Gün aydın diyesim var ama

Allah – Peygamber aşkı için, eyyy dinci…
Eyyy yobaz göt veren…
Alma o iğrenç ağzına Atatürk’ü, dini – imanı, Allah’ı ve Peygamber Efendimizi…
Alma ulan, alma orospunun dölü…
Alma o kirli ellerine Kur’an-ı Kerim’i!

Diyemiyorum günaydın falan, etraf zifiri karanlık…
Alaca karanlık, göz gözü görmüyor, sanki puslu bir hava var…
Ağır bir sis perdesi çökmüş yeryüzüne, güneşin ışıkları delip geçemiyor.

Yok depresyonda falan değilim, karamsar hiç değil sadece bezdim.
Bezginlik nedir bilir misiniz?
Tükenmişlik, tüketilmek…
Hem de sevdiklerin tarafından, sana can olan canandan….
Gözünü seveyim samimiyetin, yürekle, yürekli niyetin, uzanan ele aşk ile sarılanın, inanan ve güvenenin, tabii körü körüne olmaz, olmamalı inanç ve güven, sorgula ama olumlu, yapıcı bir sorgulama, düşün taşın, karar ver ve uygula.
İki arada kalma, bencil olma, ben deme biz de. Yıkıcı olma, yapıcı ol, samimi ol yürekli.
Gözünü seveyim düşünen insanın kulu kurbanı olayım…
Hayal peşinde koşmayıp gerçekleri görenin. “Kitaptan önce cinsellik vardı”, hayvani içgüdüler…
Kendini kirletenler…
Olmaz bir işim, pisle, kirle, pasla…
Bakarım mesela Fransa’ya…
Avrupa’ya, kafa tasçılar önde, hele ilkinde,
Marine Le Pen, bir laf etti, HALK içyüzünü, gerçek yüzünü gördü, seçilme şansını ciddi şekilde tehlikeye soktu. Bizde…
Şahitli ispatlı…
SOMUT DELILER, somut, somut, yadırganamaz, yadsınamaz deliler kamuoyu önüne koyuldu…
Seçmen kitle, bilgisiz, bilinçsiz ve düşüncesiz…
Çalıyorsa “benden çalıyor” demez mi, ne senin?
Tekrar senin olan ne?
Çıktığın ananın amı bile senin değil, babanın veya başkasının, senin olan ne?

Benim deyip bizim diyemeyen, bencil insan senin olan ne?
Yazmıyor mu Hak kitaplarında…
Arsızdan, yalancıdan, soysuzdan, “Benim adımı, seni kandırmak için kullanandan” sakın diye?

Hiç mi bir şeyler okumadın, hiç mi görmez düşünmezsin sen?
Yeri ve zamanı geldiğinde HAYIR diyebilmeli insan…
Hayır’da “hayır” var da demek istemem, duruma göre bazen evet bazen hayır demelidir insan…
Evet, kitaptan önce cinsellik vardı, hayvani içgüdüler. Ah o dürtüler…
Yana yakıla ararım insanı, insan evladını, kadını, özellikle kadını, kadınımı…
Bu durumda, bu şartlar altında nasıl iyi geceler, nasıl günaydın derim ben?
Her daim etraf puslu, tüm kasveti ve ağırlığıyla, yoğun bir sis perdesi, ardına bakılamayan…
Karanlık, alaca bir karanlık sarmış etrafımı, etrafımızı, nasıl günün aydın olsun diyebilirim sana insan, belki insan evladı olan?
Nasıl ve neden?

Hep derim; yetiştiği ortam, yaşam şartları, hayat tarzın insanı şekillendiren

Dada’m, yumuşacık herifim, küçük pezevengim…
Ben yumoş değilim…
Allah’ım benim için neler neler derler ne yakıştırmalar ne lakaplar…
Bunlardan biri…
Salon Atatürkçüsü(!???)

Bir Atatürk milliyetçisi olmak…
Salt Atatürk’ün ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak olamaz, onu anlamak, anlamaya çalışmak…
Bazen…
Kendimi kıyaslarım dinciyle, düşünürüm onların yaptığı ile benim yaptığım arasında ne fark var?

