Seferi nedir bilir misin? Sağlık yüzünden oruç tutamamak, hayat şartları…

Tanrının sana emanettir bedenin…
Ve yine Allah…
Sana ölüm ile yaşam arasında DOMUZ ETINI bile yemene izin verir…
İnanmıyorsan bana…
Sor güvendiğin HOCAYA!

Senin GÖREVIN…
Allah’ın istediği şekilde sağlıklı ve ahlaklı bir insan olmak…
Yaşamak ulan yaşamak…
5-6 yaşında bebelere başörtüsü takmak değil, okula giden sübyeni aç bırakmak değil…
Hafta sonları ne güne duruyor?
SÖYLE!

Peygamber Efendimiz bile tavsiye eder uy diye…
Alemin memleketinde SEN KIMSIN düzen bozmaya kalkarsın…
Söyle ULAN HAYVAN sen kimsin?
SIKERIM sizin Müslümanlığınızı, önce öğren, Allah der sana, EMIR EDER OKU…
Siz Müslümansanız bizler gâvur muyuz?
Oku ulan hayvan önce oku, öğren dinini ondan sonra hala yapabiliyorsan böyle rezillikleri yap…
Yap da göreyim seni!

Almanca bilmeyenler için, öğrenim kurumları zorda…
Oruç tutan öğrenciler yüzünden…
Veliler talep ediyormuş, bak burada talep var, hayret ya…
Öğretmenler Ramazan boyu sınav yapasınmış, zorlanasınlarmış öğrencileri…
Yüz vermişler kadıya…
Gelmiş sıçmış halıya!

Ya hep diyorum, O iki şahsiyetsiz rezil içinde geçerli…
Almanlar…
Siktir etmeli böylelerini, bak nasıl düzeliyorlar!!!

oku

O kadar şaşırdım ki ismen sadece Türkiye’den aranıyorum

Site ismimle diğer yerlerden…
Teşekkür ederim Uygur, Kazak, Türkmen kardeşler. Türkmenistan’dan, Aşkabat’mış…
Hepinize teşekkür ederim. Dünyanın dört bir tarafınadır teşekkürüm. Xinjiang ya Xinjiang…
Ben de diyordum Çinlilerin benimle ne işi olur?
Suudi Arabistan…
Bak Arap kardeşim…
Sana köpek demiyorum, nasıl ki İngiliz, Amerikan siyasetini yeriyorsam, Arap coğrafyasında siyasete soyunan ve sorumlularadır sözlerim. Halk ile benim ne işim olur?
Bilmez miyim…
Bunca halklar tanımışım, bilmez miyim aslında senin de benden yok farkın!
Ama başımızdakiler var ya…
Onlar farklı, senin, benim ilgimizi kemiğimizi eritenler ONLAR bizi bize düşman edenler…
Senin de derdin evladın, geçimin benim de bizim de…
Dedim ya yok seninle benim aramızda bir fark. Dur demek lazım seni, beni, bizi sömürenlere…
Dur demek lazım bizi birbirimize düşman edenlere!

Güney Afrika ya Güney Afrika…
Üniversiteler, insanlar…
Önemli olan, gerçekten önemli olan her kesimden insana hitap edebiliyor olmam!

Örnekler:








Üzüldüm, ben ülkemizde beş neden bölgeye erişemiyorum?
Gümüşhane, Bayburt…
TunceliIğdır…
Bitlis, Batman gibi. Neden?
Bunun mutlaka nedenini öğrenmeye çalışacağım.

### Okuyorum sözde büyüklerimi, gazetecileri ### ve düşünüyor Önder, belki yanılıyor ama düşünüyor, kıyaslıyor

Ne kadar mutlu oldum, bildiğimin bir kez daha teyidi…
Her “türbanlı” Atatürk düşmanı değil her başı öyle veya böyle örtülü. Iman hatipli kız öğrencileri ve Atatürk’e gösterdikleri ilgi, yürekten. SAMIMI!

Başlamıştım, bitiremedim. Dün…
Kulübe bile gidemedim. O kadar kötüydüm…
Bugün biraz devam ettim, Soner Bey…
Gazete aldım bir saat kadar önce…
Sanki kalp kalbe karşı, anlatmaya çalıştıklarımı farklı bir dile ile anlatmış…
YAZMADIGI…
Ama çok önemli olan üst üste kazanılan seçim sürelerinin kısıtlanması kadar…
Lider…
Ve yaş haddi!

