Nasıl üzüldüm Dada’ma, Dayday’ıma

Kaçıncı tavşan ölüyor…
Hep de dişileri…
Erkek değil mi, bir gün yas. İkicisinde biner diğer dişinin tepesine…
Yeminle öyle…
Yenisiyle bir öpüşmelerini görmeliydiniz, nasıl bir şefkatle, öpüşme, koklaşma…
Sudan dedik, belki dedik erkek olanı dişileri (…), tavşan bu olabilir mi?
Olur mu olur!

Bir türlü ölümlerin, ani ölümlerin sebebini bulamadık!

Dün gece…
Bir gürültü, kızılca kıyamet…
Tavuklardan biri…
Ya gelincik ya sansar…
Pezevengin ağzına tat vermiş olmalı sabaha karşı bir kez daha…
Tavşanlar, korkak hayvanlar, belki korkudan öldüler…
YEMINLE…
Çok üzüldüm AMA doğa, tabiat!

Eyvah, eyvah bizimde zekâmız varmış(!)

Keskin sirke küpüne zarar der atalar AMA
Bunların atadan anladıkları sadece adı…
O kadar bilmiş ve zekiler ki…
Önüne gelen kandırıyor, aldatıyor önüne domaltıyor.

Yapılacak bir şey yok, sözde halk iradesi…
Alan memnun satan memnun…
Korkuyorum…
Evet, çok korkuyorum eninde sonunda girecek başım Mafyayla belaya…
Aslında…
Benim ne işim olur Mafyayla, itle – köpekle?
Sizler belki farkında değilsiniz ama derin devlet, organize suç çeteleri el ele!

Ve hepsi…
Bir yerden, merkezi yerden idare edilmekte…
Gel gör ki anlatamıyorum meramımı…
Otopark Mafyası, Arazi Mafyası ve benzeri…
Yazdı gazeteler en son Bahçeşehiri …
İki lokma toprak…
Yok ki param vereyim akrabalarımın hakkını, yok param derken, Allah’a çok şükür aç değiliz açıkta değiliz, arazi fiyatları, metre kare parası nasıl fırladı biliyor musunuz?
Geçenlerde annemle konuşuyoruz; dedim anneme…
Hakkıma, hakkımıza düşen 50 metre kare, yüz metre kare hiç fark etmez. Benim toprağım mı? Benim!
Satmam!!!
Ne dedi biliyor musunuz?

“İzah-ı şuleye giderler. Dikerler önüne arazi Mafyasını baş edemezsin!”

Şüphesiz haklı…
Kim söylediyse söyledi VE bu sözlerden hangi anlam çıkarırsan çıkar…
İster devleti ister mülkü temel al…
“Adalet mülkün temelidir” derken…
Adalet vurgusu, mülk sahibi ve özgür iradesi…
Kanuni Sultan Süleyman için rivayet olunur…
Galiba Sultan Ahmet çevresiydi, bir inşaat yapılacakmış, hatırladığım kadarıyla mülk sahibi bir Ermeni, toplamışlar parselleri bir tek Ermeni asılı vatandaş tutturmuş satmam da satmam diye…
Konu sonunda Kanuni önüne geliyor…
Doğru hatırlıyorsam, durdurmuş Kanuni inşaatı…
Hakta budur, adalette!

Sanmayın salt Tayyipistanda oluyor böyle şeyler…
Münih…
Almanya’nın en pahalı kentlerinden biri, her yönden. Büyük sayıda göç alıyor…
Yok…
Mülteci akımları değil salt, yurtiçi, insanlar daha refah yaşarım diye göç ediyor…
Şehir planlamacıları…
Başladı arazisini satmak istemeyenlerin mülkünü kamusallaştırmaya…
Yüksek kamu menfaati(!) geçiyor bireyin, bireysel özgürlüklerin önüne!

Demem O ki…
Senin hakkın, hakların adaletin elinde…
Kimisine kavun kimisine kelek, dünyevi adalet…
İnsan ve vicdan!

Cüzdana mahkûm edilmemeli…
Zekâ kardeşim…
Bir yöneticinin zekâsını kullanarak adil, yerinde ve insan ekseninde…
Kararlar alması çok önemli.

Opel mesela…
Dünyaca tanınan bir Alman araba markası, ekonomik güçlükler ile boğuşuyor…
Kaçıncıdır deniyorlar revize etmeyi…
Neler yapmadılar ki yok, yok, yok. Olmuyor…
İşten çıkarmalar falan…
Sonunda getirdiler, ismi lazım değil birisini…
Adam ne yapıyor biliyor musunuz?
Kimseyi işten çıkarmadan, ekmeğinden etmeden, “ufak tefek” oradan buradan tasarruf önlemleriyle
koca sanayi devlerinden birini iyileştiriyor…
Zekada budur kardeşim, hakta, adalette!

Cüzdan önemli, çok önemli…
AMA…
Önce can!

Yardım etmek, kendi kendine yardım edemeyene

Aile içi şiddet…
Kadına ve çocuğa(!)

Kendimi de dahil ederek yazıyorum…
Dinciler aksini iddia etseler bile, hafif tertip “okşamak” bile…
Benim Peygamber Efendimizi anladığım ve tanıdım kadarıyla yanlış, sakıncalı!

İnsanız…
Kendimi yontulmuş odun olarak görenlerdenim, yontulmamışları düşünmek, hayal etmek bile istemem. İnsan bir anda çileden çıkabiliyor, üzülerek kabul etmeliyim, oldu, olmadı değil…
Bir tokat…
Bende sadece bir insanım, özür, bahane değildir bu, utançtır, bir itiraftır…
Selbsterkenntnis ist der erste Schritt zur Besserung der Almanlar…
Ya kadını, çocuğu, kendinden çok daha güçsüzü ağzından, burnundan kan gelene, yüzü – gözü ve vücudu morarana kadar dövenlere ne demeli?