Onlar…
“1400 sene” öncesi Peygamber Efendimizin yaşam şartlarını >>> taklit <<< etmeye çalışanlar…
Taklit ederken kurallara, kanunlara hurafeler başta olmak üzere, “yeni ve uydurma” kural ve kanunlar katanlar. Ben bunu yapmıyor, yapmamaya özen gösteriyorum.

Şark ve Garp arası, muğlak…
Bir tarafım batılıyken diğer tarafım doğulu…
Mantık ile duygusallık arası…
Yüzüm için mahkeme duvarı derler, içim geçmedi, üzüntü, düşünceler, Araf, iki sandalye arası…
Hayata bakışım, aileye, sevgiye, aşka…
Ama illa kadına…
Farkındalık değildir bu, anlık değil, yukarıda saydığım kavramlar benim için daimidir, mutlak…
Kendim için, sevdiklerim için seçtiğim yoldur, hayat tarzı…
Mümkün olan en güzel ve iyi şekilde mutlu olmak, olmaya çalışmak, huzur…
Yoruldum, çok yoruldum…
Ne kavgaya ne gürültüye, vurup kırmaya ne gücüm kaldı ne takatim…
İstediğim, kendim ve sevdiklerim için bir parça mutluluk, biraz huzur…
Güven, sonsuz bir güven.

Her dönemin şaşmaz kurallı

Milletler tarihini inceleyiniz…
Göreceksiniz her büyük veya kendini büyük sanan, iyi kötü söz ve vizyon sahibi “insanın” vardır bir mimarı, müteahhitti(!)

Bir samimiyetsizlik, bir ciddiyetsizlik his ediyorum çevremde, sevdiklerimde ve sevmediklerimde…
Terbiyesizlik, saygısızlık, çokbilmişlik…
Bencillik…
Kendini beğenmişlik, narsisizm kelimesini sevmem, mümkün mertebe kullanmam…
Kendini beğenmişlik, özseverliği tercih ederim.

Hele terbiyesizliğe, saygısızlığa hiç gelemem…
Ali Ağaoğlu diye bir kendini bilmez var…
>>> mal <<< demiş CHP kadın milletvekilinin hanım arkadaşlarına. Mal… Vay anasına! Yetmemiş kadın milletvekilini evine “davet” etmiş(!) Ne amaçla? Terbiyesiz, kendini bilmez, ağzından çıkanı kulağı duymaz soytarı… Paraya sahip olmuş ama erkeklikten, terbiyeden, saygıdan bir haber! Erkeklik… Dövmek, sövmek, kafa – kol, kapı kırmak, bacayı yıkmak mıdır? Zorlama… Zorla güzellik olsa (…) Türk filimi mi bu… “Nolamaz, ya benimsin ya toprağın, özledim ulan vay kahpe, şrakkk – tokat!!!” Böyle mi olmalı? Erkeklik bu mudur? “Veremeyeceğim hesap yok” Melankolik manyak dolu bu dünyada… Çatıyı – bacayı yıkmaya, kapı kırmaya ne gerek var? Kapı… Zaten hep aralık! Belki inanmasınız, >>> her erkek <<< gibi benimde olmuştur bir kadına karşı yanlışlarım…
Zorbalık…
Kaba kuvvet, yeri öptüren tokat, utancım…
Ayıbım…
İyi bir bok mu yedim? Erkeklik bu mudur?
Yok dostum yok…
Kadın kadınlığını, erkek erkekliğini bildikten sonra…
Böyle şeylere hiç gerek yok!

Neydi bir kadın?
Bir çiçek, bir gül olabilir mesela, bir papatya…
Öpüp koklamak, sevmek varken…
Durup duruken ağzını burnunu yamultmak, kan revan içinde bırakmak…
Nedensiz, gereksiz yere çiçeği soldurmak, öldürmek…
Yakışmaz bir erkeğe, yakışmaz insan olana…
Bir noktaya kadar gülü seven dikenine katlanır ama…
Yeri ve zamanı gelir gülü soldurmadan, öldürmeden dikenlerini kırar…
Üslubu beyan, aynıyla insan…
Beşeri ilişkilerde esas olan…
Sevgi, saygı ve güven!

