Yine saldırı

Ülkemizde iki şehit, Amerika’dan gelen haberlere göre en azından 20 ölü, 100 yaralı…
Seçersen zibidi, getirirsen başa basiretsiz, yeteneksiz itleri…
LAF ebelerini…
Olacağı bu, sakin yakınma!

Anlaşılan “terör” değil…
50 ölü, 200 yaralı

Necati Beye açık mektup

Efendim,
Yazdıklarınızı severek ve ilgiyle okuyorum. AMA…
Lütfen…
Bir daha, en azından bu zibidi sürüsü “iktidarda” olduğu sürece…
Türk ve Cumhurbaşkanı kelimelerini…
Onu kast ederek kullanmayınız, özellikle Türk kelimesini, özellikle…
Aklımıza, milli birlik ve bütünlüğümüze, duygularımıza…
Türk kelimesi, anlam ve önemine neredeyse her gün küfür eden, tecavüze yeltenen birisine karşı bu şerefli, anlamlı kelimeleri kullanmayınız. Lütfen…
Rica ederim sizden.

Saygılarımla

Önder Gürbüz
Almanya
http://wordpress.gurbuz.net

Okunması isabetli olur

Keep the moment and looks forward

Gazeteci zaten…
Atatürkçü Allah’ın emri…
Muhalifi, muhalefeti imha, çıkan sesi…
Yok etmeli!

Allah’ın…
Kasımpaşa’nın…
Ayısı gasp etti, rehin aldı memleketi ve milleti.

Kalem mi…
Kılıç mı, hangisi daha güçlü?
Ruhun, sağlıklı ama üzüntülü bir ruhun kaleminden…
Yokkk…
Salt kelimeler değil ki onlarda aslında sadece birer çizgi…
Kalemden dökülenin mi gücü daha etkili, kalıcı yoksa…
Can alan, kan akıtan kılıcın mı?

Allah’ın gücünden sonra gelen güç…
Su…
Ateş, deprem, fırtına – kasırga ve benzeri…
Ya kelimelerin ya o çizgilerin, insan zihninden, ruhundan dökülen güzelliklerin gücü…
Neden iyilik, neden güzellik, neden aydınlık insanlık tarihi boyunca, hep karanlığın, kinin ve nefretin önüne geçti?

Kadının…
Fendinin erkeği yediği gibi(!)

Eğitim…
Sanat ve kültür…
Birbirinin tetikleyicisi…
Biennial…
İki senede bir yine gelen, kendini iki senede bir yineleyen demek…
Soruyorlar sanatçıya:
“Korkmuyor musun? Siyasi görüşlerini, tarafını belli etmekten çekinmiyor musun?”
Sanatçı bu, ismi lazım değil…
Bir keramik – seramik sanatçısı…
Ruhunun ve düşüncelerinin inceliği, zarafeti ve nazikliği ile gösteriyor İstanbul’un değişik ama ILLA…
Beyoğlu civarlarında, sokak köşelerine, yüksek yerlerde “sergilediği” eserlerini…
Keramikten birer kamera, süslemiş, püslemiş ruhu ile, ruh ile…
Demek istiyor ki…
RUHSUZLAR…
Cahil, köhne kafalar…
Siz bizi değil, bizler sizleri gözlüyoruz!

Allah nasip kısmet ederse…
Gideceğim sergilere, cennet İstanbul’un altı değişik mekânlarında sergilenen eserleri…
Gidip göreceğim…
AMA mutlaka, fırsat olursa sanatçılarla konuşacağım, alacağım fikirlerini, düşüncelerini…
İnsan…
İnsandan beslenir, izin vermeyeceğim ruhumu öldürmelerine…
Düşüncelerime sahip olmalarına…
Hür doğdum, özgür öleceğim…
İnsan gibi yaşadım bugüne kadar, başım dik…
Utanmadım, utanmama vesile olacak bir şey yapmadım…
Ailem dedim, vatan – millet dedim, beni doyuran eli ısırmadım…
Kadın dedim…
İkisini kadınım bildim…
İnsana insan, hayvana hayvan, tabiata…
Çevreme Mevla’m yarattı değim, saygı ve sevgi duydum, sanatçıya ise…
İmtinala yaklaşmakla birlikte, kendisine, sanatına saygıyla yaklaşıp, anlamaya çalıştım…
Anlamadığım, bilmediğim “boka”
Ucube deyip geçmedim!

