Öteki yarım, gülüm, belalım

Gerçek bu gülümmm…
İster inan ister inanma…
Bu insana gıcık kaptım bir kez ama sözler gülüm sözler…
Söz…
Namustur, şereftir, söz gülüm insandır!

Amore mio

dance with me in the morning…
dance with me in the evening, in the night…
In my arms…
In my bed let us dance…
Between the clouds in the middle of blue sky…
Look and see in my eyes the heaven…
The heaven, deep in my heart where i love you so much…
Belive me, trust me…
It’s an true love!

The death is sure but not the live…
My death not so far, i feel him…
Dance whit me my darling in the morning, in the evening and in the night…
Let us live, live in love, live in belive…
Live In trust!

🙂

Ulan orospu çocuğu

Senin bir söylediğin diğerini tutuyor mu?
15 senede kendini kaç kez yalanladın, kaç kez kendi ağzından çıkan sözleri yüz seksen derece ters çevirdin?

Eyalet sistemi…
Türkiye bölünecek, bölündü bile(!)

Bu millet sana ne istedin de vermedi…
İnşallah bu sefer istediğini vermeyecek!


Mecburiyetler

Uzaktan seviyorum seni…
Vatana hasret, insana hasret, kadına hasret (…)

Sadece kadınlar değil…
İnsanda susarak gider…
Yok olurlar, yok!

“Ve son sözüm”

Dedim bana inan, dedim bana güven, dedim bilmediğin ve uluorta anlatamayacağım şeyler var…
Yeminliyim, yeminli…
Söz verdim bir kez…
Allah bu cana nefes verdiği sürece, bu bedenden bu can çıkmadığı sürece…
Bu can sözüne bağlı, söze mecbur!

Eyyy Bahçeli…
Seni bilmem ama ben babamı biliyorum, BENIM BABAM BELLI…
Babamı da bilirim, anamı da atalarım da…
Açıkça anlaşılıyor ki sen bilmiyorsun, babanı arıyorsun sözlerinden belli…
Senin gibiler onlarda babalarından şüpheliler, analarına sormak lazım…
Tabii o da biliyorsa hangi birinden peydahladığını, kime bacak açtığını?!!!

Yarına ne olursa olsun…
Yeminliyim, yeminli…
Söz verdim bir kez…
Allah bu cana nefes verdiği sürece, bu bedenden bu can çıkmadığı sürece…
Bu can sözüne bağlı, söze mecbur…
Bu aşk, içimde yanan, beni yakan kavuran…
Vatana – millete ve kadına sönmeyecek, sönmesine izin vermeyeceğim…
Ve senin gibi ve Recep Tayyip Erdoğan gibi orospu döllerini nerede görürsem orada onlarla mücadele edeceğim. Sözüm söz, tutamayacağım sözü vermem, verdiğim sözden dönemem!

Ve Kemal Kılıçdaroğlu, bir veledi zina daha…
Hani olmaz ya…
Diyelim ki sandıktan gerçekten HAYIR çıktı…
Ulan puşt…
Sen kimsin ki göt veren?
Satmışın gerini artık bilmem kime…
“Hayır çıkarsa (…)”
Siktir ulan, hesap sormayacak mıyız?
Bunca yapılan kahpeligin hesabi verilmeyecek mi?

Allahtan niyazım…
Yürekten, canı gönülden dileğim.
Yarın sabah gözlerini açtığında, evinden çıkarken üç gözün birden görsün gerçekleri…
His et beni, his et ta içinde…
Anla ne demek vatana, millete ve kadına aşk dediğimde neyi anlatmaya çalıştığımı…
Hayır de, dur de orospunun çocuklarına, vatani, milleti, mali – mülkü ve kendi ikballeri uğruna götlerini bile satmaktan geri kalmayanlara Hayır de, dur de!