Jeopolitik riskler

Hocam derdi bana hep…
“Hesaplayamadığın riske girme! Hazırlık, hazırlıklı olmak hayatın yarısı”

Siyaset ve siyasetin aynadaki yansıması, piyasalar ve borsa…
Namı diğer PARA(!)
Real politika ve Real ekonomi dedikleri.

Hep yazarlarım siyaset hani politika denilen iğrenç bir şey, iğrenç, tek kelimeyle adi…
Eğer insan için, eğer vatan ve millet için yapılmıyorsa, eğer ülke menfaatleri içinde olsa insanlığını ayaklar altına alıyorsan veya almak “zorunda” kalıyorsan iğrenç, adi bir konu.

Bilmem piyasaları, borsayı izler misiniz?
Salt ülke siyasetini değil dünya çapında siyaseti, en azından ama önemli ülkelerin siyaset ve ekonomilerini, birbirlerine karşı etkileşimlerini (…)
Dikkate alır misiniz?

Trump mesela…
Dünyanın en önemli ülkelerinin birinde “yönetiyor” ülkeyi…
Cahil – cühela siyasetinden, attığı adımlardan son derece memnun…
Memnun olmayan entelleri mesela “milliyetçilik kisvesi” altında toplamayı dışa “saldırmakla” başarıyor gibi. Cahil – cühelayı, enteli – danteli kandırır, ya entelektüeli?

Piyasalar, borsalar dünya çapında belirginizlik yaşıyor, “bana ne” diyor birileri…
Ver yansın ediyor, kaba kuvvet sergiliyor, nasılsa bahane uydurmak çok kolay…
Olmadı, kıvır yalanı…
Al Trump’ı vur Erdoğan’a…
Sahte pehlivanlar…
Er meydanı, aklın, zekânın, kısa, orta ve uzun vadeli hesaplamaların, teknolojinin, bilginin meydanı…
Lafla peynir gemisi yürümez beyler, yürümez…
Hayal alemi başka bir şey, realite, hayatın gerçekleri bambaşka bir şey…
Hani hep derim ya…
Aşk…
Yapıyorsan bir şeyler en azından severek yap, çünkü aşk…
Vatana – millete, kadına duyulan aşk üç kaide üzerinde oturur ve birdir, bir…
Aşk ile sevişen iki beden gibi bir, kaidelerden biri zihindir…
Bir diğeri beden, üçüncüsü ise ruhtur, ruh…
Gelirse hepsi bir araya insan aşkı yaşar, aşk ise insan evladının ömründe önüne bir, bilemedin iki kez çıkar. Herifler, yaratıklar ne risk gözetiyor ne hazırlıklılar…
Yeter ki kendi ikballeri, kendi pis, iğrenç mevcudiyetleri korunsun…
Cahil – cühelayı, enteli – danteli kandırırlar, ya entelektüelleri?

Her şeyden evvel…
Sen kulu kandırdığını sanırsın, kandırırsın…
Kendini ve Allah’ı kandırabilir misin?
Realite, hayatin gerçekleri, eğitimli, eğitimsiz gözün gördükleri, algı…
Ah gözünü sevdiğiminim samimiyeti, niyeti…
Ey insan, ey erkek, eyyy kadın…
Neredesin???

Bire karşı üç

Ne erkekliğe yakışır ne kadınlığa yaraşır…
Bire karşı üç olmak…
Ayıptır ne mertliğe ne insanlığa sığar!

