Or you get what you see!
Uzun bir makale olacağa benziyor, bilmiyorum henüz taslak beynim kıvrımlarında ama o kadar üzüntülüyüm ki kelimeleri nasıl toparlayacağımı bilmiyorum henüz. Üstelik uyku sersemiyim, uyu uyan, bir dakikam iyiyse üç dakikam kötü, hayat bu değil olamazda. Yazmayacağım dedim…
Yürek aşk ateşiyle kavrulurken demesi kolay, gerçekleştirmesi olabildiğince zor bir eylem.
“Exeter” üniversitesinin piçleri…
Kasımpaşa artıkları…
Amerika Birleşik Devleti orospuları…
Biçare Atatürk’ün evlatları (!)
Ve yıllarca bastırılmış, sinmiş körkütük güç sarhoşu bir kitle…
Ne yalanda ne şiddete ne öfkede nede kinde sınır tanımayan bir > ayaktakımı <
Ayaklar baş olunca dünya tersine döner ya o misal.
Zaman zaman ortaya atılan bir iddiadır, Elvis Presley ölmedi!???
Bende iddia ediyorum ki…
Muammer Al-Kaddafi ölmedi…
Durun hemen telaşlanmayın, Benito Mussolini…
Hepsi sırasıyla!
Dün validem geldi çocukların yanından, diyorum ya hep bizim ev bir alem…
Yüzünde bir ifade, bir tarafta için için gülüyor öte tarafta üzüntülü, başladı anlatmaya:
“Ben öldüm, ben öldümmm…
Dadam bunu duyarsa ben öldüm!”
Gerçek şu ki Ali beni havaalanından alırken yolda anlatmıştı;
“Ağabey sana yapamaz ama bana bile yapıyor. Ne annesini ne beni ne anneannesini dinliyor, evden kaçıp gidiyor hemen, sana yapamaz ama bize kök söktürüyor”
Saralım düne, ne olmuşmuş?
Bunlar iki kardeş saç saça, baş başa kavgaya tutuşmuşlar, dada, daydaya ağıza alınmayacak bir küfür etmiş. Hepsi oturma odasında, yani annem ve çocuklar. Tabii Emi bu küfrü etmesiyle birlikte, aklı başına gelmiş, annemin yüzüne bakmış hemen, annem hem şaşkın hem çok kızgın, alışık değilizdir çocuk ağzından küfür işitmeye. Evleri üç katli, sen doğru merdiven yukarı taaa üçüncü kata saklanmaya. Annem bırakır mi?
Gitmiş mutfaktan almış acı biberi, peşinden…
Doldurmuş ağzına acı biberi, bir süre sonra Emi inmiş aşağıya, Küçük pezevenk ilgi çekecek, ananayı, ablasının ilgisini çekecek ya, batırmış kalemi eline, bayağı bir derin, kan falan akmış, ilgi görmeyince doğru kendini sokaklara atmış…
Beş, on, yirmi dakika geçmiş aradan annem korkmaya başlamış, bu çocuk nerede?
Demiş Daydaya git bak kardeşine, ne oldu bu çocuğa. İnat ya inat, hiç gider mi?
Neyse yârim saat kadar sonra bizimki gelmiş salana salana…
Aradan biraz zaman geçip, ortalık sakinleşince almış annem onu önüne. Anlatmış yatığının çok ayıp olduğunu, demiş senin bu yaptığını dadana anlatacağım.
Çocuk anında…
Kendini yerden yere atıyormuş, bir taraftan da…
“Ben öldüm, ben öldümmm…
Dadam bunu duyarsa ben öldüm!”
Otorite böyle bir şeydir…
Bilmiyormuş numarasına yatacağım ama o ettiği küfrü de unutmayarak zamanı geldiğinde ona faturayı keseceğim. Kanunlar, kurallar, nizam…
Toplumsal yaşam, ister aile içinde olsun veya devletleri oluşturan toplumlarda, HERKES uyacak…
Kanunlara ve kurallara!
Yemin ediyorum…
Yemin. İster inanın ister inanmayın…
Çok seviyorlar, bende onları. Hem seviyor hem korkuyorlar, saygıları korkudan değil, sevdikleri için.
Yine, Allah bana öyle şeyler gösterdi ki…
Nasip etti ya, nasip. Öyle yerlere girdim çıktım, öyle olaylar geçti ki başımdan her kula nasip olmayan şeyler. Paraysa, paranın tövbe, tövbe “Allah’ını”
Hani Tayyip ve ailesinin bir fotoğrafı vardı, duruyorlardı tomar tomar paraların önünde, öyle…
Zenginlikse, deli, manyak bir zenginlik, parayı ne edeceklerini bilmeyenler. Fakirlik…
Acısını, kendim, şahsımda açlıkla tanıştım. Yok öyle bileceğim akşama oturacağım sofranın önüne, doyuracağım karnımı, ne olacağını bilmeden…
Siz hiç hayatınızda ipek görmeliğinizi…
Sırtınızdaki gömleği yemek yiyebilmek için satmak zorunda kaldınız mi?
Hiç unutmam, hiçbir zaman, ben kaldım. Varı da gördüm yoku da AMA Allah’a çok şükür hiçbir zaman birilerinin evimin kapısına dikilip paramı istiyorum dediği olmadı. Bu durumlarda, yani söz konusu para ise;
Önce canan, el sonra can diyenlerdenim!