15th Istanbul Biennial

Not: şimdi fark ettim, kilitlemek, şifrelemek, saklamak, gizlemek, güvene almak öylesine içime işlemiş ki…
Lock…
Yazmışım, looks yazacağıma. Özür diler, düzelttiğimi bildiririm.

Analı kuzu kınalı kuzu

Gömlekler kolalı…
Pantolonlar jilet…
Geçen haftadan sarıldı yapraklar, dolduruldu dolmalar…
Ben…
Ortalıkta dolaşırım paspal paspal(!)

Yok arkadaş yok…
Yedeklemeli hanımı, yedeklemeli…
Hata ne olur ne olmaz…
Yedeği de yedeklemeli…
Canım çok fena çekti…
Bir tanecik dolma istedim…
Oğluna ayırdı ya…
Sen yedin hakkını dedi, vermedi!

Allahsız tospa…
Ulan ver bir tanecik, ya bir tanecik, şişecek bir taraflarım, yok vermedi…
Sen misin vermeyen…
Cuma’dan cumartesiye, doğru çarşıya…
Ana aldı çocukları yüzmeye, hanım tutu çarşı yolu. Kadın milleti ne varsa çarşı – pazarda?
Oturdum doldurdum koca tencere dolma…
Arap dolması, kuru patlıcan. Allah inandırsın, yalanım varsa akşama çıkmayayım…
Beş, altı tane yedim yemedim…
Tabii çok yoruldum, uzandım koltuğa uyudum.

Gözlerimi açtığımda bizimkiler gelmiş…
Uyku sersemi, mahmur mahmur annemin odasına giderken mutfaktan geçtim…
Açtım tencere kapağını, atacağım bir dolma ağzıma…
ANAAAAAAAAAAAAAAAAA…
Ulan tencerenin yarısı gitmiş ya…
Neyse afiyet olsun, yarısı da bana yeter dedim…
Annem…
Eline sağlık, bizden güzel yapmışın dolmayı(!)

İşlerim vardı, giyindim çıktım…
Geri geldiğimde, gecenin bir vaktinde doğru mutfağa…
Ohhh…
Çok şükür dolmalar duruyor yerinde!

Biraz bilgisayar, biraz televizyon, uyudum yine…
Sabah kalktığımda…
Tencerede kalan yarının yarısının ruhuna El – Fatiha…
Ulan bu ne diye içimden geçirdim, attım sabah sabah bir tane dolma ağzıma gittim ana yanına…
“Oğlum, sabah sabah dolma mı yiyorsun, biraz zayıfladın onu da geri alacaksın!”
Biliyorum hanımın huyu değildir, tek suçlu anam olabilir…
Anne, sen mi yedin dolmaları?
“Evet”

Kaldı üç – beş tane…
Kaçırsam bucak bucak, ayıp kaçacak…
Evin içinde, ev ahalisinden insan yiyecek saklar mı?
Saklamaz tabii…
Kalanı da hanım, öğlen yedi…
Ben…
Kaldım yine ortada…
Yok arkadaş yok, yedeklemeli hatunu yedeklemeli…
Bakamıyorum zaten kendime ne üstüme başıma ne ilaçlarıma ne gıdama…
Yok başka çaresi ille yedeklemeli!

Onu bunu bilmem…
Analı kuzu, kınalı kuzu…
Erkeğe, ona bakacak, onunla ilgilenecek kadın gerekli…
Hanımlar…
Kadınlar, bacılar, kardeşler…
Anlayışlı olun biraz…
Erkek dediğin kadına doyar mı?

Görüyorsunuz işte halimizi…
Üstünüzde bin bir türlü yük, kardeş kardeş paylaşın erkeklerinizi…
Hem sizin üstünüzden kalkacak yük hem bizlerin üzerinden, var mı daha güzeli?

Şaka tabii…
Ama…
Güzel olurdu hani!
😊

Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste

Ne demişti atalar?
“Gülme komşuna gelir başına!”

