Çamlıca Camii ve Higgs – Bozonu

Belki hatırlarsınız, temel parçacık…
Cern…
Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi!

Çamlıca Camii…
Topkapı Sarayı ile karşı karşıya, Süleymaniye Camii…
Ah Mimar Sinan, ahhh…
Osmanlı özentisi, Kasımpaşa ayısı…
Diktirdi kendine AK Sarayı!

Özenti ya, özenti, bilgisiz cahil, öküzün önde gideni…
Bilmez ki…
Osmanlı ve bilek kuvvetini…
Osmanlı ve erleri, Osmanlı ve askeri, Yeniçerileri…
Devran değişti, bilek kuvvetinin önüne beyin gücü geçti…
Osmanlı…
Gördü anasınınkini!

Almanya’da…
European XFEL…
Pabuçlarımın dünya lideri(!)…
Atatürk ne demişti?
„Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki ona kayıtsız kalanları yakar mahveder“
Elbet gün gelecek O da görecek anasınınkini!

Sen…
Diyeceğime dikkat et, hep veririm bu örneği…
Tek başına bu zihniyet ile mücadelede harcanırsın, avlanırsın…
Bir elin nesi, iki elin sesi var. Afrika’da…
Karınca karşısında…
Ormanların kralı, ateş karıncası karşısında kaçmakta…
Sen ki…
Kendine medeniyetin, bilimin ve mantığın timsalini, Gazi Mustafa Kemal Paşayı örnek almışsın…
Gelemezsin bir türlü bir araya…
Yeter de artık, ver el ele, karşı dur bu zihniyete, gel, gel bir araya, diren omuz omuza.

Kaşar peyniri ve kalamata zeytini

Gırtlağına sarılıp boğmamak için kendimi zor tutum.

Allah inandırsın, yeminle…
Tüm kutsal saydıklarım üzerine…
İlaçlarımı düzgün kullandığımdan beri nispeten rahatladım, şekerin…
Bu kadar korkunç sonuçları olabileceğini, diyabetik iki…
Kestiremedim, anlamadım.

İnsan ne kadar okursa okusun ne kadar bilgili ve bilinçli olursa olsun neticede sadece insan ve beşer hep şaşar!
Her şey biz insanlar için, her şey ama her şey. Gençliğimden beri…
Kahvaltıya ki nadiren ederim, salamsız, sucuksuz, sosisiz, etsiz oturmam…
Etsiz yemeği yemekten saymam…
Son yıllarda yiyemez oldum, canım görmek bile istemiyor bu tür “şarküteriyeleri”. Peynire, zeytine düştüm. Sebze ve meyve gibi zararlı gıda maddeleri hala bana olabildiğince uzak.
😊

Kardeşimin eşi ve dükkânı, aslında ne ararsan var ama…
Bilimsel kanıtlanmış bir gerçek:
Gıda, maddiyatla…
Hiç kendinize sordunuz mu, kadınların boyları erkeklere nazaran neden kısa?
Ve her işletmenin müşteri profili, kimisi zengin mi zengin, fiyatlar o biçim…
Çoğu senin benim gibi!

Örneğin kavurma*, daha yeni yeni geldi Almanya’ya, tutmadı, keza pastırma…
Ayakkabı köselesi mübarek, damla yağ yok, geviş getir dur…
Eşek hoşaftan ne anlar mesela?
Dedim ya müşteri profili, çocuk getiriyor müşteri ya pahalı geldiği için veya damak tadı olmadığı, bilmediği, tanımadığı için almıyor.

Kaşar ya, kaşar…
Ustası Bulgarlar…
Yok tutturmuş millet bir …türk, artık gördüğümde midem bulanıyor…
Ye, ye aynı lezzet, aynı tat…
Misal olarak getirdiler Kayseri pastırmasını, pahalı, tutmadı…
Bizim millet bedavacı, bulsa bedava mezar, cup diye içine atlar…
Neyse, Bulgar ve Yunan kaşarı getirdi satılmadı…
Yazmıştım evvelsi, Y.z G.lü diye bir market, Kalamata ve Bulgar kaşarı…
Kardeşin dükkânı varken gidermeyim başkasına?
El âlem kazanacağına girsin Dada’nın, Daday’ın gırtlağına…
Ancak olmayınca el mahkûm…
Dün gittim aldım alacağımı, zeytin çok hoşuma gittiği için kardeşe de aldım, tabii sadece Ali’de olmayanı, oradan doğru ona.