Biliyor musunuz, sizi bilmem ama ben karşımda insan, karşımda erkek, karşımda kadın arayanlardanım. Mesuliyet, sorumluluk yükleyebileceğim, mesuliyetini – sorumluluğunu üstlenebileceğim insan, erkek, kadın arayanlardanım.
Oturup konuşabileceğim, fikir danışacağım, fikri olan…
Öğrenip, öğretebileceğim, fikri hür, kendi hür insan…
İnsana ve verilen söze mecburum, mecbur…
Sana mecbur!

Bir iyi haber

Şimdi geldi, mail yoluyla…
Ya hep dünya başıma yıkılacak değil ya!

Ancak…
Gel gör kahpeliği ve bu anlatacaklarımdan ders çıkar.

Gençlik yıllarımda…
İşte Türkiye’den “yeni” gelmiş, iyi kötü toparlanmak üzereydik…
Kesin dönüş maceramız felaketle sonuçlanmıştı, ben okulu tek etmiş iş hayatına daha doğrusu hobimin peşinden balıklama hayatin içine atılmıştım. Tabii gençlik, tecrübesizlik, bilgisizlik de…
Rahmetliyle tanışmıştım…
Rahmetli O başka ama kardeşleri ne bileyim işte bir tuhaf…
Hani bulduk kerizi söğüşleyelim derdinde…
Dedim ya yeni yeni toparlanıyorduk, nakitte biraz sıkışığız. Çalışıyorum ama, YEMINLE hayatımda maaşımı elime almış değilimdir. Hala öyleyim, özellikle para konusunda kim daha iyi yönetiyor, daha “idareciyse” para onda. Ben lazım olanı alıyorum.

Kızlara para yetiştiremiyorum, hani sadece ben ve rahmetli olsa, ya arkadaş nereye gitsek peşimizdeler. Bir yerde mecbur, yoksa kızcağız evden çıkamıyordu ki…
Dayandım kredi kartına…
Sonunda aldılar kredi kartını elimden. IYI oldu, aklim başıma geldi. O gün bugündür varsa cebimde, yoksa, YOK arkadaş yok. NOKTA

Gel gör ki dünya değişiyor…
Bilişimciyim, özellikle kredi kartları konusunda banka size ne vaat ederse etsin, güvenlik falan…
YALAN…
Sonralarında da kredi kartı almadım bir daha, aptal kafam…
Al dursun kenarda, kullanma, al. Almadım!

Malulen emekli olmamdan dolayı çok pis “kazık” yedim, alacağımın üçte birini ancak alıyorum…
Avukat diyordu “sus, şükür et bu kadar verdiklerine. Hiç vermeyebilirlerdi de” uzun hikâye…
Susuyor ve ediyorum zaten. Bu durumdan dolayı ki çok denedim bana emekli olduktan sonra kredi kartı vermediler bir daha. LAZIM…
Kredi kartsız ki sadece bunun için lazım…
>>> Hiç bir yerde <<< araba kiralayamıyorsun. En son Israil, evlat, arabasız kadim!!!

Internet üzerinden alışveriş YAPMAM. Nadiren, yaptığım yer ise sayılı…
Niyetim, amacım yerel tüccarları, dükkânları korumak, muhafaza etmek. Internet daha ucuz olsa bile
Bir bir kapanıyorlar. Internet ticareti ile başa çıkamıyorlar. Ne demişti baş çalan, gelmiş geçmiş en büyük hırsız bakkallar için, bakkal – market, AVM için?

“Sizde bir araya gelin”

O misal alışveriş yaptığım yerlerden biri AMAZON…
Israil’de çok pis ağzım yandı ya, yana yakıla yine kredi kartı imkânı arıyordum.
Amazon teklif etti, müracaat ettim, kredi kartı dilekçem kabul edildi!!!

Amaç…
Daha çok alışveriş yapmam. Yeter ki ciro yapsınlar…
Borç batağı kimin umurunda?

Neyse…
Önemli değil, benim kredi karttım, bundan böyle arabam olacak ya önemli olan o.

