Çift dikiş iyi tutar

Dün okuduğum O yazı…
Pazartesi istatistikleri incelerken zaten dikkatimi çekmişti…
Yine dün akşam üstü hastanede neredeyse kalp ve sinir krizi(!)

Girdim odasına, nasıl anlatsam bilmem, çok zor tarifi…
Tuvalet kapısı açık, odanın yarısını kaplıyor. Bir iki adım attım odaya, yorganlar yerde…
Yatağı göremiyorum, baktım kapanın yanından içeriye doğru…
Oma tutunmuş kapı kolu ve kapı çerçevesine tir tir titriyor, yardım et dedi…
Kalbim yeni geçti. Yine hiç düşünmeden yardım ettim, tutum kol altından…
Bu kadın yeminli, beni öldürecek…
Tutamıyorsun her taraf hortum, delireceğim. Yapışmış kapı koluna bırakmıyor da…
Aslında fotoğrafını çekmek vardı ya, muhtemel gelebilecek tüm suçlamaları çürütürdün…
Kısa keseyim, oturtabildim sandalye üstüne, gittim çağırdım hemşire…
İsmini not ettim kadının…
Durum gerçekten ciddi, şakası yok yani. Kadın ele avca sığmıyor, çocuk yapmaz yaptığını…
Aksam bu kafayla gittim kulübe, kırk atış yapacaktım sözde…
Yapamadım, 300’den 252…
Şimdiye kadar ki en kötü neticem.

Daniel Düsentrieb

İngilizcesi Gyro Gearloose…
Türkiye’de Arşimet olarak anılır. Bir mucit…
Walt Disney Company karakterlerinden. Varyemez amca, Donald Duck tiplemelerinden.
Yokkk…
Kendime mucit demem, diyemem…
Keskin nişancı demeyeceğim gibi…
Bendeniz Çeyrek, hepsinden biraz biraz…
😊
Demin, on dakika olmadı gittim öne…
Öf, pöf…
Tabii meslek sırı, yazamam…
Ne oluyor kadın?
Diye sordum…
Kocaman battaniye gibi bir şey, içine yeni lastik geçirmeye çalışıyor (…) ile…
Ver dedim ben yapayım, anında, anında verdi…
Yoruldu, çok güç isteyen bir iş…
İki, üç dakika ben denedim geberdim, dil iki karış dışarıda…
S.kerim böyle işin içini dedim, söktüm taktim yaptığımın evvelsini, yine Önder işi…
Yok, büyük geldi, sığmıyor deliklerden…
Aldım elime ateşi, çekici ve örsü…
Hiç demir dövdünüz mü?

İki dakikada hem alet bitti hem iş…
YORULMADAN…
Demiştim ya hani gerekirse silahımı, aletimi kendim yaparım diye…
Buda koleksiyonuma eklediğim en son eserim…
Bir şey üzerinde çalışıyorum, düşündüğüm gibi olursa fotoğrafını çeker yayınlarım!

Yenisi, küçük olan, kısa olanı

Evet, ne güzel demiş üstat “beyin cinayeti”

Neden olmasın…
Aklımıza her Allah’ın günü tecavüz edilirken, cinayeti neden olmasın?

Biliyorum…
Şifrelide olsa kimi dokunmam gereken meselelere parmak bastım…
BILE, BILE…
Bak yine yazıyorum, dün 24 devletin Rus diplomatları sınır dişi etmesi olayı…
Millet biz değil ki, bacak arasına önem versinler…
Amerika…
Hiç şaşırmadım Kanada’ya…
İngiliz zaten, Allah’ın emri…
Dünyanın anasını s.kti…
Bu…
Karşılıklı yardımlaşma, al gülüm ver gülüm meselesi…
Siz…
Enayi s.kmeye devam edin emi!

Hiçbir şey…
Hiçbir şey bugünden yarına olmaz, bozulmaz, tamir edilmez…
Hamdım, piştim, yandım!

