Patina ve kölelik üzerine

Patina nedir bilir misiniz?

“…Türkiye’de yapılan restorasyonlarda patinanın dikkate alınması için alınacak yolun en az Atina yolu kadar uzun olduğu. Oysa, tarihsel yapıyı tarihsel yapı kılan sayısız ölçütten biri de kuşkusuz patinası. Yapılar, yapımlarının üzerinden geçen zamanın izlerini taşırlar, yorulur ve kirlenirler. Bazen strüktürel, bünyesel hasarlar da alırlar. Ancak zaman mimarlık ürününe iki karşıt biçimde etkir. Bir yandan, onu varlığını sürdürmesini engelleyecek kadar hırpalayabilir, eskitir, hatta değerden düşürebilir. Öte yandan da, o eskiliğin izleri onun tarihselliğine kanıt olacak biçimde yapıya özgül bir değer katar. Yapı, bir taraftan eskiyip kullanım ömrü tehlikeye girerken, öte taraftan da eskiliği nedeniyle yeni bir anlam kazanır. Patina, yapının dış ve iç yüzeyine söz konusu eskimeyle eklenen katmanın adıdır. Onu hem bir atmosferik kir katmanı ve yaşanmışlık kanıtı olarak örter, hem de aynı katmanın daha derinlere işlemesini engelleyen bir koruyucu kılıf işlevi görür. Tarihsel bir yapının köhneleşip yok oluşa terk edilmesini engelleyen şey zamanın ona bir “aura”, bir büyü kattığı varsayımıdır. Başka bir deyişle, zaman onun kullanım ömrünü kısalttığı gibi, kattığı özel aura nedeniyle aynı yapının çok daha uzun süre yaşamasına da yol açar. O, aurası yüzünden de korunmaya değer bulunacaktır. Dolayısıyla restorasyon/koruma disiplini patinaya özel bir dikkat gösterir. Yapı yüzeyinin bugün inşa edilmişçesine pırıl pırıl temiz gözükmesinden açık biçimde korkar. Öyle gözüküyorsa, tarihselliğinin kimseyi ikna etmeyeceği endişesi yaşanır. Çünkü bir yapıyı tarihsel diye nitelemek için, onun bir mimarlık tarihi anlatısı içinde yer tutması gereklidir, ama yeterli değildir. Mimarlığın değişim ve dönüşüm süreçleri içinde o yapının bir konuma sahip olması, bir kitapta sözü edildiği zaman ne denli anlamlı olursa olsun, aynı yapının gerçek mekandaki varlığı bizi bundan başka bir biçimde etkiler. Tarihsel yapı geçen zamanın izlerini üzerinde taşıdığından ötürü de tarihseldir. Hatta, zaman, yapıya yeni bir estetik içerikli kimlik de kazandırır. Eskidiği için güzelleştiğine inanılır. Bazı yapılar ve mekanlar için “ne kadar iyi eskimiş” gibi yargılar verilmesi söz konusu olur. Eski olan eski gözükmelidir. Bu eskilikten kimse rahatsız olmaz da. Örneğin, Venedik’teki sayısız yapının o kente akan turist geliriyle pırıl pırıl badana edilmesi, “yenilenmesi” mümkünken, hemen her yapı özel eskimişlik görüntüsüne dokunulmaksızın korunur. “

Oysa…
Patina bu alıntıdan anlaşılacağı gibi sadece yapılara özgü bir durum değildir…
Yapıda, eşyada, insanda…
Patina vardır, değer katar veya kadir kıymet bilmeyenler için sadece eskidir(!)

Eskimiş olmak ille kötü bir şey değildir…
Belki yılların vermiş olduğu yorgunluk, O adi herifin deyimi ile “metal yorgunluğu” sadece maddenin, bu deyim anlamında metalin artık yeni hali kadar dayanıklı, üstlenmiş olduğu gereksinimleri yerine getiremeyecek hale gelmesi, olmadığının bir ifadesidir. Her yeninin iyi olmadığı gibi, kendisini ispatlaması gerektiği gibi her eski de köhnemiş, zamanı geçmiş değildir.