Hatırla rahmetli Ecevit’i…
Rahşan’ın maskarası oldu koca Karaoğlan

Bu yüzden başladığıma devam etmeyeceğim AMAAA…
Yazarlar, gazetecilere şu çağrıyı yapmadan da susmayacağım:

Nil nehrinden Fırat’a*, ne farkı var Turancılıkla?

Hayalperestler her toplumda var…
Türk’e, Türkün evladına acımıyor, evladının hakkini aramıyorsun Filistinlinin aradığın kadar!
Gittim gördüm diyorum sana…
Kendi gözlerimle…
Kendi kendinin doktoru olmak için gayret göstermeyene ben mi acıyacağım?

Sen ne dersen de neyi iddia edersen et…
Adamlar…
YOKTAN, var ettiler ve ben bu gayrete, sadece saygı duyarım!

* ne demek istediğimi anlamadın değil mi?
Rivayet edilir…
Büyük Israil hayali!

Bu konuda ek bilgi, MUTLAKA okumanı tavsiye ederim:

http://www.danielpipes.org/247/imperial-israel-the-nile-to-euphrates-calumny

Önce Soner Bey, Bekir Bey, Rahmi Bey

Güç sarhoşluğu
16 Mayıs 2018

Çoğunuz anımsar:
Tarih: 10 Şubat 1987.
Başbakan Turgut Özal ABD/Houston’da kalp ameliyatı oldu.
Özal, 30 Mart’ta Türkiye’ye döndü.
– Döner dönmez TBMM gündemine Anayasa değişikli¬ğini getirdi.
– Yasaklarının devamını istediği Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş’in TRT’ye çıkmasına da yasak koydu. Danışmanını TRT genel mü¬dürü yaptı. İşadamı Asil Nadir’i medyaya soktu.
– Siyasi yasaklar kalktığı gece erken seçim kara¬rı aldı.
– Türk Ordusu’nun komuta kademesinin değişimine “el atarak” istifalara sebep oldu.
– Futbola karıştı; Bursaspor, Antalyaspor, Kocaelispor ve Diyarbakırspor’un Birinci/Sü¬per Lige alınmasını emretti.
– Seçimi kazanır kazanmaz ardı ardına zamlar yapmaya başladı. “Seçimden önce zam yapacak kadar enayi değiliz” dedi. Cumhuriyet ta¬rihinde döviz ilk kez bin TL’yi aştı. Sansür-sürgün gibi otoriter yasakçı kararnameler çıkardı.
Uzatmayayım…
Türkiye’de işler pek yolunda gitmiyordu. Özellikle ekonomi¬de alarm zilleri çalıyordu.
Başbakan Özal’ı destekleyen¬ler arasında şu konuşulmaya başlandı:
– Özal çok değişti…
– Nerede o liberal-hoşgö¬rülü Turgut Özal?
– Özal diktatör olmaya mı çalışıyor? Vs.
Kimilerinin iddiası şu oldu:
– Kalp ameliyatı insanın hu¬yunu değiştiriyor; Özal’ın bu sertlik yanlısı yeni hali ame¬liyat sırasında 35 dakika ma¬kineye bağlı kalmasından!
Aslında mesele başkaydı…
10 YIL SINIRI
Ian Robertson (d. 1951)…
İskoç/İngiliz psikoloji profe¬sörü.
Uzmanlık alanı, beyin fonksiyonlarıyla davranışsal değişim ilişkisi.
250’den fazla bilimsel makale, üniversitelerde ders olarak okutulan 10 bilimsel kitabın sahibi.
Sanırım bir kitabı dilimize çevrildi:
“Zafer Sarhoşluğu/ Güç Beynimizi Nasıl Etkiler?”
İktidar gücünün politik liderlerde nasıl davranışsal değişimlere yol açtığını ele aldı.
– “İktidar/politik güç, li¬derlerin beyinlerinde tes¬tosteronu artırır; testosteron beyindeki kimyasal haber¬ci dopamini artırarak stratejik düşünmeye ve önseziye yol açar.
