En az üç bilinmeyenli denklem ve Carl Friedrich Gauß eliminasyonu

Ancak bugün gazete okuma fırsatım oldu, daha doğrusu bu fırsatı şöyle yarattım…
Ne var ne yoksa “fırlattım” kenara, yattım bir seksen divana ve başladım okumaya. Bu yüzden ancak bugün yazabiliyorum size Necati Bey.

Temennilerinize yürekten katılmakla birlikte…
Tespitlerinize, belki farklı bir bakış açısı veya şöyle ifade etmiş olayım…
Başka bir çerçeve, pencereden bakıyorum.

Şu atalarımız yok mu şu atalarımız…
Her tespitleri doğru olmasa, çağımıza uymasa bile o kadar çok sözleri var ki…
Her biri yerli yerinde!

Dere yatağında her biri ağır birer taş, ağır birer kaya. Su demiş olayım, kastım insan…
Su ister istemez bu ağır nesneleri yerinden kaydıramıyor – oynatamıyor, etrafından bazen azgın bir şekilde, kimi zaman usul usul akıp gidiyor. Ama hep bu kayaların, bu taşların “doğrultusunda”, yatağında.

Bu özdeyişlerden biri Efendim;
“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır”dır. Hiç kimsenin telaşa kapılmasına gerek yok, matematikten ahkam kesecek değim. İlgililere sadece bir ipucu verdim, merak eden bakar, öğrenir ve gerekli hallerde en az üç ve daha fazla bilinmeyenli denklemlerin nasıl çözüldüğünü öğrenir.

Bu güzel atasözünden yola çıkarak öncelikle kendimizden başlamak istiyorum…
Ortadoğu bataklığı denkleminde yerel aktörlerden Tayyipistan…
Bilinmeyen ve “hesaplanamayan” faktörlerden biridir. Öyle umuyorum ki aksini iddia edecek değilsinizdir. Beş dakika önce söylediği ile beş dakika sonra söylem ve eylemleri birbirini tutmayan bir “zat-ı muhterem”, bir herif, Tayyipistan gemisinin kaptan köşkünde.

Gemi…
Oldukça dalgalı, fırtınalı bir denizde seyir halinde(!)

Piri Reis misali…
Yol alıyor bu denizde, tabii ki Piri Reis’in tırnağı bile olamaz “bizim” kayıkçı çırağı ama…
Pek muhterem halkımız teveccüh göstermiştir bir kez kendisine. Okyanusun öte tarafında…
Sanki tek yumurta ikizi…
Bekler denklemin ikinci bilinmeyeni.

Çağdaş söylemle…
Popülistin, popülisti. Hani yine bir özdeyişi zahmete sokmuş olalım…
“İki cambaz bir ipte oynamaz” benzeri. Ki…
Bu cambaz, bu popülist gerçekten “bir dünya lideri”. Ekonomisiyle, askeriyesiyle, teknolojisiyle, dünya çapında gerçek bir nüfuzu ile etken ve etkili biri. Anlayacağınız…
Bizdeki gibi “Şeyh uçmaz, müritleri uçurur” değildir kendisi. Sözün özü, küresel bir aktördür.

Gelelim bu bilinmeyenlerle dolu denklemin üçüncü bilinmeyenine…
Yokkk…
Yok Efendim yok, Rusya değildir bu faktör!

Çok daha küçük ama bir o kadar etkili ve güçlü bir aktördür kendisi…
Yerel, yöresel, bölgesel ve kısmen küresel…
Gerçek bir güç. Özelikle teknolojik inovasyonlariyla (sürekli kendini yenileyen, geliştiren. Sürekliliği kaide bilen bir düşünce ve tasarım şekli) VE özellikle istihbarat örgütüyle çok güçlü bir ülke. Evet, maalesef bizim MIT gibi değiller, oturup porno izlesinler. Çalışıyorlar, canla – başla çalışıyorlar, vatanları için milletleri için. Ama buna sonra değineceğim, dönelim Rusya’ya…
Tespit edilmesi, vurgulanması gereken bir gerçek:
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Tayyipistan demedim…

Türkiye Cumhuriyeti yerel bir aktör olmakla birlikte, küresel etkileri olabilecek bir ülke!

Hep birlikte Napolyon’un sözlerini anımsayalım:
“Coğrafya, ülkelerin kaderini belirler!”
NOKTA

Valideden kalma, Rus yazarlarını çok sever kendisi…
DÜNYA KALISKLERI ARASINDADIR ÇOGU
Ruslara, tarihlerine, sağcı olmaktan çok solcu olmamada dayanan bir merakla salt edebiyatlarıyla, tarihleriyle ilgilenmedim, ilgilenmiyorum. İnsanları, sosyolojileri ve doğalarıyla da yakından ilgiliyim…
Karakter ve karakteristik yapılarıyla…
Siyasi çizgileri ve siyasetleriyle.