Mesela düşünceler, kimi görüşler zamansızdır…
Aşınması, yıpranması yoktur…
Güzel olan, iyi olan, faydalı olan gibi. Sanma ki Osmanlıyı hortlatmak, eskiyi yeniden canlandırmaya çalışmak sadece Türkiyelilere özgü bir şey, Nazi’si ki biliniyor, bir gerçek milyonlarca suçsuz insanın kanına girmiş bir ideoloji, hala, hala hayaleti dünyayı karabasanlara boğuyor. Almanya’da, Amerika’da, Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde. Al bak…
En son gelişme, Almanya’da Reichsbürger denilen bir oluşuma katılanların sayısı hızla artmakta.

“Az biraz” Nazi ideolojisi, bir tutam Kaiser özlemi…

Devam edecek…


Gitmem lazım dostlar…
Borsacı dostum aradı, başı dertte. Benim yaldızlarım dökülmüş, patina…
Eskimişliğin…
Yıpranmışlığın tüm emareleri üzerimde…
Ne el, ayak ne parmak…
Güç yok, kuvvet hak getire…
Bun a rağmen insanlar, sevdiklerim, değer verdiklerim benden bir beklenti içinde…
Baş…
Baş var ya baş yastığa değmesin, öylesine bir bezginlik, o kadar büyük bir yorgunluk…
Halbuki…
Sizlere anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki…
Başımdakiler, hayat tarzım, sağlığım…
Ağrılar ki düşün uyuşturucu bile yetmiyor, yorgunluk…
Yetişemiyorum!

Ben kaçtım, inşallah bu yazıda haybeye gitmez. Başlayıp, bitiremediklerimden olmaz…
Çünkü…
Önemli deneyimler, bilgiler içerdiğine inanıyorum. En azından kimileri için…
Ben kaçtım!”

Devlet olmanın getirdiği ciddiyet

Çok önem veririm ciddiyete, mesafeye, nezakete, zarafete…
Terbiyeye…
Haliyle bilgiye, görgüye, örf ve adetlere, kimi geleneklere.

Salon Atatürkçüsü sözünü hiç unutmuyorum, hakaret amacı taşıyordu muhtemelen…
Ama…
Salonlarda hareket etmesini, prosedürleri bilirim.

Bak Alman Devletine bak ABD’ye…
Trump’a rağmen bozulmayan, bozamadığı protokollere…
Protokol nedir, kelimenin anlamı itibarıyla basit bir ifade şekliyle…
Bir olayı, meseleyi, durumu madde madde yazılı hale getirmektir…
Mesela mahkeme protokolleri de vardır, tutanak, bir nevi kılavuz gibi.

Bana çok kızmışlardı, hata olay ta yönetim kurulu başkanına kadar yansıdı…
Ben…
Bir tatbikatta ısrarcıydım, amaç bir hacker saldırısını simüle edip izlenecek yol ve yöntemleri iş yerine uygun ve şartlarında kaleme almaktı. Bir nevi izlenecek PROTOKOL oluşturmaktı. Bu yol ve yöntem muhtemelen tabi güncellenmek şartı ile Banka için çok uzun yıllar bağlayıcı olacaktı. Dev bir proje, sanmayın öyle kolay bir şey. Bankadan söz ediyoruz. “99 çeşit yazılım ve birbirlerine etkileşimi”
Hayata geçiremeden işten ayrıldım. Kendi isteğimle istifa etmiştim. Özel bir mesele, Blanka.

Bak Macron’un Beyaz Saray ziyareti ve birlikte ektikleri çınar ağcı…
Günlerden beri medyada yer alıyor neden kayboldu?
Karantinada…
Ülkeye hastalık, bilinmeyen, görünmeyen canlı taşınmasın diye!

Veya Almanya karar aldı…
Artık…
DIKKAT…
Terör olaylarında hayatını kaybeden insanların yakınlarına maddi yârdim 10 binden otuz bine çıkarıldı. Kanun önünde eşitlik ilkesi…
Bir devletin en temel görevi, herkese eşit mesafede olmak…
Hakkaniyet…
Evettt…
Bu karar Avrupa ülkelerine dahil olmayan insanlar içinde geçerli…
Mesela biz Türklere!

