Wikipedia

Dedim ya…
İstihbarat örgütleri, bilinçli yönlendirme, bilgi kirliliği…
Türkiye çok feci…
Sanma diğer “hükümetler” daha iyi, yaniii…
Kıyas kabul etmez tabii Tayyipistanla…
AMA…
Bura bile bura!!!

Gir bak uyarıya…
Özgürlük…
Evet, gayet tabii…
Kısıtlama…
Ölçülü ve orantılı. Bir bilsen, fırsat bulursam yazacağım Tayyipistan VE Israil’i…
Hani “one minute”, Mavi Marmara ve gazeteci rezilliğini…
İkide birde kafa tutuyor Israil’e AMA…
Gerisi “belki”

Bak uyariya

Advanced Persisten Threat (APT)

Lütfen…
Çok rica ediyorum sizlerden…
İstemediğim şeyleri yaptırmaya zorlamayın beni, ZORLANMAYA hiç gelemem.

Tünelle giriyorsun hem mi?
Yerim seni!
Demedim mi görürüm diye, dedim mi demedim mi?

Yeminle…
Tüm sevdiklerim üzerine yemin ederim, Kur’an üzerine yemin ederim, el basarım…
YAPMIYORUM, yapmayacağım…
Sözüm sözdür benim. Güneydoğu Anadolu’dan giriyor kardeşler…
Karadeniz, Akdeniz…
Orta Anadolu, kıyı şeritleri…
Ermenistan, Arap coğrafyası, Rus ki severim hepinizi…
Çin…
Bana coğrafya, bölge kilitlemesi yaptırmayın…
Sizler giderken ben geliyordum…
Eylemlerinize tepkim çok sert olur, beni uğraştırmayın…
Sesimi çıkartmıyorum diye beni aptal yerine koymayın…
Anlaştık mı?

Anlaştıysak…
Benden korkmanıza, çekinmenize gerek yok…
Anlaşamıyorsak eğer…
Gösteririm size en kısa zamanda ananızınkini!

Bak teklif getirdim sizlere…
Gelin birleşelim diye, birlikte…
Bizleri yönettiklerini iddia eden zihniyetlerin serelim kirli çamaşırlarını göz önüne!!!

Dedim ya aşk ile

Standard & Poor’s gibi ciddi bir kuruluş…
Durup dururken >>> sözde <<< yüzde yedi büyüyen bir ülkenin kredi notunu neden düşürür?

Yok kardeşim…
YOK…
Mahalle karısı ağızları yapma bana…
Yok kıskanıyorlar, çekemedikleri için falan deme!!!

Sen Kasımpaşa ayısına hayran olabilirsin…
Ben gerçekçiyim…
Bak CNN – Türk, Hürriyet falan PAZARLANDI YA…
Başladılar Arakan yayınlarına…
ULAN…
Ülkendeki fakir fukara…
Gençler, işsiz gençler ne olacak…
Çarşı – Pazar ateş pahası?

“Milli” ittifak…
Ve Cumhurbaşkanı adayları…
Size bir şey söyleyeyim mi?
İçlerinde en milliyetçileri ki yok Türk’ü, Kürdü, sağı veya solu…
SADECE…
Ülke diyen, diyebilen ikisi…
Biri Demirtaş, diğeri Perinçek…
İkisi hakkındaki düşüncelerimi yazdım evvelsi!

Biri aşırı, diğeri daha ılımlı…
Beni tanıyan…
Bilir hangisini tercih edeceğimi!


Bir dert nadiren tek başına gelir…
Evlat aradı dün beni…
Sinir küpü, ağladı ağlayacak. Ehliyeti kaptırdı ya, vermemişler…
Halbuki ceza 6 ay demişlerdi, üç ay daha bekleyeceksin demişler…
Maksat çocuğun cebinden para çekmek, öğrenci adam…
Ben karışmamaya çalışıyorum, ödedim mi almayacak gereken dersi…
İstesem de istemesem de bulaşacağım yine, evlat benim evlat. 800 €’yu sokakta bulmuyor bu çocuk…
Haybeden çağırdılar, ulan madem niyetin yok vermeye niye çağırıyorsun gel diye?
Yolladılar bana eMail, bir başkası, gireceğim imtihana bu yaşta…
Kendi dertlerim yetmiyor ya?
Ben kaçtım Kassel’e…
Dudaklardan dökülürse iki dua, işlerin rast gide…
Sevinir bu kul, çok sevinir, teşekkür eder sizlere!

