Çok güzel yazmış, ağzına sağlık Soner Bey, yazan ellerin dert görmesin

Ancak…
Anlamaya beyin lazım, bilgi lazım, bilgiden oluşan fikir lazım…
Koyuna çoban lazım, it lazım bekçi olarak…
Vuracaksın sopayı gerisine veya sırtına yürüyecek, çok gelir, ağır gelir bu yazı koyuna!

ANCAK…
Öyle anlaşılıyor ki AKP seçmeninin hepsi koyun değil…
Yüzde onu kadar HAYIR demiş, kardeşiz kardeş, kardeş kardeşi bıçaklamış dönmüş kucaklaşmış…
Gerçekler farklılık arz edebilir ama aklın, mantığın yolu birdir.

——————

“1-0” yetmez

Cumhurbaşkanı Erdoğan, referandum sonucunu CNN International’a değerlendirdi:
“1-0 ya da 5-0 kazanmışsın bir önemi yok, önemli olan maçı kazanmaktır!”
Evet, bir genel seçim sonucu için bu değerlendirme yapılabilir.
Evet, bir yerel seçim sonucu için bu değerlendirme yapılabilir.
Ama…
Anayasa referandumuyla ilgili böyle bir değerlendirme gerçekçi olmaz!
Çok basit örnek vereyim:
TBMM’de Meclis başkanı kaç oyla seçilir:
Son turda bir oy fazla alan aday meclis başkanı olur.
Yani, “1-0” yeterlidir!
TBMM’de yasa/kanun kaç oyla çıkar:
Milletvekillerinin oy çokluğuyla gerçekleşir.
Yani, “1-0” kafidir!
Peki… TBMM’de Anayasa değişikliğinde kaç milletvekili oyu gerekir?
Hatırlayınız:
Anayasa değişikliği için AKP milletvekili sayısı yetmedi. Devlet Bahçeli ile ittifak yaptılar.
Yine de, iki partinin milletvekili sayısı, Anayasa değişikliğinin TBMM’de yapılmasına yetmediğinden referanduma gittiler.
Evet, Anayasa değişikliği için Meclis’in 2/3 oy çoğunluğu şartı var; AKP-MHP 330 milletvekili oyuyla ancak referanduma götürebildiler. Anayasa değişikliğinin Meclis’te olması için 367 milletvekili oyu gerekliydi.
Anayasa değişikliği için TBMM’de neden kahir ekseriyet aranıyor?
Çünkü Anayasa…
Ülkenin yönetim biçimidir.
Büyük uzlaşı gerekir.
Anayasa yapmak ile, yasa/kanun yapmak arasındaki fark vardır.
Bu sebeple…
TBMM’de gerekli çoğunluğu bulamadığı için istediğini yapamayan Erdoğan, referandumdan aldığı yüzde 51 ile, bu Anayasa değişikliğini meşrulaştıramaz.
Yani…
“1-0” yetmez; en az “3-0” olmalıdır!
HİÇ ANLAMADILAR
Erdoğan “maç skorunu” bırakıp; kimler tarafından nasıl kandırıldığına kafa yormalıdır.
Daha referandum gecesi “yüzde 51”in meşruiyeti sorgulanmaya başlandı.
CNN International, Anayasal meşruiyeti soruyor.
AGİT, Anayasal meşruiyeti sorguluyor.
Batı medyasının attığı manşetlerinden hiç bahsetmeyeyim.
Göreceğiz… Erdoğan’ı daha çok sıkıştıracaklar! Bunu Erdoğan’a karşı oldukları için yapmayacaklar; 2002’den beri AKP’den beklediklerini almak için yapacaklar:
Çok etnikli parçalanmış bir Türkiye istiyorlar.
Sonraki durak, federalizm/federasyon olacaktır.
Oyun belli…. Süreç belli…
Demek, AKP’li arkadaşları yeteri kadar uyaramadık.
“Yüzde 51” referandum oyunun Türkiye’de büyük kaosa hizmet edeceğini yazdık, dinletemedik.
Bu kargaşadan Batı’nın yararlanacağını yazdık, dikkate alınmadık.
Artık…