Eyyy, g.t…
Ve kılları…
Sizin bunlardan haberiniz yok değil mi?


Dinle AMA gözelerini kapa ve dinle

Goethe Üniversitesi

Bizim buralarda, bize 45 Kilometre…
Hoş geldiniz çocuklar, gerçekten sevindim siz(ler)i görüce.

Benim sıpa…
Zorla okuttum pezevengi, döve döve, ite kaka…
Çok şükür bitirdi, aldı diplomasini, Master yolunda. Hep dedim oğlum notlarına dikkat et…
Kendim biliyorum ya, kendim. Işe alınacakların bir kısmı benim elimden geçiyordu…
Goethe üniversitesi için not ortalaması yetmedi. Siyaseten iyi bir ismi olan üniversitedir…
Müşterilerim arasındaydı siyasi fakülte, Mainz gibi…
Mainz’de iyi ama Frankfurt üstü.

Konuşuyor yine kendini bilmez zibidi, halkın talebiymiş üniversitelerin bölünmesi(!???)

Biliyor musunuz çocuklar…
Kaybetmekten korkmayın, insan…
Kaybederek de kazanabilir. O serseri, adi hırsız alışmış kazanmaya…
Ehhh, bu oranda g.t kili olunca…
Şaşmamak lazım. AMA…
Tarih…
Vicdansız ve gerçekçi bir yargıçtır bunu sakin unutma…
Bakma…
Derler tarihi kazanan yazar…
Bir yere kadar, belli bir zaman için…
Bu pezevenk gibi, eminim tarih amansız olacak ve tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gidecektir.

Örnek mi istiyorsun kaybederek kazanmaya?
CHE…
En güzel örnektir sana. Küba’dan sonra her girişimi başarısızlıkla bitti…
Sonunda infaz edildi, eğer doğru hatırlıyorsam elini bile kestiler…
Bugün…
Mürekkep yalamış her insan bilir ismini, kaybederek kazandı!

Lütfen çocuklar…
Birlikten güç doğar, Alman, Fransız, İngiliz, İtalyan…
Artık nerelerde okuyorsanız, ülkemizde direnen arkadaşlarınıza destek olunuz.


Bak unuttum, kardeş okulda…
Stajda, imtihan edilecek sonunda…
Dün ve bugün. Neden?
Mesleği gereği, MECBUR. Bankacı…
Benim zaten altı ayda bir ikiye katlanan bir işim vardı…
Sürekli okuldaydım…
Artık…
Tek diploma bile YETERSIZ. Sürekli öğrenmek kendini geliştirmek mecburiyetindesin…
İki çocuk annesi…
Ders alin çocuklar, ders…
Görün ülkenin halini, düşünün Atatürk’ü…
O size her şeyi verdi, vefa borcunuz var, vefa…
KURTARIN MEMLEKETI!

Arkadaşlar, dostlar veya artık her neyseniz?

Yine WhoIs’lere başlamışsınız…
Benim…
Önder, açık adresim her şeyim meydanda…
Beni…
Onlar mı sandınız?

Tavşan yürekli…
Tavşanlarla, uzun saçlı, ince belli sadece yatakta işim olur…
Boşuna zahmet etmeyin, aradığınız her şeyi…
Açık açık…
Bu sitede bulabilirsiniz!

Sen ne yaparsan yap

Her şey karşındakine bakıyor…
NIYETE…
Aklıma evlat geldi, dün DayDay’in dediği…
Daha akil yeni başına gelmeye başlamıştı, rahmetliyi annesi, sarı pipimi ağabeysi bildi…
Kreşte…
Kıyametleri kopardılar çocuğa nasıl böyle bir şey öğretirsin diye…
İki yeğen bir evlat. Buralarda ip Allak sivri külah…
Onlar evladı, ağabey. O onları kardeş bildi, biliyor…
Yeminle bak, rahmetlilerden söz etti mi, anne ve ağabey der.

