Ne kadar mutlu oldum, bildiğimin bir kez daha teyidi…
Her “türbanlı” Atatürk düşmanı değil her başı öyle veya böyle örtülü. Iman hatipli kız öğrencileri ve Atatürk’e gösterdikleri ilgi, yürekten. SAMIMI!
Başlamıştım, bitiremedim. Dün…
Kulübe bile gidemedim. O kadar kötüydüm…
Bugün biraz devam ettim, Soner Bey…
Gazete aldım bir saat kadar önce…
Sanki kalp kalbe karşı, anlatmaya çalıştıklarımı farklı bir dile ile anlatmış…
YAZMADIGI…
Ama çok önemli olan üst üste kazanılan seçim sürelerinin kısıtlanması kadar…
Lider…
Ve yaş haddi!
Hatırla rahmetli Ecevit’i…
Rahşan’ın maskarası oldu koca Karaoğlan
Bu yüzden başladığıma devam etmeyeceğim AMAAA…
Yazarlar, gazetecilere şu çağrıyı yapmadan da susmayacağım:
Nil nehrinden Fırat’a*, ne farkı var Turancılıkla?
Hayalperestler her toplumda var…
Türk’e, Türkün evladına acımıyor, evladının hakkini aramıyorsun Filistinlinin aradığın kadar!
Gittim gördüm diyorum sana…
Kendi gözlerimle…
Kendi kendinin doktoru olmak için gayret göstermeyene ben mi acıyacağım?
Sen ne dersen de neyi iddia edersen et…
Adamlar…
YOKTAN, var ettiler ve ben bu gayrete, sadece saygı duyarım!
* ne demek istediğimi anlamadın değil mi?
Rivayet edilir…
Büyük Israil hayali!
Bu konuda ek bilgi, MUTLAKA okumanı tavsiye ederim:
http://www.danielpipes.org/247/imperial-israel-the-nile-to-euphrates-calumny
Önce Soner Bey, Bekir Bey, Rahmi Bey
—
Güç sarhoşluğu
16 Mayıs 2018
Çoğunuz anımsar:
Tarih: 10 Şubat 1987.
Başbakan Turgut Özal ABD/Houston’da kalp ameliyatı oldu.
Özal, 30 Mart’ta Türkiye’ye döndü.
– Döner dönmez TBMM gündemine Anayasa değişikli¬ğini getirdi.
– Yasaklarının devamını istediği Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş’in TRT’ye çıkmasına da yasak koydu. Danışmanını TRT genel mü¬dürü yaptı. İşadamı Asil Nadir’i medyaya soktu.
– Siyasi yasaklar kalktığı gece erken seçim kara¬rı aldı.
– Türk Ordusu’nun komuta kademesinin değişimine “el atarak” istifalara sebep oldu.
– Futbola karıştı; Bursaspor, Antalyaspor, Kocaelispor ve Diyarbakırspor’un Birinci/Sü¬per Lige alınmasını emretti.
– Seçimi kazanır kazanmaz ardı ardına zamlar yapmaya başladı. “Seçimden önce zam yapacak kadar enayi değiliz” dedi. Cumhuriyet ta¬rihinde döviz ilk kez bin TL’yi aştı. Sansür-sürgün gibi otoriter yasakçı kararnameler çıkardı.
Uzatmayayım…
Türkiye’de işler pek yolunda gitmiyordu. Özellikle ekonomi¬de alarm zilleri çalıyordu.
Başbakan Özal’ı destekleyen¬ler arasında şu konuşulmaya başlandı:
– Özal çok değişti…
– Nerede o liberal-hoşgö¬rülü Turgut Özal?
– Özal diktatör olmaya mı çalışıyor? Vs.
Kimilerinin iddiası şu oldu:
– Kalp ameliyatı insanın hu¬yunu değiştiriyor; Özal’ın bu sertlik yanlısı yeni hali ame¬liyat sırasında 35 dakika ma¬kineye bağlı kalmasından!
