WD40’ın çok kısa hikayesi

Hep anlatmaya çalışırım derdimi…
Uyarmaya çalışırım SENI…
Ömür dediğin bankalar, sigortalar, Frankfurt Borsasında geçti…
Ve daha nerelerde nerelerde hayal bile edemesin…
Kurtlar, tilkiler, çakallar arasında…
Profit denilenin doruk noktalarında.

Zirveleri de çok gördüm, yerin neredeyse yedi kat dibini de…
Para…
Bir gösterge ona göre!

WD40…
Bir yağ, Norman Lawson tarafından 1953’de icat edildi…
Kırkıncı deneyişinde istenilen sonucu elde etti…
Türkiye demeyelim, Tayyipistanda da var!

Bu yağ çok kullanımlı, çok amaçlı bir yağ…
Hatırlı okuyucularım belki anımsayacaktır, derim…
SILAH, KADIN gibi…
Tehlikeli, her kadın her erkeğe uymayacağı gibi, her erkek her kadını taşıyamadığı gibi…
Ve tersi…
Her silahta her ele uymaz, SONRA…
Evet, sonra silah kadın gibi sevgi ister ilgi ister bakım ister…
Anlayacağın…
Meşakkatli bir vaziyettin ta kendisi!

Bıçak gibi kesici, delici…
Bir tabanca gibi ateşli!
😊

Sizi bilmem ama ben yeminliyim, yeminli…
Ola ki inşallah olmaz, inşallah barışçıl ve kan dökmeden, hiç ihtimal vermesem de…
IKTIDARSIZLIK değişir!???

Bu yag…
Amerika Birleşik Devletleri askeriyesi tarafından silah bakımında kullanılır…
NOKTA

Anla ya anla…
Madem söz açıldı yağdan, YOK…
Yağcılıktan değil, nefret ettiğim bir başka nokta, reklam değil, sadece bilgi…
Caramba (Carambita lanet olsun diye tercüme edebiliriz, İspanyolca) buna benzer bir yağ…
ARTI…
Elektronik çevrelerde de kullanılabilir. AMA silah için KULLANMA…
Silah için benim tercihim, Ballistol…
WD40 gibi ikisinin de PAS önleme özelliği var AMA Ballistol daha etkili. Türkiye’de var mı bilmiyorum!

Ben sana DEMEDIM MI? Beni bekliyorlar!!! NEDEN her şey benim masam üzerinden geçmek zorunda???

Nefret ediyorum…
İllet oluyorum görgüsüzlüğe…
Tahammülüm yok terbiyesizliğe…
Adap-ı muaşeret mümkün olan her an ve her yerde!

Allah belamı versin yalanım varsa, kendimi Erdoğan gibi his etmeye başladım…
O…
İstediğinden, kendinden başkası olmadığını zannettiği için, kendine aşık bir tipleme…
HERKES ona mahkûm olsun, muhtaç olsun(!)

Ben aksiyim aslında, herkes iyi olsun bileyim…
Ne muhtaç olayım ne muhtaç olsunlar. Görmem şart değil, sadece bileyim iyiler…
Sevdiklerim, değer verdiklerim.

Sabah on gibi Wiesbaden’deydim….
Eve ufak tefek bir şeyler lazımdı, ana bu ne dükkân kapalı…
Hemen telefona sarıldım; oğlum ne oluyor?
“Ağabey yoldayım, halden geliyorum.”
İşçi?
“İki günden beri haber alamıyorum, ulaşamıyorum!”

Delirdim ya delirdim…
Çocuk ne yapsın? Onun suçu değil ki!???
Hani yeni bir işçi almıştı, efendi bir çocuğa benziyordu, “güvenilir”
It…
İki gündür yok ortalıkta, ya bu çocuk senin ekmeğini vermiyor mu?
Millet alışmış nasılsa…
Daya g.tünü alman devletine, yaşa!

Saat on olmuş dükkân kapalı!

EKMEKLE oynanır mi?
Hadi kendi ekmeğinle oynuyorsun, âlemin ekmeği ile oynanır mi?
Bile, bile…
Aile var öte ucunda, çoluk – çocuk…
Hayatımda en korktuğum şeylerden biridir EKMEK…
Lokma ile oynanır mi?
Ne çoluğumun – çocuğumun nafakası ne kendimin, sevdiklerimin…
Veya…
Yedi kat elin!!!