Sevdim mi aşk ile

Veya tutkuya varan bir bağlılıkla…
Gel de sus, gel de çeneni kapa…
İzledim haberleri, verdim düzinelerce örnekler…
Boşuna!

Ermenistan kaynıyor…
Halk ayakta, adamcağız diyor ki haberlerde…
“Uçağımı kaçıracağım ama ülkemin geleceği benim için daha önemli. Bu önemli anda burada olmam gerekiyor…”

Sen…
İzine gideceksin değil mi?

Almanya, 17:05! Benim gerçekten çenemi tutmam lazım


+

Adaş…
Otomobil satıcısı…
Reklam verdiği yer KOSKOCA şirket…
Arkasında…
Gir Google, yaz mobile.de. 274 milyon içerik içeresinde ilk…
“İlk” otomobil veri bankalarından biri var…
Ben bir çeyrek, erkek demeye milyon şahit lazım…
Bende ne vitamin B var ne dayı ne amca…
İp Allah sivri külah…
Şaka değil, benim gerçekten çenemi tutmam lazım!

😊
Kafa, kafa…
gurbuz.net yazacağıma gurbuz.de yazmışım.

Birkaç yüz, birkaç bin derken 10000’e yakın!

Zaten kafa yoktu, akıl…
Hepten gitti. Yarına Kassel’e gideceğim, birkaç yere uğramam lazım…
Bakalım ne olacak?
Ah Oma ah…
Allah gani gani rahmet eylesin, nur içinde huzur içinde yat, yattığın yerde…
Başıma ne işler açtın, faturalar bana geliyor. Ölümden öte…
Hamama giren terler diye boşuna dememişler…
Bakalım, dua edin sigorta üstlensin yoksa (…)!

Mal, mülk var…
Sorun nakit yok, nakit…
Banka talan!

Hukuki durum belirsizliğini koruyor…
Sadece bugün 640 € doktor parası ödedim…
Helali hoş olsun, Ona çok şey borçluyum…
Ah Önder ben senin ağzına, yüzüne…
Hadi ayakta duramıyorsun…
El ekmek tutmayınca, ne b.k yemeye hala yaşıyorsun?

Saat üçten beri bir telefon görüşmesinden diğerine…
Beşe beş var, düz hesap iki saattir…
Benden hepinize tavsiye…
Karışma, bulaşma, uğraşma…
Sana mı kaldı, sana ne?

Gıyabınızda

Yok, yeminle değil. Size başka bir yönden kızıyorum, yoksa söyleyeceklerimi okusanıza da, okumasanıza da “yüzünüze” söylerdim. Size kızma nedenim…
Göstermiş olduğunuz istikrarsızlığınızla ilgili. Bir nalına bir mıhına. Bu yazınızı okurken…
Son satırlara gelmeden önce yine dedim içimden…
Hah, yine yalaklık demek istemiyorum, sanki yaranma peşinde. Özür dilerim, yanıldığım, bunları düşündüğüm için. Teşekkür ederim son satırlarınızla “durumu” toparladığınız için…
Hep derim ve bunu iftihar ile dile getiririm, TÜM KITAPLARINIZ orijinal haliyle kütüphanemde.

Düşünce ve bilginize değer verenlerdenim…
Arşivlerim meydanda, dönem dönem kendimi Don Kişot’a benzettiğim olmuştur…
Anlamsız bir mücadele içindeyim, kazanma ihtimalim yok…
Buna rağmen mücadeleden geçmem.

Ancak…
Üstadım, tabii geçmiş zaman…
Okul zamanımdan hatırladığım kadarıyla…
Carvantes…
Bu yapıtıyla dönemini ve sapkınlıklarını çok ciddi şekilde, espri ile eleştirmek için bunu kaleme aldı…
Şövalye hayranlığı, teknolojinin toplum AMA özellikle aristokrati üzerindeki etkilerini falan eleştirmek içindi. Bir nevi idealizm ve materyalizm çatışması gibi. Her neyse…
Sonuç itibarıyla…
İnsan salt gerçekçi kalmakla yetinmemeli…
Mücadele azmini de yitirmemeli.