Voltairin az bilinen, Türk’e yönelik bir sözüdür “Kadına karşı zorba, sanata düşman”
Ya git işine, bak gerçeklerin ta gözünün içine ne Islamofobi ne Türk fobisidir gerçekler…
Hani hep yazarçizerim ya, kimse aslını, özünü, içyüzünü, benlik ve kişiliğini ebediyen gizleyemez diye…
O misal, kutsal kitaplarda da geçer, Israil oğulları Allah’ın lanetli kulları…
Bilmem bilir misiniz, kul, hani insanlık Türk için Allah’ın gazabı diye söz eder. Doğru hatırlıyorsam atalarımızdan olan Hunlar, Avrupa’ya, ta Fransa’ya kadar saldırıda bulunduklarında, Roma İmparatorluğu Türkler için Allah’ın gazabı diye söz edermiş. Benzer sözleri Gotlar için, bir Cermen ırkı içinde kullanmışlardır. Kadın olsun, erkek olsun iki Türk’ü bir araya getirmek; deveye hendek atlatmaya benzer(!) Bizler buyuz, o yönden içerlerim biraz Ordinaryüs Profesör Mehmet Fuat Köprülü’ye…
Allah gani, gani rahmet eylesin kendisine…
Haliyle ben onun tırnağı bile olamam ama kimi konularda ondan farklı görüşlere sahibimdir çünkü salt Türk’e bakmam, kıyaslarım diğer milletlerle, eserleriyle, yapıtlarıyla ve insanlığa MIRASLARIYLA…
Barbar…
Hani öteki, eski Yunan ne kadar haklı…
Ortadoğu coğrafyasında iki “lanetli” ırk, biri Allah’ın diğeri insanın lanetlisi, iki çıban başı…
Israil ve Türk oğulları ve kızları…
Ötekiler!

Türk’ten olmaz Arap derim gerçi hep, olmazda…
Türk…
Bağnazlığı ile Arap’ı bile geçer, İran’ı, Molla rejimini mumla arayacaksın ey Türk…
Atatürk…
Senin neyine?
Demokrasi senin neyine?
Sana laik olan Recep Tayyip Erdoğan gibi orospu çocukları, demokrasinin ilerisi…
Atatürk, onun düşünceleri, senin için hayal ettikleri, kadına yönelik görüşleri…
Sana bilmem kaç numara birden bol geldi, sen laik olduğunu buldun…
Utandır beni, özür dilet kendine, gerekirse kendimi af ettirmek için elini – ayağını öptür…
16 Nisan’da HAYIR de!

Göster kendini…
Bir kez olsun bir anlığına otur ve düşün, gör istikbalini…
Yüce dinimizi, Allah’ı…
Anasının g.tünü, karısının – kızının a.ını bile satarlar menfaatleri için…
Seni…
Çocuklarının istikbalini mi satmayacaklar?

Biliyor musun son numaralarını?
Muhalifsen, onlara karşı isen, onlar gibi düşünmüyor, yaşamıyorsan, yaşamak istemiyorsan…
Yurtdışındaysan…
Çağrı yapıyorlar, yurda dön, üç ay içinde döndün döndün. Dönmedin vatandaşlıktan çıkarıp malına – mülküne el koyuyorlar. Bunların, tövbeler tövbesi, Allah’ı, dini ve imanı PARA, gör bunları, gör artık, GÖR!

Önder Gürbüz ∙ 10.04.2017 ∙ Almanya

Ben evet ’ten korkmuyorum

Bir Atatürk milliyetçisi Allahtan başka kimseden korkmaz!
Ben evet ’tende korkmuyorum çünkü biliyorum…
Eninde sonunda asacağız seni, eninde sonunda asılacaktın, Yassı Ada’da…
Kulun adaletinden kurtulsan bile, ecelinle geberecek olsan bile…
Biliyorum Allah…
Yaptıklarını yanında bırakmayacak!

Eskiden…
Vahdettin ve Atatürk zamanında…
Yüzellikler vardı, her biri başka birer vatan hani…
Bugünlerde bu sayılar milyonlara ulaştı, korkmuyor Atatürk’ün evlatları sizlerden…
Yedi cihana kafa tutmuş atalarımız, kendi soytarılarımızdan mı korkacağız?

Mücadelemiz ölene kadar…
Laik, demokratik bir hukuk devleti için…
Türkiye Cumhuriyeti için!

İnsan…
Zamanı geldiğinde, gerektiğinde HAYIR diyebilmeli!

Beyin göçü

Bir diyardan beyin göçü başladığı an pür dikkat kesilmekte fayda var!