NOT:
Amazon kredi kartı, GERCEK kredi kartı aman dikkat. Kredi kartları meselesi aslında başlı başına bir makale eder. Bakalım, belki fırsat olursa yazarım.
ÖNEMLI…
Unuttum, nedendir bilem, oğlana yine yeni kredi kartı yolladılar. Olan gezimize oldu. Niyetim Filistinlileri ziyaret etmek, onlarla konuşmaktı. Nasip, kısmet. Gel bu bankları, sigortaları anla.
Yine ayni kuruluş, ayni banka. Neden aldın, neden yolluyorsun yine, neden?

Deniz Yücel

Başkan olmak isteyen…
Bir ülkenin, bir milletin kaderini çizmek ve tayin etmek isteyen…
Senin, benim gibi insanlarla uğraşır mi?
Biz kimiz ki?
Sadece birer insan(!)

Yaratık…
Uğraşır, yaratık kin, öfke ve nefret dolu…
Neticede sadece yaratıktır, adi, soysuz, şerefsiz ve haysiyetsiz…
Üstelik…
Pazarlamacı bir yaratık, en yakın çevresini bile pazarladı, SATTI…
Her şeyin, bu dünyada her şeyin bir bedeli var, özgürlüğün bile…
Bedel ödemeye hazır insanlar, Deniz Yücel gibi, alnı pak, yüreği pak…
Bedel öderler, ödeyecekler, ödeyeceğiz!

Ulan yaratık…
Türkiye Cumhuriyeti devletinin cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden, fuzuli yaratık, pis hırsız…
Ulan orospunun dölü, sana mı kaldı…
Söyle sana mı kaldı Deniz Yücel’i iade etmeyeceğiz, çıkarmayacağız yurtdışına demek?

Bu devletin, koskoca Türk milletinin kurum ve kuruluşları, sözcüleri, temsilcileri kalmadı mi ki sen…
Yırtık dondan çıkar gibi…
Ha bire her boka maydanoz oluyorsun?

Hani her fırsatta had bildiriyorsun ya…
Örnek olmalıdır lider dediğin, ağırlık, ağırbaşlılık, bilgelik ile örnek olmalıdır…
Ulan pezevenk…
Bir siktir git ulan, siktir git…
Sen kim lider olmak kim, sen kim başkan olmak kim, sen kim dünya lideri olmak kim?

Bak Can Dündar’a, haktir, hak…
Sözde Atatürk’ü aşağılamak istedi, Berlin’de şimdi…
Ve daha niceleri…
Bizler bedel ödeyerek sana bu yolu kapatacağız, başkan seçilsen bile hep korku içinde yaşayacaksın, korku ve hatta dehşet, korkacaksın hayaletlerden, korkacaksın bizlerden, korkacaksın hep Atatürk’ten!

Ne Evetti anlatabiliyorlar ne Hayır’ı

Böyle diyor kararsız vatandaş haberlerde…
Aslında çok öfkeliyim, çok kızgın, elime geçse yemin ediyorum paramparça edeceğim, saçını başını yolacağım. Kırılmadık kemik kalmayacak vücudunda!

Susmalıyım, biliyorum susmalıyım ancak yüreğim yanıyor aşk ateşliyle…
Vatana, millete, kadına…
Deli gibi seviyorum evladı, evlatları…
Nasıl susarım böyle bir durumda?

Gel kardeşim, bak kardeş diyorum sana, sanki kan kardeşiymişiz gibi, aynı anadan aynı babadan!
Bak yemin ediyorum, getir Kur’an-i Kerime el basayım, samimiyim, yürektendir sözlerim ve TARAFSIZDIR yazacaklarım!

Sistem değişikliğini, rejimi, Recep Tayyip Erdoğan denen artık her neyseyi bir tarafa bırakalım…
Kişiye, şahsa bu değişikliği bağlamadan somut verilere bakalım. Elimden geldiği kadar yalın bir dil kullanarak anlatmaya çalışayım, eskiyi, şimdiyi ve geleceği.