– “Ancak iktidar denetlen¬memişse veya iktidar sü¬resi çok uzunsa, neredeyse kaçınılmaz olarak beyin işlev¬lerini çarpıtarak yargı bo-zukluğuna, vazgeçilmezlik yanılgısına, risklere karşı kör olmaya ve duygusal duyarsızlığa yol açar.- “İnsanlığın zekâsı, gücün liderler üzerindeki bu olumsuz etkilerine gem vurabilmek için yöntemler yaratmıştır: Serbest seçimler, liderler için sınırlı görev süresi, özgür bir basın ve bağımsız yargı gibi demokrasi araçları.
– “Güç üzerindeki bu kısıtla¬malar aşırı bireysel gücün zehrine karşı bir panzehir gibi iş görür…”
Profesör Ian Robert¬son, iktidar sahiplerinin ellerinde tuttukları gücü za¬manla anlamsız yönde kullan¬dıklarından yola çıkarak, gü¬cün sarhoş edici özelliğini bilimsel açıdan ele aldı.
“Zafer Sarhoşluğu” kita¬bı, iktidar sahibinin niçin diktatörleştiğini biyolojik ve psikolojik bulgularla açıklayan bir çalışma oldu.
Bu nedenledir ki:
Kimi ülkeler bir liderin ikti¬darda kalma süresini 10 yılla sınırlıyor!
MASKELİ BALO
Şunu sormalıyız:
Seçmen “güç sarhoşu” liderlerde neden ısrar ediyor; yanılgılarını göremiyor mu?
Kuşkusuz çok yanıtı var bu sorunun! Ama madem psiko¬lojiden girdik oradan devam edelim… Seçmenin çocukluğu¬na dönelim!
Çocuk kendini değerli-özel hissedip, benlik saygısını artır¬mak için ebeveynini idealize eder/mükemmelleştirir:
“Benim babam senin babanı döver!”
Peki…
– Ya çocuk ebeveynini idea¬lize edememiş ise,
– Ya çocuk ebeveyni ile yeterince duygusal yakınlık kuramamış ise,
– Ya çocuk ebeveyninin gücü ve saygınlığından besle¬nememiş ise,
Neler olur?
Şu olur:
Yaşamının sonraki dönem¬lerinde bunu telafi etmeye çalışır!
Bu kişi sıklıkla birilerini ide¬alize eder; onu çok özel ve üstün biri olarak algılar!
Dava arkadaşı, yanda¬şı, hayranı, seçmeni olarak, çocukluğunda elde edemediği öz/benlik saygısını onarmaya çalışır.
Gerçekler ne olursa olsun; ebeveyn yerine koyduğunu daima yüceltir ve mükemmel¬leştirdiği liderinin muha¬liflerini sürekli küçümser/küçültme davranışı sergiler.
Diğerini küçümserken ken¬dini değil, idealize ettiğinin/li¬derinin üstün olduğunu söyler/yazar. Bu aslında…
“Benim babam senin babanı döver” sözünün erişkinlikte¬ki yansımasıdır!
Kendi adına kibirli davrana¬maz ama liderinin kibrin¬den beslenir!
Evet… Kibirli insanın/lide¬rin etrafında toplanıp, onun tavırlarını destekleyenle¬rin tek gayesi var; eksik olan benlik saygısını telafi etmek.
Yani, korkak adamın “mas¬keli balosu”dur bu!
Ruhu yaralı bu kişi; lide¬rinden ve kendisi gibi olan¬lardan beslenerek toplumun geri kalanına karşı dayatmacı, burnu havada, büyüklenmeci, küstah tutum takınır! (Özellik¬le yandaş medyada ne çok örnekleri var!)
Şunu da eklemek şart:
İleri yaşlardaki öz saygı ara¬yışı doyumsuzdur; kişinin aç- yaralı ruhu doymak bilmez.
Bu sebeple, “kibir ittifakı” gün gelir yıkılınca kendi¬ne yeni Özallar, yeni Erdo¬ğanlar aramaya başlar!
Bu politik devranın sürgit devam etmemesi için ruhsal doygunluklara ulaşmış seç¬menlere-liderlere ihtiyaç var!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/guc-sarhoslugu-2409462/

Mikrofonda domates!..