Aslında mesele başkaydı…
10 YIL SINIRI
Ian Robertson (d. 1951)…
İskoç/İngiliz psikoloji profe¬sörü.
Uzmanlık alanı, beyin fonksiyonlarıyla davranışsal değişim ilişkisi.
250’den fazla bilimsel makale, üniversitelerde ders olarak okutulan 10 bilimsel kitabın sahibi.
Sanırım bir kitabı dilimize çevrildi:
“Zafer Sarhoşluğu/ Güç Beynimizi Nasıl Etkiler?”
İktidar gücünün politik liderlerde nasıl davranışsal değişimlere yol açtığını ele aldı.
– “İktidar/politik güç, li¬derlerin beyinlerinde tes¬tosteronu artırır; testosteron beyindeki kimyasal haber¬ci dopamini artırarak stratejik düşünmeye ve önseziye yol açar.
– “Ancak iktidar denetlen¬memişse veya iktidar sü¬resi çok uzunsa, neredeyse kaçınılmaz olarak beyin işlev¬lerini çarpıtarak yargı bo-zukluğuna, vazgeçilmezlik yanılgısına, risklere karşı kör olmaya ve duygusal duyarsızlığa yol açar.- “İnsanlığın zekâsı, gücün liderler üzerindeki bu olumsuz etkilerine gem vurabilmek için yöntemler yaratmıştır: Serbest seçimler, liderler için sınırlı görev süresi, özgür bir basın ve bağımsız yargı gibi demokrasi araçları.
– “Güç üzerindeki bu kısıtla¬malar aşırı bireysel gücün zehrine karşı bir panzehir gibi iş görür…”
Profesör Ian Robert¬son, iktidar sahiplerinin ellerinde tuttukları gücü za¬manla anlamsız yönde kullan¬dıklarından yola çıkarak, gü¬cün sarhoş edici özelliğini bilimsel açıdan ele aldı.
“Zafer Sarhoşluğu” kita¬bı, iktidar sahibinin niçin diktatörleştiğini biyolojik ve psikolojik bulgularla açıklayan bir çalışma oldu.
Bu nedenledir ki:
Kimi ülkeler bir liderin ikti¬darda kalma süresini 10 yılla sınırlıyor!
MASKELİ BALO
Şunu sormalıyız:
Seçmen “güç sarhoşu” liderlerde neden ısrar ediyor; yanılgılarını göremiyor mu?
Kuşkusuz çok yanıtı var bu sorunun! Ama madem psiko¬lojiden girdik oradan devam edelim… Seçmenin çocukluğu¬na dönelim!
Çocuk kendini değerli-özel hissedip, benlik saygısını artır¬mak için ebeveynini idealize eder/mükemmelleştirir:
“Benim babam senin babanı döver!”
Peki…
– Ya çocuk ebeveynini idea¬lize edememiş ise,
– Ya çocuk ebeveyni ile yeterince duygusal yakınlık kuramamış ise,
– Ya çocuk ebeveyninin gücü ve saygınlığından besle¬nememiş ise,
Neler olur?
Şu olur:
Yaşamının sonraki dönem¬lerinde bunu telafi etmeye çalışır!
Bu kişi sıklıkla birilerini ide¬alize eder; onu çok özel ve üstün biri olarak algılar!
Dava arkadaşı, yanda¬şı, hayranı, seçmeni olarak, çocukluğunda elde edemediği öz/benlik saygısını onarmaya çalışır.
Gerçekler ne olursa olsun; ebeveyn yerine koyduğunu daima yüceltir ve mükemmel¬leştirdiği liderinin muha¬liflerini sürekli küçümser/küçültme davranışı sergiler.
Diğerini küçümserken ken¬dini değil, idealize ettiğinin/li¬derinin üstün olduğunu söyler/yazar. Bu aslında…
“Benim babam senin babanı döver” sözünün erişkinlikte¬ki yansımasıdır!