Sadece Anayasa’nın değil; AKP iktidarının ve Cumhurbaşkanı’nın meşruiyeti de sorgulanacak.
Şimdiden görüntü şu değil mi:
Başbakan koltuğunda oturan başbakan değil! Topal ördek! 3 Kasım 2019 seçimine kadar -23 Nisan çocukları gibi- sadece koltukta temsili oturacak!
Bu tarihe kadar hükümet ne yapacak? Hükümet şimdiden kadük oldu/eskidi.
Bu mudur; 6 aydır harcanan ülke enerjisinin sonucu! Heyhat…
Aklı başında bir AKP’li, Anayasa değişikliğine/ referanduma neden ihtiyaç duyulduğunu açıklayabilir mi? Yapamadıklarını referandum sürecinde gördük. Öyle ya…
3 Kasım 2019’da Erdoğan’ın seçilip seçilmemesi bile garanti değilken, bu değişikliği kim dayattı? Bahçeli neden “U” dönüşü yaptı?
Sonuçta… Yatırımcıdan tüketiciye kadar 3 Kasım 2019’u bekleyen/kilitlenen bir Türkiye yarattılar. Buradan istikrar değil, kargaşa çıkar!
Demek… Bunu öngörecek fikri donanımları yoktu. “Erdoğan kandırıldı” diye yazdığımı bile hiç kavrayamadılar…
Kime inandılar?
CEM KÜÇÜK VD.
Özellikle son dönemde…
Erdoğan ve AKP, formel/resmi bilgiler yerine, neden enformel/gayri resmi sözlere itibar eder hale geldi?
Gerçeklikten koptular.
Bir dönem düşünsel dayanakları liberaller ve FETÖ’nün “Altın Nesil”iydi.
Bu ilişkileri kopunca, tek fikir dayanakları; üç kuruş için sürekli herkese saldıran, gemlenemez cahil sürüsü oldu.
Bu seviyesiz müptezeller iktidardan iltifat gördükçe şımardı. Ama asıl mesele bu değildi, tehlikeli olan şuydu:
Yeterli donanımları olmadığı için hakikatle bağ kuramayıp, salt dedikoduya dayanarak iktidarın kafasını karıştırdılar. İlgiyi-dikkati gereksiz söylentilere çekerek, asıl konuyu saptırdılar.
Israrla ülkeyi, nefret çukuruna çektiler.
Tek amaçları, sürekli gerginlik ve kaos çıkarmaktan ibaretti.
Peki ama niye? Çünkü…
FETÖ’nün yarattığı “insan tipi” bunlar!
FETÖ öğretisiyle/kültürüyle yetiştiler; bilinçlerinin temelini/DNA’sını buradan edindiler.
Bu nedenle -FETÖ’nün işine yarayacak şekilde- sistemli çalışmaktadırlar.
Gazetecilikleri sadece maskedir/ kılıftır!
Sol kültürde bunlara “objektif ajan” denir.
Erdoğan’ın ve AKP’nin bir türlü anlamadığı budur!
Kuşkusuz, sınırsız methiye ve destek hoşlarına gidiyor. Fakat diğer yanda…
Kandırılmalarına bu akıl dışılıkların sebep olduğunu görmüyorlar mı?
Çevrelerinde bir tek “akil insan” kalmamasının/düşünsel anlamda yalnızlaşmalarının nedeni de, bu kifayetsiz zorbaların saldırganlığı değil mi?
Sahiden…
AKP, kör mü oldu?
Tuzağa niye düşer?
Kafalarını karıştıran bu FETÖ ekolüne hala nasıl prim verir?

SONER YALÇIN
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/soner-yalcin/1-0-yetmez-1805124/

Rüzgârda savrulan yaprak

Bana güven…
Sonsuz güven AMA…
Sağlığıma >>> hiç <<< güvenme!!!

Rüzgârda savrulan yaprak sanki…
Saniyem saniyeme uymuyor…
Bir anda, bir anda ya bir anda…
Tükeniyorum, bazen sürüyor, bazen on – on beş dakika, bilemedin yârim saat sonra yine ayaktayım.