Hani sertifika…

Devam edecek akşama

Eyvahhh, döviz düşüyor!!! Gerçi kapanışı beklemek lazım ama

Bir siiiktir de sana K nokta K nokta…
Coğrafyamızda bu durumda…
Bu bilgi ve bilinç düzeyi ile demokrasinin tek teminatı asker!

Kemalin askeri…
Başkasının değil…
Ne John’inin ne Gülenin ne Tayyip’in…
Türk’ün MEHMEDI, evlatlarımız!!!

Bölücüler bir yandan…
DINCILER öte yandan, ONLARIN anladığı, onlarin ve yurtiçinde destekçilerinin anladı tek dil…
SOPA!

Ta ki…
Vatandaşı eğitip bilinçlendirinceye…
Vatandaş kendi demokrasisine, kendi düzenine sahip çıkana kadar…
Bu böyle!


Döviz, neden mi önemli?
Pazartesi’ye anlarsın bunun ne demek olduğunu!

Ekonominin piri, it oğlu it seni

Kaynakları çeşitlendiriyormuş…
Vay beee…
Doğrusunu bilmesem, okuma özürlü olsam, kalan iki buçuk gram akil çalışmasa…
Vallahi billahi dediklerine inanacağım(!)

Siiiiktir lan…

G.t! Git, sen bunları g.t kıllarına anlat. Yazdım, yayınladım, kısadan kestim…
Sen…
Yaptığın sözleşmelerle, yaratığın sözde kaynaklarla sadece kıllarını besliyorsun O KADAR!

Sayın İnce, Sayın Akşener…
Kazanın veya kaybedin fark etmez, eğer hesap sormazsanız HESAP VERECEKSINZ!

Dese ne olur dostum, dese ne olur? İnsanlar bırak dünü, bu sabahı bilmiyor, hatırlamıyor. O bir saat sonra kendi kendini yalanlayabiliyor, kendi içinde çelişkiye düşüyor. Dese ne olur???