İngiltere’de…
Iranda, İskoçlar…
Fransa’da…
Korsika…
Yugoslav’a kalmadı, yediler birbirlerini…
İspanya’da…
Katalanlar(!)

Demokrasinin…
Yok, insanın zaafı: adil davranmak…
Bir ikincisi, geçmişte alınan ve şüphesiz birçok gerekçeli nedenler ile alınan kararların güncellenmemesi…
Unutkandır insan(!)

İnsan…
Maymundan öte, şaklaban bir taklitçi…
Döner dolaşır kullandığın yöntemler, dürtülerinin temelinde yatan düşünceler gelir kendi başına…
Zor tutarım kendimi dememek için, iyi oluyor sana.

Görmedin akan kanları, görmedin yaşanan sefaleti…
Yırtarsın kıçını gelince kendi başına…
Gülme, gülme komşuna gelir başına!

Kabak çorbası ve tatlısı

Böreği…
Al, al bu canı al, gitsin…
Kardeş yapmış bizi çağırdı…
Tatlısını çok yedimde hayatımda ilk defa kabak çorbası içtim…
Kardeş elinden…
Eskiden üstüne birde para verseler yemeyeceğim, içmeyeceğim bir şey!

Tek kelimeyle bayıldım!

Bugün yine yaratana yan bakıyorum…
Uzandım oturma odasında, biraz dada ve dayday mıncıklama…
Acayip yoruldum, dedim dadaya üstümü ört, içim geçiyor.

Gerçekten de kuş uykusuna yattım galiba…
Saate baktığımda beş – on dakika.

Sağır Mustafa…
Lakabını böyle koymuşlar, kulağı ağır işitirdi…
Kimsin, kimlerdensin diye sorduklarında, sağır Mustafa’nın torunuyum dedim mi herkes bilirdi beni…
Kulakları ağır işittiği için özellikle kadınlar yanında istedikleri gibi konuşurlarmış…
Gel zaman git zaman herkes böyle biliyor ya, dedem anneanneme karşı ağzından bir şeyler kaçırmış…
Tabii kadın dayanışması, anneannem “kızlar bizim herif konuştuklarımızı duyuyormuş meğer(!)” dedikten sonra sesler, sohbetler kesilmiş.

Bizimkiler mutfakta…
Kardeş, annem, hanim, Dayday…
Dada’mı kimse adam yerine koymuyor…
Beni uyuyor biliyorlar…
Ulan arkadaş bu kadın milleti yok mu!?
Onlardan korkmayan…
RESMEN aptal!

Neyse…
Madem sistem hızlandırmadan, bakımdan girdik konuya…
Geçenlerde de tavsiye etmiştim tam sürüm, bir seneliğine…
İndiren indirdi…
All in One bir yazılım…
Advanced SystemCare Free, gerçekten tavsiye ederim!

Dilli kendin seç

indir

Siyasetten midem bulandı

Bir önceki paylaşımımı merak ediyorsanız; açıklayıcı yazı ki başladım…
Avrupa’da neler oluyor?

Ancak yayınlayıp yayınlamamakta kararsızım…
Dil döktüm, yalvardım…
Bir elinizi, ayağınızı öpmedim kaldı!

Olmadı!!!
Olmayacak…
Dün Sözcü gazetesinde yayınladılar:
10 soruda Irak geleceği…
Barzani!?
Hep aynı nakaratlar, hep aynı sözler, kimi…
“Yanlış” değerlendirmeler(!)
Yanlış olmasa bile bakış açısı:
At gözlüğü, kaynak hep aynı (!)

Veriler…
Değişik VE birbirinden bağımsız olmalı…
Analizi…
Bu verileri doğru sıralandırabilene, etraflıca ve bağımsız bir yargıya varabilen kapasitelere bırakılmalı.

Deneyimli…
Sağduyulu, uluslararası ilişkileri ve menfaatleri bilen, tarihi çok iyi derecede bilen kişilere…
Yayınlananlar ile birçok konuda fikir birliğim YOK…
Kendimi bilirkişi, kapasite olarak gördüğüm >>> hiç yok <<<
Ancak…
Mantık yürütmesini, uluslararası konjonktürü iyi takip eden ve iyi kötü bir tarih bilincine sahip olduğum iddiasındayım. Katılmıyorum değerlendirmelere, katılmıyorum…
En azından birçoğuna.