### Çok önemli MUTLAKA sonuna kadar okuyun ###

Grafikleri almadım, üşendim. Aşağıdaki linke tıklayın lütfen.

İşte referandum sonrası ilk anket
Türkiye’nin idare şeklini parlamenter sistemden “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı verilen icracı başkanlık sistemine değiştiren 16 Nisan referandumundan sonra yapılan ilk anket çok çarpıcı sonuçlar veriyor.
Anket Fransa merkezli uluslararası araştırma kuruluşu IPSOS tarafından CNN Türk için 17 Nisan günü 81 ilde Türkiye’deki seçmen nüfusunu temsil eden 1501 kişiyle görüşmeler yoluyla gerçekleştirilmiş.
CNN Türk tarafından 19 Nisan gecesi yayınlanan anketin en dikkat çekici sonuçlarından birisi MHP seçmeninin bölünmesi üzerine olanı.
Buna göre, 1 Kasım 2015 seçimlerinde MHP’ye oy vermiş seçmenin yüzde 73’ü 16 Nisan’da parti lideri Devlet Bahçeli’nin “Evet” çağrısına karşın “Hayır” oyu verdi. Bu oran, 5 büyük ilde, yani İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa ortalamasında yüzde 80’i buluyor.
“Hayır” kampanyasının başını çeken CHP’de “Evet” veren seçmen oranı yüzde 5, HDP’de ise yüzde 9 görünüyor.
Anayasa değişikliklerinin öncülüğünü yapan AK Parti seçmeninin yüzde 10’u ise “Hayır” oyu verdi IPSOS çalışması sonuçlarına göre.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kampanya boyunca en çok üzerinde durduğu konulardan birisi da 18 yaşa seçilme hakkı verilmesi olmuştu. IPSOS çalışması ilk kez oy veren seçmenlerin yüzde 58’inin “Hayır” oyu verdiğini gösteriyor. Bu oran referandumda kullanılan yüzde 48,6 oranındaki “Hayır” oranından neredeyse 10 puan daha fazla.
Referandum oy sayımı sürerken Hürriyet Ankara Temsilcisi Hande Fırat, AK Parti Genel Merkezindeki ilk değerlendirmeleri aktarırken, parti yöneticilerinin “kentlileşme ve eğitim düzeyi arttıkça “Hayır” oylarının da arttığı” tespiti yaptığı ve bundan ders çıkarılması gerektiğini düşündüklerini bildirmişti.
IPSOS anketi AK Parti yönetimindeki bu ilk tespiti doğruluyor ve sayıya döküyor.
Anket sonuçlarına göre, il ve ilçe merkezlerinde “hayır” oranı yüzde 51’e ulaşıyor; “Evet” yüzde 48’de kalıyor.
Buna karşın belde ve köylerde “Evet” oranı, referandumda çıkan yüzde 51,4’ün 10 puandan fazla üzerinde; yüzde 62; belde ve köylerde “Hayır” oranı yüzde 38’de kalıyor.
Aynı şekilde ilkokul mezunu ya da eğitimsiz seçmen arasında “Evet” oranı yüzde 70’e yükseliyor; ankete göre “Evet” oylarının en yüksek olduğu dilim bu.
İlkokul düzeyinde yüzde 70 olan “Evet” oranı ortaokul düzeyinde yüzde 57’ye, lise düzeyinde yüzde 42’ye, üniversite düzeyinde ise yüzde 39’a düşüyor.
Buna karşın İlkokul düzeyinde yüzde 30 olan “Hayır” oranı, Ortaokul düzeyinde yüzde 43’e, lise düzeyinde yüzde 58’e ve üniversite düzeyinde yüzde 61’e çıkıyor. Ancak “Hayır” oyu veren üniversite mezunu seçmenin yüzde 35’i de başka ülkelere gitmenin yolunu arıyor.
