklimi etkileyebilmekte.

Anlatmıştım Humboldt’u, arşivlerim meydanda…
Yine çokça değinmişimdir su meselesine, bir o kadar tabiata…
Deprem kardeşim depreme…
Köstebek gibi deliyorlar yerin altını deprem bölgesinde!

Allah’ın öngördüğü bir denge…
Onun takdiri, takdiri ilahi…
Boğaziçi…
Kıyıları ulan kıyıları, madem çılgın bir projeydi…
Ne bok yemeye daraltıyorsun, dolduruyorsun doğal güzelliği?
İstanbullun “yedi tepesi”, yetmedi mi ulan yetmedi mi her bir tepesini s.k gibi kel bıraktığın…
Yetmedi mi?

Ne ağaç kaldı ne yeşil, özenti seni…
Görgüsüz ayı, diktin Osmanlı sarayının karşısına Camini…
Bir başka güzeldi, güzeldi Çamlıca’m, İstanbullun güzel bir tepesi…
İstanbul’a, bu kente ihanet eden yine kendisiydi…
O boğaza çaktırdığın her bir kazığı, her birini…
Sokmalı senin o kıllı g.tüne, yetmedi…
Emine’nin, kızının da ayrıca münasip yerlerine.

Ayrıca…
Kazıklı Voyvoda (Dracula) misali her bir Osmanlı özlemi çeken O piçleri…
Kazığa oturtmalı seni destekleyenleri…
Gerçekten…
Temizlemeli bu ülkeyi kökünden…
Kurutmalı iblislerin soyunu, kör cahiller soyu ve sopu!

Neyse geçelim, geçelim hayal kurmayı…
Kurutamayız köklerini, kurutamayız bu soysuzları. Birlikte yaşayacağız, kaderimiz bu…
Biz onlara, onlar bize katlanacak. Belki…
İçimde bir ümit, küçücükte olsa bir ışık, bir ses diyor ki…
Elbette gün gelecek ve maymun uyanacak!

Dönelim bilimin somut gerçeklerine…
Yaşam denilenin bizlere dayattıklarına…
Yine yağmur duasına çıkarlar mı bilemem…
Su…
Su kardeşim su ve toprak…
Ve nefes…
Ve sen ve ben ve bizler…
Barajlar kardeşim barajlar…
Bundan sonrasını dikkatli oku, anla…
Anla ve özümse. Çağrışım yapsın, çağrışımlar uyandırsın sende…
Kıyasla…
Bu böyleyse o zaman bu da böyle olabilir de…
Barajları anlatacağım AMA…
Gerisini SEN ANLA!

Dünyamız kaç yaşında?
4,5 milyar yıllık bir geçmişe bakmakta…
Tabii ki bir küre, tabakta değil, düzde değil, hele depremler inanının…
Vallahi billahi öküzün başını sallamasından meydana gelmiyor…
Eskiden ve hala, günümüzde bile insanların inanışına göre dünya yassıymış, bir öküzün iki boynuzları arasında, O başını salladıkça dünyada sallanırmış. Ah Galileo ah…
Ah Galileo Galilei…
Nereden baktın Jüpiter’e milletin kafasını karıştırdın?!

Peki…
Çağdaş insanın atası sayılan Cro-Magnon insanı ne zamandan beri var?
40 – 45 bin yıldır dünyada varlığını sürdürdüğüne inanılır(!)

En eski, günümüze kadar gelebilmiş Allah’ın insana seslenişi?
3000 yıllık bir maziye bakmakta…
Tevrat kardeşim Tevrat, Talmud…
Düşünen insan, bilen insan, bilinçli insan kurban olayım ben onlara…
Eski Yunana, eski Arap’a, Mısırlıya, Çin’e be Çin’e, kurdukları MEDENIYETE…
Hep bir şekilde tabiatla dengede…
Ne zaman ki insanoğlu 18. Yüzyıllı bitirdi on dokuza girdi…
Sanayileşme başladı, sanayi devrimi…
Hayvanda s.çtı, insanda, tabiatta, dünyada…
Orang demek insan demek, utan demek orman…
Yani orman insanı, Orangutan. Soyu tükenmekte, neler tüketmedik ki? Denizleri bile!