Bu oluşum adında hâksiz yere adaleti taşıyor, adalet ile başlayalım:

Eskiden durum filli şöyleydi, en azından kâğıt üzerinde Türkiye Cumhuriyeti için…
Laik, demokratik bir hukuk devleti deniliyordu. Adalet ki herkes için herkese lazım. Eşitlik olmadan özgür, özgür olup eşitliği sağlayamamış bir toplum. Ve yine eşitler arasında özgürlüğü olmayanlar. İlke kanun önünde >>> herkes <<< eşit olmasıdır..
Hepimiz biliyoruz ki bu böyle değil, buralarda, Almanya’da bile değil…
Ancak…
Halk arasındaki algı, salt algı değil gerçek…
İnsanların ki Alman olsun olmasın, kanun önünde “eşit” muamele görmesi…
Eşitliği yaşamdan özgür olmak zor, ancak “dayanabilir” bir durum. Özgürsün, hareketlerin, davranışların genel kabul gören ahlak kuralları ve kanunların çizdiği sınırlar ile çerçeveli.
Kanun önünde herkesle birlikte ayni muameleyi görmesen bile dayanabilir bir durum.
Herkesle eşit olup da özgürlüğün olabildiğince sınırlanıyorsa…
Bir düşün kardeşim, buna oligarşi, diktatörlük ve bilumum başka şeyler denir, dayanılmaz, ne sen dayanırsın ne ben…
Eskiden mahkemeye çıktığında iyi kötü bir adalet sağlanıyordu…
“Kör topal bir hukuk sistemi” vardı!

Artık hiçbir şekilde, hiçbir yerde kalmadı…
En küçüklerimiz, bebeler. Bir düşünün bebeklerimize neler yaptılar, sapıklar…
Hatırla ne açıklamalar yapıldı Aile ve Sosyal bakanlığından, Adalet bakanlığımdan…
Hatırla kardeşim hatırla, bunlar bizim bebelerimiz, Mehmetçik…
“Peygamber ocağı”, neler etmediler Mehmet’e, Mehmetçiğe. Mehmet, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V.) Türkçe türevi kardeşim, Türkçe ismi!
Bu ülkeyi yıllardır kim yönettiği iddiasında, kim yönetiyorum diyor?
Peki, maden yönetiyor, duruma ve vaziyete hakim…
Nasıl olurda anlamaz, bilmez adaletin F. Güllenin eline geçtiğini?
Bu nasıl bir hüküm etmek, yönetmektir kardeşim?
Kabul ediyorsun, diyorsun ki…
Hem çalıyor hem yapıyor…
Eyvallah…
Eskiler, yani ondan öncekiler çalıp da hiç mi bir şey yapmadılar?
Nasıl olur, şunun şurasında 15 – 20 yıldır iktidardalar?

Unutma kardeş, unutma…
AKP öncesi iktidarlar hiç olmazsa senin, bizim, hepimizin malını mülkünü hovardaca, mirasyedi şekilde satmadılar. Bak ülken, üç tarafı denizlerle çevrili. Bir tek Türk limanı kalmadı elimizde. Hepsi İngiliz’in, Arap’ın, onun bunun elinde.

Adalet…
Mülkün temelidir. Bu sözler Atatürk’e ait değildir, Hz. Ömer söylemiştir. Arapçası:
“El-‘adlü esâsü’l-mülk”tür
Mülk dilimizde malvarlığı anlamındadır, Arapçada ise devlet, düzen, ülke, egemenlik, iktidar, saltanat anlamlarına da gelir. O halde, adalet mülkün temelidir cümlesi, deyişi…

Devletin, düzenin esasi adalettir diye düşünmek gerekir. Soruyorum sana sen adalete güveniyor musun? Var mi sence Tayyipistanda adalet diye bir şey? O kızcağız, haberlerde gördün mü bilmem, başı örtülü değil, türbanlı bir kızcağız, hastaymış, ilaçlarıyla girmiş sınava, sınavını geçersiz saymışlar. Haberlerde konu olunca sınavını geçerli kılmışlar, O kızcağız acaba türbanlı olmayıp, başı açık olsaydı aynisini yaparlar mıydı? Bizzat yaşadım…
Kandırıyorlar seni, kaldırıyor, aldatıyorlar seni…
O zamanlar Türkiye’deydik, Üniversitelerde eskiden baş örtü yasağı YOKTU!!!
Sağ – sol davası, üniversitede olaylar…
Genç ölümleri, teröre karşı bir önlemdi. Yüz – göz açık, saçlar ki kolluk kuvvetleri bilsin kim var karşısında. Hırlı mi, hissiz mi, kim var karşımda?