İçim rahat etmedi, itiraf eder gibi…
Sevdiğini aldatan edasıyla dedim oğlana gittim buraya buraya, aldım şunu bunu…
BURAYA DIKKAT
HIC YOKTAN, GÖKTEN ZEMBILLE INERCESINE DEMEZ MI…
Vatan haini!!!

Hayda, ne alaka?
Benim için çok şey dendi bugüne kadar, salon Atatürkçüsü ki diyen yüreğimde, damarlarımda akan…
Dolaşan…
Cimrisi, yarım g.tü, mahkeme duvarı, mutsuz eşeği ve benzeri…
Neler neler dendi AMA bugüne kadar hiç kimse bana vatan haini demedi(!)

O an içimden gırtlağına yapışmak geldi…
Yeğenlerimin babası…
Meselenin özü ise gerçekten çok ilginçti, düşünün ne hallere getirdiler bizi…
O dükkânın sahibi FETÖ’cüymüş…
Birincisi, bana ne???
İkincisi, bizim oğlan ve ailesi koyu MHP’li, muhafazakâr diyeceğim ama…
Aması var, Atatürk’e karşı duruşu bir acayip, INADINAAA…
Yetiştiriyorum Dayday ve Dada’yi sapına kadar Atatürkçü, bilgili…
Ve bilinçli…
AKP’ye hem kızıyor hem oldukça yakın, anlayamadım, çözemedim ben bu durumu…
Üçüncüsü…
Allah F. Güllenin de, Recep Tayyip Erdoğan’ın da ve zihniyetlerinin bin bir türlü belasını versin. AKP benim için neyse, FETÖ’de O! NOKTA
Dördüncü ve asil korkunç ve korkutucu olanın da…
It izi, at izine karışmış olması. Kimin eli kimin cebinde, kendi aile fertlerinde bile insanlar artık birbirine “yabancı”!

O.rospu çocuğu…
Çocukları…
Böldü, bölüştürdü!

* Birkaç sene oluyor
Not: Kadın neden daha kısa, yarına

Dıgıl dıgıl

Dıgıl dıgıl, gıdı…
Şaşırmayın lütfen…
Dayday, Dada, dıgıl dıgıl ve daha neler neler…
Bizim sıpaların dili…
Benimkilerin ve kardeşimin çocukları…
Bali mesela ayakkabı demek, dada ayakkabı diyemiyordu bali oldu.

Hani kuş yuvada gördüğünü yapar ya…
Hani anasına bak kızını al derler ya…
Rahmetli peder…
Alırdı bizi, annem ve beni doğru tiyatroya…
Rahmetli Necat Uygur Beyefendi ile tiyatroyu sevdim, çok sevdim ben.

Her şey maddiyat değil kardeşim, istedikten sonra…
Tabii Almanya…
ANADIL başka, Tiyatro var ama bize oldukça uzak…
Annem, dadaya öğretti, gir youtube’a…
Yaz çocuk tiyatrosu diye…
Karşına bunlar çıkacak mesela:


Çocuk gelişimi üzerine

Erkek çocukları “haydut” olur…
Yaramaz…
Kavga – dövüşleri, yara bereleri eksik olmaz…
Kız çocuklarını çok severim ama illa erkek…
Sarı pipi, kabak kafa…
Alt alta, üst üste boğuşacağım onlarla(!)

Sabah sabah midenizi bulandırmak istemem ama…
Yurtdışında yaşayıp da domuz etti hiç yemedim diyen YALAN söylüyor…
Bilinçli veya bilinçsiz ama MUTLAKA yemiştir, mutlaka!

Gıda, giyim ilgi alanımdadır…
YOK…
Salt tüketici olarak değil, bilimsel bazda ilgilenirim bu konularla…
Benim bildiklerimi sizde bilseniz, hak verirsiniz bana tabiatıyla.

