Allahuekber, felaket habercisi

Nedendir bilmem…
Şu insanlar bana ne isimler takarlar…
Gamlı baykuş, yârim g.t, mutsuz eşek, yalnız adam, profesör falan…
En son annem, şimdi, felaket habercisi(!)

İnternette, orda burada bana ne isim takarlar…
Hiç düşünmek bile istemiyorum, doğru bildiğimi yapıyorum!

Yahuuu ben mi dondurdum bataklıkta timsahları?
Bir garip veli ademim, bir çeyrek…
Tayyip’in akrabası olsa gerek, Evren Paşa…
Dondurdu Mehmetçiği, Allahuekber dağlarında…
Bu da mı benim suçum, benim icadım? İstanbul’da otobanda giderim…
Hayvan önümde, spastik hareketler içeresinde…
İki söz söylemeyecek miyim böylesine, takıldı peşime…
Teyzem kızar, sorar…
Yarım g.tün tekisin neyine güveniyorsun?
Söyledim diye, timsahlar bile bataklıkta dondu diye…
Oldum felaket habercisi, sanki benim mesuliyetimde, sorumluluğumda…
Elçiye zeval olmaz derler, eskiler…
Eskiden kalmış bu sözler, doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar!

İklim değişikliği yokmuş

Öyle diyor Trump Efendi…
İkizi, kalitesiz p.zevengin teki…
Hani var ya Türkiyeli…
O da bunu iddia etmekte…
Ne gariptir ki tabiat farklı şeyler göstermekte.

Çöle kar yağır…
Denizde, denizde arkadaş denizde…
Köpekbalıkları buzhaneden çıkmışçasına donar…
En son timsahlar…
İklimin falan değiştiği yok tabii…
Sadece insan adileştikçe adileşti!

oku

Hamburg

Tarih bin dört yüzleri gösteriyor…
Hamburg bağımsızlığını kazanmış, kentin ileri gelenleri bir toplantıda kafa patlatıyorlarmış…
Ne yapabiliriz de kentimize bir simge…
VE bağımsızlığımızın bir göstergesini kazandırabiliriz diye…
Sonunda çözüm bulunuyor…
Kuğu kuşu!

Asil bir hayvan…
Hem “evcil” hem özgür hem…
Sadık, monogam yaşayan bir canlı.

200 yıl sonra…
Kuğu kuşları, ördekler falan o denli artmış, halk hayvanlarını o kadar sevmiş ve benimsemişti ki kentin ileri gelenleri yine bir toplantı yapıp bu hayvanları koruyup – kollayacak bir kurum oluşturma gereği duymuşlar. Aradan 400 sene geçti…
Görevli kişi hala hayvanları korumakla meşgul!

Müslümanız ya…
Yaratılanı…
Yaratandan ötürü seviyoruz ya, Tanrıya kurban edeceğimiz hayvanı dövüyor, işkence ediyoruz ya…
Nihayet bir yasa çıkarmayı başardı bademler, sürpriz mi?
Yine torbada…
Eminim, hayvanları koruma niyetinde değiller, öz savunma – koruma…
Hayvan, hayvanı koruyacak ya(!)

Geçelim kardeşim geçelim…
Art niyetli, kötü düşünceli olmayalım. Niyet önemli(!)
Çünkü görüyoruz, biliyoruz…
Yaratılanı, Yaratandan ötürü seviyorlar…
Yeni, yeni sit alanları…
İmara açılmış, maksat para kazanmakmış kimin umurunda?
Tabiatı da pazarlarlar, vatanı da…
Hangi > Cumhuriyet Hükümeti < bugüne kadar bu kadar pazarladı kamu malını, milleti?
Karşı koyanı, yanlış diyeni maazallah ileri demokrasi treninden atarlar, adamı…
Yerli ve milli söylemine gelir anında cevap…
Ahlaklı diye!

Aman Önder sende…
İşin mi yok be çeyrek, ne kafa yorarsın böylesine?

Dönelim konumuza…
Dünya liderine, çağımız padişahı Recep Tayyip Kahpedoğana…
Hani var ya, Paşa…
Sıçtı taşa, taş yarıldı baştan başa…
İşte Ona…
Önemli olan devletin bahçesi, cumhurun başı ile aynı yatakta…
Artık kim kimi beceriyor orasını bilemem ama…
Bildiğim gördüğüm bu özentilerin ne denli şuursuz olduğu, o örümcek ağı sarmış kafalarıyla…
Ülkeye, millete ve gençliğe verdikleri zararla…
Zirveden zirveye, doruktan doruğa ulaşılması zor rekorlar kırdıklarıdır!!!

Sultan Ahmet’in karşısına, Topkapı Sarayına nazır diktikleri Camii mesela…
Yıktıkları Atatürk Kültür Sarayı…
Dinleri imanları para, işleri güçleri gösteriş…
Ne okumuşmuş bu p.zevenk?
Ekonomi miydi?
Galiba öyleydi, dönelim Hamburg’a…
Elbphilharmonie diye bir “bina” diktiler oraya…
Konser, kültür sarayı…
Bir sene oldu açılalı, dört buçuk milyon insan geldi o günden bu yana Hamburg’a…
>>> Kültür turistleri <<<
Camii yerine…
Dikseydiler Çamlıca’ya bir kültür sarayı, O manzaraya…
İstanbullumuz da kazanırdı, vatanda, millet de!

Eski kafa halı dokurmuş, yeni kafa kitap okurmuş

Rahmetli babaannemin sözü…
Annemi eve götürdüm, elinde bir poşet…
Kardeşten balık var içinde; soruyor bana nasıl istersin?
Nedendir bilmem…
Aklıma rahmetli halam geldi, yeminle…
Benim diyen aşçı su dökemezdi eline!

Acıların bir gizemi vardır…
Vakıf olur sırına bu gizemin…
Yaşayan, farkına varan!

Söz rahmetlilerden açıldı ya rahmetli peder…
Sabahın dördünde, beşinde girerdi mutfağa, bir yemekler kardeşim, bir yemekler…
Yemede yanında yat cinsinden. Hele sulu köftesi, tas kebabı, karnı yarığı…
Tabii bizler, yani kardeşim ve ben isyanlarda…
Baba, yapma. Üstümüz başımız yemek kokuyor bankada!

Dedi…
“Hepsinin içinde en çok Mehmet acı veriyor bana!”
Devam etti…
“… Mehmet kitap alacaktı, para yok! Hepimiz cebimizde ne varsa koyardık ortaya. Babaannende derdi, eski kafa hali dokurmuş, yeni kafa kitap okurmuş. Çok güzel kitaplar alırdı, çok okuyorduk. Ben on sekizimdeydim, O benden bir yaş büyük …”
Dedim anneme; anne, birlikte yaşanan açılar insanları daha çok birbirine bağlar. Sosyologlar, psikologlar tarafından teyit edilmiştir…
Birlikte yaşanan acı, birlikte yaşanan sevinçten çok pekiştirir.

Halıda doku kardeşim, bir baltaya sap ol…
Ama kitapta oku, kitaplar…
Yerinden bir milim kıpırdamamana rağmen sana yeni ufuklar açar, vefakâr ve unutmayan bir dosttur, sen onu sevdiğin oranda o seni daha çok sever.