Kadın seçmende evet ve hayır oyları yüzde 50-50 bölüşülmüş. Ama erkek seçmende “Evet” önde, yüzde 53 ile. Referandumda Erdoğan’a kazandıran kadınlardan çok erkekler olmuş.
Bununla birlikte, ilkokul eğitim düzeyinden sonra “Evet” oylarının en çok olduğu kesim, yüzde 65 ile kendisini “Ev kadını” olarak tanımlayan kadınlar. Cevabını “işsiz/çalışmıyor” olarak veren kadınlarda ise “Hayır” oranı yüzde 58.
Başbakan Binali Yıldırım’ın “Hepimize çıkaracak dersler var” dediği tablo işte bu.
Gelelim, Evet ve Hayır seçmeninin hangi ölçülere göre oy kullandığına.
Evetçiler arasında birinci tercih nedeni yüzde 25 ile “Ülkenin geleceği”. İkinci sırada “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için” yüzde 21 ve üçüncü sırada yüzde 8 ile “Yönetimde istikrar için” cevabı yer alıyor; diğer cevaplar daha küçük oranlarda.
Hayırcılar arasında ise yüzde 53 ve açık arayla “Başkanlık sistemi/Tek kişi yönetimini desteklemiyorum” cevabı birinci sırada. Onu yüzde 10’ar ile “Ülkenin geleceği için” ve “Cumhuriyet/Atatürk değerlerinin korunması için” cevapları izliyor.
Ancak evetçileri de, hayırcıları da oy tercihlerinde en çok etkileyen lider Cumhurbaşkanı Erdoğan olmuş, ortalamada yüzde 85 ile. BU konuda Erdoğan’ın yanına yaklaşabilen başka lider yok.
“Evet” oyu kullananların yüzde 91’i, “hayır” oyu kullananların da yüzde 78’i kararlarında en etkili olan liderin Erdoğan olduğu cevabını vermiş.
Anket “Erdoğan ağırlığını koymasaydı “Evet” çıkmayabilir miydi?” gibi bir soru sormamış doğrusu ama, seçmenin yüzde 53’ü yani “Evet” oylarına 1,5 puan kadar yakın kısmı, kararlarında Erdoğan etkisini birinci sırada Erdoğan’ın konuşmalarına bağlamış. Evet oylarında TV’lerden yayınlanan reklamların da azımsanmayacak (yüzde 25) bir payı var.
Ama zaten seçmenlerin çoğu, evetçilerin yüzde 86’sı, hayırcıların yüzde 88’i zaten baştan itibaren kararlarını verdiklerini beyan etmişler. Yani bütün referandum kampanyası asılında yüzde 12-14 arasındaki kararsızların aklını çelmek için yürütülmüş.
Peki, seçmen şimdi ortaya çıkan bu sonuca göre ülkenin geleceğini nasıl görüyor? Daha iyiye mi, daha kötüye mi gidecek. Burada da ilginç sonuçlar var.
Örneğin “Hayır” demiş olanların yüzde 14’ü de, daha yenilginin etkisi çok sıcak olmasına karşın “Daha iyi olacak” cevabını vermiş, yüzde 15’i de “Aynı kalacak” demiş; bu da “Hayırcılar da umudun tükenmediğini gösteriyor. Hayırcılar içinde “kötüye gidecek” diyenlerin oranı yüzde 59.
Şimdi can alıcı soru: Bu anket referandumun bir gün sonrasında yapıldığına göre, sonuçlara bakarak oyundan memnun olmayan, 17 Nisan’da yapılsa oyunu ona göre değiştirmek isteyen var mı? Ve buna bağlı olarak, referandum 16 Nisan sonuçlarına göre 17 Nisan’da yapılsaydı sonuç değişir miydi?
IPSOS Türkiye yöneticisi Sidar Gedik, “Yüzde 90’lar düzeyinde seçmen oyundan memnundu” diyor, “Ertesi gün de yapılmış olsaydı benzeri sonuç çıkardı” kanısını ekleyerek.