En başta açgözlü Avrupalı…
Hala doymak nedir bilmedi, dünyanın anasını s.kti…
Pismiş kelle gibi…
Dünyanın başına ahlak ve bilgi ve mantık ve sorumluluk, bilinç abidesi olarak dikildi…
Mesela nükleer enerji, atom ve hidrojen bombaları, lazer kardeşim lazer, yıldız savaşları…
OLMAZ DEDI…
Sen reşit değilsin dedi, sen bu güçleri kullanamazsın, aklın ermez dedi…
Yani kendinden başka herkese çocuk muamelesi yaptı, yapıyor…
AMA…
Eğri oturup doğru konuşalım…
Aynı Avrupalı yeri geldi biz ettik sizler etmeyin dedi, örnekledi, yol gösterdi…
Önayak olmak istedi…
Bizler yıktık, yaktık, ettik diyerek bilimin önderliğinde izah etmeye çalıştı…
Hani hatanın, yanlışın neresinden dönersen kârdır hesabı…
Olmadı!!!

Olmayacak çünkü menfaat girerse araya, bencillik…
Sen yaptıysan benim senden nerem eksik kıyası…
İşte o zaman onlarda kaybedecek, bizlerde.

Tabiatta her şey bir dengede…
Etobur varsa otlayanda var…
Kuraklık varsa…
Sulağı çok fazla arama o da var…
Bak kardeşim dünyamızın çapı, yani Ekvatorda yaklaşık 40 bin kilometre…
Yarıçapı demek, “ortası” 20 bin kilometre derinlikte…
Neydi?
Erimiş demir ve dünya dönmekte…
Dünyayı koruyan mekanizma, Jeomanyetizma…
Bu erimiş ve sürekli devridaim eden kütle yaklaşık 6942 Kilometre çapında…
Ayaklarının bastığı toprak kalınlığı 5 ile 70 kilometre arası değişmekte…
Dünyamızın “manto” kalınlığı 35 ile 2900 KM arası…
Bilmem bilir misin, bizim buralarda bir deyim vardır, Schweizer Käse…
İsviçre peyniri, delik deşiktir…
İşte dünyamızda buna benzer, kocaman kocaman delikler vardır…

Florida da milletin anası ağlıyor bu deliklerden, ha bire bir yerler çökmekte…
Anlatmaya çalıştığım, gözün gördüğüne kanma, görmediğin ayağının altında ne tuzaklar var ne kayaklar bilemezsin!

İşte toprak etüdü dedikleri bu yüzden var…
Zemin etüdü de denir…
Bilim ispatladı kardeşim bilim ispatladı…
Galiba Alman bilim adamlarıydı…
Ağaç ve kökleri, hele orman…
Bu deneyde “küçük” bir orman denek olarak kullanılarak >>> şaşmaz <<< Tartışılmaz veriler elde edildi, suni bir deprem ile ağaçların ve etrafının depremden etkilenmesi incelendi. Öncesinde tüm ağaçlara yerleştirilen ve toprağa konan detektörlerin verileri gösterdi ki ağaçlar depremi “emmekte”. Kökünden başlayarak zirvesine kadar sismik dalgaları ta zirvesine çıkarıyor böylece depremin etrafındaki etkisini >>> azaltıyormuş <<<

Almanca

Türkçe

Ya ağaç köklerinin toprak erozyonuna karşı önemli bir etken olduğu gerçeğini ve toprağı bir arada tutmasına ne demeli?