Aşağılık duygusunun…
Kendisini diğerine göre daha güçlü görüp şiddet uygulayanı…
Salt fiziki değil, psikolojik baskı, başka bir ifade şekliyle şiddete…
Kaba kuvvet uygulayana, bu cins hayvana ne demeli?

2012 verilerine göre Almanya’da…
353 kadın sığınma evi, 40 kadar daire var. Toplam 6000 yer kapasiteli…
Yılda 15 bin ile 17 bin arası kadına ve çocuğa sığınma hizmeti verebiliyor…
Bildiğim kadarıyla şu an itibarıyla daha 7 bin yer kapasiteye ihtiyaç var.

Tayyipistanda…
2016 verilerine göre…
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı 101, yerel yönetimlere bağlı 32, sivil toplum örgütlerine bağlı 4, toplamda 137 kadın sığınmaevi faaliyetlerine devam ediyor.

Ne tezat değil mi?
Yakışır mi kendi ifadelerine göre ileri demokratik…
Özgürlükçü, açılan ve de çok fena saçılan…
Dünyanın gıpta ile basın özgürlüğüne baktığı Tayyipistana, yakışır mi?

Frauen-Häuser in Deutschland

http://www.frauenhauskoordinierung.de/fileadmin/redakteure/pdfs/Medienpaket/Frauen-Haeuser_in_Deutschland_Leichte_Sprache_web.pdf

Hatırlayın hep iddia ettiklerimi

Senaryo, sahneye koyma, icraat…
Yerli ve milli…
Yok…
Pensilvanya odaklı değil, bizzat eniştenin haber vermesiyle başladı!

O yelloz yok mu O yelloz…
Hani CNN çalışanı, hepsi planlı – programlı…
Kestiler Mehmetçiğin boğazını!

Yasalaştırdılar, hesap sormayacağız dediler…
Hayvandan…
Götten ve kıllarından!

Banu Hanimi oku

Atatürk’ün bıçağı

Bir önceki izlenceyi seyredince aklıma geldi…
Dedemin evinde hep söz edilirdi ve ben defalarca almışımdır elime…
Ah vefa…
Ahde vefa!

Annemin amcası…
Rahmetli Gazinin koruma polislerindenmiş…
Hep anlatırlar…
Çankaya’ya, misafirliğe gider kalırlarmış bir – iki hafta amcalarının yanında…
Tavuklar varmış…
En çok hoşuma giden hep bu olurdu çocukken, bak hala unutmamışım…
Tavukları bir salarlarmış bahçeye, bir, iki, üç hafta sonra tavuklar bir ordu civcivle dönermiş…
Hep gözümün önüne getirmeye çalışırdım bu sahneyi.

Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bilmem neden…
Onu kimse bilmiyor…
Amcaya, bizzat kahvaltı sofrasındayken gümüşten bir bıçak hediye etmiş.

İnsanlarımızın…
Bilinç…
Kadir – kıymet bilmezliği, bakin yemin ediyorum, Allah belamı versin yalanım varsa…
Koskoca hatırayı, O manevi değeri mutfakta kullanıyorlardı…
Sinir oluyordum…
Mutfakta, eskiler bilir, çoğu mutfakta vardı turkuaz renkli mutfak dolapları…
Çekmecelerden birine, en dibe sakladım. Yığdım eşya üzerine…
Çocuk akli iste, sanki bulamayacak millet…
Tabii gurbetteyiz, son gittiğimde sordum bıçağı, kimse bilmiyor ne olduğunu!

AMA…
Yine dedemlerin evinde, iki katliydi, eski Osmanlı köy evi…
Orijinale sadik kalınarak restore edildi, mecbur bıraktılar, Allah’tan…
Üst katta yatak odaları vardı…
Dedemlerin de hamüne derler bizim oralarda, dedemin annesi…
Te o kadıncağızdan kalma çeyiz sandığı…
Dedim herkesin içinde O benim!!!

Gerçekten kimse elini sürmedi…
100 belki 130 – 150 senelik sandık…
Annem…
Bundan üç dört sene önce boyatmış, DELIRDIM…
Bu kadar kafası çalışan kadın, yaptığı işe bakar misiniz…
Allahtan restore edilemeyecek halde değil, usta bulmam lazım!

Yine…
Hala kızlarından Yxxxm, kizi Exxxi…
Üniversite mezuniyet töreninde…
Bize de nasip oldu görmek, kep attıklarını, sevinçlerini…
Ailecek oradayız…
On beş – yirmi kişi (çoluk – çocukta içinde). Babam derdi hep; “bir avuç insanız, çekirdek aile”
O kadarcığız yani…
Bakıyorum etrafıma, bir daha, bir daha…
Kaybetmeyen bilmez çünkü…
Halam, rahmetli ihtiyar. Bir kızdım, bağırdım…
Kalkın yerlerinizden, toplanın bir yere fotoğrafınızı çekeceğim, HATIRA!

Mirin kirin ettiler, onlarda kızdılar…
Önder işte diye diye…
AMA tapış tapış bir araya gelerek toplandılar…
Fotoğrafladım o anı, hatırayı…
Yıllar sonra hala kızı, küçük olanı diyor…
“Önder, iyi ki seni dinledik”
Baktıkça fotoğraflara anıyor annesini, O anı.

Durup dururken neden mi anlattım tüm bunları size…
Bilmem…
Sizce neden ne olabilir acaba?