Putin…
Oldukça akıllı ve istikrarlı >>> bir devlet adamı <<< izlenimi ve görünümü vermekte…
Bu…
Birazda >>> danışmanlarının kalitesiyle <<< yakından ilgili olmalı…
Bizdeki gibi bir Kasımpaşa ayısı gibi…
Çizgisini…
İkide birde revize (yenileme) etme gereği duymamasından belli…
“Bizimki”
Sadece bildiğimiz saldırgan bir sokak köpeği, asaletten, soydan, bilgi ve bilinçten…
Asil bir kandan çok uzak bir serseri, bir siyasetçi, sadece bir politikacı değil kendisi.

Evet Efendim, siyaseti ve bir sonraki adımları oldukça zor hesaplanabilen…
Üçüncü bilinmeyen faktör Israil devletidir. Bu zibidiler gelene kadar oldukça akılcı bir siyaset izleyen Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri…
Israil devletini ne belki kendilerine gerçek bir dost edinmemiş olabilirler…
AMA…
Düşmanda kesinlikle etmediler!

Bizzat izlenimlerimdir, bizzat, kendim gittim, gördüm…
Şahidim…
Ne İsrailli ne Filistinli halkı, insanları bize düşman değildir. Aksine samimi bir sevgi ve dostça yaklaşmaktadırlar Türk denildiğinde, samimi, yürekten gelen bir sevgiyle.

Yanlış hayallerin…
Yanlış ve sapkın düşüncelerin, değerlendirmelerin…
Bir hayalperestin…
Kurbanlarıdır evlatlarımız, şehit düşen yavrularımız. Milyonlarca Suriyeli dururken ülkemizde…
Ne işi var Mehmetçiğin Suriye de?
Düşman ettik herkesi, düşman ettik herkesi kendimize!

2 eski stratejik ortak namlu namluya geldi!
10 Şubat 2018

Safranbolu’da binlerce insan, saf olmuş, tüm meydanı doldurmuştu. Allah rahmet eylesin Afrin’de şehit düşen Piyade Astsubay Kıdemli Çavuş Ömer Bilal Akpınar’ın Türk bayrağına sarılı tabutu omuzlardaydı. Meydanı dolduran on binlerce insanın üstten çekilmiş fotoğrafı, “Türkiye haritası” görüntüsünü vermişti.
Bütün vatan bir oldu.
Şehidine tutundu.
Aynı gün 2 eski stratejik ortak Türkiye ile ABD, namlu namluya geldi.
Dilerim!
Bu yazının başlığına koyduğum “2 eski stratejik ortak namlu namluya geldi” tespitim, yanlış çıkar.
Dilerim!
Türkiye ile ABD, Suriye’de bir savaşa tutuşmaz.
* * *
Şehit Kıdemli Başçavuş Ömer Bilal, Safranbolu’da son yolculuğuna uğurlandığı gün, Suriye’deki Amerikalı üç yıldızlı korgeneral, sadece 2 kilometre uzaklıkta mevzilenmiş Türk askerinin yakınına geldi, “Eğer bizi vurursanız (Türk ordusunu kast ediyor) biz de aggressive bir şekilde karşılık veririz” diye namlu gösterdi.
Bu üç yıldızlı general.
“Benim işim savaşmak” dedi.
O bir asker.
Onun işi savaşmak.
Emir alır.
Ve savaşır.
Belli ki aldığı emri tekrarlıyor. Ona Washington’dan “aggressive karşılık ver” diyenlerin söylediğini tekrarlıyor.
Aggressive şu demek:
Aşırı derecede.
Gözü karaca.
Gözü dönmüşçesine.
Tarihin sayfaları şahittir. ABD, “gözü dönünce” ve savaş cephede asker ile asker arasında devam ederken Japonya’ya sivil halkın yaşadığı şehirlere “atom bombası” attı. Ya da yine cephede asker ile asker savaşacak diye beklenirken Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a Adriyatik Denizi’ndeki savaş gemisinden 3 güdümlü bombayı; biri Belgrad’ın en büyük köprüsünü, biri Belgrad’ın TV kulesini, biri de Belgrad’ın elektrik santralini uçurmak üzere gönderdi.
* * *
Gözü dönmüş ABD, eski stratejik ortağı Türkiye’nin Safranbolu Meydanı’nda şehidinin yanında “Tek Vatan” olmuş milyonlarına namlu gösteriyor.
Türkiye Sırbistan değil.
Ankara da Belgrad değil.
ABD’nin “gözü dönünce” Akdeniz’deki 6. Filo’dan İstanbul’a, Ankara’ya güdümlü füze yağdıracak gücü var diye “Tek Vatan olmaktan” geri adım atacak değil.
Türkiye:
“Menbiç’e geleceğiz” diyor.
ABD:
“Karşılığını görürsünüz” diyor.
Türk- Amerikan ilişkileri “musalla taşına” yatırılmak noktasına geldi. Türk halkının “ABD’yi dost-müttefik görme” oranı yüzde 5’e indi. Her 100 Türk’ten 95’i ABD’yi düşman olarak görme eğilimine girdi.
* * *
Bu noktaya; ABD’nin Ortadoğu’da Rusya ve İran’ın etkisini en aza indirmek üzere kurduğu son strateji sonunda gelindi. Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırında “Kantonlara sahiplenerek” ve onlara silah sunarak, eğitilmiş ordu vererek bir “kanton koridor açmayı” planladı. Bu da Türkiye’de “Vatanın birliği ve bütünlüğünü” bozacak düşmanca bir girişim olarak tespit edildi. Sonunda “iki stratejik ortağın namlu namluya gelmesinde” dönülmeyecek noktaya varıldı.
* * *
Dilerim bu tespit boş çıkar.
Dilerim ABD, geri adım atar.
Dilerim bundan sonrası:
ABD ile Türkiye arasında.
ABD ile Rusya arasında.
ABD ile İran arasında.
İsrail ile İran arasında.
Suudi Arabistan ile İran arasında.
Sıcak savaş çıkmaz…

