Bilmiyorum hatırlıyor musun, anlatmıştım sana. Sekiz kaburgam kırılıp akciğerlerimi delmişti…
Hava kadın, nefes…
Ve su birikintisi!

Evet, en büyük sorun su, sıvı…
Her seferinde karşıma çıkıyor, her seferinde…
Diyorum ya hep, ilk soruları…
Sen neden ölmedin, yaşıyorsun…
Yaşamıyorum ki bu yaşmak değil, olmaz!

İnsan…
Çok hassas bir denge, olmaması gereken yerde bir şeyler varsa…
Dışarıdan gelecek bir baskının etkisini arttırır ve!

Aman…
İnan en son derdim, sinir oluyorum çaresiz kalınca, elim ayağım kilitlenince…
Çalışabilsem, el ekmek tutsa…
S.kerim dünyanın anasını, korkmam AMA böyle (…)

Başım yine fena belada kadın, çok fena
Ne oluyor böyle anlamadım. Vallahi billahi yok bir suçum günahım…
Dün…
Durup dururken ya, durup durukken. Cam açık ben bilgisayar başında…
Ağır küfürler…
Baktım ne oluyor diye!

Dışarıdan bana küfür ediyor…
Ne oluyor diye bende ona bağırdım, tepem attı fırladım dışarıya…
Tabii kadınlarda cümbür cemaat benim arkamdan, korktular bana bir şey olacak diye…
Sordum ne oluyor?
Dedi polisi niye yolladın?
Allah var yukarıda, ayda en az bir kez, normalinde haftada bir polis kapılarında…
Belalı insanlar, köpek sürüsü gibi. Herifleri bir görsen korkarsın, hayvan gibi her biri…
Ne polisi ya ne polisi?

Ne olmuştu?

Her şey bundan iki hafta önce başladı…
Biliyorsun insanlar burada gazete, reklam dağıtarak para kazanmaya çalışıyorlar…
YETIŞTIREMIYORLAR…
Dükkân kapısının hemen yanına, tam köşeye deste, deste gazete ve reklam koymuşlar. Yerden rahat yârim metre yükseklikte. Müşteriler…
Çoğu ihtiyar, aceleyle köşeyi dönüyorlar, düşseler…
Dükkân sahibi olarak biz sorumluyuz. Hanim tahmin etmiş, herifin bir sürü eniği var, demiş kıza, rica etmiş, söyle başka tarafa koysunlar diye. Yer müsait, bahçe kocaman!
Dün yine…
Gazeteye telefon açtım dedim ya gelin alin veya çöpe atacağım…
Gelmediler, tabii bende atmadım.

Birisi polise telefon etmiş, pezevenk benden biliyor…
Milletin ayağı tasa takılsa benden biliyor. BEN gammazcı miyim?
Bekliyor musun benden böyle bir şey?
Hala anlamadın, bilmedin mi beni? Varsa bir şey insanın yüzüne söylerim…
Dedim gazeteye telefon ettim…
Neden bilmiyorum, inandı bana özür diledi. Bak şimdi…
Bayram tebrikinde bulundu(!)

Farkındasın, ayaktayım gene…
Önder Gürbüz – Rheinlandpfalz’e karşı. Mahkemeyi kaybettik, kâğıt dün geldi…
Delireceğim ya, delireceğim…
Nedeni ne biliyor musun?
Pazartesi HESAP SORACAGIM, mahkeme öğleden sonra devam edecekmiş…
Kimse mahkemeye çıkmamış. Evlat…
Çocuk, hadi o anlamamış olabilir veya yanlış anladı…
Ya avukat?
Yıllarımın avukatı, Rehberg, anımsadın değil mi?
Az kaldı, çok az…
Çok az kaldı…
Elbirliği ile başaracaksınız!

Bak hoca, senden rica ediyorum, rica

Boş, boş vaatlerde bulunma…
İnsanlara anlat, anlat ya…
Allah’ı…
Namazı, neden sabahın kör karanlığı?

Hâk der kuşluk vakti, düş yollara kulum ara nasibini!

Aklıma geldi birden bu dizeler…

“Aşk, bir kuşluk vakti hekim kılığına girerek yanıma geldi. Elini nabzıma koydu, dedi ki: ‘Çok zayıf düşmüşsün, Kebap ye de gönlün kuvvetlensin.’ Ona dedim ki: ‘Kebap değil, sen bana şarap getir! Çünkü senin yüzünden gönül zaten kebap oldu.’”

Mevlâna hazretleri böyle der.

Hoca çalışmalıyız, çalışmalı…
Çalışmak için yaşamayacağız, yaşayabilmek için çalışmamız gerektiğini anlat…
Vakti, saati değil, iyi değilim çok yoruldum…
Yoksa anlatırdım sana üç Y’yi…
Ve üç P’yi…
Kadına, kıza ve de gence, erkeğe…
Ekmeği…
Nasıl verebileceğini!

Evet hoca evet…
Bu imkanlar var elde, azim ister, yürek ister…
Boş vaatlerle milleti meşgul etme, gerçekçi ol, göster geçekleri…
Hazıra dağ dayanmaz HOCA…
Bak…
Dövize, dolara!

Sosyolojiyi, psikolojiyi bir saniyeliğine göz ardı edip tecrübe denilene bakalım

Hep yazarım…
Çünkü gördüm, bildim…
Anladım…
Allah nedendir bilmem ama az sayıda kuluna yaşattıklarını bana yaşattı, nasip etti…
Bu bir gerçek mi?
Evet!