İyi değilim kardeş, zor yazdım şuncacık şeyi. Sabah gözümü açtığım bir andan beri çok şiddetli ağrılar. Ne oturabiliyorum ne ayakta durabiliyorum nede yatabiliyorum. Kaçıncı uyuşturucu…
Eğer beni tanımıyorsan, ilk defa okuyorsan yok hapçı değilim, hele uyuşturucu bağımlısı…
Tıbbi uyuşturucu, doktorlar tarafından verilen…
Sen ağrı kesici olarak kabul et ki yetmiyor, yerimde duramıyorum. En kısa zamanda devam ederim kardeşim. Ne olur, lütfen karar verirken evladını, ülkeni, geleceğini düşün. Daha yazacağım, anlatacağım sana. Kanma, aldanma ve inanma bu “evetti” senden isteyene, lütfen inanma.

Yüreğimde kapanmaz bir acıdır kardeşim, kapanmak bilmiyor…
Çocuk gelin meselesi, rahmetli eşim, mutaassıp bir ailenin kızıydı. Allah inandırsın özellikle din konusunda çok bilgiliydi. Neler anlatmıştır bana Peygamber Efendimiz hakkında, İslam ve kadın hakkında. Seni düşünmeye davet etmek istiyorum konu açılmışken, bir an olsun düşün sonra yine ne yapacaksan yap. Bak dünyadan söz etmiyorum, ülkemizden, Türkiye’den…
Bundan yaklaşık elli sene öncesi insanların ömrü elli civarıydı, bugün 73,8. Bundan, tabii kimse bilmiyor, tahmin ve bulunan cesetler üzerinde yapılan bilimsel inceleme sonuçlarına göre o zamanlar yaş ortalaması en fazla 30 civarındaymış. Düşünebiliyor musun, ömrünün baharında, otuzlarında haydi mevta!

O zamanlarmış bu, Peygamber Efendimizin yaşadığı zamanlar…
9 yaş meselesi…
Kız çocuğu, aslında daha bebe sayılır ama yaşam şartları, “mecburiyet” karşısında(!)
Günümüzde bu yaşata evlenmek sence doğru mu?
Bu >>> çocuk <<< ev halinden, temizlikten, çocuk bakmaktan, sorumluluktan, mesuliyetten, cinsellikten ne anlar? O günler başka, bugünler başka, bugün hayat şartlarımız ise çok şükür bambaşka. Yapma, yapma kardeşim yapma, yazık günah bu evlatlara.
Yine konu yaşken, ki iki anlamda…
Soruyorum sana, evladın var mı? Kız – erkek hiç fark etmez, olmasa bile AMA elini vicdanına koy ve yanıtla, bir hatırla sen 18 – 20lerdeki bugünün seni misin? Yoksa düşüncelerin, anlayışın, hayata bakisin değişti mi? Benim sıpa, 25 yaşında…
Ya bazen, yok çoğu zaman düşünüyorum acaba bu çocuk hiç mi büyümeyecek?
Çocuk akıllı ya, resmen hala çocuk. Bu insanlar kalkıp Türkiye Büyük Millet Meclisinde, koca bir ülke, vatan ve millet adına karar verebilirler mi? Henüz kendi benlikleri, kişilikleri tam oturmamışken bunu yapabilirler mi?

