SORMA, gümrüksüz soğandan sonra patates. Ben sana daha ne diyeyim ki? Bilmiyorum, aslında düşmeliyim kendi derdime. Annem, sigara. Azalttım, sevgi insana neler yaptırmıyor ki. Kadının iki gözü iki çeşme, hanim keza. Vallahi billahi ya, bırakmıyorsunuz çeyreğin yakasını. Ben sizlerle ne yapacağım böyle, sanki kazık çaktım bu dünyaya!?

Teyzem anlatıyor…
TANE, TANE alıyormuş millet soğanı, tane, tane…
Soğan bu ya, alt tarafı soğan…
Soğana muhtaç ettiler, bak dövize…
>>> olağandışı görüşme Trump ile <<<
Allah biliyor ne tavizler verildi, Allah bilir…
Yerli ve milli(!)

Dikkatinizi çekerim…
SETA yayınları ve değerlendirmeleri…
“Uzman kişiler tarafından” yazıldığı iddia edilmektedir, “UZMAN”
Konularında uzman olabilirler AMA insan…
Ve karakterleri konusunda, dürtüleri hakkında pek çocukça bakmaktadırlar dünyaya!
NOKTA

Sadece sayfa 14’den başlamak üzere cinayetin Suudi Arabistan üzerindeki etkisi ve gelecek bir iki sayfayı okumanız sanırım bu oluşumun çalışma kalitesi hakkında bir değerlendirme yapabilmenize yeterli olacaktır!

Sadece bir örnek:
Almanya ve Suudilere silah satışı, sadece BIR…
YETER!

Bunlar bırak yurtiçi siyaseti…
Bunlar uluslararası hukuku, uluslararası ilişkileri ne sanıyorlar bilmiyorum ki!?

SONUNDA, mazbata

Allah korusun, aklıma gelen başıma gelmese bari…
İstanbul…
Kaybettiler mi bunlar BITTI, biliyorsun yazmıştım bunu çok çok öncesi, birçok yazar çizerden evvel…
INAN korkuyorum…
İnşallah aklıma gelen başımıza gelmez.

Yandaştır, yoldaştır. BILGI çeşitliliği

İkaz etmişimdir sizleri…
SETA yayinlari…
Yani(!)

Ama…
Tek düze beslenmek gibi, oku, oku…
Iç Türk kahvesi…
Fala baktır, baktır fala ancak inanma!

Sürprizdir gelecek, çıkacak meydana…
Önder değinmiyorsa piyasalara, bilirsiniz vardır bir sebebi…
Gözler fal taşı gibi açık, bakar maviş maviş cüzdana, fonlar kardeşim borsa, bekler kurdu, kuşu diyeceğim yanlış olur enayiyi…
Değinirim yine bir ara, Trump etkisi!

BEKLE…
Evet, sürprizim var sana!
😊

Devam edecek, bitsin hele şu download…
Dede…
Bir göz gezdirecekmiş, ondan sonra!

CEMAL KAŞIKÇI CINAYETI VE ORTADOĞU SIYASETININ GELECEĞI

https://setav.org/assets/uploads/2018/10/259_Cemal_Kaşıkçı.pdf

Diplomatik Vahşet, Cemal Kaşıkçı cinayetinin karanlık sırları

Nasıl sevindim biliyor musun

😊
Oma…
Omacik, mezarını yapmışlar…
Çok korkmuştum kızdan, hiç gözüm tutmamıştı…
Dolandırıcı tipli…
Günahını aldım kızın, yanıldım, utandim…
Müşteri söyledi, gidip güzel bir çiçek alayım, akşama ziyaret eder dua ederim.

Bu ev…
Bu miras bize hiç iyi gelmedi…
Çok gözlüydü, çok fazla göz vardı bu malda…
TAM…
Bir kriminal romanı!

