Sözlerimi >>> sakın <<< kimse üzerine alınmasın

Anlayan anlasın yeter.

Öncellikle cümleten günaydın demek isterim…
Seni sevdiceğim, uzaktan uzağa dahi olsa kalbime selamlar, yürekten öperim. Bendesin…
Ta içimde.

Yürek yaralı, çok derin yaralar…
Yılların birikimi, ben içine atan bir tipimdir, akıl iki buçuk gram dahi olsa…
Hafızam, en azından benim için çok önemli olan veya beni derinden yaralayan olaylara yönelik sınırsız bir kapasiteye sahiptir. Zaman aşımı yoktur, bellek format kabul etmez.
Ben…
Anamın oğlu, kardeşim babasının kızı. İki kardeş, iki insan, aynı evde yetişmiş, aynı terbiyeyi almış, aynı görgüye sahip AMA iki ayrı karakter.

Özür değildir bu, anlayan anlar. Validenin fırçalamaları hala sürmekte. Ya bir Israil yaptım, keşke çenemi tutabilseydim. Üç yıldız meselesi.
Benim değer yargılarım, özen gösterdiklerim, dikkat ettiklerim, önem verdiklerim belki herkesten biraz farklı olabilir. Bu yürek sonunda bıçağı da yedi ya, keşke yemez olsaydı. Daha beter ettiler beni.
Ama bu bıçak yarası ve çektiğim acılar yılların birikiminin yanında solda sıfır kalır…
Unutamıyorum kimi olayları, kendime yönelik değil…
Yeminle umurumda değil bana karşı yapılanlar, yaralasalar da zaman gelir af ederim AMA bana ait olanlara, sevdiklerime yapılanları AF ETMEM.
Mümkün değil, imkânsız af etmem…
Ve ben hem sözümde dururum, tutamayacağım sözü vermem, verdiğim sözden dönem…
Hem bir şeyi dediysem, bir fatura kesilecekse eninde sonunda MUTLAKA keserim…
Konuyu biraz yumuşatalım, SEN ve elmacık kemiklerin, çok ettin…
O yanaklar ısırılacak! Can acıyacak…
Eşek sudan gelene kadar dedim, evire çevire diye söz verdim…
Ehhh…
Buralarda eşek bulmak biraz zor ne bileyim ben eşek ne zaman gitti ne zaman dönecek…
Ama sözüm söz evire çevire, elbette doğacak bir fırsat.
😊

Konumuza dönelim…
İnadım inattır, kinciyim kimi konularda…
Dedim ya anamın oğluyum, onda inat yoktur o başka. Ama O da unutmaz, söyleyemez de. Ben ya yüze söylerim ya doğrudan duyurmaya çalışırım. Sevgimde öfkemde sınır tanımaz. İkisinde de kendimi kaybederim, kaybedebilirim. Bu yüzden çok korkarım birisine vurduğum zaman çünkü elimin ayarı yoktur o an. Çok yaraladınız…
Bilerek veya bilmeyerek çok canımı acıttınız. Ardınızdan, gizliden gizliye söz etmem, kimseye yönelik etmem. Doğrudan yüze veya duyulacak şekilde, yoksa elimde başkacasına imkân. İnsan…
Önce bir düşünecek…
Evlada ta küçüklüğünden beri öğretmeye çalıştığım şeydir, önce düşün sonra konuş, sözlerini, halini ve hareketini tart. İnsanız tabii…
Hatasız, özürsüz kul olur mu?
Bir, iki olabilir…
Ama her fırsatta oldu mu buna kast denir!

Ben ne cimriyimdir ne başka bir şey…
Sadece düşünür, olabilecekleri hesaplar, ihtimalleri gözden geçirir…
Ayağımı yorganıma göre uzatırım. Varsa yer, içerim… Yedirir, içiririm, yoksa…
Otururum bir tarafımın üstüne. Bu yüzden benim için önemlidir, çok önemli varı – yoku bilmek…
Çok önemli yer alır hayatımda.

Gelelim o Allahsıza…
Yüzsüz, şerefsiz iğrenç mahluka…
Yaratığa, arsıza…
Ya ne diyeyim ben sana?
Kendi ettiği kelimeleri, yüz seksen derece çevirip aksini iddia edene ne denebilir?
Ya gidecek gırtlağını sıkacaksın, başkasına bırakmadan alacaksın canını veya Allah’a havale edeceksin. Elini bu iğrenç mahlukun kanıyla kirlettiğine değer mi? Bilmiyorum, değer her halde!

Gözler yine kan çanağı

Toparlayamıyorum kendimi…
Ya yol veya o kadar çok yürüdük ki arabasız bıraktı herif beni …
Kesin olan, Türkiye’ye zor uçuyordum, alt tarafı iki buçuk saat…
Dörde, beşe zor dayandım, hayallerim suya düştü…
Gençliğimden beri isterdim bir Amerika seyahatini, artık emekliyim yapabilirim yani, vakti saati geldi…
Yok…
O iş yattı!