“Demokrasi” denildiğinde, o iki kişiden birine bir şey ifade etmiyor…
Nitekim Demokrat Parti 60’lı yıllarda, “demokrasinin” ilk harflerini “demir” yapmış, son iki harfi “at”a çevirmiş, “Demir kırat” demişti, anlasınlar diye…
Parti bayrağında da at vardı zaten…
“Demir kırat geliyor” dediklerinde saman çuvalını alıp koşanlar oldu dediler…
*
“Laiklik” denildiğinde de ona bir şey ifade etmiyor…
Televizyon muhabiri sordu:
“Laiklik nedir?..”
“Yani müstahak” dedi..
*
“Basın ve ifade özgürlüğü” denildiğinde, ona bir şey ifade etmiyor…
Ömründe gazete okumuş değil…
Evine giren tek gazete, tamirci ayakkabıları, kasap eti hangi gazeteye sardıysa…
*
“Gençler ölüyor” denildiğinde…
“Allah razı olsun, hepsi cennete gitti” diyor…
*
“Hırsız” de…
“Çalsın ama iş yapsın” diyor…
“Yalancı” de…
Doğrusunu bilmediği için fark etmiyor…
“Talancı-yağmacı” de…
Kendisi hazinenin malına konmuş…
*
Ama anlayacağı şeyler var:
Domates…
6 lira…
*
Seçimlerin en belirleyicisi ekonomidir…
İlk kez ekonomi tüm sorunların önünde… Çarşıda-pazarda yaşam durdu sanki… Çöken piyasa, orta ve az gelirlilerin başına dökülüyor… Para kazanmak zorunda olan babalara, mutfaktaki annelere sorun… Pahalılık sohbetlerin tek konusu… Ramazan ayının denk gelmesi iktidar için ayrı bir şanssızlık…
Peynir 28 lira, zeytin 30 lira…
*
“Cari açık, dengesiz bütçe, kamu israfı, örtülü ödenek, dış borç” denildiğinde, onlar için bir şey ifade etmiyor…
Ama “Domates 6 lira” de…
Bak…
Anlaşıldı…
*
Al domatesi çık kürsüye muhalefet…
Domatesi göster…
Yeter…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/bekir-coskun/mikrofonda-domates-2409413/