Oluyor birkaç sene, DaDa’ya dediler Türkiye’den…
“O sadece senin kuzenin, senin burada da bir sürü kuzenin var!”
Ya bırak, öyle bilsinler ömür boyu. Kardeş gibi görsünler birbirlerini bir ömür boyu…
Konuşuyor orospu yine, çatıyor on beşlilere, K. K.’ya…
BÖLÜCÜ…
Böl ve yönetin vücut bulmuş hali…
Yönetebilse keşke…
Manzara meydanda, halimiz içler acısı!

Sen istediğin kadar eğit, öğret…
İyi niyetli ol, temiz ol…
Karşındaki bir ömür emeğini bir anda yok edebiliyor.

Ben sadece…

Evet, ben sadece bir Zombi, bir hortlak değilim anlaşılan…
Aynı zamanda bir sadiste olmalıyım, kendi kendine işkence etmekten zevk alan…
Yani, başka özelilerin yani sıra…
Sadist bir hortlak olmalıyım.

Gecenin yarımından beri ayaktayım, eve geldiğimizde 7-8 gibi olmalı…
Anında uyumuşum, gece yarısı cin kesildim…
Aklıma gelmedi değil, çocuklar, annem koma, hanımda öyle…
At üstüne beyaz bir çarşaf, ruh gibi dolan evin içinde…
Korktum, korkudan bir şey olurlar diye.

Iş yapsan o da olmaz, herkesi dikerim ayağa…
Sabahı zor ettim, ondan sonra canim hiçbir şey yapmak istemedi…
Önce pencere – kapılardan başladım, kaloriferler falan…
En son badana…
Vallahi billahi bulamazsın benim gibi birisini…
Yok ya, yeminle cımbızlıkım…
Mikroskop altına yatırıp araman lazım benim gibisini!

Neden mi? boş ver…
Hep diyorum, hep diyeceğim dünya aptallar şampiyonuyum.

Annem ve çocukları götürdüm, hanım kaldı bana yârdim edecek

Çocuklar ölüyor gülmekten, Emi sordu hemen…
“Bende kaybolmuş muydum?”
Dün…
Durup dururken annemin aklına çocukluğum gelmiş, diyor…
“Senin yüzünden saçımı başımı yoluyordu. Çok dayak yedim senin yüzünden”
Rahmetli çakır Emine, babaannem cebbar kadındı, çok cebbar…
Kireç kuyusu meselesi yüzünden dövmemiş ama, kendisi kapıyı açık bırakmış!

Anlatırım bir ara…
Annem çok güzel kitap okur, çocuklar bayılır. Bir insan olur 99 karakter…
Yine anlatımda güzeldir, masal dinler gibi dinle. Dedim ya çocukluğumu anlattı yol boyu.

Çok üzdüm ben bu insanları…
Haklarını ödeyemem. Buralarda sürünmemiz bile, yine, tekrardan…
Benim yüzümden, çok zarar verdim çok.

Ama güzel olan nedir biliyor musunuz?
Yolda yine konu benim üzerimden acildi, mala mülke geldi…
Ben, ben dediğimde BIZI kast ederim, ailemi, sevdiklerimi, kalbimde olanları, TÜMÜNÜ…
Çünkü bire bir benimdirler, benim bir parçam…
Dayday…
Aslında böyle konuşmayı sevmem, HEPIMIZIN, ayırmam. Böyle eğitim, böyle büyüttüm çocukları…
Hukuken “benim” olan bir maldan söz ederken BIZIM diyor Dayday…
Evet, bizim. Elimde büyüdüler, elimizde. Bak hala bizdeler. Ya biri ya öteki…
İkisi birden evde kan gövdeyi götürüyor…
😊

Bencilliği bırak…
Gör halimizi. BIZIM MEMLEKETIMIZ…
BIZIM ÜLKEMIZ kimlerin elinde kaldı, gör…
Ve gerekeni yap…
BIZE sahip çık, BIZIM olana!

Not: Adana’da…
Hani 1,5 yaşında bir bebe evde kaçtı, buldular karanlıkta yolda…
Bende 1,5 yaşındaymışım. Kireç kuyusu, ÖLÜM demek. Kemiklerimi bile bulamazlardı ERIR giderdim içinde.