Bir not, ufak bir not…
Validem okumuştu bu kitabi ilk kez bana, yanaklarım pancar…
Hiç unutamayacağım eserlerdendir, Pollyanna gibi.

Eleanor H. Porter Pollyanna
https://www.planetebook.com/free-ebooks/pollyanna.pdf

https://docviewer.yandex.com.tr/view/0/?*=LLLBqTDFbgFvp3VrwlSaFGCT6Pd7InVybCI6InlhLWRpc2stcHVibGljOi8veFpmd01MY0dJeG1hdWRxS1dpR0luOVFqNXEreFZpejBnZ0pHQ1M0Ri93UT0iLCJ0aXRsZSI6IkVsZWFub3IgSC4gUG9ydGVyIC0gUG9sbHlhbm5hLnBkZiIsInVpZCI6IjAiLCJub2lmcmFtZSI6ZmFsc2UsInRzIjoxNTI1MjY1NTI0MzQwfQ%3D%3D&page=7
Don Kişot
https://docs.google.com/file/d/0B-vIi_JkzT4NM2pjTTBZc19QNGM/edit

😊


Don Kişot
2 Mayıs 2018

Gerek Balyoz…
Gerek Ergenekon…
Gerek Odatv vd…
Soruşturmalarında, yargı¬lamalarında yaşananlar kimi zaman tekrarlanıyor.
FETÖ kumpası sonucu ce¬zaevine atılan Deniz Kuvvet¬leri’nin efsanevi komutanı emekli Oramiral Özden Örnek toprağa verildi.
Kumpasın kalemleri kimi yandaşlar hemen şunu yazdı:
– Özden Örnek’i muhafaza¬karlar değil, ulusalcılar he¬def yaptı!
– Ulusalcılar, malum günlük¬lerden ötürü Özden Örnek’e ağır hakaretler yaptı!
– Bir oğlu Burak Öz¬den “Çalık Holding’te çalışıyor” ve diğer oğlu Tolga Örnek’in filmine Çalık Holding sponsor olduğu için ulusalcılar demediklerini bırakmadı!
“Küçük Alçı” şunu yazdı:
“Bugün kritik soru şu: Bu günlüklerin ne kadarı orijinal, ne kadarı FETÖ fabrikasyonu? Bir kısmının FETÖ fabrikasyonu olduğu şüphesiz ama bir dönemin Başbakanları ve Genelkur¬may Başkanı tarafından teyit edilen kısımları da çok fazla. Şu an toplumun çoğunluğu FETÖ’den nefret ediyorsa bu¬nun sebebi bu örgütün, temiz ve dürüst şekilde yargı-lansa darbeciliği ortaya çıkacak kimileri hakkında bile fabrikasyon belge uy¬durması ve onları kurtar¬masıdır. İşte çok önemli bir belge olan bu günlükleri bile tahrif ederek askeri vesayete hizmet etti ve Türkiye’nin önünü tıkadı FETÖ.”
Dediklerinizi duyar gibiyim:
Buna yanıt verilir mi?
Verilir…
Fakat FETÖ kumpaslarının hedefinin MİLGEM gibi sa¬vunma sanayi vs. olduğu konularına girmeyeceğim. Bir “ruh çözümleme¬si” yapmaya çalışacağım:
GERÇEK DEĞİL KURMACA
Olanı değil…
Görmek istediğini görmeyi yeğleyen…
“Don Kişotluk yapma durumu” diye nitelendirilen bir değerlendirme var!
Bunlar kendi fikrinin/ka¬naatinin, gerçekliğin gösterdi¬ğinden daha hakikat olduğuna inanır:
– “Ben ne düşünüyorsam gerçek odur!”
Bu sebeple…
Don Kişot; yağmur yağdığı için bakır leğeni kafasını geçiren eşek sırtındaki berbe¬ri, başında altın miğferi olan kır at üzerindeki şövalye¬ye dönüştürür!
Gerçeği, kurmacaya çevirir.
Öyle ki:
Büyük idealle… Tobo¬solu Dulcinea’ı kurtarmak ve birçok krallıktan oluşan imparatorluğu ele geçirmek maksadıyla “mücadeleye” atılır.
– Don Kişot, devlerle sa¬vaştığını sanır; ama savaştığı sadece yel değirmenidir!