Murat Yetkin

oku

Yani

Hırsızlık sadece hayır diyenlerin sorunu mudur?
Oy hırsızlığı yapıldı.
“Atı” alan Üsküdar’ı geçti diyor.
*
YSK resmen suç işledi.
Sür “eşeği” Niğde’ye diyor.
*
Aslında hayır oyları kazandı.
Aç “tavuk” kendini buğday ambarında sanırmış diyor.
*
Başbakana mikrofon uzatıyorsun.
“Öküzün” altında “buzağı” aramayın diyor.
*
Bakana soruyorsun…
“Kedi” ulaşamadığı ciğere murdar der diyor.
*
YSK’ya itiraz ediyorsun…
“Pire” için yorgan yakılmaz diyor.
*
Yandaş gazeteye bakıyorsun…
“İt” ürür kervan yürür diyor.
*
İnsan olarak hakkımızı arıyoruz…
Hayvanlı atasözleriyle alay ediyorlar.
*
Tüm bunlar yaşanırken, toplumun yarısının oyu çalınırken, toplumun öbür yarısından çıt çıkmıyor.
40 milyon insan çırpınırken, geriye kalan 40 milyondan bir kişi bile YSK’ya itiraz dilekçesi vermiyor.
Oy hırsızlığı ve milli egemenliğin gaspedilmesi, sadece hayır diyenlerin sorunuymuş gibi kabul ediliyor.
*
Komşunun evi soyuluyor.
Bana ne, nasıl olsa soyulan ev benim evim değil diye düşünülüyor, susuluyor.
*
Oysa…
*
Gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 70’ini “hayır” diyen şehirler oluşturuyor. Refah seviyesi en yüksek 10 şehrimizin 8’inden “hayır” çıktı. İlçe ilçe bakıldığında, sosyal hayat açısından makas daha da açılıyor, yurtdışı tatili yapabilen, tiyatroya gidebilen, konser izleyebilen, resim-heykel sergisine ulaşabilen, kitap satın alabilen, ailece veya arkadaşlarıyla akşam yemeğine çıkabilen, spor salonuna üye olabilen, özel sağlık sigortasına sahip nüfusun yüzde 90’ı açık ara “hayır” dedi.
*
E sen bilirsin kardeş.
*
Bundan böyle… Seninkiler damat, enişte, gelin, bacanak, dünür, sülalece deveyi havuduyla götürürken, sen yengeyi anca avanta iftar çadırına götürebilmişsin, elalemin oğlu bedelliyken, senin gariban oğlanı Rakka’ya sürmüşler, plajda nargile tüttüren Suriyelilere 25 milyar dolar harcarlarken, maaşına 25 lira zam yapılan emekli baban hastane kuyruğunda sürünüyormuş, yandaş müteahhit milletin orasına koyarken, sen kirayı nasıl ödeyeceğim diye kukumav kuşu gibi düşünüyormuşsun, dünyanın en pahalı benzinini kullanıyormuşsun, traktöre haciz gelmiş, kapına icra dayanmış, üniversite mezunu kızın hâlâ işsizmiş filan… Sakın diyeyim bizden medet umma.
*
Bilirsin…
Her “koyun” kendi bacağından asılır!

Yılmaz Özdil
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/yilmaz-ozdil/hirsizlik-sadece-hayir-diyenlerin-sorunu-mudur-1805143/