http://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/2-eski-stratejik-ortak-namlu-namluya-geldi-2213220/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Neden bugünlere geldik, bu durumlara düşük neden?

İnsanlar eskiden kelimelerin anlam ve önemine bir başka emniyet veriyormuş…
En azından birçok ailede bu böyleymiş, köy yeri dahi olsa…
Hani diyoruz ya “cahil – cühela”
Sen…
Kurban ol onlara…
Bu insanlar bile ayırt etmesini biliyorlarmış. Ne zaman bu ayrımı, ayrılmayı demiyorum ayırt edebilme kabiliyetimizi yitirdik bu millet, bu toplum bozulmaya başladı.

Eskiler bilirler, çocuk yetiştirirken…
Evladım, bu yaptığını sana yakıştıramadım…
Çocuğum bu yaptığın ayıp…
Yapma yavrum, karıncaları ezme, arıları öldürme. Allah’ın yarattığı faydalı canlılar bunlar…
Yapma günah…
Derlermiş. Gün geldi…
Ayıp gibi, sana yakıştıramadım gibi kelimelerin HEPSI olmuş…
GÜNAH…
Ve insan…
Ve toplum…
Ve Türk bozulmaya başlamış!

Tövbe etmesini bilmeli…
Kullandığımız kelimelere dikkat etmeli, anlamlarını bilmeli, bilinçli olarak kullanmalı…
Ciddi olmasını bilmeli, Allah’ın takdirini kazanmayı bilmeli.

Cüz X – Enfal 41 – Tevbe 93 – 48:25

dinle, özümse

Allah kimseye dert verip derman aratmasın

Allah cümlemizi beterinden korusun…
Onlar…
Her zaman bizlerle, en azından benimkiler öyle diyebilirim!

Fena bunaldım…
Büyük sıkıntılar içeresindeyim, her şey o kadar üst üste geliyor ki…
Hangi birine yetişeceğimi şaşırdığım gibi güç, kuvvet, akıl kalmadı…
Bitti, bitti. Tükendi.

Sağlığım başta olmak üzere…
Nereye ve hangisine!

Ben mi Ona, O mu bana söylemişti…
Söz vermişti hatırlamıyorum. İnanın yalan olur…
Hatırlamıyorum, hatırladığım…
Seninle gırtlak gırtlağa gelsek bile, bana kahvemi yapacaksın! Dediğim…
Söz mü?
“Söz!”

Altıncı his denilen var mı yok mu?
Ölmüşler yaşıyor mu?
Bizlerin yanındalar mı?

Allah…
Yüce Rabbim kendisi veriyor yine bu gibi soruların cevabını, nerede?
Kitapların, kitabında…
Tam tamına aktarmak iddiası olmadan, “ben onlara haberdar olmasını istediklerimden, haberdar ederim”

Uzun zaman oluyor, çok uzun bir zaman dilimi…
Belki sıpamın iki gün sonra yaş günü diye veya malum oldu Ona sıkıntılarım…
Allahımmm…
Nasıl özlemişim, bu gece rahmetliyi gördüm rüyamda…
Her zaman yediğim b.k…
O kadar seviniyorum ki heyecandan uyanıyorum. Ulan it, yat zıbar, uyanma!