Aslında…
Bıktım da…
Arşivlerim meydanda, YOK sadece wordpress.gurbuz.net değil…
www.gurbuz.net’tir asıl arşivim…
Rusya ve sıcak sulara doğrudan erişebilme…
Israil – Türkiye ilişkisi, Ortadoğu bataklığı, Arap ve Kürt milliyetçiliği…
Petrol…
Özellikle eski aktörler Rusya, Fransa ve İngiltere…
(Bu sabah açıkladılar Makron; Irak ve Kürtler arasında arabuluculuğa soyunacakmış)
Yenisi AB(D)…
Suriye ve Mısır’ın tarihi önemi…
“S.ktir et” Osmanlıyı, hele hortlamış sürümünü…
Para kardeşim para…
SU!!!

indir

Sadece bir tavsiye…
BEKLEYIN biraz…
Feci ağrılar…
Ayar resmini sonra yayınlayacağım. Yazılımı kurmanıza gerek yok, portable, yani doğrudan çalışır.
His edilir şekilde…
Internet hızında bir etkileme!

Ben en iyisi yine “bildiğime” döneyim…
Sihirli bir değnek değil…
Yani cup diye uçmayacaksınız…
MTU
Nedir bilir misiniz?
TCP / IP…
Internet kalbi!
Damarlar kardeşim damarlar, kanın aktığı.

TCP Optimizer
Admin olarak çalıştırmanız gerekir.

Önce bir uyarı:

Sisteminiz, yani Windows doğru kurulup, sorunsuz çalışıyorsa…
Gerçekten his edilir bir şekilde internet hızında…
Özellikle download’larda bir değişiklik his edeceksiniz…
İşte bu yüzden sorumluluk kabul edemem, bilmiyorum sisteminizi ve doğru kurulup kurulmadığını…
Sorumluluk size ait!

Backup yapmayı unutmayınız!

Piyasada çok ama çok Tool vardır…
Neler neler vaat ederler…
Bir avuç kadar bile değil, çok az işe yarayanlar var arada…
Kriterlerimi hatırlı okuyucularım bilir…
Güven, güven, güven…
Sistemi > bozmayacak < şekilde > olumlu yönde < etkileme. Windows 10 dahil!

Bild ist „Bildung“, Bild dir deine Meinung!?

Ein offener Brief an Bild-Gruppe

Sehr geehrte Frau Nadine Machmeier,

Ich hoffe, dass Sie der richtige Ansprechpartner sind, sollte das nicht der Fall sein, so bitte ich Sie ganz herzlich diese Mail an den entsprechend verantwortlichen weiterzuleiten.

Hiermit möchte ich gegen die Werbung die ihr Unternehmen „jüngst“ geschaltet hat, auf schärfste protestieren. Diese Werbung ist mir erst heute Morgen aufgefallen. Der Kölner Dom ist ein weltbekanntes Bauwerk und ein…
Weltkulturerbe
Ein religiöses Objekt. Der Kur’an…
Gebietet dem gläubigen Moslem die Gebote der Tora sowie der Bibel zu achten und zu respektieren.
Ich lebe nunmehr, mehr als 48 Jahre in diesem Land. Mein ganzes Leben hat sich quasi hier abgespielt.

Ich persönlich und ob sie es glauben oder nicht…
Mein „gast“ aus der Türkei, meine Oma waren im Dom und haben dort gebetet. Man muss nicht unbedingt die rituellen Bewegungen nachvollziehen, um sich an Gott zu wenden…
Geweihte erde reicht, es reicht, wenn dort Menschen reinen Herzens sich zum Gebet versammeln.
So habe ich persönlich auch schon in einer Synagoge gebettet. Zuletzt in Israel.