Üzüntü, sıkıntı ve bunalım…
Evvelsi gün bir haber aldım beni çok üzdü. Türkiye’den geldi haber…
Bilmem biliyor musunuz?
Almanya’da bir milyon, milyoner olduğu söylenir. Gayri safi milli hasılanın ki bu neredeyse dünyadaki tüm ülkelerde böyle; GSMH’nin yüzde sekseni ve bazen üzeri, ülke nüfusunun yüze onu kadarının elinde. Yine istatistikler bir ülke nüfusunun yüzde on kadarının entelektüel olduğu görüşünde. Entel başka bir şey entelektüel olmak başka bir şey. Hani benim entel dantel meselem…
Entelektüel kişi birçok konuda belli oranda bir bilgi birikimine sahip, bu bilgi birikiminden yola çıkarak fikir sahibi veya fikir üretebilen kişidir.
Entel ise (entel – dantel) ne oldum budalası, genelde eylemleri ve söylemiyle kendine yine genelde ardından güldüren kişidir. İtici …
Soytarı, palyaçoda diyebiliriz. Ne derin bir görgüye ne bilgiye, hele fikre hiç sahip olmayandır.

Ezbere dayanan bir eğitim sistemi…
Ve yine serbest çağrışım yolu ile “O engin bilgi birikiminden” esinlenen, yararlanan fikri hür, kendisi hür insan. Kendini, düşüncelerini, isteklerini ve kaygılarını dile getirebilen, GÖREN…
Olumluyu ve olumsuzu, görebilen insan.
Hep derim, hep yazarım…
Allah’ın sevgili kulları olmalıyız ki korunup kollanıyor, belki ilk anda olumsuz gibi görünse de, hasret ve vatan özlemi içimizi yaksa bile yolumuz buralara düştü. Anne veya baba tarafım olsun, hiç fark etmez…
Orta hali insanlar, eğitim düzeyleri ortalama, çocuklarının çoğu üniversite mevzunu. Allah bana da sevdiklerime, tüm insanlara bu mutlu günü yaşamayı nasip etsin. Bir baltaya sap olduklarını görmeyi, Mürvetlerini, torunu – topuzu, sağlıklı ve mutlu.
Dedim ya Allah’ın sevgili kullarıyız…
Baba tarafından bir tek bizler gurbete çıktık. Anne tarafında > üst düzey < entelektüel insanlar yana yakıla yurtdışı imkânı, >>> kaçmanın yollarını <<< uzun süreden beri aramaktaydı veya arayıp buldular ve “dışarıdalar”. Baba tarafı da dayanamıyor artık (!)

Salt ekonomik bir >>> kaçış <<< değildir bu… Birçoklarında asil neden, HAYIR, yaşam şartlarından bir kaçıştır…

Her insan Allah’ın bir kulu, onun özene bözene yarattığı, düzene koyduğudur… Allah maalesef iki ayaklı öküzü de, ineği de yarattı… Herkes okumak, akademisyen olmak zorunda değildir, herkes öyle olsa “alt düzey” işleri kim yapacak? Bu bir hor görme, hakir göreme hele aşağılama > hiç değildir < Hayatin olağan akışıdır, böyle olmalıdır ki hayat bir şekilde devam etsin…

Akademisyen olmak zorunda değilsinizdir AMA Allah sana > üç < göz vermiş…
Akil vermiş, mantık vermiş…
Kur’an-i Kerim’de sana OKU diye seslenmiş, bu kitabi, Kur’an-i oku diyebilirdi…
Dememiş, OKU DEMIŞ! Sanat, zanaat, amele, işçi, usta, çırak, mühendis, doktor veya profesör…
Bilim insani, çiftçisi, köylüsü ve iki ayaklı öküzü ve ineği…
Bir toplumda her birinin yeri var, yadsınamaz, yadırganamaz bir yeri… OROSPU…
Orospunun bile yeri var bir toplumda, bir ihtiyaç gideriyor, zaruri bir durumu…
İnsancıl, insandan insana (!)