Ne demişti Sayın Demirel?
“Demokrasilerde çareler tükenmez!”

Aklıma geldi, başka bir arzum, olmayacak iş değil hani…
Takacağım sevdiceğimi koluma…
Doğru Polonya’ya…
Bineceğiz trene, ver elini Rusya baştan başa, Uzakdoğu’da sapıyor Çine, Pekin’e…
Oradan yine trenle geriye.

Rusya’nın
İnsanı vahşi, doğası daha da vahşi, vahşi ama sevecen…
Uzun yolu ne arabayla ne uçakla yapamıyorum…
En güzeli, bundan sonra tren ile seyahat olacak. Kirala bir kompartıman, yat kalk, otur, yürü…
Ye, iç, konuş, tartış, fikir teatisi, eh kavga tuzu biberi…
Kavgadan sonra barışması en güzeli…
Gerisi (…)
Kısacası hayatin keyfini böyle çıkarmaya çalışacağım bundan böyle…
Evet, kararım karar, bundan böyle aynen dediğim gibi.

Bir tanecik resmim var internette…
Otuzlu yaşlara ait, merdiven dayadım elli ikiye…
Zamanıdır koyayım, güncelleyeyim konumumu…
Kimisi gibi olmam bin bir surat, girmem kılıktan kıllığa, neysem oyum ezelden beri.

Önder Gürbüz

Çok özür dilerim, özellikle hanımlardan ve genç okuyucularımdan

Ancak adıyla sanıyla yazmak zorundayım, bu kadar yüzsüzlüğe bu yaraşır…
Vay ben senin ananını, avradını sikeyim, ananı ve avradını…
Gerçi…
Yıllarca kadınsız kalmış olsam, dünyadaki son kadın olsa Emine…
Yine de ona uçkur çözmem, midem kaldırmaz, mide lazım mide…
Ya milletin gözünün içine baka baka bu kadar yalan olur mu?

Ne diyor pezevengin evladı?
Siyasal İslam’ın başı, Recep Tayyip Erdoğan?

“Ne aldanan oldum ne aldatan”

Ulannnn…
Orospu dölü, sen değil misin bilmem ne olimpiyatlarında, “gel artık, özledik” diyen
“Kandırıldık” diyen…
Herifin, benim gibi çenesi hiç durmuyor ki…
İşte bu yüzden ben yalan demem, karıştırırım kime ne söylediğimi…
Ya bir siktir git, git artık git, IT!

Bahar

Sabahtan beri alışverişteyim, oraya koştur buraya koştur…
Kazaen…
Fare düse buzdolabına hayvanin kafası yarılacak, tam takır, bomboş…
“Fuzuli işler müdürü” sıfatlarımdan, bana takılan lakaplardan biri…
Annemdir mucidi…
Ya neler neler yakıştırıyorlar bana, hayretler içeresinde kalıyorum…
Ama bak “Fuzuli işler müdürü” yokken, ev boşalmış(!)

Yolda…
Ormanlarda tomurcuklar açmış, taze taze yeşilin filizi…
İçim şenlendi…
Beklerim baharı, SON BAHARIMI…
Beni güldüren virgülümü, NOKTA

Umarım, Allahtan temennim yarım elma, gönül alma eline geçmiştir. Hoşuna gider ve kullanırsın.

Not:
Sokak şoparlarına döndüm, saç – sakal birbirinde…
Önce gideyim bir güzel köfte kızartayım sonrasında cup banyoya…
Ah o antika, ah gülüm ah. Ben nerden bileyim adamların cuma öğleden sonra kapatıp ta cumartesi akşam açacaklarını, Pazar sabahın köründe yoldaydık. AMA…
Yeminle, Allah inandırsın…
Hani Müslümanız diye geçiniyoruz ya, Cuma falan, namazdan sonra herkes işinde gücünde…
Bu insanlar…
Gerçekten dinlerini, inançlarını yaşıyorlar, yaşıyor ve yaşatıyorlar. Sokaklar var ya…
Cuma öğlenden sonra, Cumartesi aksama kadar bomboş, yeminle bomboş. Sadece turistler ve turistlere hizmet veren yerler, askerler, polisler ve hastaneler açık, yolda – sokaktalar.

Bize çok uzak, bize çok yakın

Kin, nefret, korku ve sömürü…
Her türlüsü…
Cehalet, cehaletin en köklüsü…
Yüce dinimiz İslam, Peygamber Efendimiz…
Allah, melekleri, Şeytan ki o da meleklerden…
Şiddet, baskı ve her türlü sömürü.

Cennet ve cehennem…
Nerede? Belki yeryüzünde(!)

