Dün bir resmi evrak aldım…
Posta kutusu korkulu rüyam, oldum olası, hani validem benim için der ya “fuzuli işler müdürü”
Fuzuli, abuk zubuk, akla – hayale sığmayacak işlerle uğraşır, işler gelir başıma…
Çok şükür ki yalansız şimdiye kadar başıma gelenlerin neredeyse hepsinin üstesinden gelebildim…
AMA…
Artık ne gücüm kaldı ne takatim. En çokta çalışamamam, maddi, elimin ayağımın istediğim gibi oynayamaması beni çok yıpratıyor. Alışık değilim böylesine, Allah beterinden korusun.
Beynimden vurulmuşa döndüm…
Hani diyesim var, “Hocam çalışmadığım yerden sordun”
Ancak hayat dediğin en büyük öğretmene de bu söylenmez ki…
Hesap – kitap insanıyım, plan – program…
Düşünen insan(!?), en azından düşüldüğünü sanan…
Güvenlik, öngörü, olabilecekler, ihtimaller…
Kendi güvenliğim, sevdiklerimin, bana inanıp kendini bana emanet edenlerin…
Mektubu > yârim – yamalak < okumamla birlikte şimdiye kadar hiç his etmediğim şekilde boşaldım…
BITTIM…
Gözlerimi açık tutamıyordum, uzandım, bayağı bir uyumuşum…
Ondan sonrası…
Düşün, düşün b.ktur işin!
Beterin beteri var, Allah beterinden cümlemizi korusun.
Eski Önder ölmemiş olsa…
Korkmam Allah’ın yardımı ile üstesinden gelemeyeceğim yok gibi ama Önder öleli yıllar oldu…
Ve bu Önderi hiç sevmiyor, hatta nefret ediyorum kendisinden, halinden…
Bakalım ne olacak? Allah benim ve sevdiklerimin, sizlerin yardımcısı olsun.
Hiç ama hiç düşünmediklerim, hayal dahi etmediklerim geliyor başa…
Ve düşünürüm…
Ve hayal ederim, akla gelir Diyojen…
Kendimi ona benzetirim bazen, tabii O kim ben kimim, kıyas dahi, hayal dahi kabul etmez…
Ama bana güzel bir örnek, kendimi onunla özdeşleştiririm…
Evet…
Doğrusu insan, adam diye tercüme ediliyor ülkemizde ama doğrusu insan!!!
Diyojen bir filozof, bir düşünür, bilge bir insan, felsefeci, Yunanlı…
SINOPLU…
Günün birinde filozof elinde fener ile Atina sokaklarında güpegündüz dolaşırken görülür, sorarlar kendisine:
“Efem, bu ne hal? Güpegündüz dolaşırsın yanan bir fener ile sokaklarda” diye…
O da cevap verir…
“İnsan arıyorum, bir insan!”
Kendisiyle ilgili başka rivayetlere göre…
Yine günün birinde insanlar diye haykırır sokak ortasında, sesini duyanların yanına gelmesi üzerine…
İnsanları çağırdım, döküntüleri, ayaktakımını değil diye gelenleri bir sopa ile kovalar…
Bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: Ben bir serseriye yol vermem, der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: Ben veririm!
ANLAYANA
Kendime sormadan edemiyorum…
Ülkemizde olsun veya mesela Amerika Birleşik Devletleri’nde…
Devlet güvenliği dendiğinde…
Hani sözde tehlikede…
Acaba gerçekten devletin, toplumun güvenliğinden mi söz ediyorlar…
YOKSA…
O pis, adi…
Sözde siyasetçilerin ikrar ve istikballerinden mi?