Frei Meinungsäußerung hin oder her…
Ich finde, dass es zum guten Ton in einer freien und demokratischen Gesellschaft gehört…
Rücksicht aufeinander zu nehmen, die Gefühle und Glaubensbekenntnisse der anderen zu respektieren. In Anbetracht der letzten Wahlergebnisse ist es umso wichtiger füreinander einzustehen. Voneinander zu lernen und den Willen zu haben gemeinsam für eine gemeinsame Zukunft zu „kämpfen“.
Mag sein das ich ihre Werbung in den „falschen Hals“ bekommen habe, bin mir aber sicher, dass ich nicht der Einzige bin dem es so ergangen ist. Ich möchte sie freundlich Ersuchen an ihre redaktionelle Verantwortung zu denken…
Denn der Mensch ist nur gemeinsam stark.

Mit freundlichen Grüßen

Önder Gürbüz

nadine.machmeier@axelspringer.de

CHP 1 milyon kişilik “sandık ordusu”nu kurabilecek mi?..

Şaibeli 16 Nisan Referandumu sonuçlarından sonra dile getirilen iddialara göre; seçimlerde hile SEÇSİS sisteminde değil, sandıkta yapılıyor!
Peki hangi sandıklarda?
Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin müşahit gönderememeleri nedeniyle seçimin takibini yapamadıkları veya engellendikleri bölgelerdeki sandıklarda…
* * *
O halde muhalefet partilerinin seçmen kütüklerine kasıtlı olarak fazladan yazılanlarla, o gün oy vermeyen yurttaşlar adına birilerinin oy kullanmasına mani olmaları ve gerçeğe aykırı sonuç tutanaklarının imzalanmasının önüne geçmeleri gerekiyor.
Hatırlayacaksınız, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, referandum sonrasında konuk olduğu bir televizyon programında, sandıkların en az yüzde 90’ına hakim olduklarını belirtmişti. Bu açıklama bir anlamda CHP’nin yaklaşık 16 bin sandıkta görevli bulunduramadığının kabulü anlamına geliyordu. Kılıçdaroğlu aynı konuşmada sandık sonuç tutanakların yüzde 74’üne seçim gecesi ulaşıldığını ve geri kalanının sonrasında tamamlandığını söylemişti.
* * *
Seçimlerdeki gönüllü çabaları nedeniyle kamuoyunun takdirini kazanan bir sivil toplum örgütü olan “Oy ve Ötesi”nin raporuna göre ise; sonucu herhangi bir gönüllü ile doğrulanmamış, yani ulaşılamamış sandık sayısı 20.202 idi. Bunlarda 3,746,637 oy kullanılmış ve 2,635,711 Evet çıkmıştı. Söz konusu sandıklarda “Evet” oyları rekor kırmış ve yüzde 70,3’e ulaşmıştı!..
Bu rakamlar çok önemli. Zira referandumda sadece 1,375,934 oy farkı oluşmuştu. Bunun yarısının yer değiştirmesi halinde “HAYIR” kazanacaktı!..
Her sandıkta ortalama 300-400 oy kullanıldığı düşünüldüğünde, ulaşılamayan sandıklarda ortalama 50 oyluk yer değişimi ile seçim sonucunun değişebileceği kendiliğinden ortaya çıkıyordu.
Geçenlerde bu doğrultuda bir yazı yazmış ve CHP’nin yurt genelindeki tüm sandıklarda iki gözlemci-görevli bulundurmasının zorunlu olduğunu, aksi takdirde “Biz her türlü önlemi aldık, yeter ki siz sandığa gidin ve oyunuzu kullanın, gerisini bize bırakın” söyleminin inandırıcılığını yitirdiğini belirtmiştim.
* * *
Nitekim CHP Parti Meclisi Üyesi Mehmet Ali Çelebi hemen kolları sıvadı ve sandık kurullarında görev alacak 1 milyon kişilik müşahit ordusunu hazırlayıp eğitmek amacıyla bir proje geliştirdi.
Proje, kritik sandıklardan başlamak üzere sivil toplum örgütleri ve güvenilir derneklerle işbirliği yapmayı ve eğitilmiş gönüllüleri yönlendirmeyi hedefliyor.
* * *
“Neden 1 milyon” sorusunun cevabına gelince:
Türkiye genelinde 166.679 sandık bulunuyor. Bu sandıklar için 339.611 sandık görevlisine ihtiyaç duyuluyor. Her sandıkta en az 2 görevli bulundurmak hayati önem taşıdığına göre; yedekleriyle birlikte 1 milyon kişiyi eğitmek ve bugünden hazır etmek zaruri hale geliyor.
Mehmet Ali Çelebi ayrıntıları üzerinde uğraştığı projenin nasıl çalışacağını cuma akşamı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu ve Tekirdağ Milletvekili Dr. Candan Yüceer’in de katılımlarıyla Bursa Cumhuriyet Meydanı’nda yapacağımız Halk Arenası’nda açıklayacak.
Gayretli genç siyasetçinin çabalarının, muhalif seçmenin zihnine yerleşen “Sandığa gitsem ne olacak, nasılsa oyum çalınıyor” şeklindeki olumsuz düşünceyi ortadan kaldıracağına inanıyor ve destekliyorum.
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/ugur-dundar/chp-1-milyon-kisilik-sandik-ordusunu-kurabilecek-mi-2026316/