Ya rahmetliyi ya babamı…
Ne zaman…
>>> çok büyük sıkıntılar içinde olsam <<<
Yanımdalar, girerler rüyama ve ben o sıkıntıları aşacağımı bilirim…
Tecrübelerle sabittir, sabit!

O kadar dalgınım, darmadumanım ki…
Onlar olmasa…
Ölmüşlerim ve yaşayanlarım…
Ben bir hiçim!

Hakan bey ve beyi bilinçli küçük yazdım, Allah insanı böyle yanıltır işte

Takdim edeyim Efendim…
Yıkama – yağlama, YALAMA uzmanlarından, CNN Türk muhabirlerinden biri…
Anlıyor efem, anlatıyor…
Evvelsi, yalama Profesör “Hanımefendi” gibi…
“Allah, yöneticilerimizin yardımcısı olsun (muş) çok zormuş işleri, çok”
Yalamada, yalaklıkta – yalancılıkta rekor kıracaklar…
Sana…
O Profesör unvanını verenin ben aklının ta ortasına s.çayım…
İstediğin, tek istisna muhtemel uzmanlık konunda bu eksi 2,5 gramla seninle tartışmaya…
Fikir teatisinde bulunmaya hazırım…
Yalama şırfıntı seni(!)

İşte aklı hocan böyleleri olunca, insan gerçeklerden elini ayağını çekince, ayakları yere değmeyince…
Sonuçları böyle oluyor…
Velhasılıkelam…
İşimiz gerçekten çok zor. Tayyip ordusu neden bu kadar yavaş ilerleyip neden bu kadar zayiat veriyormuş sorusu gelebilirmiş pek muhterem halkımızın aklına…
Bak sen şu Hakan Efendiye, çok bilmişe…
Pek muhterem milliyetçi gibi, hani anlatıyor ya bu sabah haberlerde…
“Başkanlık sisteminin ismi AY YILDIZ” olmalıymış “Yıldız, cumhurbaşkanı, ay ise etrafında toplanan meclis” miş, YETMEDI…
Mahalle karısı ağzıyla devam ediyor “Kıskanıyorlar” mış. Allahhh…
Belanı versin…
DIKKAT…
İşte bu zat, Hakan yalaması diyor ki…
“İşte pusu kuruyorlar (…), sivil halkı kalkan olarak kullanıyorlar (….) Ordumuz bu yüzen yavaş ilerliyor.“
>>> hani kazdıkları tünelleri göstermiştik ya, beş sene öncesinden izlediğimiz <<<

DANK, DANK, DANK!!!

Kafana dank etti mi?
Beş senedir bu tünellerin varlığı biliniyor, Tayyipistan yapımından haberdar…
Beş senedir elin g.tüne mi kaçmıştı Tayyip zibidisi?
Allah…
Yüce Mevla’m böyle yanıltır insanı.

NOT, ÖNEMLI NOT:
Unuttum yine, anlatırım sonra neden diye…
K NOKTA K…
Soruyor, daha sert muhalefet isteniyor. „Ne yapacaktık yani, cam mı kıralım, sokaklara mı dökülelim?”
ULAN HAYVAN…
Gerekirse EVET, sokaklara da döküleceksin, kapı kapı dolaşıp halka GERÇEKLERI anlatacaksın…
Memleket elden gidiyor…
Cam da kıracaksın, can da alacaksın…
Yeter ki millet ve vatan kurtulsun!

Büyük Makedon

İngiltere’de, İrlanda…
İspanya’da, Katalanlar…
Fransa’da, Korsika…
Belçika cadı kazanı…
Ülkemiz sapkın bir anlayış ve önceleri Ermeni, ardından Kürt bu sorun biter bitmez muhtemel bir Laz sorunuyla karşı karşıya kalacak olan, iki arada bir derede durumunda zavallı bir görünüm vermekte…
Yugoslavya paramparça…
Mesele makrodan mikroya geçiş. Mikro milliyetçilik…
Güzel bir örnektir masada kaybetmenin, tabii Makedonlar için değil…
Ders almak isteyen için güzel bir örnektir bu durum…
Yunanistan vetosuyla Makedonlar isimlerini değiştirmek durumundalar…
Evet, evet doğru okudunuz bir millet ismini değiştirecek. NATO’ya, Avrupa Birliğine girmek istiyorlar…
Yunanistan vetosuyla karşı karşıya kalıyorlar!