Bilmem farkında mısınız?
Gizliden gizliye, ufacık adımlarla, korkak kendini gösterir oldu…
İnsanların çoğu duyarsız, kör AMA varlar, yavaş yavaş uyanıyorlar…
Türklerden çok “Arap” diye tabir ettiğimiz insanlardan yola çıkan bir akım…
Yürekten destekliyorum…
Bir hareket, Allah’ı Allah’ta arayan insanlar…
Fransa’dan yola çıktı bildiğim kadarıyla, aktı Almanya’ya…
Yakında belki tüm dünyaya, Tanrıları ki mezhepçilerin, günümüz dincilerin inandırmaya çalıştığı gibi…
Kinin, nefretin, öfkenin, insan ve doğa sömürücülüğünün tanrısı değil…
Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’sinin din anlayaşının aksine…
Sevginin, hoş görünün, şefkatin tanrısı, DUR DIYOR bu akım insana, insanların bağnazlığına…
Yobazlığa…
On beşinci Yüzyılda, Hristiyanlarda Martin Luther vasıtasıyla başlayan bir akımdı…
Ne din savaşları oldu Hristiyanlar arasında, onlarca yıl süren, ne insanlar öldü bu uğurda…
Bizde Hacı Bektaşi Veli ve Hz. Mevlâna öncülerdendi, akıncı…
Yetmedi…
Ama bu hareket ki inşallah başarılı olur belki Islama, dünyada hak ettiği yeri bulmasına yârdim eder…
Allah…
Ki nasıl bir ana ve babanın, çocukları üzerinde, bir aşığın, sevdiği üzerinde sürekli gözü varsa…
Sevgiyle, şefkatle bakıyorsa, benim ve bu insanların Tanrıları da öyle…
Tarih tekerrürden ibarettir…
Süreç onu göstermekte, arada 579 yıl var, altı yüz de…
Biz bugün İslamiyet adına ne yaşıyorsak, mesela Hristiyanlar bizden önce yaşadılar…
Elbette bizler arasında da kopacaktır bir savaş, dinci ile dindar arasında…
Elbet insan bulacaktır, ayırabilecektir kuzu postuna girmiş kurdu, ayıracaktır kılık değiştirmiş deccalı, Allah yolunda şeytana götüren yolu yürümeyecektir, yürümemelidir.

Bunun ILK adımı…
16 Nisan’da, deccala, şeytana, şark kurnazına HAYIR demek olacaktır…
Haberlerde, gazetelerde yüzüne dikkatli bakin lütfen, O yaratığın yüzüne dikkatli bakin…
Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzüne…
İnsanlıktan eser kalmış mi?
Şeytanlar yüzünde bilmem ne yapıyor, dikkatle bakınız, göreceksiniz!

Allah ve Şeytan…
İyi, güzel ve kötü olan…
Bize çok uzak, bize çok yakın!

😊 😊 😊

Bak böyle olabilir, boş ver, önce can sonra canan…
Sen ve evladın önemli, bana can lazım, bana can, sana can!

Gülüm o kadar küçüğüz ki, küçükler bir olmadıktan sonra…
Hatırla…
Ateş karıncalarını, Afrika’da ve Arslanları…
Her biri küçücük ama bir olunca Arslan bile korkuyor, kaçıyor.

Ölmüş eşek kurttan korkar mı? kurt değil aslında çakal

Sen sus gülüm ne kendini ne evladını tehlikeye at…
Ben hem kendi adıma hem sevdiklerim, kalbimde olanlar, bizim gibi düşünenler adına yazıyorum…
Anlayan anlıyor, hani…
Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az…
O misal, sen sus, birde seni düşünmeyeyim.

Ölmüşler

Ölmüşlerde ağlayanları yok gülüm, hala anlamadın mi manyak psikoloğum?
Kontrollü darbe…
Öteki yaygara, danışıklı dövüş…
Senin, benim gibi insanlar bir tarafını yırtsa, yazsa, anlatsa faydası yok…
Yazılan gelecek başa!

Not: Lütfen paylaşım dahi yapma, inan istihbarat çok ciddi yerden. Kendini düşünmüyorsan evladını, beni düşün ve şimdilik SUS!

Kudüs’te…
Bir gurup (aslında birçok grupla) tanıştım, oturduk konuştuk…
Yediyi anlattım insanlara, gözler patladı fal taşı gibi, çıkacaktı yuvalarından…
İçlerinden bir adam “kaynak gösterebilir misin” diye sordu…
Adim Önder Gürbüz dedim, kaynağımı açıklayamam, lazımsa kaynak beni göster dedim. Anlatsan da anlamazlar, insan…
Anlamak istediğini anlar!

İnsanın başka derdi olmasa bunlar yeter

Ne Isa ’ya yaranabilirsin ne Musa’ya…
Aslında her şey boşuna.