“Bir” kavram irdelemesi

Hayatımda en korktuğum en çekindiğim şeylerdendir…
Rezillik, terbiyesizlik, başkaları karşısında davranış bütünümden dolayı küçük düşmek…
Kâbusum…
Kaybetmek, yok maddi – manevi kayıpları kast etmiyorum, insan kaybetmek, can kaybetmek…
Gönül yitirmek!

Tabii ki maddi kayıplar benim için ağır sonuçlar doğurabilir, çalışamıyorum…
El dediğin ekmek tutmaz, kafa değdin çalışmaz oldu…
Hafızamı hiç sormayın daha iyi, halimi!

Dün…
“Bizim” evde üçüncü dünya savaşı koptu…
Gecenin saat üçünde yukarı kattan öyle ses, öyle gürültüler geldi ki…
Gece yarısı camlar açıldı, eşyalar, bavullar camdan atıldı. Gündüz gözüyle bahçeye baktığımda bir sürü fotoğraf, fatura, eşyalar çimen üstünde…
Gündüz…
Valide ile benim aramda geçen, neredeyse kavgaya varan yüksek sesli tartışma…
Annedir…
Büyüğüm, saygıda ve sevgide ASLA kusur etmem. Rahmetli peder, hastanedeyken…
Kendimi övmek için yazmıyorum, nedenini inşallah sonra anlarsınız…
Gidememiştim, geçmiş zaman nedenini de hatırlamıyorum, annem, babamın yanında, hastanede…
Sormuş; “Nerede benim en hakikatli evladım?”
Ve çok gerekçeli neden vardı…
En azından sorabilirdim “Baba, neden?”
Asla ve kata yapmadım. Anneme, babama karşı terbiyesizlik, büyük bildiklerime karşı saygısızlık!

Abartarak yazıyorum…
Kadıncağızın okumadığı kitap kalmamıştır bu dünyada, kitap kurdu kavramının vücut bulmuş hali…
Buna rağmen anlamıyor, algılayamıyor…
Küplere biniyor, kızıyor ama nasıl, KORKUYOR…
Orospu çocuğu diyormuşum…
Pezevenk diyormuşum…
Ölmüş bir kadının ardından böyle konuşulur muymuş…
Hele hele ölmüş bir insanın ardından böyle konuşmak ne insanlığa ne herhangi bir terbiyeye sığar!

Doğru mu?
Doğru!!!

Anlatamıyorum ki kadına meramımı, derdimi…
Annem anlamadıktan sonra bizim ahali haydi haydi anlamaz!

Kavramlar ve tanımlar, kelimelerin anlamı…
Hukuken ömrüm…
Mesleki açıdan, noktanın, virgülün gücünü, etkisini, anlamını bilmez miyim hiç?
Sevdiceğim bile…
Korktuğu için olsa gerek, kadın…
Pezevenk kelimesi için “çareler” aradı. Hep demişimdir ona…
Hukuki açıdan sorumluluğunu taşıyamayacağım kelimeleri kullanmam…
Benim için hapis demek, hele helle Tayyipistanda ÖLÜM demek…
Çünkü kendi dört duvarımda ağrılar içinde kıvranıyorum, yatak döşek her şey “emrimde”
İlaçlarım…
Uyuşturucuyu hiçbir şekilde vermiyorlarmış duyduğuma göre…
En ağır hastalara bile ki ben ağrın, ağrıyım…
Gün geliyor, bir saniyeden ötekine acıdan düz duvarları tırmanıyorum…
Kısacası girsem bile içeriye, oradan kolay kolay sağ salim çıkmam.