Yorumsuz

Kol saati… (2)

Atatürk’ün Ankara’ya girdiği yere kol saati koydular…
Dört sene oldu belki…
Meydanın bir köşesinde TBMM var, öbür köşelerde Genelkurmay Başkanlığı, bu yanda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı…
Sürdürdükleri “İtibarsızlaştırma” politikasına tam uygundu…
Ortada; kol saati…

Oradan her gün generaller geçer…
Genelkurmay Başkanları geçer…
Yüksek rütbeli subaylar geçer…
Meclis Başkanları geçer…
Milletvekilleri geçer…
Bir teki olsun “Bu kol saati ne anlama burada… Neyi ifade ediyor… Cumhuriyet Meclisi’nin önü, ordumuzun karargahlarının olduğu, ama en önemlisi Atatürk’ün Ankara’ya girdiği yer… Kol saati mi uygun gördünüz…” demedi…
Kimsenin sesi çıkmadı…
Başlarını eğip geçtiler…

Mansur Yavaş, henüz insanlar oy kullanırken bana söz verdi “İlk işlerimden birisi bu olacak… Oraya Atatürk’ün gelişine yakışır, onun kurduğu Meclis’in ve ordunun şanına uygun güzel bir proje yaptıracağım” dedi…
Birinci “Kol Saati” yazısında yazmıştım, belki dönüp okursunuz…

Ve önceki gece…
Kol Saati kaldırıldı…

Dün sabah, her gün olduğu gibi yine oradan geçtim…
Kol saati gitmişti…

O nokta, aslında Kurtuluş Savaşı’nın başladığı noktadır…
“Kol saati” konulacak nokta değil…
Atatürk’e ve onun devrimlerine sahip çıkan Ankaralılar, yüz yıl sonra da onun şehrine yakışan bir belediye başkanı seçmişler demek ki…
Cumhuriyetçiler, Atatürkçüler, milliyetçiler, yurtseverler, çağdaş Türkiye isteyenler adına…
Teşekkür Ederiz Mansur Yavaş…

Hiçbir güç Atatürk sevgisinden daha güçlü olamayacak…
Burası Ankara…
Cumhuriyetin kurulduğu şehir…
Seymenler oynasın…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/kol-saati-2-2-4452636/

Berdar ile Murdar!

İkisi de Farsça kökenli kelimeler. Dilimize girmişler. Şarkılarda, şiirlerde, fıkralarda, metinlerde, atışmalarda kullanıyoruz.
Berdar:
İdam etmek.
İpe çekmek.
Murdar:
Pis etmek.
Kirletmek.
Ekrem İmamoğlu’nun “berdar” edilebilmesi için İstanbul seçimlerinin “murdar” edilmesi gerekiyordu. 14 gün bekledikten sonra Binali Yıldırım, halkın önüne çıktı ve “Organize kötülük yapıldı. İstanbul seçimleri murdar edildi” dedi.
Aklı olan sorar:
Kim murdar etti?
Organizeyi kimler yaptı?
İktidar sizdeydi ve bütün güç elinizdeydi. “Seçimleri murdar edebilme gücünün” ancak ve ancak iktidarların elinde olduğunu dünya seçim tarihindeki örnekler bize söylüyor. Sandığa, oylara ve seçime siz sahip çıkacaktınız.
Vicdan ayağa kalkıyor.
Ve soruyor:
Murdarlık nasıl başladı?
Siz neredeydiniz?
★★★
Mantık da ayağa kalkıyor.
O da soruyor:
Seçim gecesi Anadolu Ajansı’nın “veri akışını dondurmasından” hemen önce (saat 22.30’da) TV ekranında göründünüz ve “3 bin 870 oy fazlasıyla İstanbul Belediye Başkanlığını ben kazandım” diye ilan ettiniz. Ertesi günün şafağında henüz gün ışımamışken İstanbul kentinin binlerce duvarına, direğine, tabelasına, ekranına Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafı ile kendi fotoğrafınızı birlikte asıp “Gönül Belediyeciliği kazandı. Teşekkürler İstanbul” diye boydan boya ilanlar astırdınız. Siz kazandığınızı ilan ettiğinizde “ter temiz- lekesiz-ak ve pak olan” seçimler, Ekrem İmamoğlu’nun öne geçtiği ortaya çıkınca neden “murdar olmuş” sayılıyor?
Halk size niçin inansın?
★★★
Seçim günleriydi.
Halk sizi de izledi.
Berbere gittiniz.
Taksi duraklarına.
Emekli kahvelerine.
Cami avlularına.
“İstanbul bizim işimiz” diyerek insanların size “güvenmesini” istediniz. Meclis’i yönetiyordunuz. Türkiye’yi temsil eden 81 kentten seçilmiş milletvekillerinin başkanı sizdiniz. Halka söz vermiştiniz. Meclis (yasama gücü) bağımsız olacak, Saray’daki Başkanın ağzına bakmayacak. Meclis, sadece yasalar yapacak. Saray’ın haksız yaptırımı olursa Meclis dik duracak. Başkan yanlış yaparsa dur diyecek. Böylelikle erkler (yasama-yürütme-yargı) ileri demokrasilerde olduğu gibi Türkiye’de de birbirinden bağımsız çalışacaktı.
Sözünüzde durmadınız.
Meclis’i bıraktınız.
Halka hizmet içinse Meclis zaten hizmet içindi. Siz “belediyeci olmaya” indiniz.
Neden?
İnandırıcı cevap veremediniz.
Siz “güveni” murdar ettiniz.
★★★
Murdarlık arıyorsanız!
Cumhurbaşkanlığı gücünü ve tüm bakanların ve devletin gücünü, borazan olmuş medya gücünü tek elde toplayıp muhalefetin karşısında “eşitsiz-adaletsiz- hukuksuz- oligarşik” adaylığınızla başladı!
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
Yılın düğünü! Bizim Süleyman’ın verilmiş sadakası!
Çırağan Sarayı’nda “yılın düğünü” yapılıyordu. Hürriyet Gazetesi’nin sahibi ailenin kızı ile Sabah Gazetesi sahibi ailenin oğlu evleniyordu. Nikah şahidi Cumhurbaşkanıydı. Beşiktaş’tan Ortaköy’e bütün yollar çevik kuvvet polisi, panzerler, korumalar, ışıldaklı Mercedesler, limuzinler, 10 metrede bir silahlı polislerce “koruma amaçlı” olarak tutulmuştu. Sıradan insanlara trafik durmuş, hayat felç edilmişti. İnsanlar otobüslerden inmiş yürüyorlardı. Gırgır Dergisi’nin eski çalışanı yazar-çizer takımından Süleyman Yıldız da otobüsten inmiş yürüyenlerden biriydi ve çevik kuvvet polisine “İki zengin çocuğu evlenecek diye halka bu eziyet yapılır mı?” dedi. Süleyman’ın verilmiş sadakası varmış! Çünkü Avukat Sertuğ Serenoğlu, polislere “Trafiği niçin durduruyorsunuz?” diye sorunca zırhlı araca çekildi, “cumhurbaşkanına hakaret ettin” denilerek ters kelepçe vuruldu, sille, tokat, yumruk dövüldü, avukat vatandaşın kaşı patladı, gözü morartılmış olarak hakim karşısına çıkartıldı, ev hapsi verildi, yurt dışına çıkış yasağı kondu. Anlıyor musunuz “İstanbul niçin İmamoğlu” dedi.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/berdar-ile-murdar-4452699/