Dada ayni ben, Dayday anası…
Dada fedakâr, Dayday egoist, bencil…
Bizim tımarhaneden havadisler…
Annem geldi şimdi çocukların yanından, okullar tatil ya ne yer ne içerler…
Hep derim ya hani, etrafımı sarmış manyaklar, ben sadece deli…
Manyak var dünyada, delisi de var tabii, tatlı su manyayı da olur, O kendini bilir…
Ama hepsinin içeresinde en tehlikelisi hem manyak hem deli olanlardır.

Kardeşim ve kocası bu tip insanlardan, Allah gönüllerine göre versin, tutukları altın olsun…
Dayday hayvan hastası ve muhteşem bir sanatkâr, “adam” olacak çocuk bokundan belli olur derler ya, o misal daha çocuk yaşta çok güzel resim yapar. Veteriner veya ressam olursa hiç şaşmam. Bu ikisi sözde yetişkin ya, yarım akıllı çocuk ruhlu insanlar. Uydular çocuklara. Ev oldu hayvanat bahçesi.

Her yaptıkları, her yaşanan oluyor olay…
Hürrem, Sarıya tısladı, tırmıkladı, dün gece Hürrem ve Sari beraber yasatmışlar Dadanin yatağında sabaha kadar oldu mu sana olay. Yok civcivler yedi, sıçtı, üşüdü, sarıp sarmaladılar battaniyelere, olay.
Tavşan kaçtı, mahalle ayağa kalktı, Yeminle tüm konu komşu ayakta tavşan aradı, olay.
Bizimkiler ve çocukları tüm mahalleyi “esir” aldı, herkes bunlarla uğraşıyor, en başta ben…
Müdahil olmasam bile annemin bana anlatması yetiyor, stressin Allah’ını yaşatıyorlar bana…
Bilmiyordum bugün öğrendim…
Evvelsi gün sari, daha bebe sayılır ya, çıkmış ağca…
Miyavvvv, miyavvv inemiyor aşağıya, korkmuş…
Kardeş itfaiyeyi çağırmak üzereymiş, komşu yetişmiş uzun bir merdivenle imdada…
Hürrem kayıp olmuştu, sonradan damdan çıktı…
Kovmuştum benim evden, Hürrem ha bire sıçan getirince > hediye <, kayboldu ya ne vicdan azabı yaşadım anlatamam. Hap deli hup deli, bizim evdekilerin hepsi deli, bazısı hem deli hem manyak.

Civcivler…
Sözde Dayday bakacaktı, bencil “karı”, gitmiş kız arkadaşına…
Dada garibim…
Evde civcivlere bakıyor, fedakârlık var ya…
Ne Isa ’ya yaranabilirsin ne Musa’ya…
Aslında her şey boşuna.

Siyah – beyaz, Beşiktaş diyeceğim geliyor ama değil

Erkeklerin yüzkarasıyımdır, futbolla hiç mi hiç aram yok…
Ama herkes gibi, belki herkesten biraz çok hayatın içindeyim…
Yaşarım hayatı, yaşatırım elimden geldiği kadar maddi – manevi gücümün yettiği yere kadar sevdiğim insanlara. Korkarım, endişelenirim, telaşlanırım, üzülürüm, sevinirim, ağlarım…
Bazen istemeyerek de olsa ağlatırım…
Hepsi benim, hepsi bizler.

Kadın…
Erkeğe, çoluk – çocuğa…
Çoğu zamanda kendisine yeryüzünde cenneti de cehennemi de yaşatan, yaşatabilen varlık…
Erkeği rezilde, vezirde eden…
Evi ev, lokmayı lokma yapan, sevecen, candan, can ve canan, yâr ve yaren…
Komplike bir varlık, erkek onun yanında basit…
Sadece biyolojik varlığı ile değil, duygusallığı, duygularıyla, her şeyi ile bizlerden çok daha karmaşa…
“Güzel” olanda bu ya…
Bazen anlayışsızlıkla sadece başımızı sallar, ulan acaba gene ne yaptım diye düşünürüz…
Kadındır bizi düşünmeye, duygusallığa sevk eden…
Erkek tabiatıyla…
Varsa beyni, kalbi, midesi ve bacak arasıyla gidip gelen, siyah ve beyaz…
Kimi zaman hepsi birden kayar aşağıya, bacak arasına, vay halimize…
Çağımızda yine erkek dijital, sıfır ve bir arası gider gelir…
Kadın…
Oldum olası analog, her türlü hali alır.

Dedim ya…
Kant’a selam yollarım zıt kutuplar bir birini çeker…
Doğa kanunu…
Yine de ortak payda, ikisi de mıknatıs, kutuplar, düşünceler, duygular zıt olsa da…
Tut elimi, gel kollarıma gülümmm…
İnan ve güven bana.