Yeminle artık kime inanacağımı bilmiyorum

Sayın Coşkundan öğrenmiş oldum yalan olduğunu…
Okuyalım Efendim okuyalım

Doping…
Bizim yazı işleri müdürü at yarışları oynamayı çok severdi, sonunda kıdem tazminatını sıfırlayıp bir Adanalı ile ortak at aldılar…
Atın adı; Yıldız…
Rüzgarlı Sokak’ta tıfıl gazetecilik günleri, hipodrom gazeteye yakın, her iş çıkışı bizi toplar ahırlara götürürdü.
Yarış günü yaklaştıkça gazete çalışanlarının tüm sohbeti Yıldız olmuştu…
Haber toplantılarında müdür Yıldız’ı anlatıyor -biraz da yalakalıktan- muhabirler devamlı at haberleri yapıyorlar, foto muhabirleri Yıldız’ı yürürken, koşarken, yemini yerken, debelenirken resimlerini çekiyorlar, karikatürist durmadan Yıldız’ı çiziyor…
Öğleden sonraları Yıldız çayı içiliyor, akşam Yıldız şerefine bara gidiliyordu…
Yarış günü geldi, müdür kazanacağına garanti verdi…
Ay başına denk gelmişti, bütün maaşları Yıldız’a yatırdık…
Atlar çıktılar…
Hakikaten Yıldız ok gibi fırladı…
En önde, arayı açıyor, müdür ceketini havada sallayıp “Koptu geliyor” diye bağırıyordu…
İlk düzlük bitti…
Atlar adeta yana yatarcasına dönerken, Yıldız virajı alamadı…
Düz gitti…
Yandaki Gençlik Parkı’nın içinden geçti, o zaman Gar’ın yanındaki otobüs terminalinde durdu…
Adanalı ortak ile bizim müdür birbirlerinden habersiz doping yapmışlar, çift doping ile aşırı hızdan böyle olmuştu…
Yıldız hızda birinciydi, ama virajı dönseydi…

Bence referandumda; birincisi yalan-dolanda, ikincisi YSK’da çift doping yaptılar…
Virajı alamadı…
“Atı alan Üsküdar’ı geçti” bilmem ne ama…Meşrulaştırmak için “Trump aradı tebrik etti” yalanlarına ihtiyaç var… Ki Beyaz Saray “Tebrik etmek için aramadı” açıklaması yaptı…

Sadece bizler değil, dünya dötüyle gülüyor…
Hızlı gittin ama virajı alamadın.
Otobüs terminalindesin…

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/bekir-coskun/doping-1805104/

Nedendir bilmem

Ben…
Bilmem ve bildiğimden emin olmalıyım…
Emin…
Dün berbat bir günün ardından evde sekiz ile on arası uyumuş olmalıyım, bebek gibi uyuyup kalıyorum. Bizim buralar ayaz, berbat bir soğuk…
Sabah dört gibi uyandım, uyanmamın sebebi ise donmuşum, geberiyorum…
Elim ayağım ölü eli, ayağı gibi…
Tabii her zamanki gibi yatak, yorgan yerlerde. Hanım tulum dikti, kardeşim gece uyanıp onu çıkarıyorum, haberim yok çıkardığımdan. Hadi dedim birde balıkçı uyku tulumunu deneyim, balığa giderken kullanıyordum, gir çadıra, çek hem tulumun hem çadırın fermuarını…
Tabii öncesinden gece ateşe attığımız koca taşları bölüşüyor, yatmadan önce çadırların içine koyuyorduk. Mis…
Sanki evindesin, sımsıcak…
Yok…
Bu sefer onun fermuarın açıyorum, yine yârim yamalak…
İlginç olan hatırlamıyorum da neyse dedim ya gebermişim soğutan yoksa uyanmazdım her halde.

Zıpkın gibiyim…
Uyuyup kaldığım için ilaç falan da içmemiştim. Anlamıyorum neden?
Hava, basınç?
Bilmiyorum, bilmiyor anlamıyorum neden, hani bilsem önlem alacağım, gereğini yapacağım…
Yok, yok, yok…
Bilmiyor, anlamıyorum NEDENNNN?

Keşke her günüm böyle olsa, ağrısız sızısız, bugün elimden geldiği kadar çok is bitirmeyleyim…
Birikenler…
Fırsat bu fırsat…
Keşke bilsem, anlasam neden?
Emin olsam, keşke!!!

Not:
Çocuk oyuncağı değil arkadaş, çıtkırıldım hiç değilim…
Tamam nazlıyım, naz yapmasını severim her erkek gibi ama değil…
Tarifsiz acılar, uyuşturucu kardeşim, uyuşturucu bile ancak biraz fayda ediyor.