Neyse geçelim çok fazla derilere dalarak boğulmayalım, boğmak istemem sizleri…
Görüntülerden de öğreniyoruz ki dünyamız, en azından kara olarak bildiklerimiz…
Dikkat…
Rakam hafızam, sayıda yanılıyor da olabilirim, doğru hatırlıyorsam 7 levhadan oluşmakta(!)
Kıtalar ise yine bu levhalar üstünde yüzmekte!

Gelelim konun bamteline…
Bakın burasını anlamanız çok önemli…
Mesela büyük dere, nehir yatakları, göller, denizler falan yerin, ZEMININ bu gibi doğal birikimlerin, >>> ağırlıkların <<< oluşmasına müsait olduğu için bu nehirler, göller, denizler oluşabilmekte. Biliyoruz ki… Mesela İstanbullun Rumeli tarafı farklı Anadolu yakası çok farklı bir zemine sahip. Anadolu tarafı daha kayalık. Kayalık olması >>> taşıma kapasitesini <<< artırmakta!!!

Hepimiz dere yataklarına, dağ eteklerine…
Gelişigüzel sit alanı falan demeden yapılaşmaları ve sonuçlarını biliyoruz, öyle değil mi?
Genelde ölümle sonuçlanan neticeleri. İnsan olsun hayvan olsun, doğa…
Mecbur muyuz buna, mahkûm muyuz böyle bir yapılaşmaya?
Kentlerimizin durumu meydanda…
Değiliz, mecbur olmadığımızı sizlerde biliyorsunuz!

Barajlar…
İnsanoğlu için yaşamsal önemde, biliyoruz ki medeniyetler su ile gelişmekte…
Bugün var yârin yok olabilen bir madde, önlem almak lazım, kit günlere…
Hem yaşamsal öneme sahip su hem enerji üretimi için gerekli…
Pekiii…
>>> Yanlış yere <<< yapılan bir barajın, O YÜKÜN… DIKKAT Sakin unutma, altındaki toprak magma üzerinde yüzen birer kütle, fay hatları tetiklenebilmekte… Baraj bölgesinde depremlere neden olduğunu biliyor muydunuz? Olabilir demedim, olduğunu söylüyorum… Evet, genelde ufak ufak depremlere en büyüğü doğru hatırlıyorsam beşe kadar… Genelde 2,3 en yüksek şiddet 4 derecelerinde. Bakın arkadaşlar burası önemli… Türk… Ve Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurduğu çağdaş hukuka, bilime, insan olma gereklerine, insan onuruna bağlı bir düzeniken… Geçti TÜRKIYELILERIN eline… Umurunda mı dünya, umurunda mı Türk, umurunda mı Türk’ün evladı, tabiatı… UMURUNDA MI??? Lütfen… Lütfen bu sorumun cevabini hem aklınla hem yüreğinle ver… Kendilerinden başkası bunların umurunda mı?

Yani

BOP eş başkanı öğren de gel evladım öğren de gel…
Sen kim, “dünya lideri” olmak kim?
Burnunun ucunu göremiyor, hesaplayamıyorsun. Iran – Israil…
Iran – Suudi Arabistan, AB(D) – Rusya…
Ve hesaplanamayan faktörler Israil ve Çin, Allah cümlemizi korusun…
Barut fıçısıydı, iyice sular kaynadı!

MUTLAKA OKU

Der Diesel Skandal

Donnerstag fällt die Entscheidung!
Ich möchte dies nun zum Anlass nehmen und ihnen folgende Fragen stellen:

1. Kennen sie den Unterschied zwischen 2 und 4 Takt Motoren…
Wissen sei warum es erforderlich war einen „Dieselmotor“ zu entwickeln?
2. Können sie sich ein Schiffs Transport ohne Dieselmotoren vorstellen…
Ebenso einen Schwer Transport auf unseren Straßen…
Die kraft Entwicklung, der unterschied von einem Diesel zu Benzinmotors…
AUCH UND INSBESONDERE in der Binnenschifffahrt ist sowohl aus wirtschaftlicher als auch Versorgungstechnischer Hinsicht unerlässlich!