Okuyunca >>> beynimden vurulmuşa <<< döndüm, tümünü okumadan bunları yazıyorum

Tüm yazı içeresinde sadece bir cümle…
Bir ipucu…
Onu okuduğumda beynimden vurulmuşa döndüm. Dün gördüm, dün…
Yok gülüm, bu sefer sen bile anlayamazsın şifreyi…
AMA O bilecek kendini!!!

Bak dostum…
Dost musun, düşman mı bilmem…
Paranoyak değilim…
Görürüm…
Söylemem, ses vermem, BEKLERIM…
Adım Hüsnü Kuruntuda değildir, ben Önder’im.

Bil istedim!!!
Gördüm seni, hatta sordum kendime, ne alaka?
Farkındayım, bilincindeyim.

Size birini tanıtayım
27 Mart 2018

Önce şunu yazmama izin veriniz:
Komünist, anti emperya¬list’tir.
Komünist, yurtsever’dir.
Komünist, ulusalcı olma¬dan enternasyonalist olamaz.
Boğaziçi Üniversitesi’n¬de Afrin şehitlerini ananla¬ra saldıranlar komünist filan değildir; sadece “öğrenci”dir! Daha, “olmak” için kırk fırın ekmek yiyecekler!
Genç, adı üzerinde de¬li–kanlı’dır; o yaşlarda hata kaçınılmaz. Önemli olan dev¬letin yanlışlık yapmamasıdır.
İktidarların dün ne yaptığı biliniyor:
-1968 kuşağını biçti…
-1970 kuşağını doğra¬dı…
Dün devrimciyi-ülkücü¬yü tasfiye etti.
Bugün… Kandırılmış-ze¬hirlenmiş FETÖ kurbanı Müslüman gençlere yaşam hakkı tanımıyor!
Bugün… İktidar “başı ezilmesi” gereken komünist öğrencilerden bahsediyor! Dediğim gibi gençlerin “hata yapma lüksü” var!
Önemli olan, pırıltılı Boğaziçili gençleri kazan¬maktır; ezmek-yok etmek kolaydır! Dağa çıkmaları¬na-terörist olmalarına zemin hazırlamak kolaydır!
Bir ülke, geleceğin aklı¬na karşı hoyrat olmamalıdır.
-Madem konu, komünist gençlerden açıldı…
-Madem konu, Boğaziçi Üniversitesi’nden açıldı…
-Madem konu, Afrin’den açıldı…
Ne demek istediğimi bir isim üzerinden anlatmaya çalışmalıyım:
Mehmetçik Afrin’e girdi…
Teröristlerin kenti baştan aşağı bombalı tuzaklarla dol¬durduğu sır değil.
Dedim ki içimden, “Meh¬metçik bu tuzaklarla nasıl başa çıkacak?”
Elbet teknolojik üstünlükle!
Peki… Bu bilimsel çalışma¬ları kim yapacak?
Doç. Dr. Alper Boz¬kurt adını duyanınız var mı?
Boğaziçi Üniversite¬si Elektrik ve Elektronik Mü¬hendisliği Bölümü’nden 2001 yılında mezun oldu. Yüksek lisansını Drexel Üniversite¬si Biyomedikal Mühendisliği, doktora eğitimini ise Cornell Üniversitesi Elektrik ve Bil¬gisayar Mühendisliği bölümle¬rinde tamamladı.
2010 yılında North Caro¬lina State Üniversitesi’nde doçent olarak çalışırken Pen¬tagon/ABD Savunma Bakanlığı’ndan davet aldı!
Burada ne üzerinde çalıştı¬ğını yazmadan önce konuyu biraz açmalıyım…
Çünkü Afrin ile ilgisi var yazacaklarımın…
VİETNAM’DA KÖPEKLER
Tarih: 6 Temmuz 1961.
Pentagon/ABD Savunma Bakanlığı “Gizli Askeri Araştırmalar Merke¬zi” Başkanı William Godel başta CIA üyeleri olmak üzere dışişleri ve savunma bakanlı¬ğı yöneticilerine gizli brifing verdi. Konu…
Vietnam’a gizlice soku¬lacak dört askeri teçhi¬zat programıydı.
Örneğin…