Yapma INSAN YAPMA, kaybettikten sonra değer verme

Dün…
On bin küsur kez görüntülenmiş eski yazılarım…
İnsan…
Kaybettikten sonra değer bilirmiş ya, çok doğru…
Belki birkaç ay…
Belki birkaç sene daha, Abbas yolcu dostlar…
Yolcu…
Akciğer bu, benzemez başka bir şeye…
Dün hanim diyor “ama Önder, babam, Ali onlara böyle yapmamışlardı!”
Koşar adım, uçarak gelişiyor her şey…
Ders olsun sana, değer ver…
Kulak ver…
Yanındakine, karşındakine…
Bir bakmışsın birdenbire…
Bir varmış bir yokmuş…
Hadi güle güle!

Bir Cuma günüydü…
Çıktım işten, gittim önce eşimi aldım sonra evladı kayınvalidemden…
Gidemedik, dönemedik bir daha asla evimize!

Değer ver, kulak ver önce yaşayana…
Kaybetmeden önce…
Düşün, düşün…
GÖR, görmen gerekenleri…
Sonra değer ver ölmüşlerine…
An…
Bir an sonra ne olacak bilinmeye…
Duygu sömürüsü değil bu…
Hayatın gerçeği, bak bir kez daha ispatladı kendini.

Bak ama kör ama topal…
Vardı bir demokrasin…
Değiştirildin, IZIN VERDIN değişmesine ILERISIYLE…
KAYBETTIN…
Arıyorsun değil mi eski günleri, değer ver…
Mücadele et, EMEK VER kaybetmeden önce!

Bak…
Notre Dame…
Onun anısına!?

Sabahtan beri tartışıyoruz valide ile…
Maria Magdalena…
Yok, Meryem Ana değil, bir ihtimal Hz. Isa’nin karısı…
Katolik kiliseye göre bir fahişe…
Ataerki kilise, din ki üçü birden…
Nerede kaldı kadın, nerede Yaradan?