Ein Ottomotor wird fremdentzündet, entwickelt einen Verdichtungsdruck von 8 bis 18 bar und arbeitet bei Temperaturen von 400 bis 600 Grad.
Wobei ein Dieselmotor Selbstentzündung ist und entwickelt einen Verdichtungsdruck von 30 bis 50 bar und arbeitet bei Temperaturen von 700 bis 900 Grad.

BITTE…
Bitte bedenken sie folgendes…
Wer hat hier, wenn >>> betrogen <<< und zieht sich aus der Verantwortung?
Warum soll ich und andere Diesel Fahrer für die Sünden anderer gerade stehen?

Der Fall Özdemir

Weis Gott ich bin kein Freund von Erdogan…
Aber auch keiner von dumm Schwätzern…
Persönlich habe ich Herrn Özdemir das eine oder andere Mal kritisiert…
Weil, BITTE nehmen sie diesen Satz wörtlich:
Er sich In inkompetenter Weise zu dingen geäußert hat von deren Existenz er wohlmöglich gehört ABER er in keinster Weise fundierte Kenntnisse hat. Weder gegenwärtig noch historisch gesehen.
Dennoch…
Bin ich ein Verfechter von Voltaire, insbesondere dieses Zitat spiegelt meine Gedanken wieder:

„Mein Herr, ich teile Ihre Meinung nicht, aber ich würde mein Leben dafür einsetzen, daß Sie sie äußern dürfen.“

Nichts desto trotz hat er in einem Punkt recht…
Wenn er behauptet, dass Erdogan’s Schutztruppe eine Schlägerbande ist. Die sich im Ausland so aufführen wie als wären sie zu Hause…
Wobei dieses „zuhause“ nichts mehr mit der ehemals von Gazi Mustafa Kemal Atatürk gegründeten,
Laizistisch, Westlich orientierten Rechtsstaatlichkeit zu tun hat!

Alles und jedes wird in Tayyipistan als terroristischer Akt und feindlich gesinnte Aktion angesehen was im Widerspruch zu Recep Tayyip Erdogans Gedankengut steht!

Altay

Al sana…
Havaalanı “yaparlar”, Marmaray, köprü falan…
Japonlar, Almanlar, Fransızlar vesaire…
Fransız kalmaz bu gibi yapılara…
Herifler, ahlaksız ve hırsız zibidiler milli ve yerli tanka soyunurlar…
Almansız olmaz, yalvarır yakarırlar…
Tank farikasını, motorları onlar yapsınlar yani teknoloji onlardan, yer, işgücü falan bizden…
Tek becerdikleri, onu da usulüne göre yapıyorlar…
Koyuyorlar milletin A’sına, sokuyorlar kazığı g.tüne!

Haberlerden geçti şimdi Almanlar…
Yeni gelin gibi, naz – niyaz içinde…
Ben olsam bende naz yapardım böylesine hayvanlar karşısında!

Ne zamandan beri LAFLA peynir gemisi yürür oldu?

Kadınlar arasında, yani gelin ile kaynana arasında kalan evlat gibi…
Akıllı bir diplomasi gerekli…
Götün ipotekte hem kel hem fodulsun…
Olmasa Katar çoktan iflas bayrağını çekmiştin…
G.t kıllarının altınları ki bu sefer açıkça görülmekte onlarda artık sana tam manasıyla güvenmemekte…
Hani Recebim filmini çektirmiştin…
Kendi sefil hayatinin bir özeti, nasıl ki Avrupa sınamalarında izlenmedi, bu sefer sana altında yağmadı.

Evladım…
Allahtan gayrısı herkesin varıdır dosta ihtiyacı…
Vardır bir süreliğine bile olsa müttefike ihtiyacı, nasıl ki g.tüne bu sefer güvenmiyorsun, kıllarına…
Girdiysen milli hezeyan yerlileriyle ittifaka…
İşte aynen öyle baba hindi gibi kabarmakla olmuyor, lafın ardı eylem istiyor…
Mehmetçik benim gözümün bebeği, hepimizin biriciği…
Ama…
G.tün yiyorsa ver emri, çükümün başkumandanı, gir Membiçe(!)