Bilincinde miyim?
Evet, her türlü…
Susacak mıyım?
Hayır!

Gideceğim…
Hiç çaresi yok, eşim, evladım beni bekler…
Yaş ve ölüm yıldönümlerinde, onlara kaşı tüm sorumluluk ve yükümlülüklerimi yerine getirip…
Hayat denilen muammaya buralarda tekrar atılacağım.

Yıkmalı mıyız tüm Camileri?
Bu soruyu çok sormuşumdur kendime…
Evet, yıkılmalı!
Yürek dediğin, niyet…
Temiz ise Allah her yerde!!!

Dualar buralardan da cennet vatandan da ulaşır gökyüzüne.

Yine de gitmem gerek, bakmalıyım kara toprağa…
O an…
İçimde tarifsiz bir huzur, çukurum hemen sevdamın yanı başında, içini toprak doldurdular yine…
Açarlar iki dakikada. Ölüm benim için uzun bir hasretten sonra tekrardan kavuşma.

Orostopol…
Orospu çocuğu, pezevenk…
Asosyal…
Etimoloji…
Kelimelerin anlam ve içeriği.

Konuyla ilgili bir fıkra:

Temel’le Dursun bir gün banka soymaya karar verirler. Ancak tam kaçarken arkalarından gelen polis bağırır:

Sakın kımıldama orospu çocuğu!

Temel, Dursun’a döner:
Sen kaç Tursun, penu tanıdular!

Aslında kullanmam gereken, doğru olan kelime asosyal…
Asosyal ne demektir?
Stres, depresyon, hayat şartları ama özellikle çocuklukta yaşanan kimi “yanlışlıklar” diyeyim insan üzerinde, topluma karşı veya toplum içeresinde gayri ihtiyari, “normal” olarak kabul edilmeyen davranış biçimi, algılayış ve anlayış şekillerinin meydana gelmesini tetikler. Kişinin, toplum içeresindeki davranış şeklinin tümü yani. Aile içindeki bireylerin birbirine karşı olan ilişki ve davranış bütününün, kendi başarısızlıklarının acısını kendinden güçsüz olanlardan çıkarmak gibi davranış bozuklukları ki bilindiği üzere…
Cahil veya fanatik bir kişiliğin en iyi yapabildiği tahrip etmek, bozmak, yıkmaktır ve bu karakter özellikleri çocuk yaşta oluşur ve kalıcı özellik taşımaktadır. Sosyopati ve psikopati gibi kavramlar ve kişilik bozuklukları “reşit” olduktan sonra, yani 18 yaş üstü gözlemlenir.
Sürekli bir kavga hali, normlara uyum sağlama, aldatmak, dolandırmak ve yalan beli başlı özellikleri arasındadır. Kısacası bir kişilik bozukluğudur. Ve bu kişilik bozukluğunun temelleri genelde çocukluğunda aranmalıdır.

Aile terbiyesi, aile görgüsü kardeşim, görgü…
Ve çocuk yaşata almaya başladığın terbiye…
Kimdir çocuk yetiştiren?
Ana…
Terbiyeyi veren baba!

Araştırdım, sevdiceğin dediğine göre pezevenk demek Azarice…
“İş adamı” bir saygınlık ifadesiymiş…
Bizde…
Yüz kızartıcı bir durum olan karı – kız pazarlama. Para karşılığında başka erkeklere bu kadınların vücutlarını pazarlama. Pezevenkliğin…
Cinsiyeti yoktur, biri pezevenk diğeri mama…
Bana göre…
Para karşılığında ha karı – kız satmışın, ha vatan – millet, mal ve mülkünü, toprağını, istikbalini.