İmam hatipli kızlar Atatürk kuyruğunda!
16 Mayıs 2018

Mustafa Kemal Ulusu, Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun oğlu… Yıllarca Atatürk’ün tüm yurt gezilerine katılan Nuri Ulusu, tuttuğu notları ölümünden önce oğluna emanet etti. Kemal Ulusu da bu notları değerlendirerek “Atatürk’ün Yanıbaşında” adlı anı kitabını yazdı.
İlk defa 2008 yılında basılan bu kitabın çok sayıda baskısı yapıldı.
Kitabın yazarı Mustafa Kemal Ulusu o günden bu yana, İngiltere, Almanya ve Azerbaycan dahil birçok ülkede Atatürk konulu konferanslar verdi.
Birkaç gün önce Sarıyer İmam Hatip Kız Lisesi’ne davet edildi.
Ulusu, liseli kız öğrencilere Atatürk’ün dehasını anlattı. Bir öğrenci sordu:
“Siz Atatürk’ün ‘Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur‘ sözünü dile getirdiniz ama o sigara ve içki içiyordu, değil mi?”
Kemal Ulusu:
“Konuşmamda ‘O da bir insan tabii ki‘ demiştim. Sevaplarının çokluğu yanında hataları da olacaktır. Keşke içmeseydi de bir 30 yıl fazla yaşayıp ülkeye daha çok faydası olsaydı” diye cevap verdi.
Öğrenci “Keşke hocam, keşke!” diye iç çekerek Atatürk’ün erken ölümüne olan üzüntüsünü belirtti. Yüz ifadesinden duyguları açıkça belli oluyordu.
Söyleşiden sonra Kemal Ulusu “Atatürk’ün Yanıbaşında” kitabını imam hatipli kız öğrencilere imzalayarak verdi. İlgi o kadar büyüktü ki, öğrenciler Atatürk kitabı için uzun bir kuyruk oluşturdular.
Kemal Ulusu “Hepsinin de gözlerinden ve alkışlarından Atatürk’lerini ve ülkelerini ne denli sevdikleri belli oluyordu. Okuldan içim umut dolu olarak ayrıldım” dedi.
AKP’YE SORULAR!
Hayati seçimlere 39 gün kaldı…
Günler nasıl da hızla eriyip bitiyor!
İYİ Parti Ankara 2’nci Bölge aday adayı olan gazeteci bir arkadaşım var… Orhan Uğuroğlu… Uzun yıllar Günaydın Gazetesi’nde beraber çalışmıştık. Yurtsever bir gazeteci olan Orhan Uğuroğlu 16 yıllık AKP iktidarına soruyor:
* Vatanımızın toprağı olan 18 Türk adasını Yunanistan’a neden kaptırdınız?
* Devletin her kademesine FETÖ’cüleri yerleştirerek neden bu ülkeye 15 Temmuz Darbe Girişimi acısını yaşattınız?
* Reza Zarrab’ın bakanlarınıza rüşvet verdiğini Amerika’da itiraf ve iddia etmesi üzerine neden haklarında dava açmadınız? Bakanlarınızın Yüce Divan’a gidip yargılanmalarını Meclis’te AKP oyları ile neden engellediniz?
* Bu ülkenin kahramanları olan subay ve astsubayların, yönetici ve aydınların, Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Şike gibi kumpas davalarla esir alınmalarına neden müdahale etmediniz?
* Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “Silahlı terör örgütü kurma” suçundan tutuklanmasına, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yaptığınız gibi neden müdahale etmediniz?
* Kozmik odaya girilmesine, devletin sırlarının FETÖ’nün eline geçmesine neden engel olamadınız?
* Gazetecileri hapse atarak, fikirlerinden dolayı yıllarca haksız ve hukuksuz şekilde neden mağdur ettiniz?
* Açlık sınırı altında yaşayan milyonlarca insanımız için hangi fabrikaları kurdunuz?
* Milli Eğitimi neden berbat ettiniz?
* İşsizliği neden önlemediniz?
Evet, İYİ Parti aday adayı Orhan Uğuroğlu bunları soruyor. Hangi AKP’li cevap verebilir ki? Hiçbiri yanıt veremez!
GÜNÜN SÖZÜ
Tavuk hırsızlarından hiçbir zaman Köroğlu ya da Çakırcalı çıkmaz!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/rahmi-turan/imam-hatipli-kizlar-ataturk-kuyrugunda-2409469/

Bana bak Hande Fırat

Kimin, neyin altından kalkıyor, kalkmaya çalışıyorsun bilmiyorum AMA…
Milleti yanlış yönlendirme…
İnsanı ilişkiler içeresinde iletişimi kestin mi…
Iş bitti!

Halbuki diplomasinin birçok yol ve yöntemi vardır…
Bir yandan işi bitirmeden tepkini verir, öte yandan karşındakinin üzerinde etkili olmaya çalışabilirsin…
Örgende gel kızım, örgende gel…
Yatakta sevişmeye benzer…
Affedersiniz, çok özür dilerim…
Salt bacak açmakla, doğurganlıkla, yemek – temizlik ile uğraşmakla ne ana ne kadın olunmuyor!

Çok özür dilerim, sıkılıyorsun, sikiliyorsun meselesi

Özellikle yurtdışı Türklerinin yaşadığı bir sorundur…
Bir kez daha demin gündeme geldi, düzeltim tabii hemen…
DIKKAT buyurunuz lütfen…
Mesela cep telefonlarında…
Benim hatam, sisteme Türkçeyi yükledim ama birincil, aktif olan dil Almanca…
>>> Klavye dili Türkçeyi yüklemeyi unutmuşum <<< Sistem dili başka, klavye dili başka… İki dil yüklediniz örneğin cebinize, yazarken diller arası seçim yapabiliyor… Böylelikle utanılacak yanlışlıklara sebep olmasınız bundan sonra!

Sayın İnce’ye bir tavsiye

Seçim vaatleriniz…
Daha mantıklı, sade, daha gerçekçi olmalı…
Bu sözlerim aynı zamanda O kadın için de geçerlidir.

Üstü kapalı dedi O kadın…
“Yanlışlar düzeltilecek”
Yürek Hanımefendi, yürek bu çağrı sizin içinde geçerli Sayın İnce…
Anlayan olur anlamayan olur…
Açık konuşacaksın, net…
Hırsıza hırsız diyebilme yüreğine sahip olacaksın!