Offff kapmış bir yerden, okumuş…
Muhtemelen Internet üzerinden…
YAPMA anne, sen bari YAPMA…
Sözde…
Allah’ın gazabı, 850 sene sonra…
Diyor…
“Önder, zaman(!)”
Doğru, zaman, zamanlama AMA Allah bu Allah…
Yapacağını…
Çok öncesi yapmaz mıydı?

Bir Rabbim, bir O…
Onun işlerine akıl, sır ermez…
Gerisi…
Yok Önder işi değil, insan işi…
VAKTINDE…
Bilgi…
Görme, düşünme yetisi!

Doğru hamle

Ben zaten meşruiyetini yıllardan beri sorguluyorum!


+

Ya ben mi anlatamıyorum…
Yoksa milletin anlayışı mi kıt?

ULAN…
Mesele zaman kazanmakta, bilgi, belge yok etmede…
Mümkün mertebe SON ANDA ihale dağıtmakta…
Ta ne zamanlar yazdım bunu!

İyi de İzmirlim, bu millet yüzleşe, yüzleşe öğreninceye… Memleketin anasını yâd ettiler. Onu ne yapacağız yani?

İstanbul murdar Ankara haram Adana mekruh İzmir zaten gavur

Balkan harbinden kalma ilkel vagonlara hız yaptırdı, ilk virajda 41 insanımız öldü… “Niye istifa edeyim, treni ben mi kullanıyorum” dedi.

Bu faciadan sadece 20 gün sonra iki tren kafa kafaya tokuştu, altı insanımız daha öldü… “İstifa etmeyi uygun bulmuyorum, karayollarında her sene beş bin kişi ölüyor” dedi.

Henüz 22 yaşındaki oğlunun 445 bin euroya gemi aldığı ortaya çıktı… “Ne var bunda, 445 bin euro büyük para sayılmaz” dedi.

Türkiye’de herkesin telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı, telekulak skandalını önlemek için ne yapıyorsunuz diye sordular… “Dinlenmek istemiyorsanız telefonda konuşmayın” dedi.

Konya isimli THY uçağı Diyarbakır’da düştü, 75 insan hayatını kaybetti… “Uçakta teknik kusur bulunmuyor” dedi.

Atlasjet uçağı Isparta’da düştü, 58 insan hayatını kaybetti… “Uçakta teknik kusur bulunmuyor” dedi.

Tekirdağ isimli THY uçağı Amsterdam’da düştü, dokuz insan hayatını kaybetti… “Uçakta teknik kusur bulunmuyor” dedi.

Karaköy iskelesi battı… “Ekiplerimiz sabaha kadar çalışıp batığı emniyete aldı” dedi.

Haydarpaşa Garı meşale gibi yandı… “Kusur görünmüyor” dedi.

Ankara metro inşaatında göçük oldu, kaldırımda yürüyen bir vatandaş hayatını kaybetti… “Normaldir, dünyada da böyle” dedi.

2010’da Avrasya Maratonu koşuldu, 30 bin kişi köprünün üzerindeyken titreşim başladı, beşik gibi sallandı, elektrik direkleri otomobillerin cam sileceği gibi sağa sola hareket ediyordu, tarihi felaketin eşiğinden dönüldü… “Asma köprü olur da sallanmaz mı, köprünün işi zaten sallanmak, köprü eğer sallanmazsa korkmak lazım, neymiş, elektrik direkleri sağa sola yaylanıyormuş, elektrik direkleri aksesuardır, saçın rüzgarda savrulması gibi bir şeydir, kökü orada direğin, bilip bilmeden milleti paniğe sevketmeyin” dedi.

Üç sene sonra, 2013’te… “Avrasya Maratonu’nda köprüden artık koşarak değil, yürüyüş şeklinde geçilecek, grup grup alınacak, çünkü Boğaziçi Köprüsü asma köprüdür, asma köprü olunca toplu halde geçmenin rezonans riski var, rezonans olunca ne oluyor, köprüdeki salınımlar artıyor, salınımlar eğer köprünün özgür frekansıyla aynı değere ulaşırsa, artık sönümlenmiyor, köprü yıkılıncaya kadar devam ediyor, aynen deprem gibi, işin fiziği bu” dedi.

Üniversite sınav sorularının çalındığı ortaya çıktı… “Hile hurda işi yeni değil, bizim zamanımızda da vardı” dedi.