Orostopol…
Orospu çocuğu ki bu yola düşen bir kadının genelde çoluk – çocuğu ile ilgilenme, onu gerektiği gibi yetiştirmeye vakti yoktur. Çocuk…
İle terbiye ve görgüsü alma ihtimali çok azdır, genelde sokak “kültürü” ile yetişir. Mecazi anlamda kadının vücudunu pazarlamasına bile gerek yoktur. Evlat yetiştirmede üstüne düşen vazifeyi, geçerli gerekçelerle yerine getirmeyen insan karakteri ki…
Bu kavramın “bir” diğer anlamı; alçak, serseri, hilekâr…
Veya kişinin piç olmasıdır!

Franklin Roosevelt, Nikaragua diktatörü Somoza için şu ifadeyi kullandığı rivayet olunur:
“O bir orospu çocuğu ama O bizim orospu çocuğumuz!”

Ehhh…
Bizim de birçok “bizim” orospu çocuğumuz var!
Şöyle…
Vurgulayarak, üstüne basa basa…
Orrrospuuu çocuğuuu!

Evet kanımızı emen…
Geleceğimizi pazarlayan, evlatların canını, malını hiçe sayan…
Söyleeeeeeeeeee…
Ümmetti Müslim’in söyle…
Rezillikten korkmayan, yüz kızarması nedir bilmeyen…
Utanmak denilen şeyi bilmeyenden…
Millet…
Bağıra bağıra kendisine HIRSIZ dediğinde…
Pismiş kelle gibi sırıtan yüzsüzden…
Ehli Müslüm olur mu?

Evet…
Yıkmalı bu Camileri yıkmalı…
Bize…
Allah’ı, kelamını, peygamberlerini, öğretilerini…
Olması gerektiği gibi öğretmeyen mekânları yıkmalı.

Benim Allah’ım, benim Tanrım…
Şefkatli…
Yarattığı kula sevgi dolu, koyduğu, Onun koyduğu kurallara uymalı…
O…
Her yerde, ihtiyaç duymam Ona seslenmek için bir mekân…
Evim, dört duvarım, yarattığı tabiatta onu görür, ondan dilerim rahmet…
Ona dökerim içimi, ondan isterim destek…
Benim Allah’ım…
Hoşgörülü, anlayışlı, af edici…
O…
Bilmez mi benim başı açık karımın, kızımın içini…
Ahlakını, bana sadakatini, kendisine karşı samimi ve içten gelen imanı?
Bilmez mi?

Yok arkadaş yok…
Ben pezevenge, pezevenk, orospu çocuğuna, orospu çocuğu…
Kediye, kedi, hırsıza hırsız derim…
Demeye devam edeceğim.

Bu herif…
Bu kendini bilmez serseri ve zibidi…
Zihniyeti…
Devlet mi yönetiyor?

Yoksaaa…
İş adamı mı?
Hangi ahlak?
Hangi terbiye, görgü, hangi…
Vicdan…
Müsaade eder devlet yönettiği veya devlet adına, millet adına…
Karar merciinde otururken…
Şahsi işi, iş peşinde, para peşinde koşturmayı?
Takipçiliği???

Hep tahmindi…
Milyarlar…
AMA…
Almanlar açıkladı, Alman devleti…
Erdoğan ve kabilesi…
120 milyon Euro sahibi!

Ya hesap ve kitabını bile yaptım, arşivlerim meydanda…
Aldığı maaş ile IMKANSIZ…
Böyle bir servet, imkânsız!

Bu…
Bilinen, ya bilinmeyenler?

Günlerdir yayınlayacağım, kısmet bugüneymiş…
Uğur Dündar Beyin yazısı…
Sayın Dündar, duayen bir gazeteci…
Bir “kurum”, nerdeyse kuruluş diyeceğim geliyor…
Böyle bir insan…
Böylesine ciddi bir gazeteci, elinde belge olmasa böyle şeyleri yazar mı?
Hırsız…
Sadece şahsen hırsızlık yapan değildir, HIRSIZ, hırsızlığa teşvik eden…
Hırsızlığa göz yumandır aynı zamanda…
Müslüman ise…
Bile bile böyle bir hırsızlık karşısında ki TEKRAR…
Bunlar “bilinen” ya bilmediklerimiz?
O şerefli makamları >>> işgal <<< etmez! Not: Uğur Beyin yazısını ayriyeten yayınlayacağım, bir üste olan olacak. Çok uzun oldu.