Bunlardan biri; kısa boy¬lu-çelimsiz “yandaş” Vietnam¬lılar, ABD üretimi (M1 Garand ve Browning Bar) silahları taşıyamıyor, ateş edince yuvarlanıyorlardı! İşte… Bun¬lar için (Eugene M.Stoner tarafından) “AR-15” adlı yarı otomatik tüfekler üretildi. Bu, halen ABD Ordusu (ve Türk Ordusu’nun da) kullandığı -yeni adıyla- M16 idi…
Örneğin…
Bunlardan biri; hafif, ses¬siz, çok iyi manevra yapabilen ve sadece bir depo yakıtla Vietnam ormanları üstünde uçabilen (bugün İnsansız Hava Aracı/İHA’nın atası) motorlu planör/pırpır idi. “Havadaki Volkswagen” diyorlardı.
Detaya boğmayayım…
Biri de, köpekler idi!
Köpeklerin geleneksel gözcü ve koruyucu rolü biliniyordu. Bu kez…
Pentagon kimyagerleri A.C Peters ve W.H. All¬ton, yeni “köpek programı” ile, kokusunu insanların algılayamadığı ancak köpekle¬rin tespit edeceği kimyasallar üzerinde çalıştı. Amaç, köylü ile Vietkong savaşçılarını ayı¬rabilmekti.
Georgia’daki Fort Ben¬ning üssünde Alman çoban köpekleri eğitildi. Uzatma¬yayım, boğucu sıcak-nemli ormanlarda köpeklerin keskin koku alma duygusu pek yararlı olamadı.
Ama… Pentagon’un çalış¬maları bitmedi…
IRAK’TA ARILAR
Tarih: 26 Mayıs 2003.
Jeremiah D. Smith, Bağdat yakınlarında tuzak bombay¬la Irak’ta öldürülen ilk ABD’li asker oldu. Tuzak saldı¬rılar ardı ardına olmaya başlayın¬ca ABD Merkez Komutanı Ge¬neral John Abizaid Vietnam Savaşı’ndan yıllar sonra aynı sözü sarf etti:
“Irak’ta gerilla savaşı yapa¬cağız!”
Örneğin… Bombanın yerini tespit etmekten ziyade, bomba yapanları bulacaklardı!
Vietnam’da nasıl köpekler¬den yararlanmayı düşündüler ise, Irak’ta -köpeklerin koku alma yeteneğini saniyede bir trilyon kez aşan- arıların olağa¬nüstü hissetme performansından yararlanacaklardı!
Pentagon’daki bilim adamları New Mexico ve Los Alamos laboratuarında şunu yaptılar:
Arı gruplarını buzdola¬bında sakinleştirip, küçük kutulara -kafaları ve duyargaları kutuların üstünde olacak şekil¬de- maskeleme bandıyla bağla-dılar. -Ödüllü şekerli su sis¬temini kullanarak- arılara, patlayıcıları tespit ettiklerinde, çiçek toplamada kullandıkları dillerini/hortumlarını dışarı çıkar¬mayı öğrettiler!
Arılar, TNT ve C4 gibi çeşitli patlayıcıları öğrendi!
Bunlar Pentagon’un “biyosis¬tem” çalışmalarıydı.
Bir de “biyohibrit” alanında yapılanlar vardı: Hayvanların vü¬cutlarına minik alıcılar-uyarıcılar yerleştirerek, onları uzaktan komutayla kontrol etmek! Yani, robot haline getirmek…
İşte… Binlerce “beyin göçü¬müzden” biri olan Doç. Dr. Alper Bozkurt, Pentagon’da “yarı makine-yarı böcek” bö¬cekbot çalışmaları yapan ekip içinde yer aldı. Beyaz Saray’a brifing bile verdi…
Demem o ki:
Terörle mücadelede de bilim insanlarına ihtiyacımız var.
Ama… Gençlerin geleceğini karartmakta üstümüze yok! Bu da bir “beyin cinayetidir” aslında!
Afrin sadece kahraman Mehmetçik’in mücadelesiyle kazanılmaz.
Hangi politik görüşte olur¬sa olsunlar ülkemizin gele¬ceği Boğaziçili çocuklarımıza kıymayınız…
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/size-birini-tanitayim-2312280/