Bak kardeşim…
Seninle 18 maddelik anayasayı konuşacak değilim, gerekmez de…
Neden biliyor musun? Yılların bilişimcisiyim ama ömrümün yarısından fazlası kanunlar ile boğuşmakla geçti. Bu yüzden söze, kelimelere ve anlamlarına, cümle kuruluşuna, virgüle, noktaya, ünleme önem veririm. Biliyorum çünkü…
Okuduğunda, düz mantık ile, yani senin benim gibi insanların dilinde başka, hukuk dilinde bambaşka anlamlar, sorumluluklar ve mesuliyetler getirebilir kanuni düzenleme. Bu dil başka bir dil, “yabancı” bir dil, ancak bu dilin ayrıntılarını bilene sırını açıklayan bir dil. Bu yüzden seninle bu konulara hiç girmek istemiyorum. Eğer gündemi biraz olsun takip ediyorsan sende biliyorsun…
Herifler…
Kanun çıkarıyor, TORBA YASA…
Bir yasa mesela güzel, olumlu, iyi, faydalı hepimize. Torbanın içinde diğer düzenlemeler OLUMSUZ, hin oğlu hin…
Muhalefet ki yeminle muhalif değil bunlar, hepsi ayni bokun soyu. Tabii itiraz ediyor mesela…
Bu sefer AKP ama en başta Recep Tayyip Erdoğan yaygarayı koparıyor…
Bak istemiyorlar(!)
Kanunlar güzel kardeşim, yasalar ve hukukun dili…
Bildiğimiz Türkçe, bildiğimiz Almanca veya her hangi bir dil değildir. Bak sana bir örnek vereyim, hani iddia ediyorlar ya “Başkan” en fazla iki kez seçilebilir diye…

YALAN!!!!
Kuyruklu yalan…

Veya…
Kanun hükmünde kararname, bu ne demek?

Devam edecek…

Erkek demeye

Yüz bin tane şahit lazım, bacaklarım…
Doktordan geliyorum, sigorta kartlarını vermem gerekti, kadın yüzüme baktı…
“Hiç iyi görünmüyorsun”, Amerikalı dostum, hani asker olan…
Geçen geldiğinde “Geçen seferden iyi görünüyorsun” dedi, demişti…
Yok arkadaş saniyem saniyeme uymuyor…
Bir bakmışsın bacaklar taşıyor, ayni önder bir saniye sonra yerlerde…
Jetlag diyeceğim geliyor ama değil tabii, geldiğim bir andan beri kendimi toparlayamıyorum…
Hiç iyi değilim…
Geçenlerde bir yere gittim, hava çok güzeldi, arabayı uzağa park ettim, yürüye yürüye gideyim…
Belki yemeğe…
İyi değildim o gün buna rağmen gittim geldim, gelince…
İster inanın ister inanmayan başımın yastığa değmeyesiyle saatlerce uyumuşum, yoruldum, yoruluyorum, yaşamak ağır geliyor…
Umudum zaten yoktu, sanki bir umut ışığı…
O da söndü.

Anlamıyorum neden…
Neden Allah’ım neden, neden almazsın emanetti…
Yüz bin tane şahit lazım, bacaklarım…
Taşıyamıyorum kendimi, taşıyamıyorum bu yükü…
Üzülmekten başka hiçbir şey gelmiyor elimden.

Duacıyım, dua her an her saniye dudaklarımda…
Kupkuru, kurudu, içim doldu…
İçimde bir sıkıntı, bir çaresizlik, tarifsiz…
Kardeş ve bebeleri, validem gelecek gece yarısı, evlat…
Allah nasip ederse 19:30 gibi Alman topraklarında, Allah sağ – salim bize kavuştura…
Terbiyesiz, saygısız pezevenk…
Terbiyesizliği bana, babaannesine AMA benim, kanımdan kan, canımdan can…
Benim olan…
Canlılar arasında, hepi topu iki elin parmagi kadar…
Dört kardeş, üç yanımda, oma ki kendini bana emanet etti…
Güvenip inanmayan bir…
Üçten bir ve bir habersiz olan, hepi topu iki elin parmağı kadar…
Birdim, iki oldum, üç oldum. Bire düştüm, yine iki, üç oldum…
Dört oldum beş oldum…
Ama bir türlü geberemedim!

Nasıl bir hasret, nasıl bir özlem…
Anlatamam.