Yıllar oluyor bu gibi işlerle uğraşmayalı…
Gerekte yoktu, ihtiyaçta his etmedim…
Tutuklanan Alman, bilişim güvenliği hakkında workshop veriyormuş tu…
Kısıtlı bir sayıda insana…
Yıllarca yaptım böyle şeyleri, şimdilerde uluorta > herkesin < okuyabileceği şekilde…
Dün gece tesadüfen bulmasaydım, yeminle kesin kararlıydım oturup kendim yazacaktım…
Çok şükür gerek kalmadı.
Hani hep derim ya herkes gider Mersin’e, Önder tersine…
Millet giyer kış günü çorap ben ise yaz…
Millet vurur kafayı duvara…
Önder, Önder olur muydu hiç vursa o da kafayı duvara?
Yokkkkkkkkkkkk…
Ben yaparsam, vurursam kafayı “farklı” yaparım, vururum, “fark atarım”
Ben…
Kafayla araba camı kırarım…
Birinci kazamda, utanarak yazıyorum çok başarılı olamadım…
Kırdım, yeminle arabanın ön camını kırdım…
Ama beyin sarsıntısını ancak ikinci dereceden gerçekleştirebildim…
Breh, breh, breh…
Ulan Önder daha iyisini gerçekleştiremedin mi?
Bu kadarcık mi geldi elinden?
İkinci “denememde”
Yeminle hem camı kırdım hem beyin sarsıntısını üçüncü dereceden gerçekleştirebildim…
Ne kalın kafalıyım!?
Üçün üstü yoktur!
Anlayacağınız ya hep ya hiç…
Medeni cesaret kardeşim, yaptıklarının bilincinde olarak, yaptığının tüm sorumluluğunu üstenmektir.
Fedakârlık güzel kardeşim yüreğindeki sevgiden kaynaklanan özveridir…
Vatana – millete, kadına, erkeğe, evlada, ana – babaya veya kardeşe…
Cesaret…
Ne büyük bir kelime…
Ben cesur muyum? Yok! Aslında korkağın tekiyim…
Hep mi böyleydim? Hayır! Gücümü yitirdim…
Maddi -manevi bittim!
Bu zibidi sürüsü, hani var ya baş diye seçtiğiniz ayak takımı…
Onlar…
Bendende korkak…
Resmen kokularının kokusunu his ediyorsun, ter tarafta…
Korkudan ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar, gerçek veya farazi…
Her yer düşman, her yer tehdit…
Paranoyadır bunun adı, sonu ise tımarhane!