Pkk’yla masaya oturduklarında açılım’ı şöyle savundu… “Bölünürüz diyorlar. Yalan. Terör örgütünün ortaya çıktığı zamanki Türkiye topraklarıyla bugünkü Türkiye toprakları arasında ne fark var? Eksilme var mı? Yok. Artma var mı? Var. Dolgular yapmışız. Deniz dolguları. Türkiye 12 bin kilometre büyümüş. Hani nerede bölünme? Koca bir yalan. Bölünme yok.”

Uzayda elektrik üreteceğimizi açıkladı… “2023 hedefimiz uçak yapımı ve uçurtulmasıdır. 2018’de kendi imalatımız olan uyduyu yörüngesine göndereceğiz. 2035’e kadar uzaya güneş panelleri yerleştireceğiz, bunlarla elektrik üretip, enerjiyi radyo dalgalarıyla yeryüzüne ulaştıracağız” dedi.

Hemen ardından, bilim ve teknolojiye ne kadar hakim olduğunu gayet bilimsel şekilde izah etti… “Bulut sistemi dedikleri bir şey var, herkes oraya bir şey atıyor, gelen ordan işine yarayanı alıyor, sistematik bir şey yok, abur cubur dolduruyorsun, herkes ihtiyacını oradan alıyor ama hiç de karışmıyor, bu bilişime fazla kafa yorarsan sıyırırsın, nimetlerinden kullanıp işini göreceksin, kafayı taktın mı o zaman işin kötü, çok fazla hikmetinden şey etmemek lazım” dedi.

Üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim’den başka isim bulamadınız mı diye sordular… “Yavuz Sultan Selim’in Alevi katliamı yaptığına dair iddialar soyut iddialardır, Alevi katliamı efsanedir, gerçeklikle alakası yoktur” dedi.

İzmir limanındaki yolsuzluk operasyonunda bacanağını enselediler… “Haberim yok, benimle ne alakası var” dedi.

Havuzcu müteahhit gevrek gevrek gülerek “Binali kalırsa yaşadık, milletin orasına koyacağız” dedi… Bu konuyla alakalı ne düşündüğünü sordular, “ciddiyetten uzak, asparagas bir haber” dedi.

50 milyon vatandaşın kimlik bilgileri çalındı, internette yayınlandı… “Yok böyle bir şey, geçmişte yaşanmış bir hadise” dedi.

İzmir’e büyükşehir belediye başkan adayı oldu, güya kaf kaf kaf sin sin sin sin diye Karşıyaka tezahüratı yaptı… “Sinkaf sinkaf” dedi.

İzmir Marşı’nı buna uyarladılar, “yaşa Binali Yıldırım çok yaşa, adın yazılacak bu kutlu yolda” diye söylediler, “ayıptır” demedi, tempo tutarak dinledi… Sonra da, varlığıyla onur duyduğumuz Hüsnü Bozkurt’a yurtseverlik öğretmeye kalktı, “lan sen İzmir Marşı’nı biliyor musun” dedi.

İzmir’de açık farkla kaybetti… “Kazanmaya çok yakındım, paralel yapı mağduru oldum, o yüzden kazanamadım” dedi.

Oğlunun kumarhanede fotoğrafı çıktı… “Hiç umuruma gelmez, şerbetliyim, ekşi ayran içmedim ki karnım ağrısın” dedi.

Atatürk Havalimanı canlı bombalarla basıldı, otomatik silahlarla taraya taraya 46 insanı katlettiler… “Güvenlik zafiyeti var mı yok mu tarzında muhabbetler oluyor, güvenlik zafiyeti yok, işin özü bu” dedi.

Havalimanında hayatını kaybeden insanlarımız henüz toprağa bile verilmemişken, aynı gün şehit düşen askerlerimiz henüz morgda yatarken, üçüncü köprü açılışında konfeti yağdırıp balonlar uçurdu… “Bayram yaşıyoruz” dedi.

15 Temmuz gecesini Ilgaz Tüneli’nde geçirdi… “Millet o gece sokaktaydı, eyy Kılıçdaroğlu sen neredeydin?” diye hesap sordu.

16 yılda 4 milyar 39 milyon fidanı toprakla buluşturduklarını söyledi… “Bazıları diyor ki, bu kadar fidan dikilmemiştir, inanmayan gitsin saysın” dedi.