Hala öyleyim mesela dükkanlarda orada burada önce işçilerin, alacaklıların parasını ayırırım, sonra kalırsa bir şeyler kendime. Ve yine…
Önce canlarım sonra ben. Çok olmadı, daha geçenlerde on beş kuruş, yani on beş Cent vardı cebimde. Utanmam…
Niye utanayım bunları yazmaktan? İnsanlık halleri, düşmez kalkmaz bir Allah…
Diyeceksiniz nasıl olur? Onu bunu, izin mizin…
Çok basit, birikim…
Ancak zaruri halede, mecbur, mecbur, mecbur kalırsam dokunurum, ÇÜNKÜ benim yarınlarımın hiçbir garantisi yok. Iş gücümü kaybetmişim, beyin acılara bağlı bir çalışıyor, bir çalışmıyor. Var bir ihtiyar anacağım, hanımın da sağlığı hiç iyi değil, evlat…
O yine bambaşka içler acısı bir hikâye…
Bu yüzden akabinde koymaya çalışırım harcananı yine yerine…
Neyime, kime güveneyim?
Çok şükür Allah’ıma…
Orta halli bir hayatım var, çok şükür…
Biliyorum, eminim Allah benim ve sevdiklerimin hep yanında…
Güvenirim, Ona ve sevdiklerime, bana ait olanlara güvenir, güvenmek isterim…
Ya sen? Sen güveniyor musun?
Halbuki güven…
Güven…
Hava gibi su gibi yemek gibi cinsellik, birliktelik gibi insanın temel ihtiyaçlarından…
Güvenmediğin ortada. Ya kendine ya Allah’a!!!
Gelelim konuya…
Bir insanı, bir nesneyi sevmediğinizi…
Ne zaman analarsınız?
Onu dualarınızda unuttuğunuz zaman!
Öyledir…
Sen bana gel de yeter…
Şiirlerden köprüler kurarım yüreğine…
Seni dualarımdan hiç eksik etmedim, etmem!!!
Ve yine zaman zaman beşer çok beter şaşar…
Tarihi incelemeniz bunun için yeter…
Düz hesap bundan 80 sene öncesine gitsek mesela…
Adolf Hitler namı diğer Schicklgruber , Benito Mussolini, Francisco Franco gibi “insanlar”…
Hepsi üç aşağıya beş yukarıya aynı dönemlerin “insanları”, ilginç olan, kayda değer…
Hiç kendinize şu soruyu sordunuz mu;
Neden bu gibi tipler hep aynı döneme rastlar, domuz topu gibi bir arada meydana çıkarlar?
Günümüzde…
Trump, Putin, Erdoğan gibileri, neden hep dönem dönem bu gibi zibidiler gücü elinde toplar?
Çünkü insanlar hayal kırıklığı yaşar, güvenlerini yitirir…
Ve bu gibi sözde “güçlü” yaratıklardan medet umarlar!
Ve yine tarih şahittir ki…
Bu gibi yaratıklar ülkelerine, milletlerine, insanlığa ve dünyaya çok büyük zarar vermişlerdir…
Evet, Muammer Al-Kaddafi ölmedi…
Bu gibi yaratıklar ölmez, ölümsüzdürler, kendi pis varlıkları göçüp gitmiş olsa bile ruhları yaşar.
Neydi, neyi temsil ediyordu, O, ah o kadar medeni dünya için Muammer Al-Kaddafi?
Terörizmi, diktatörlüğü, teröristlere destek vereni!
Peki, Recep Tayyip Erdoğan?
Eskiden, bundan çok uzun bir süre geçmedi aradan, Gezi Olaylarında gördü insanlık içyüzünü…
Müslüman Kardeşler başta olmak üzere IŞID’a kim maddi ve manevi arka çıkıyor?
Gözün gördüğü ve dip – köşe, perde arkası birbirinden farklı şeyler…
Kadının temizi…
Bedeni temiz olduğu kadar, ruhu ve zihni temiz olan, evinin temizliği sevdiklerinden belli, dip – köşe ve perde arkasından. Görünmeyen ama his edilenden…
Kendini his ettiren…
Ve bu yaratık kirli, paçalarından akıyor boklar, ruhunun leşi…
Yüzüne vurmuş ne bet kalmış ne bereket…
Ve sen bundan, bu yaratıktan medet uman!
Evet, Elvis Presley ölmedi!???
Bende iddia ediyorum ki…
Muammer Al-Kaddafi ölmedi…
Nasıl unuturum o bordo rengi ipek gömleğimi…
Nasıl görmem perde arkasını, nasıl düşünmem?
Her etki bir tepki yaratır…
Sana gelen, yüreğinde his ettiğin değil gözle gördüğünümdür…
Gördüğünün yüreğinde uyandırdığı duygulardır, hayaller ve düşler…
Bazen hayaller gerçek olur ama sadece bazen…
Gözde aldatır, beyinde…
Yürek ister görmek, korkar gerçeklerden, ya insan hayal ettiğin gibi değilse diye…
Allah alına ne yazdıysa, kaderde, kısmette, nasipte ne varsa…
Karar senin (…)