İçerik, hani ham madde dedikleri…
Ekmek mesela, ah bir bilseniz nelerden yapılıyor o en temel besin maddemiz, bir bilseniz!?

Çocuklar zırt – pırt hasta…
Kısır…
Yok be kardeşim, bende severim kısırı ama bu kısırlık başka…
Affedersiniz iç çamaşırı da diyebilirdim ama don…
Don var ya…
Üretim esnasında kullanılan ham maddeler ve özellikle kimyasallar…
Hani…
Arz talep meselesi, talep ise ucuz olması, ucuz daha ucuz, daha da ucuz…
Sanayii üretim ve…
Yok mu O “ham maddeler”, sanayi üretim ah yok mu…
Kültürsüzlüğümüzde…
Ama Batı kültüründe de çocuğun olmaması öncellikle kadına bağlanır…
Erkek kısırlığı artmakta!

Çocuklar zırt – pırt hasta…
Kadında ve erkekte kısırlık gittikçe artmakta!

Birde…
Gıda kadar…
Giyim kadar…
Sevgi, şefkat ve eğitim kadar önemli bir konu daha var…
Çocuk…
Hayatı oynayarak öğrenir…
Temiz hava bol gıda…
Çocuk dediğin sokakta, arkadaşları, yaşıtları arasında…
Bilgisayar başında değil, score üzerine score yaparken değil emsalleri arasında…
İstanbul’da…
Bırak büyük şehirleri rant uğruna…
Artık köylerde bile ne park kaldı, ne yeşil alan ne çocukların >>> tehlikesizce <<< oynayabileceği meydan!

Not: Unutma deprem eli kulağında…
Ölmez sağ kalırsanız yıkılan ve daha sonradan da yıkılabilecek onca bina arasında nerede toplanacak, nerede barınacaksın?

G.t kıllığı yapma…
Hak ara!!!

Mister Blöf’ün Puik’i

Yürekten güldüm, sizin de gülmenizi istedim…
Unutulmaz çizgi roman karakteri, Mr. Blöf ve köpeği Puik…
Ve bizim evin yamyamları(…)

Var benim bir Dada’m birde Dayday’im…
Dick und Doof, ülkemizde Laurel ve Hardy olarak biliniyorlar…
Gerçekten de Dayday biraz topluca, Dada…
Mr. Blöf’ün Puik’i gibi, soyunsun kaburgalarını say…
Tek tek.

Birde saf…
Birde salakkk…
Aynı ben, oğlum olsa bu kadar benzemez bana. Her yönü ile ya, her yönü ile…
Kafasına vur, al ağzından lokmasını…
Biraz önce okuldan geldi doğru dükkâna, elinde sabah fırından aldığımız simit var. Özellikle doğru evlerine gitmemiş çünkü gitse, simidi ablası yiyecek. Biliyor yani, Allah’ın emri…
Çocukken, daha küçükken ablası kendi tabağını bitirir, oğlanın tabağına göz dikerdi…
Çocuk o kadar bıkmış ki bir gün ablası yine tabağa elini uzatırken…
Yürekten, canı gönüllen…
Yamyam diye bağırdı ve başladı ağlamaya.

O eve gitmedi ya, ablası simidi yemesin diye…
Bu sefer annem simitten istedi, verdi AMA verirken yüzünün halini görmeliydiniz çocuğun…
Lokma lokma veriyor, annem her seferinde yeniden istiyor…
Sonunda bitti…
(…)
Verdik eline para git tazesini al yine diye…
Annem yamyam olayını anımsattı bana, çok güldük hep birlikte.