Filistinlilere, Türk gençliğine tavsiyem

Yıllar öncesi yine yazmıştım, tekrarlıyorum…
Zaman gelir eline silahı alırsın, gün vardır…
Mahatma Gandi gibi direnirsin…
Efendi gibi sadece durursun, bıkmadan usanmadan durusun AKSaray önünde…
Duran adamı hatırla…
Kadınsan…
Alırsın yaşlı ana ve babanı, bebeni…
Durursun dikenli teller önünde…
Sadece durursun, sesiz beklersin bıkmadan usanmadan!

Bak ne diyor pezevenk…
HAMAS terörist değildir diyor, ellerinde senin kanın var, senin…
Bebenin!

İnan bana…
İnan…
Seçimleri kaybetmemek için KEDILER önde gelmek üzere her türlü yolu ve yöntemi deneyecekler…
Hazırlıklı olmalısın. Demirtaş’ı serbest bırakın, takdir ettim O kadını…
Oylar…
İster istemez İnce’ye!

Bakma bana…
Benim bir elimde silah bir elimde çiçek olur…
Yüreğim, her zaman…
“Yurtta sulh, cihanda sulh” der!

Dün kafamı kurcalayan bir konuyu etraflıca araştırdım

Somut veriler ve kendi şahsi tecrübelerimi de içine katınca şu sonuca vardım:

Hatırlı okuyucularım bilirler…
Tecrübe…
Benim için esastır. Hayatin öğrettikleri, deneyimler…
Bu tecrübe birikimi haliyle yıllar içeresinde oluşuyor. Hayvanlar âlemine bile baktığımızda bu birikimin önemini anlayabiliyoruz. Liderlik…
Genelde canlılar içeresinde deneyimle kazanılıp “hiyerarşik” düzen içeresinde yükselmeye sebep olurken, akıl, vicdan ve bilinç sahibi bir canlı türü olan insan için bu kıstasları daraltmak, farklı düşünmek gerektiğine inanıyorum.

Hayvan, insan kıyasına baktığınızda bu açıkça görülmektedir…
Örneğin bir fil sürüsünü ele alalım, erkek filler belli bir yaşa geldikten sonra sürüden ayrılır ve sadece çiftleşmek için tekrar sürüye döner. Dişilerden biri…
Yaşça büyük olan sürüyü yönetip, yönlendirir. Mevsimlere göre nerede ve ne zaman en bol içecek ve yiyecek bulunur bilir(!)

Bu yılların verdiği tecrübedir. Deneyimler, öğrendikleri ve bilindiği üzere fillerin hafızası çok güçlüdür.

Fil örneğinden de görülebileceği gibi bu tür “liderlik” vasıfları ve deneyime dayanan yaşam birikimleri hayvanlar aleminde hiyerarşiyi belirler.
Gelelim insanlara, burada da yaşın verdiği tecrübe önemli olmakla birlikte…
Güzel bir özdeyişimizi hatırlatmak isterim: „Akıl yaşta değil baştadır“
Bence insanlar ve hayvanlar âlemini birbirinden ayıran önemli olgulardan biridir(!)

Çünkü insan…
Ayriyeten birde geleceğine yönelik tasavvurlarda bulunabilir. Bilinçli olarak hayal eder “rüya” görür diye yazmadım. Bilim ispatlamıştır ki hayvanlar âleminde de kimi canlılar rüya görür. Türkçemizin azizliği…
Hayal kelimesi “rüya görmek” veya tersi anlamında kullanılabileceği gibi ileriye yönelik soyut bir “düşünceler manzumesinin” belki somut bir hal almasına vesile olabilir. Hani…
Özellikle sorumluluk taşıyan insanlarda, isterseniz lider diyelim vizyon denilen uzak görüşlülük aranır ya onun gibi.