Şöyle ki…
Aslında istediğim hayatı yaşadım, karı – kız, para, heyecanın, maceranın neredeyse her türlüsünü…
Acısını da…
Acıyı tatmadan tatlının farkına varamıyorsun çünkü…
Gerçekten öyle, hayal ettiğim ve etmediklerimi yaşadım. Hayaldi gerçek oldu zırvası değil…
Hayal ettiklerimin gerçekleşmesine büyük çapta yârdim etti.

Eline, diline, beline ve yüreğine…
İnsan, insansa somut bilgiden fikre, yürek ile…
Yürek…
İnsan dediğin alışkanlıklarının esiri, yetiştiği ortamın, çevresinin eseri!

Almanlar manşet atmış “Erdoğan kaybedebilir mi?”
Evet, gerçekten kaybedebilirmiş. Hatırla haftalardan beri yazdıklarımı…
Ellerinden geleni artlarına koymayacaklar, ULAN PARA, PARA…
Güç kaybı, göt korkusu!

Soner araştırma şirketi…
Yazılana göre yüzde 45 ile 55 arasında Kahpedoğana oy vereceği taahhüdünde bulunmuş…
KORKU…
Bu oranın içinde yüzde on kadarı korkudan böyle diyormuş…
Kat yüzde on üzeri kararsızları arasına, diyelim ki bir FAKTÖR VAR %25 civarında…
BELIRSIZ(!)
Üç aşağı, beş yukarı hiç fark etmez. Onlar yapacaklarını yapacaklar, BU KESIN…
Daha “demin” yayınladım görüntüsünü…
Tekrar…
İnsan alışkanlıklarının esiri…
İyi kötü bu pezevengi kestiriyorlar, kestirebileceklerini SANIYORLAR, halbuki yanılıyorlar…
OROSPU ya OROSPU, orospunun hangi tarafa göt atacağı belli olur mu?

Bir “düzenleri var” uzun senelere mahsus, diğerlerini, özellikle gençler hiçbir şekilde kestiremez, kestiremeyecekler(!)

Vaat üzerine vaat…
O kadın…
Yandaş, yoldaştan hesap soracakmış, onlardan alacakmış parayı…
Yürü kadın yürü, kim tutar seni?
Semptom matmazeli…
Sür eşeğini Niğde’ye, hadi yürü git geldiğin yere!

Hoca…
Dur bakalım, bekleyip göreceğiz…
Hesap – kitap çıkmıyor ağzından, belki başka bir tarafından(!)

Beni düşündüren, korkutan…
Onarın hile dememek için “gayretleri”
Artı kabinde kararsızın, tutarsızın algısı…
Macera mı, bildik mi?
Belirleyecek bu seçimleri!!!

oku

“Uğraşırlar oğlum uğraşırlar, eller hiç acımaz uğraşırlar”

Böyle diyor annem şimdi, dertleşiyordum onunla, dedim…
Ne büyük başım varmış herkes benimle uğraşıyor(!)

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar!

Dert, tasa bayram falan dinlemiyor…
İş, güç…
Hayıflanırım kendi kendime, keşke…
Anamdan kız doğsaymışım (…)
Bir süre sonra düşünüyorum, aklim başıma geliyor…
İyi ki doğmamışım!

Gitmem lazım, çoktan gitmeliydim…
Canım istemiyor, sadece uykum var…
Dün…
70 atış, mümkün olan 400’er puandan…
Tabanca ile 364, tüfek ile 373…
Şeytan diyor yat divana, kapa gözleri…
Ben diyorum…
Bir daha uyanma!

İzmirlimi okuyun bugün, yenge meselesi çok hoşuma gitti!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/bayram-6-2467483/

Arven bebe

Dantelli donlar, tombik tombik ısırılacak bacaklar…
Tam dişime göre!
😊

Bayram ya…
Telefonlaşıyoruz ancak, internet üzerinden, uzaktan uzağa görüntülü…
Nixxx ablam aramış, sormuş “Önder Facebook’ta neden yok artık, yazmıyor mu?”
Annemde demiş “Erdoğan’dan korkuyor”
Ablam “Korksun zaten”
Ama oldukça heyecanlı bir sesle…
Ondan korkan, ondan beter olsun be!

Çok güldüm

Kardeş çok beğenmiş ona hediye ettiğimi…
Koymuş hemen oturma odasına, sobanın yanına…
Ne yalan söyleyeyim, yakışmışta.

Allah…
Yüce Mevla’m, tüm dertlere deva, tüm borçlulara sala olsun, güç – kuvvet versin…
Ödesinler borçlarını hayırlısıyla!

Evi aldıklarında, tadilat esnasında dedim çocuklar ya şömine ya soba…
Şömine dünya para…
Şömineli soba.

😊

Sobanın, şöminenin sıcaklığı bir bambaşka…
Keyfine ise doyum olmaz, al hatunu kolların arasına…
Şarap, konyak, şampanya…
Viskide olur mesela…
Üfle sevgi dolu sözleri kulağına, fısılda…
Delirt hatunu gerisine karışma…

Kardeşim ne yazmamı bekliyordun?
Gerisi 18 yaş üstü da(!)

Annem geldi yanıma…
Odamdayım, uzandı divana…
“Kardeşin çok hasta!”
Neyi var?
“Grip olmuş, diyor eskiden ağabeyim bana cola, bisküvi alırdı hastalandığımda. Artık beni unuttu!”
Bak yaaaa…
En son hastalandığında hatırlıyorum çorba yapmıştım ona…
Nankör kedi, nankör…
Gidip cola, bisküvi alsam mı acaba?