İşte Erdoğan gerçeği
22 Haziran 2018

Diyorlar ki:
Erdoğan’a-AKP’ye önyar¬gılısınız.
Hiç önyargım olmadı.
Sadece, güvenmedim.
Sadece, Erdoğan’ın 16 yıl önce seçmeni kandıracağını öngördüm.
Haklı çıktım! Nasıl mı?
Bu soruyu Erdoğan yanıtlasın!
Tarih: 26 Eylül 2002.
Perşembe. Saat11:00.
Erdoğan, İstanbul Grand Cevahir Otel’de “AK Parti 3 Kasım 2002 Seçim Beyannamesi”ni açıkladı. Mikrofonu eline aldı bakın -16 yıl önce- neler dedi:
Dedi ki: Dünyada kök¬lü dönüşümler yaşanırken Türkiye, zamanını ve ener¬jisini iç meseleleriyle uğ¬raşarak tüketmektedir. Artık, kendi içine dönük böyle bir sistemle toplumun talepleri karşılanamayacağı gibi, uluslararası cami¬anın saygın üyesi de olunamaz…
Dedi ki: DSP-MHP-A¬NAP koalisyon hükümetinin uyguladığı ekonomik istikrar programları ve acı reçeteler halkı canından bezdirdi. Üre¬tim gücü zayıflatıldı, istihdam azaltıldı ve kaynakların üre¬timi yerine rant gelirlerine yönelindi…
Dedi ki: Ülke, iç ve dış ya¬tırımcılar açısından cazibesini kaybetti; Türkiye ürkütücü boyutlarda mali ve beşeri sermaye kaybına uğradı. İyi yetişmiş nitelikli insanları¬mız arasında bile işsizlik had safhaya ulaştı; yetenekli genç beyinler gelecekle¬rini yurtdışında iş arama¬nın telaşına düştü…
Bugüne ne kadar ben¬ziyor değil mi?
Durun yeni başladık; daha neler dedi neler…
YOLSUZLUKLA MÜCADELE
Dedi ki: Kamu açıklarına dayalı ve sadece sıcak para girişiyle desteklenen büyüme modelinin sürdürülemeyeceği açıktır. Kamu açıkları, harca¬malarda tasarruf ve verim¬liliğin artırılması yoluyla azal¬tılacaktır…
Dedi ki: Ekonomik ve sosyal altyapı yatırımlarına öncelik verilecek; taşıt alımı, lojman ve sosyal tesis gibi verimsiz harcamalar yapıl-mayacaktır…
Dedi ki: Siyasi ve ekono¬mik istikrarın sağlanmasına paralel olarak döviz kurla¬rında da istikrar sağlayaca¬ğız…
Dedi ki: Yoksulluğun ve gelir dağılımındaki dengesiz¬liğin temelinde yolsuzluk¬ların yattığı, son yıllarda açıkça görülmüştür. Kamu kesimi rant dağıtma meka¬nizması olmaktan çıkarıla¬caktır…
Dedi ki: Yolsuzluğun önlenmesinde temel öncelik, siyasetin ve kamu yönetimi¬nin yolsuzluktan arındırılması olmalıdır. Ülkemizin ulus¬lararası imajını zedeleyen yolsuzluk olaylarının orta¬ya çıkarılması ve suçluların cezalandırılması için gerekli idari ve hukuki önlemler alına-caktır…
Dedi ki: Kamu rant dağıt¬ma mekanizması olmaktan çıkarılacak. Kamu otoritesini kullanan siyasetçilerin ve kamu yöneticilerinin mal varlıkları şeffaf hale getirile¬cektir…
Dedi ki: Kamu yöneticile¬rinin atanmasında teknik ye¬terliliğin yanı sıra, dürüstlük temel bir ölçüt olarak dikkate alınacak. Personel alımında objektif kriterler getirilecek, terfilerde liyakat ve fır¬sat eşitliği esas alınacaktır…
Dedi ki: Partimiz, hü¬kümetin ve kamu yönetici¬lerinin hesap verme so-rumluluğunu açıkça kabul etmektedir. Yolsuzluklara imkan vermeyen şeffaf devlet anlayışını yerleştirecektir…
Dedi ki: Parti çıkarlarını ülke çıkarlarının üstünde tu¬tan “negatif siyaset” değil, ülke çıkarlarını parti çıkarla¬rından önde tutan “pozitif siyaset” takip edeceğiz…
Gülmeyiniz!
Daha ne komikleri var!
ÖZGÜRLÜKÇÜ ERDOĞAN
Dedi ki: Önyargılardan ve saplantılardan arınmış ger¬çekçi bir dış politika izle¬yeceğiz. Dış politikada karar verme ve uygulama süreci¬ne parlamento ve toplu¬mun çeşitli kesimlerinin katılımı sağlanacaktır…
Dedi ki: Partimiz, siyasi alanın daralmasına, temel hak ve özgürlüklerin kısıt¬lanmasına, kamuda göreve alınmada eşitsizliklere neden olan düzenlemelere ve uygula¬malara son verecektir…
Dedi ki: Partimiz, düşünce ve ifade özgürlüğünün tam olarak sağlanmasını sınır¬layan engelleri kaldıracaktır. Devlet yönetimini şeffaf hale getirecektir…
Dedi ki: Temel yasal düzenlemelerin ve anayasal değişikliklerin yapılmasın¬da partimizin Meclis’teki sayısal üstünlüğü yeterli olsa bile, mümkün olabilecek en geniş toplumsal mutabakat aranacaktır…
Dedi ki: Hukuku, korkut¬manın ve cezalandırmanın de¬ğil, adaleti sağlamanın ara¬cı olarak görüyoruz. Hukukun siyasallaşmasını engelleyen önlemler alınacaktır..
Dedi ki: Eğitimde önyargılı ve ezbere dayanan yaklaşım terk edilecek; evrensel değerleri öne alan çağdaş yaklaşım benimsenecektir. Üniversiteler, her çeşit düşüncenin demokratik bir ortamda, hoşgörü içinde öğretilip tartışıldı¬ğı, yasakların ve sınırlama¬ların olmadığı özgür foruma dönüştürülecek. Rektör, dekan, bölüm başkanı gibi her kademedeki yönetici¬nin seçimle işbaşına gelmesi sağlanacaktır…
Dedi ki: Ülkemizin te¬mel gıda ürünleri açısından kendi kendine yeterli olması sebebiyle, tarım arazileri¬nin sürekli işlenir halde tutulması, tarımsal üretimde verimliliğin artırılması ama¬cındayız. Hayvancılığı mutlak geliştirmek zorundayız…
Dedi ki: Çevrenin korun¬ması amacıyla yenilenebilir-temiz enerji kaynaklarından yararlanacağız…
Dedi ki: İşçilerden alı¬nan gelir vergisi ve sigorta primlerini mutlak azaltaca¬ğız…
Dedi ki: Partimiz, siyaseti ahlaki bir çizgiye yerleştire¬cektir..
Uzatmayayım… Neler dedi Erdoğan biliyorsunuz.
Peki, 16 yılda ne yaptı?
24 Haziran’da kandırılmak¬tan hoşlananlar hala var¬sa ne diyebiliriz?
Böyle bir sonuç; siyasetin değil, psikolojinin alanına girer!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/iste-erdogan-gercegi-2479348/