İthal ineği ithal samanla besleyen başbakan olarak, Tbmm kürsüsünde konuştu, “tarımda Avrupa birincisiyiz” dedi… Milletvekilleri kahkahayı patlatınca “niye gülüyorsunuz, tarımda Avrupa’da bir numarayız” dedi.

Akıllı tahtaya “sevgili” kelimesini yazamadı, “sevğili” yazdı… “Bunun üstünde şapka var mıydı, oldum olası ayırt edemem” dedi.

“Çanakkale” kavramını da ayırt edemediği anlaşıldı… “Çanakkale geçilmez tarihte kaldı artık, Çanakkale geçilir, her türlü geçiliyor, denizden geçiliyor, havadan geçiliyor, şimdi köprü yapıyoruz, karadan da geçilmiş olacak” dedi.

Asrın liderimiz, havaya giren Ahmet Davutoğlu’nu zart diye kapının önüne koyunca, asrın liderimizin danışmanı açık açık izah etti, “bundan sonra düşük profilli başbakan gelecek” dedi, herkes kim bu düşük profilli diye merak ediyordu.. Bu gitti başbakanlığa oturdu.

Bolu’da miting düzenledi, güya Bolu halkını överek “Köroğlu’nun torunları” diyeceğine, “sevgili Bolu beyinin torunları” dedi.

Asrın liderimiz tarafından milletvekili yapıldı, asrın liderimiz tarafından ulaştırma bakanı yapıldı, asrın liderimiz tarafından İzmir’e gönderildi, belediye başkan adayı yapıldı, asrın liderimiz tarafından Akp genel başkanı yapıldı, asrın liderimiz tarafından başbakan yapıldı, asrın liderimiz tarafından Tbmm başkanı yapıldı, asrın liderimiz tarafından İstanbul’a gönderildi, belediye başkan adayı yapıldı… Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce’yi cumhurbaşkanı adayı yapınca ayıpladı, “birinin bir başkasına makam ikram etmesi, hem millete karşı nezaketsizliktir, hem de demokrasiye uyan bir şey değildir” dedi.

Başbakanlık makamını lağvetmek için kampanya yürüten tarihteki ilk ve tek başbakan olarak tarihe geçti… “Koltuk elimde kaldı, müzayedeye çıkaracağım” dedi.

İstanbul’a belediye başkan adayı olunca, basın toplantısı düzenledi… “Her türlü sorunuzu cevaplamaya amadeyim, her şeyi çekinmeden sorabilirsiniz, ayakkabı numaramı sorun, kaç yaşımda olduğumu sorun, hobilerimi sorun, sınırlama yok” dedi.

Tbmm başkanlığından istifa etmeden belediye başkan adayı olmanız, Tbmm başkanı olarak siyasi parti faaliyeti yürütmeniz Anayasa’ya aykırı değil mi diye sordular… “Seçim siyasi faaliyet değildir” dedi.

İstanbul seçimini kaybetti, kaybetmesine rağmen kameraların karşısına geçti, “ben kazandım” dedi.

Sonra çıktı, “kazanmadan kazandıklarını ilan ediyorlar” dedi.

En son… “Sandıkta hırsızlık var” dedi, “sandıkta yolsuzluk yaptılar” dedi, “organize kötülük yaptılar” dedi, “sahtekarlık yaptılar” dedi, “kepazeliğin geldiği boyut” dedi, “sahtekarlığın son kullanma tarihi olmaz” dedi, “oylarımızı çaldılar” dedi, “sandık hırsızlığını bir yıl önceden planlamışlar” dedi, “bu seçim başlı başına murdar olmuş bir seçimdir, murdar etin kavurması olmaz” dedi.

Sempatik siyasetçi denilen Binali Yıldırım, işte budur.

31 Mart seçimlerinin en hayırlı sonuçlarından biri de, aslında budur.
Artık bizim anlatmamıza gerek kalmıyor…
Türkiye, bunların gerçek yüzlerini “yüzleşerek” öğreniyor!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/istanbul-murdar-ankara-haram-adana-mekruh-izmir-zaten-gavur-4453196/

Hilal

Gerçekten muazzam bir resim yapma kabiliyeti var…
Bilmiyordum, şimdi öğrendim…
Müzik hocası demiş, ayrıntısını soracağım ona > nadir görülen bir ses tonu < varmış…
MUTLAKA…
Yeniden resme başlaması lazım, ses tonu…
Üstüne eğilmemiz gerekir, gidip konuşacağım. Teşvik…
Destek gerekir!

x