Girsen bile…
Ulan ben bile biliyorum bunu…
Takviyeyi sağlayamayan ordu yenik ordu…
Hergelenin önde gideni, piç seni!

oku

CD

Eve geldim…
Bir cd’yi arıyordum, çok önemli plan ve projeler vardı üzerinde…
Bilip de bakmamak başka bir şey…
Görüp te bakamamak, bakmamak başka bir şey…
Gör…
Ve gel de bakma!!!

Rahmetlilerin eşyaları…
Yıllarca sakladım, mobilyayı kullanıyorum çoğu şeyi mesela masayı, cam kırıldı…
Orijinal cami buldum, yaptırdım. Mutfağı yıllarca bodrumda sakladım…
Annem dedi bir gün “oğlum ne zamana kadar?”
Oğlumun bisikleti, üç tekerlekli hala durur, çoğu oyuncağı annemin odasında veya götürdü Türkiye’ye eve. Evraklar…
Televizyon altında diğer evraklar yanında. Rahmetlinin ruju, saklamışım kendi kâğıtları arasında, unutmuşumdu. En ağrı…
Kutuda…
Oğlumun ayakkabıları, tabancası, çorapları, dişi, saç teli. İlk defa berbere götürmüş şaklamıştım…
KOKUSU
Allah’ım kokusu geldi burnuma, içim cız etti…
Bilmiyorum ben daha bu özleme ne kadar dayanabilirim, bilmiyorum…
Korkuyorum, öğrettiler bana…
Göremesin, kavuşamazsın diye. Bilmiyorum…
Bildiğim dayanmaya gücüm kalmadı!

Son yazım olsun

Hanımın soy ağcını yazmıştım ya…
Hani İzmirlimde yazdı utandırdı bizleri…
Tabii ki dünya tabak gibi ve hepimiz biliyoruz ki bizleri leylekler getirdi(!)

Hani hep derim ya boşuna yazmam, vardır elbette bir sebebi…
Kadın milleti kardeşim, kadın milleti…
Her biri birer gelin, her biri birer kaynana…
Ve biliyoruz ki gelin ve kaynana bir pek sever birbirlerini…
Hanımın yengesi…
Yani amcalarından birinin karısı, pek severmiş kaynanasını…
Kaynana da boş değilmiş gelinine karşı…
Uzun yıllar önce vefat etti…
Ben…
Severdim babaanneyi, “erkek gibi” kadındı…
Yenge üzülür dururmuş neden öğrenmedim, edinemedim bu bilgiyi öncesi diye…
Kaynanası “Rus tohumu(!)”

Bak beni okuyan genç kardeşim…
İster gör beni kardeş gibi…
İster bir ağabey veya baba öğüdü olarak kabul et bu sözlerimi emi…
Kadın milletinden kork oğlum kork, çekin yani…
Avrat dediğinin sağı solu belli olmaz, vezirde eder rezilde eder seni…
Baba öğüdüdür bana, dinledim, özümsedim kafam rahat etti…
Baktın kadın milleti kazınmaya başlıyor araziye uy, bir…
Kaybol yani ve yine gördün, duydun ki ikincisi…
Hanımın kaynanasıyla tartışıyor, kavga ediyor ki kendi terbiyesizliği…
Öğretmemişler vakti zamanında büyüye karşı gelmemeyi…
Sakın taraf olma…
Bırak yesinler birbirlerini!

Ne zaman ki annem bana hanımı şikâyet etmeye kalktı veya tersi…
İki kelimeyle ya susturdum ikisini…
Veya vurdum yumruğu masaya son sözü söyledim…
Olmadı öyle bir bağırdım ki yeminle ikisini birden oturdukları yerde zıplattım…
Kafam rahat etti!