Bir tanım, tanımla, bir tarif çabası

Ahh gençler ahhh…
Sizler bilmezsiniz ama ben bilirim. Benimle birlikte yaşıtlarım…
Konuşuyor yine…
Anası belli, babası yüz elli…
Karaköy yüksek kaldırım* piçleri, söyletmen beni…
Bilen bilir yüksek kaldırımı…
Bir konuda araştırma yapıyordum, tesadüf eseri çıktı karşıma hizmetleri…
Gerçi 18 yaş üzeri…
Şaşırmadım desem yalan olur, kırk sekiz sene düşünsem gelmezdi akla böylesi:

https://www.kerhaneler.net/

Eşek s.kenleri paralanınca böyle yerlere giderdi…
Karaköy – Kasımpaşa arsı arabayla sekiz dakika…
Yürüyerek 1200 metre…
Benimde vardır bir maceram Yüksek Kaldırım ile ilgili, aile içinde meşhurdur…
Anlatsam yerlere yatarsınız gülmekten, elime yüzüme bulaştırdım, TAM ÖNDER IŞI!

Çok gençtim, gençlikte olur böyle şeyler kardeşim…
Yok yaaa…
Gitmedim, gidemedim, niyetliydim…
😊
Nasip değilmiş!

Gavat bunlar gavat…
Gavaz pezevengin bir şekli, kendi karısını, kızını, kardeşini pazarlayan cinsi…
Orhan Veli Kanık’ın bir şiiri:

Dedikodu

Kim söylemiş beni
Süheyla`ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni`yi öptüğümü,
Yüksek kaldırımda, güpe gündüz?
Melahat`i almışım da sonra
Alemdara gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galataya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o, Mualla`yı sandala atıp,
Ruhumda hicranını söyletme hikayesi?

Neticede İstanbul kaldırımı çiğnemişim…
Vardır İstanbul Beyefendisi taraflarım vardır öte yanlarım…
Gavat…
Öyle bir yaratıktır ki kardeşim…
Gençler, bunlar…
Özellikle coğrafyamıza özgü, aynı zamanda memleketimizde sürüsüne bereket…
Repitoid’dir (uzaylı, fantezi bir varlık, yâri insan yâri sürüngen) KESIN Karaköy Yüksek Kaldırım lisanslı ve cüzdanlı…
Resmi gavatlar haricinde bu sektör temsilcilerinden olan, aramızda dolaşanları da unutmamalı…
Konunun uzmanları, dil bilimcileri, bilim insanları bu gavat terimine mutlaka bir tanımla getirmeli.

Konuşuyor gavat yine…
S.kiyor enayileri…
Aslında bir ilerleme eşekten, fahişeye, fahişlerden enayilere!!!

* Eskiden hadi sosyal evler demiş olalım, kadın – erkek buralarda sosyalleşirdi. Bulurdu birbirini(!)

NOT: Bir önceki yazım, sonra, belki aksama. Ben kaçtım!

Görgü, bilgi ardından özgüven getirir

Bak çarıklılara, göbeğini kaşıyanlara…
Gör gerçekleri, tok insan tüm bu ihtişama hiç tenezzül eder mi?
Çekirdekten yetişecek, öz olacak…
Tohumda, toprakta önemli!

Ben kaçtım (…)
😊
Ölmez kalırsak görüşürüz yine.