Kendi adına kibirli davrana¬maz ama liderinin kibrin¬den beslenir!
Evet… Kibirli insanın/lide¬rin etrafında toplanıp, onun tavırlarını destekleyenle¬rin tek gayesi var; eksik olan benlik saygısını telafi etmek.
Yani, korkak adamın “mas¬keli balosu”dur bu!
Ruhu yaralı bu kişi; lide¬rinden ve kendisi gibi olan¬lardan beslenerek toplumun geri kalanına karşı dayatmacı, burnu havada, büyüklenmeci, küstah tutum takınır! (Özellik¬le yandaş medyada ne çok örnekleri var!)
Şunu da eklemek şart:
İleri yaşlardaki öz saygı ara¬yışı doyumsuzdur; kişinin aç- yaralı ruhu doymak bilmez.
Bu sebeple, “kibir ittifakı” gün gelir yıkılınca kendi¬ne yeni Özallar, yeni Erdo¬ğanlar aramaya başlar!
Bu politik devranın sürgit devam etmemesi için ruhsal doygunluklara ulaşmış seç¬menlere-liderlere ihtiyaç var!
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/guc-sarhoslugu-2409462/
Mikrofonda domates!..
“Demokrasi” denildiğinde, o iki kişiden birine bir şey ifade etmiyor…
Nitekim Demokrat Parti 60’lı yıllarda, “demokrasinin” ilk harflerini “demir” yapmış, son iki harfi “at”a çevirmiş, “Demir kırat” demişti, anlasınlar diye…
Parti bayrağında da at vardı zaten…
“Demir kırat geliyor” dediklerinde saman çuvalını alıp koşanlar oldu dediler…
*
“Laiklik” denildiğinde de ona bir şey ifade etmiyor…
Televizyon muhabiri sordu:
“Laiklik nedir?..”
“Yani müstahak” dedi..
*
“Basın ve ifade özgürlüğü” denildiğinde, ona bir şey ifade etmiyor…
Ömründe gazete okumuş değil…
Evine giren tek gazete, tamirci ayakkabıları, kasap eti hangi gazeteye sardıysa…
*
“Gençler ölüyor” denildiğinde…
“Allah razı olsun, hepsi cennete gitti” diyor…
*
“Hırsız” de…
“Çalsın ama iş yapsın” diyor…
“Yalancı” de…
Doğrusunu bilmediği için fark etmiyor…
“Talancı-yağmacı” de…
Kendisi hazinenin malına konmuş…
*
Ama anlayacağı şeyler var:
Domates…
6 lira…
*
Seçimlerin en belirleyicisi ekonomidir…
İlk kez ekonomi tüm sorunların önünde… Çarşıda-pazarda yaşam durdu sanki… Çöken piyasa, orta ve az gelirlilerin başına dökülüyor… Para kazanmak zorunda olan babalara, mutfaktaki annelere sorun… Pahalılık sohbetlerin tek konusu… Ramazan ayının denk gelmesi iktidar için ayrı bir şanssızlık…
Peynir 28 lira, zeytin 30 lira…
*
“Cari açık, dengesiz bütçe, kamu israfı, örtülü ödenek, dış borç” denildiğinde, onlar için bir şey ifade etmiyor…
Ama “Domates 6 lira” de…
Bak…
Anlaşıldı…
*
Al domatesi çık kürsüye muhalefet…
Domatesi göster…
Yeter…
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/bekir-coskun/mikrofonda-domates-2409413/
İmam hatipli kızlar Atatürk kuyruğunda!
16 Mayıs 2018
Mustafa Kemal Ulusu, Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun oğlu… Yıllarca Atatürk’ün tüm yurt gezilerine katılan Nuri Ulusu, tuttuğu notları ölümünden önce oğluna emanet etti. Kemal Ulusu da bu notları değerlendirerek “Atatürk’ün Yanıbaşında” adlı anı kitabını yazdı.