Allah…
O kadar büyük ve bilge ki insanoğlunu kutuplara ayırarak yaratmış…
Bir tarafında baş var, koymuş içine beyin, düşün ve üret diye…
Yüz seksen derece karşında ayaklar var, yürü, yol al diye. Yerinde durma, durma mesafe kat et diye…
Birbirine iki zıt kutup… İşlev ve görevleri birbirinden farklı. Beyin bir ülkeden kaçmaya başladı mi…
Pür dikkat kesilmekte fayda var. Ben ve bizimkiler >>> basit <<< birer misal… Bu ülkeden, bir zamanlar adı Türkiye Cumhuriyeti olan…
Şimdilerde Tayyipistan… Kaçmaya çalışan veya kaçmak için fırsat kollayan, yol arayan nice >>> çok değerli <<< Kadınıyla, evet kadınıyla, tekrar kadınıyla…
Erkeği ile nice beyinler var…
Beyindir ayağı yöneten, eli kolu, gözü ve kulakları ve daha nice şeyleri…
Beyin kaçtı mi, beyin durdu mu…
Ne yaşam kalır ne akıl ne üretim ne hayal…
Haliyle beyin olmaza hayal dahi edemezsin de, hadi biz diyelim hayal edebildin…
Hayallerini bile gerçekleştiremezsin beyin olmayınca!

Beyin göçüne dur de…
Kaçmasın beynin yurtdışına, sen kaçma, kaçmak zorunda kalma…
16 Nisan da…
Bu zibidiye, bu pezevenge dur de…
Kırmızı kartı göster, HAYIR de!!!

Allah aklımı aldı, canimi neden almaz bilmem!

Yapıyorum bazen…
Bugünü Pazartesi biliyorum iyi mi…
Dün…
Yemin ediyorum, yemin…
Geceden uyumuştum, sabah uyku sersemi kalktım, tüm günüm öyle geçti…
Uyu, uyan yine uyu. Tüm gün, bir öğleden sonra iki gibi hanim dedi beni Burak’ın evine götür, temizlik yapacağım. İyi hadi gidelim, bıraktım geldim eve, sözde kütüphane veya gazete arşivi ile ilgilenecektim. Eve gittim, uyumuş kalmışım. Bir uyandım altı gibi, kafa kalkmıyor, yine uyumuşum. Saat dokuz gibiydi, annem geldi oturma odasına “Önder uyan”
Ya ne oluyor kadın? Diye sormama fırsat kalmadan gidip Sxxx alacakmışsın. Sxxx kim ve nerede?
Burak’ın evinde deyince aklim başıma geldi…
Uyku sersemi çıktım yola, karşıdan gelen arabaların ışıkları gözümü alıyor, yolu görmüyorum…
Yemin ediyorum yolu hayal mayal görüyordum…
Neyse gittim kadını aldım…
Hanim:
“Önder senden çok korktum”
Yemin ediyorum hatırlamıyorum, meğer altı gibi hanim beni aramış, işinin uzayacağını söylemiş…
Ben onunla konuşmuşum ama ne nerede olduğundan haberim var ne kiminle konuştuğumdan!
Neden korktun diye sordum…
Anlattı, kafa çok pis gitti…
Allah aklımı aldı, canimi neden almaz bilmem!

Bu videoları MUTLAKA izlemeniz lazım, yazık ki Almanca ama Almancası olanların MUTLAKA izlemesi lazım. İkisini de!
Gerçi arşivlerim meydanda, çokça değimisindir özellikle ikinci videoya. Ama ilki ki 2016 yapımı, yani 2016 bilimsel bulgulara dayalı, bilmiyordum, anlamıyor, algılayamıyordum NEDENLERI, öğrenmiş oldum. Al ve Ak yuvalarım, yıllarca doktorlar bir çare bulamamışlardı. Var ama neden?
Bu dengesizlik niye? Yok cevap veremiyorlardı…
Vücudum sürekli alarm halinde. Bazı değerler hep çok üst düzeyde…
Hayatim, yaşam şartlarım, çocukluğum…
Hep derim…
Herkesin hayati mutlaka birer roman, bana Ansiklopedi yetmez. Neden bilmiyorum…
Herkesin hayati ki çoğunun öyle tekdüze, kimi zaman çalkantılı…
Yaş elli iki…
Benim hayat gemim, fırtınalı denizlerde, sürekli bati batacak şekilde, bir aşağıya, bir yukarıya…
Dur durak bilmezcesine bir kasırgadan ötekine.

Depression – Neue Hoffnung?
izle

Der kluge Bauch – Unser zweites Gehirn
izle