Ya birinden ya diğerinden vaz geçecekler!!!

Sorun…
Büyük İskender’in mirasçısı kim sorunu…
Allah…
Hepimizin Allah’ı…
Atatürk…
Hepimizin Atatürk’ü…
Selçukluda biziz, Fatih Sultan Mehmet’te bizim…
Büyük İskender kimin?
Kardeşim…
Anlaşın, orta yolu bulun!

İki çıban başı, Ortadoğu coğrafyasında…
Türkiye ve Israil, bizim Suriye’ye girişimiz, Israil’in elini rahatlattı…
Iran…
Bir tarafında Suudiler ile öte tarafta İsraillilerle meşgul…
Ölen bu coğrafyanın insani, ha Müslüman ha Hristiyan ha Yahudi…
Senin, benim, bizlerin komşuları. Ateş bacayı sardı…
Çatıdan çatıya sıçrıyor!

Bunu MUTLAKA izle

Ne güzel dedi kızcağız…
“Önce evet diyorsun, sonra âşık oluyorsun!”

Aşk evliliği mi…
Görücü usulü mü?

Şüphesiz…
İhtiyarların hayat tecrübesi, bilgisi…
Ne diyor pezevengin evladı bugün haberlerde?
“Ben değil, biz diyeceksiniz!” gelecek seçimlerle ilgili, İstanbul’dan korkuyor…
Yeni mi aklın başına geldi?
Işıne geldiği gibi konuşuyor her zamanki gibi…
Senin de bu gibi eğilimlerin var manyak psikoloğum, bencilik değil…
Nietzsche değil…
Biz, biz gülümmm biz…
Kadın olmak çok zor, dünyanın her yerinde zor…
Zorun üstesinden gelir insan olan insan…
Kadın olan kadın…
Gelir gülüm gelir, mutlaka gelir!

izle ve üzerinde düsün

Yok gülüm, yok

Hatırla daha geçenlerde yazmıştım, okuduğunu biliyorum…
Belindekine…
Kolundakine ve >>> ellerinin kavradığına, yüreğine kazıdığına <<< güveneceksin.

Dedim boş kaldı ellerim…
Demediğim…
Diyemediğim birde kendine(!)

Kendime güvenebilsem, sağlığıma…
İnan…
Çoktan “yeraltına” inmiştim!

İhtiyarlar…
Uyuya uyuya ölürmüş. Tabiri caiz ise…
Öküz gibi uyuyorum ki biliyorsun uyku denileni bilmem aslında…
Alman işte…
Bir şey diyemedim ama takıştım kadınla ki elim ona mahkûm…
İyi doktor dediğin çok zor bulunuyor biliyorsun…
Laf sokuyor ikide birde, gün gelecek dayanamayacağım vereceğim ağzının payını…
Hani kan aldırmaya gitmiştim ne dedi biliyor musun;
“Ben senden yaşlıyım, hala çalışıyorum. Sen emeklisin, senin aldığın parayı ödüyorum …”
Kadına bak…
Sanki ben istedim böyle olmasını, sanki keyfimden çalışmıyorum…
Ya benim yaklaşık otuz sene her ay ödediğim, hem de yüksek şekilde, çil çil ödediğim emeklim, sigortalar, vergiler ne olacak?
Bu ve buna benzer daha neler neler…
Kızamıyorum aslında, KIZAMIYORUM. Çünkü bir yerde haklı…
Coğrafyamızın insani…
Daya g.tünü devlete, yani sıra kaçak çalış…
Bin Mercedeslere, gel keyfim gel…
Bozuldu insan, bozuldu düzen bozuldu…
Allah…
Sonumuzu hayır getire!

Allah’ını bil hayvan, Allah’ını bil, bil tanrının sözlerini, bil

Bizi…
Bizleri bugünlere getiren cehaletimiz değil mi?
Değil mi ki ayak takımına, kör kütük cahile…
Hırsıza ulan hırsıza emanet ediyorsun devletin hazinesini, ülkeni…
Çocuklarının istikbalini…
Bak, Man adasından > aklandılar < bile, kendin pişir kendin ye…
İleri demokratik yöntemler ile s.kiyorlar hepimizi!

Ne diyeyim bilmem ki…
Allah’ın sevgisi, hoşgörüsü, bilgeliği…
Sarıp – sarmalasın seni!

Cüz VIII – En’am 111 – Araf 87 – 45:03

Bu da senin güzel hatırına kadın, başımın belası inatçı keçim. Kız seni YERIM

Özledim yürek paremi, özledim bir tanemi (…)
Cüz IX – Araf 88 – Enfal 40 – 49:06

dinle, özümse