İlk defa 2008 yılında basılan bu kitabın çok sayıda baskısı yapıldı.
Kitabın yazarı Mustafa Kemal Ulusu o günden bu yana, İngiltere, Almanya ve Azerbaycan dahil birçok ülkede Atatürk konulu konferanslar verdi.
Birkaç gün önce Sarıyer İmam Hatip Kız Lisesi’ne davet edildi.
Ulusu, liseli kız öğrencilere Atatürk’ün dehasını anlattı. Bir öğrenci sordu:
“Siz Atatürk’ün ‘Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur‘ sözünü dile getirdiniz ama o sigara ve içki içiyordu, değil mi?”
Kemal Ulusu:
“Konuşmamda ‘O da bir insan tabii ki‘ demiştim. Sevaplarının çokluğu yanında hataları da olacaktır. Keşke içmeseydi de bir 30 yıl fazla yaşayıp ülkeye daha çok faydası olsaydı” diye cevap verdi.
Öğrenci “Keşke hocam, keşke!” diye iç çekerek Atatürk’ün erken ölümüne olan üzüntüsünü belirtti. Yüz ifadesinden duyguları açıkça belli oluyordu.
Söyleşiden sonra Kemal Ulusu “Atatürk’ün Yanıbaşında” kitabını imam hatipli kız öğrencilere imzalayarak verdi. İlgi o kadar büyüktü ki, öğrenciler Atatürk kitabı için uzun bir kuyruk oluşturdular.
Kemal Ulusu “Hepsinin de gözlerinden ve alkışlarından Atatürk’lerini ve ülkelerini ne denli sevdikleri belli oluyordu. Okuldan içim umut dolu olarak ayrıldım” dedi.
AKP’YE SORULAR!
Hayati seçimlere 39 gün kaldı…
Günler nasıl da hızla eriyip bitiyor!
İYİ Parti Ankara 2’nci Bölge aday adayı olan gazeteci bir arkadaşım var… Orhan Uğuroğlu… Uzun yıllar Günaydın Gazetesi’nde beraber çalışmıştık. Yurtsever bir gazeteci olan Orhan Uğuroğlu 16 yıllık AKP iktidarına soruyor:
* Vatanımızın toprağı olan 18 Türk adasını Yunanistan’a neden kaptırdınız?
* Devletin her kademesine FETÖ’cüleri yerleştirerek neden bu ülkeye 15 Temmuz Darbe Girişimi acısını yaşattınız?
* Reza Zarrab’ın bakanlarınıza rüşvet verdiğini Amerika’da itiraf ve iddia etmesi üzerine neden haklarında dava açmadınız? Bakanlarınızın Yüce Divan’a gidip yargılanmalarını Meclis’te AKP oyları ile neden engellediniz?
* Bu ülkenin kahramanları olan subay ve astsubayların, yönetici ve aydınların, Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Şike gibi kumpas davalarla esir alınmalarına neden müdahale etmediniz?
* Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “Silahlı terör örgütü kurma” suçundan tutuklanmasına, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yaptığınız gibi neden müdahale etmediniz?
* Kozmik odaya girilmesine, devletin sırlarının FETÖ’nün eline geçmesine neden engel olamadınız?
* Gazetecileri hapse atarak, fikirlerinden dolayı yıllarca haksız ve hukuksuz şekilde neden mağdur ettiniz?
* Açlık sınırı altında yaşayan milyonlarca insanımız için hangi fabrikaları kurdunuz?
* Milli Eğitimi neden berbat ettiniz?
* İşsizliği neden önlemediniz?
Evet, İYİ Parti aday adayı Orhan Uğuroğlu bunları soruyor. Hangi AKP’li cevap verebilir ki? Hiçbiri yanıt veremez!
GÜNÜN SÖZÜ
Tavuk hırsızlarından hiçbir zaman Köroğlu ya da Çakırcalı çıkmaz!
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/rahmi-turan/imam-hatipli-kizlar-ataturk-kuyrugunda-2409469/