Gender Statistics veya 99 elim, ayağım, bacağım VE 99 tane 2,5 gramlık kafam, aklım olması lazım

İster inan ister inanmaaa…
Ama ben böyleyim…
Gittim Oma için alışverişe, park ettim her zamanki yere…
Uğradım Ona…
Ya içim gitti, darmadağın, toplayamıyor kendini, OLSA BILE PARAN PULUN…
“Adam” yok ki çalıştırasın, dayamış millet g.tünü Alman devletine…
Yatıyor yan gel yat Osman, ohhh ne rahat!

Aklıma geldi kardeş, benim gibi doksan dokuza bölünmüş halde…
Çocuklar…
Yalnız başına evde…
Benim evlat ne yer ne içer oralarda, hanım…
Ev, dükkân, başında bir hasta…
Annem ya annem, Kara Mediha’m…
Sevdiceğim…
“Tek başına” hayat mücadelesi vermekte.

Hayat değil bizim ki buralarda…
Yat kalk şükür et Allah’ına!!!

İstiyorum…
GÖREVIM…
Yapamıyorum, gelmiyor elden, el tutmuyor ki artık ekmek!

Başladıklarım…
Bitiremediklerim…
Bitirmek istiyorum, yetiştiremiyorum…
Dua ediyorum sadece, Allah’ım hepimize güç kuvvet ver diye!

Yazmak isterdim, yorumlamak…
İki satir bile olsa, yapmak…
Yok, dinleneyim biraz gideceğim Oma’ya…
Bakalım belki sonra!???

Gender Statistics in 5 Charts


https://genderstats.un.org/#/home
https://unstats.un.org/unsd/genderstatmanual/What-are-gender-stats.ashx

Gir ülkelere, seç Türkiye…
Ben zahmet etme, gör, anla diyeceğim AMA…
Kıyasla diğer ülkelerle ancak…
Korkarım yine de anlamayacaksın.

https://genderstats.un.org/#/countries

Sağlık sistemi ve sorunları

Işın erbapları bilir, konunun içinde olanlar…
Tabii hastanelere, doktorlar gidip gelmek zorunda olanlarda…
Benim özel manyağım, güzel psikoloğumda biliyordur şüphesiz…
Günaydın gülüm, güzel kuşum…
Nasılsın?

Hastalık demek, hastalanmak…
PARA…
Tedavisi para…
Olmayınca, Amerika’da mesela sürünüyor demek “devlet” ve insanlar(!)

Girin bakin arşivlerime, yiğidi öldür ama hakkını yeme…
Sardık niye başa, ayni nakarata…
AB falan, demokrasi…
Sağlık sisteminde reform yapmışlardı, çok sevindim, TAKDIR ETTIM…
Gel gör ki her şey göstermelik…
İlaç isteyen, tedavi isteyen kanser hastası kızcağızı unuttunuz mu?
Hani…
TAYYIP’in BAKANI dilenciymiş gibi kızın eline tutturdu iki kuruş!?
Hatırladınız mi?
Öyle yani, gösteriş, laf, laf…
Her şey lafta kalıyor bunlarda!

Kaybetmeyen değer bilmez…
Kaybet insani, kaybet hayvani, kaybet mali – mülkü…
Akil dediğin gelir başa(!?)