Dikkat edin bak…
Bana hak vereceksiniz, çevrenizdeki “büyüklerinize” dikkat edin…
Bu insanlar uzun yaşam süreleri içeresinde edindikleri deneyimlerinde etkisiyle bir tarafta bıkkınlık öte tarafta bezginlikle birlikte içlerinde bir kin ve öfke birikimi oluşturuyorlar. Benim bildiğim kadarıyla, yani yanlış biliyor olabilirim, bilim hayvanlar âleminde bu iki “duyguyu ve etkileri” kanıtlayabilmiş değildir. O halde kin besleme ve bu kin duygularından oluşan öfke, uzlaşmazlık insana özgü bir tutum olsa gerek.
Yine bir özdeyişimizi hatırlatmakta fayda var:
“Keskin sirke küpüne zarar”

“Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!”

Böyle diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Ve gençliğe sesleniyor, OKU…
Bu sözlerini tekrar oku, MUTLAKA oku, geçip gitme…

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi
„Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!“

Nasıl ki gençliğin kanı kaynar…
İhtiyarlarında “kanı donar”, olayları algılama ve gereken orantılı tepki verme reaksiyon süreleri uzar…
Gençlik her ne kadar sabırsızlıkla ve genelde son tahlile kadar düşünmeyip, ölçüp, biçip tartmadan harekete geçerse, ihtiyarlar…
Tepkilerini, kendilerini hayatlarında edindikleri > negatif < izlenimlerden soyutlayamadan, gerçi tecrübe ile ortaya koyar. Ne biri ne diğeri doğru olandır…
At gözlüğü…
İkisine de yakışmayandır.

Saygı…
Öyle kıymetli bir değerdir ki çok dikkatli, ölçülü ve sadece hak edene gösterilmelidir…
Yine tepki…
Orantılı ve ölçülü bir insanın onuru kadar önemli olmakla birlikte yerinde ve zamanında verilmeli…
Bunun bir benzeri şeffaflık ve hesap sorulabilme ve sorma alışkanlıklarıdır…
Evet…
Bana göre bir insan karşısındaki insana yönelik şeffaf ve hesaplanabilir olmalıdır, dostane bir tutum önemlidir bence. HALIYLE…
Bu bir ütopyadır, bir hayal. Sadece benim gördüğüm bir rüya…
Ne şeffaf olabiliyorsun ne hesaplanabilir, olduğun anda hem hayatin gerçeklerine ters hem insan denilen bunu anında art niyet ile kullanmakta.

Belki beni şimdi anlarsın?
Neden kimi şeylerimi anlattığımı, birincisi senin gibi bir insan olduğumu, yüksek perdeden > ötemediğimi < göstermek için ikincisi beni ve sevdiklerimi tanıyıp beni anlayabilmen içindir tüm bunlar.
SONRA…
Hayatımda o kadar çok aptallık yaptım ki ders almanı isterim…
Bilirim…
Her insan ille kendi aptallıklarını yapacak ki BELKI öğrensin. Bak kardeşim…
Coğrafyamızın, kültürümüzün genel bir yanlışı…
Olur olmaz herkese saygı…
Yine olur olmaz her >>> kuzu postunda kurda karşı <<< gösterilen güven, ortaya konan inanç…
Bir o kadar…
ÇOK ÖNEMLI, lütfen kimse yanlış anlamasın sözlerimi…
Yüce dinimiz, din ile…
Bir yerde bile bile, Allah lilah ile…
Kimi açıkgözün ağzımızı, yüzümüzü, gözümüzü…
Sikmesi…
Cehaletimizden, bilgisizliğimizden faydalanıp, bir yerde temiz kalpliliğimizden…
Bizleri aldatıp, kandırması!

Mümkün olan en basit sözlerle anlatmaya çalıştığım…
Demokratik bir sistem içinde…
Şeffaflık kadar önemli olan hesap sorma, tepkidir…
VE…
Başına seçtiğin “liderin” yaşı…
Sağlığı ve kadrosu…
Unutma, ”sağlam kafa sağlam bedende olur” özdeyişini…
İnsanız…
Hepimizin doğruları ve yanlışları olur…
Önemli olan aile liderin olsun, siyasi liderin olsun…
Kim olursa olsun…
Eleştirileri birincisi kabullenip, bu eleştirilerin haklılığını görebilme kabiliyeti…
İkincisi…
Gerekli hallerde, yoğun veya çok önemli yanlışlar karşısında istifa mekanizmasını devreye sokabilmesi.

Bunu yapmayan, yapamayan lider değildir unutma…
Çünkü lider olan, lider önce BIZ sonra BEN diyebilendir.

Devam edecek…


+