– Don Kişot, şövalyeler¬le savaştığını sanır; ama savaş¬tığı sadece koyunlardır!
Gerçeği ve sahteyi görmek¬te inat eden uşağı Sanço Panza’ya öfkelenir; onu “dar kafalılıkla” suçlar!
Herkese karşı sadece kendisi haklıdır!
“Gerçeği” gören salt kendi¬sidir!
Gerçek onu haksız çıkarıyor¬sa, haksız olan gerçeklerdir!
Böylece:
Akıldışı yargısını/kana¬atini değil, somut gerçeği değiştirmeye çabalar.
Bu olmayanı görme hastalı¬ğını -yalancılığını-, pek bilmiş kibir ve öfkeyle topluma/ uşağı Sanço Panza’ya daya¬tır. Hem de cesur olduğu¬nun sürekli altını çizerek. Yani, olmayanı görmemek korkak¬lıktır!
Bu hakikatin düşmanı/ düşmanları itibarıyla her daim yanılır, başarısızlığa uğ¬rar; ve gülünç halleri/sözleri/ yazılarıyla sürekli alay edi-lir. Evet, tıpkı Don Kişot gibi…
Öğrencisi beyaz atlı şövalye Samson Carasco iyi niyetle, alay edilen öğretmeni Don Kişot’u akla döndürmek için düelloda yener.
Ne gezer.
Don Kişot hemen “inkar zırhını” kuşanır!
İNKARCILIK HASTALIĞI
Yalın gerçek acıyla orta¬ya çıksa da…
-İki kaburga kemiği kırılan, üç dişi sökülen, iki parmağı ezilen- Don Kişot yine de inadında ısrarcıdır.
O, yanılmazdır!
İnkarcılık, onu tanımlayan¬dır; şizofreniye yakalanmıştır.
Uşağı Sanço Panza’ya şöyle der:
“Büyücü, köylülerin bize saldırmaları için şövalyeleri koyuna çevirdi!”
Suçu/sorumluluğu hep baş¬kası üzerine atar!
Aslında…
Her inkarcı gibi Don Kişot, kendine yalan söyler ve elbette bunun farkında değildir. “Don Kişotluğa” devam eder:
Akıldan elini-eteğini çeker; ahlakla bağını koparır.
Böylece…
İnkarcı; kendini büyük, güç¬lü, güzel, yıkılmaz, önemli zan¬neder. Kendini erdemli sayar; akıllı, cömert, yüce gönüllü, düşünceli, yardımsever sanır.
Oysa gerçek tam tersi¬dir:
Zayıf karakterli, çirkin, güç¬süz, sıradan, gülünç, görmez¬den gelinen kötü biridir.
O, cadaloz, bencil, kıskançtır.
Özü/olduğu budur; diğer nitelikleri kendini kandırdı¬ğı bir kurmacadır sadece.
Toparlarsam…
İspanyol Cervantes’in ro¬manı Don Kişot, yarı güldürü yarı trajedidir.
Aradan dört asır geçti…
Tarihte katıksız akıldışılık ve bunun yandaşları hep görüldü.
Keza…
Türkiye’de bugün Don Kişot örneklerini…
– Gerek siyaset dünyasın¬da…
– Gerek medyada fazla¬sıyla görüyoruz.
Oysa…
İnkarcılık, bugün yal¬nızca psikanalizin alanına girmektedir. Bu sebeple…
FETÖ kumpası içindeki varlıklarını hala inkar edip suçu salt ona atıyorlar! İnsanın kanını donduracak bayağı¬lıkla-küstahlıkta hala zehir saçıyorlar!
Ve ne yaparlarsa yapsın¬lar son gerçek şudur:
Don Kişot hasta yatağında değirmenlerin, gerçekte de¬ğirmenler olduklarını itiraf ederek öldü.
Kazanan her daim haki¬kat olur!
Cervantes der ki:
Yalan, gerçekten daha fazla egemenlik sürer; ancak sonunda gerçek egemen olur. Bu bir sabır sorunudur…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/don-kisot-2382253/