Bakma…
Devlet sigortalısıyım…
Ama öyle sorunlarım var ki, normal bir doktor bakamaz bana…
Genelde ki Tayyipistan da nasıldır bilmem, burada başhekimin üstü var…
Genelde en az başhekim veya üstü uygulanması gereken yol ve yöntemi şahsen benimle görüştükten sonra uygulamaya koyar. Doktor dediğin takip eder…
Yani normal sigortalı olmama rağmen durum BENIM için böyledir.

Devletin asli görevleri arasında yer alan eğitim, güvenlik, sağlık gibi konular…
Ciddiye alınmalıdır yetkililer tarafından, çok ciddiye…
Bölücülük…
Halkı sınıflara ayırma, paran varsa…
Buralarda başlar ve eninde sonunda büyük sosyal patlamalara vesile olur…
İnsan…
İnsandır!

Almanya’da…
Çok ciddi siyasi tartışmalara vesiledir bu konu…
Özüm üretilebildi mi?
HAYIR!

Eğitim basta olmak üzere sağlık konularında insanları sınıflara ayırmamalısın!!!

Ben kaçtım, gidip Omaya alışveriş yapayım.

Kafa zehir gibi

Maalesef süreklilik arz eden bir durum değil…
Hani…
Dedim ya Allah büyük, çok büyük ve yanımda…
Koruyup – kolluyor beni ve sevdiklerimi(!)

Dün…
Oradan buradan telefon, kafayı yememe ramak kaldı…
Artı hastane, maddiyat…
Özel sigortalı, devlet memuru. Hem kendisi hem rahmetli eşi, hâkim…
Yargıç yani…
Kafa yerinde oldu mu, öyle ağzı açık ayran budalası gibi dinle kadını…
Kendisi bankacı, bırak üç dili kusursuz bilmesini bir yana hayat tecrübesi…
Deneyimi…
Kendi başına ciltler doldurur. Tam…
Benim ihtiyacım olan. Gittim eksik bilgileri tamamladım…
Başhekim bakımı, hakkı!

Sabah gittim, kafa dedim ya zehir, “ah sen misin?”
Hemen tanıdı…
Beş dakika sürdü sürmedi geldi vizite…
Yeminle bilinçli değil, her sabah – akşam gidiyorum. Hanım, dükkân…
Çıkamıyor kadın. Gideceğim gecelik, hırka falan almaya…
Önümüz tatil, paskalya…
Temiz pak olsun kadın bayramlarında!

Sorun…
Hafızasına >>> kazınmayan <<< hiç bir şeyi giymiyor, kullanmıyor…
“Benim değil” deyip koyuyor kapı önüne…
Hastanede yapamaz en azından.

Doktor iddia ediyor ya…
İşledi ta ciğerlerime…
Saatlerce orada yatmış, aç susuz…
Hanımda dün hatırlatmıştı, gittim hemşirelere söyledim…
Bugün başhekime…
Efendim yiyip içmiyor…
“BILIYORUZ, FARKINDAYIZ!”
“Astronot yemeği verelim”, tamam dedim. Çünkü bende evde bundan içiriyorum kendisine…
Bu ne demek biliyor musunuz?
Başhekim teyitli ispat…
Allah var yukarıda, ALLAH!

301

Yokkk…
Ne bilişimde klavye hatası…
Ne Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi…
Üç Yüz Bir…
MADENCI!

Hatırladınız mi?
Devlet-ül ala…
Recep-i Tayyip pezevenk-ül imam-ı hatip, dolandırıcı ERboğan vakti zamanında meydana gelen bir “kaza”
Hani fıtrat meselesi gibi…
Divan yolunda kaçınılmaz “zayiat”

Ha bu uğurda bir insan fazla ölmüş ha eksik…
Önemli olan O pezevengin AK Sarayında arz-ı endam etmesi!