Pavlov çağrışımından bir kesit


Recep Tayyip Erdoğan veya Trump…
Popülist mi?
Cevabını ben vermeyeceğim…
Elinizi vicdanınıza koyarak VE zamanınız el verdiği derecede konu üzerinde düşünerek kendinizin bu soruyu yanıtlamamızı istiyorum. Elinize sadece bazı somut veriler vererek, bazı sorular ile bunu yapabileceğinize olan inancımı muhafaza ediyorum. Popülistler…
Bir tespit; sorun çözümlemeye meraklı ve eğilimli değildir(!)
Sizce “başı örtülü bacım” konusu mesela, kapsamlı ve kalıcı çözümlendi mi?
Terör belası, verilen tüm sözlere rağmen her yönü ile bertaraf edilebildi mi, yoksa Demokles’in kılıcı gibi bizi, ülkemizi tehdit etmeye devam ediyor mu?
Soruları olabildiğince uzatabilirim ama son bir soru ile noktalamak istiyorum…
Ekonomik refah düzeyi…
Ne denli ve hangi kapsamda halka yansıtılabildi, herkes iş – güç sahibi mi, gerçek, kâğıt üzerinde değil, gerçek işsizlik oranı, özellikle gençler arasında nedir?

Devlet adamı biz derken, biz gibi düşünürken…
İster siyasetçi deyin ister politikacı ama özellikle demagog veya popülist neden ben der?
Bunun arkasında yatan gerçekler, nedenler ve bu insanların psikolojisi nedir?

Bir başka tespit…
Popülist halkın diliyle konuşup, kendini halktanmış gibi göstererek halk için, halk adına faal olduğu iddiasındadır. Bunu yaparken en etkili aracı bölücülüktür. DIKKAT, sadece böyle zamanlarda “bizden” söz eder. “Biz”, yani halk, kendini de halktan, halkın parçası sayarak ve üstüne basa basa vurgulayarak“biz” VE >>> onlar <<< diye halkı ortadan ikiye böler. Manipülasyon, Latince kökenli olup “manus” el, “plere” doldurmak fiillerinden türeyen ve genel anlamda “avuç dolusu, elinde bir şeylerin olması” manasında kullanılmaktadır. Kelime…
Siyasette, sosyolojide ve psikolojide de yer alır. Hedef gözeterek ve üstü kapalı etkilemeyi, nüfuz etmeyi öngörür. Bu tür yöntemlere insan psikolojisi açısından baktığımızda karşılaşacağımız tablo korkutucu ölçülerdedir. Kendi isteği ve iradesi dışında insan etkilenir ve yönlendirilir, bu etkileme ve yönlendirme sonucu insanlar davranış ve kanat değişiklikleri gösterebilir.

Necati Doğru Beye açık mektup

Sayın Doğru,

Atletli Kemal yazınıza dayanarak iki çift söz etmek istiyorum…
Öyle veya böyle “topluma mâl olan, toplumu veya toplumun bir kısmını” temsil görevine soyunan her kimse sorumluluğunun, temsil görevinin bilincinde hareket etmesi elzemdir.
Vatandaş Kemal, vatandaş Ayşe, Fatma, Ali, Veli olma özelliğini bu görevi üstenildiği sürece “yitirmiştir”. Nasıl ki…
Emine (Hanım diyemiyorum çünkü onu ne kadından ne insandan sayamıyorum) o başına sardığı > garip < paçavrayla Türk kadınını, Türkiye Cumhuriyeti Devletini eş olma sıfatıyla bile olsa, temsil görevini yerine getiriyorken en azından benim tepkimi çekiyorsa…
Atletli görünümü ile Kemal “BEYE” konumu ve bulunduğu önemli “muhalefet” görevi açısından yakışan bir görünüm vermemiştir!

Bizim toplumumuzda, en azından eski terbiye diye tabir edilen kurallar bütününde toplum içeresinde böyle görünüme yer yoktur!

Saygılarımla

Önder Gürbüz

oku

Not: Sayın Çölaşan’da Atatürk fotoğrafları yayınlamış bu konu bağlamında…
Bence…
Armut ve elma meselesi…
Sayın Çölaşan Atanın sayfiye yerinde, denizde kürek çekerken takım elbise ile bunu yapamayacağını, yapmayacağını takdir eder her halde. Keza…
İnsan spor yaparken yine resmi kıyafetle rahat hareket edemeyeceğini de bildiğini tahmin ediyorum.
Tekrar…
Bence K nota K nokta, konumuna, üstlendiği vazifeye yakışmayan bir görünüm vermiştir NOKTA

Türkiye’de

Hukukun üstünlüğü ve gücü, güçlünün hukuku ve üstünlüğünün önüne geçebilir mi?
Bütün mesele bu!