Emin değilim tabii…
Doktora sormuştum üstünde durmadı. Yok psikolojik olması IMKANSIZ…
Sevdiklerim gibi dertlerimde benimle her yerde…
Sıkıntılar…
Arcachon, Atlantik kıyısında. İki hafta hiç ilaçsız…
Bak ikinci kez benzerini, ilaçlı ama çok az Israil…
Gittiğim tüm diğer yerlerde ayniyim, geberemedim gitti…
Bilsem, anlasam, emin olsam…
Keşke olabilsem!

Sala babam sala

Yuhhhhhhhhhhhh!
Yuh, artık yuh!

Gerçi…
Her bacakları arasında bir şeylerin sallandığı erkek değildir ama…
Hadi biz gene erkekten saymış olalım…
Ya evladım…
Ya koçum ya pezevengin evladı, orospunun çocuğu…
Ya sen hiç mi utanmak nedir bilmezsin?
Ya yalan olurda bu kadar kuyruklusu olur mu?

Sallanıyor bir şeyler, sala babam sala…
İnanırlarsa!

Neymiş efem?
Obama onu kandırmış, aldatmış…
Başka…
Efendim işte hani şu AGIT var ya şu AGIT…
Eee?
İşte bu AGIT işini gücünü bırakmış bağımsız ve tarafsız seçim gözlemcilerini Türkiye’ye yollayacağına, kalkmış terörist yollamış!!!
Vay anasına (…) kahpeye bak kahpeye, bizim has oğlana bu yapılır mi?
Yapılır Efem, yapılır, yersen (…)

Ulan…
Bir siktir git ulan, siktir git başımızdan, kaldır o pis götünü işgal ettiğin makamdan…
Önüne gelen sikiyor seni, aldatıyor, kandırıyor göt veren, siktir git artık…
Sakin pes etme Türkiye’mmm…
Teslim olma…
Diren bu pezevenge diren!

Göl kenarı

Koca bir göl, dağlar arası…
Sabahın körü, güneşin ilk ışıkları…
Beden uyanmış, gözler açılmış, hava daha buğu, çığ damlaları kir çiçeklerinin üstünde…
Göz kayar ufka doğru, daha uyku mahmuru…
Göl üstü yoğun sis, buram buram…
Çıkar gökyüzüne doğru, sanki ibadet etmek ister tanrıya…
Kaybolur gider maviler arasında.

Beden irkilir, titrer hava soğuk…
Çimlerin yeşili sırılsıklam nemli, ıslak…
O ne?
Sis perdesi kalkmak üzere, göl ortasında bir kaya…
Kocaman ve çıplak, dımdızlak, yalnız başına…
Güneş arkadan vurur, dalların yeşili arasından sızar, süzülür güneşin ışıkları…
Göz görür…
Üç ağaç o dımdızlak, çırılçıplak kaya üzerinde…
Yemyeşil…
Yükselir göğe doğru sanki tanrıya ibadet etmek istercesine.

Günaydın Türkiye…
Diren, diren, diren…
Yık Tayyipistanı başa, yık o kahrolası başa kurduğu, kurmak istediği dünyayı yık…
Yık O pezevengin başına!

Al Trump’i vur Erdoğan’a, Putin bambaşka

Değil devlet adamı, bu ikisinden siyasetçi, politikacı bile olmaz…
Olsa olsa ancak palyaço olur…
Bilmem takip ediyor musunuz, ABD – Kore çekişmesini…
Büyük laflarla, lakırdı…
Yolladım dedi donanmamı, maksat Kore başkanının gözünü korkutmak…
Uçak gemisi ve refakatçi gemiler meğer askeri bir tatbikat için yoldaymış…
Ortaya çıktı, rezil oldu dünyaya…
Bak Putin başka…
Zaten ajandı, yani devlet gelenek ve göreneklerinden gelmiş bir kişi…
Tamam…
Trump, Erdoğan gibi o da hak – hukuk tanımayan bir tip ama en azından siyaseti, siyaset…
Sözü, özü erkek…
Peki, diğer ikisi ne diye sormayın…
Kararı siz verin!

Almancası olanlar için…
Mutlaka oku, her an ölebilirim, geber!

Amcık ağızlı yine gündem değişime yolunda

oku