Tabii dünya tersine dönüp ayaklar…
Kendi bilgisizliğinin, cehaletinin, ihmallerinin suçunu FETÖ’ye yükleyip…
HALK…
Bunu y.rağ ı yer gibi yiyince kıç ve kıl durur mu?
Yok FETÖ, yok bu denediler suçu başkasına yüklemeyi…
OLMADI!

Bari gerçek şehitlerin, ihmal sonucu ölenlerin yüzü suyu hürmetine gör artık gerçekleri!

Ne diyor bu sabah haberlerde? “O beğenmediğiniz ÖSO …”

Bak kardeşim, vatandaşım, Kürt asılı INSANIM…
Vakit geldi geçiyor…
Mehmetçik…
Senin de evladın var bu Peygamber Ocağında, bizlerinde…
Onlar BIZIM MEHMETCIGIMIZ…
Bizim, nasıl ki bu topraklar hepimizinse o askerlerde bizim!

Gir bak arşivlerime…
Oku…
Anla, A. Öcalan bir it, itin yavrusu…
Tayyip gibi…
Bizi bizlere kırdıranlar gibi…
Önce Marksist – Leninist çizgiyle çıktı piyasaya, başarılı olamayınca döndü ırkçılığa…
Bu orospunun…
Dini, yüce dinimizi kendi siyasi amaçları için kullandığı gibi.

Bir çete ya, bir çete…
Saç sakal birbirinde, ÖSO, katil sürüsü, hatırla geçenlerde yazdığımı…
IŞID gibi hareket ediyorlar deniyordu…
Ne işi var senin, benim evladımın yanında?
Mehmetçik ne zaman kimden yârdim istedi?
Bu çocukların anaları haram süt emdirmedi ki bunlara…
Anaların ak sütüyle büyüdüler bunlar Anadolu topraklarında…
Harami helal bilmediler, arsızlık, şımarıklık yapmadılar…
Çalmadılar ya çalmadılar…
Alin teri ve damarlarında akan kan bu topraklara helal…
Yeter de yeter…
Bu ülkenin hiç mi Kürt yöneticisi olmadı?
Özal…
Ki o da bir … ti, sattı savdı ama bu onun kendi kansızlığı, Kürtlükle ilgisi alakası yok ki…
Ya tanıyorum sizleri, mert insanlarsınız. Bizim sizlerden farkımız var mı?
Kız almışız, kız vermişiz birbirimize. Atilla…
Atilla amca, büyük dayımın en yakın dostlarından biriydi rahmetli. Çok severdim kendisini…
Bir Kürt salatası yapardı, hani sumaklı…
Elimi ayağımı beşte parmağımı yerdim…
Kansızlara…
Orospulara hep birlikte dur diyelim!

OKU hem izle

Al sana, hastane tel. etti

Aklim gitti dedim kadın öldü…
Yaaa…
İnan, gerçekten aileden biri oldu kadın, yeminle büyük büyük annemiz gibi. Hele evladın hastası, O da onu çok seviyor. Hep anlatır Amerika’yı, birlikte gitmişlerdi…
Her şeyi unutan kadın bunu unutmuyor.

Maddiyat…
Hastane masrafları…
Özel sigortalı, bir sürü tantana…
Devlet ve yöntemleri, Tayyipistan da nasıl bilmiyorum AMA burada…
Memur önce cebinden veriyor, devlet yüzde yetmişini memura geri ödüyor…
Yani…
Devlet yüzde otuz kârda!

Gidip halledeyim…
Yeminle nereye yetişeceğimi şaşırdım. Ben…
Boşuna yorulmuyorum.

Unuttum bak…
Hani yüzde otuz meselesi…
Tayyipgillerden okuyan varsa korkarım yakında Tayyipistanda da yürürlüğe koyarlar…
Memur…
Yüzde otuzu ödeyeceği vergiden düşüyor…
Yani al sağ cebinden koy soluna!