Türkiye senden alacağım var…
6 Mayıs 2018

Tam 16 yaz, 16 kış mutsuz uçup gitti, 16 ilkbahar…
Her gülümseyişte, bir hüzün takıldı dudaklarımızın kenarına…
Hapishane önlerinde, mahkeme kapılarında geçti 16 sene…
Anneler, babalar, sevgililer, çocuklar nöbetleşe ağladılar…
Türkiye senden alacağım var…
*
Sofralarımızda her zaman gözükmeyen birisi daha vardı…
Kadınlarımızın çekmecelerinde, çamaşırların arasında havan topu aradılar… Yiğit yurtseverlerimizi birer adi hırsızmış gibi ite-kaka hücrelere kapattılar… Hapishanelere sağlam girenler birer tükenmiş beden olarak çıktılar…
Direnenleri sokak arkalarında vurdular, filiz çocuklarımızı verdik senin için…
Tam 16 sene…
Türkiye senden alacağım var…
*
Din adına yalan, din adına talan, din adına hırsızlık yaptıklarında, en azından iki kişiden birisine yalvardık…
Uyan…
Uyan…
Uyan…
Bir torba kömüre sattın bizi…
Laf söylemeye kıyamadık, dizlerimize vurduk sadece…
Bak işte; ne devlet kaldı, ne kardeşlik, ne barış, ne huzur…
Elbette hesabı sorulacak…
Alacağım var…
*
Faruk Demir’in şarkısını dinliyorum sabahtan beri:
“Yarım kalmış hesabımı görmeye geldim…
Ağlattığın yerlerde gülmeye geldim…
Çakala çiyana cömert davrandın
Bize de gösterdin çıkmaz sokaklar…”
*
16 sene…
O günlerde doğan çocuklar okumayı söktü, aşık oldular…
Kırlangıçlar 16 kez yavrularını büyütüp uçurdular… Köy yolları 16 kez kardan kapandı, açıldı… 16 kez vatan toprağına cemre düştü… Güller, zambaklar, papatyalar, kır çiçekleri 16 kez açtı… Leylekler tam 16 kez şaşırmadan gelip yuvalarını buldular…
16 senedir uyudun…
Yetmez mi?..
Türkiye senden alacağım var…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/bekir-coskun/turkiye-senden-alacagim-var-2390102/

Demirtaş’a süt hakkı!
7 Mayıs 2018

Demokrasinin sütünden payına düşeni içmek Selahattin Demirtaş’ın da hakkı. Bütün adaylar haklarına düşeni alıyorlar. Meydanlara çıkıyorlar, TV’lerde canlı yayın manifesto açıklıyorlar. Kentleri geziyorlar, meydanlarda kurulan kürsülerde önerilerini, eleştirilerini, projelerini seslendiriyorlar.
Demirtaş hariç.
Zeytin Dalı Harekatı başladığında Başbakan Binali Yıldırım, 17 aydır hapiste yatan Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edebilirdi.
Altın fırsat doğmuştu.
Zeytin Dalı: Size ayrı vatan vereceğiz diye bölünmeye çağırılan Kürtleri emperyalist ABD, Fransa, İngiltere’nin “böl ve yönet- ayır ve birbiriyle savaşa sok” tuzağından kurtarıp “Türk-Kürt Büyük Kardeşliğini”yeniden bina etmenin barış eliydi. Başbakan Yıldırım, Kürtlerin oy verdiği Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret edebilseydi, Zeytin Dalı taçlanacaktı
* * *
Demirtaş hapisten çıkıp diğer adaylar gibi meydanlarda kurulan kürsülerde konuşur, canlı yayınlarda yerini alırsa; “Türk ve Kürt Büyük Kardeşliği” emperyalist ülkelerin “böl ve savaşa tutuştur” hain tuzağından kurtulabilmenin çok büyük adımı olur.
Demirtaş tutuklu yargılanıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı, tutuklu yargılananlara da seçime girme, aday olma, görüşlerini, önerilerini, Türkiye için nasıl bir gelecek düşündüklerini, projelerini anlatma hakkı veriyor.
En büyük proje!
Ne İstanbul’a kanal açmak!
Ne havalimanı dikmek!
Ne köprü, ne tünel yapmak!
Ne emekliye 1000 TL.
Ne vergi kaçırana af.
Ne şeker fabrikalarını satma!
Ne limanları yabancıya peşkeş! Ne devletin elektrik dağıtım imtiyazını özelleştirme! En büyük proje; emperyalistlerin “Türk ile Kürdü bölüp birbiriyle savaştırma tuzağını” bozup; “Türk ve Kürt Büyük Kardeşliğini” yeniden bina etme.
Altın fırsat yine geldi.
Demirtaş’a süt hakkı!
Hapishaneden çıkmalı; Tayyip Erdoğan, Muharrem İnce, Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu, Doğu Perinçek gibi seçim meydanlarından canlı bağlantılarla 57 milyon seçmene seslenebilmeli.
* * *
Cumhurbaşkanı seçilmek için oy isteyen Muharrem İnce, “Demirtaş’ı da cezaevinde ziyaret edeceğim” diyor ve “Cumhurbaşkanı olduğumda Türkiye’yi, beni gördüklerinde ayağa kalkmayan yargıçların ülkesi yapmak istiyorum” diye ekliyor. Meral Akşener, “Cumhurbaşkanı seçilirsem Güneydoğu konusunu Güneydoğulu kadınlarla, annelerle birlikte çözeceğim” diyor.
Demirtaş da söylesin.
Nasıl bir Türkiye istiyor?
Canlı yayınla anlatsın.
Kürsülerden açıklasın.
Böyle bir adım; Türkiye’nin ileri demokrasiye geçebileceğinin işareti olsun.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/demirtasa-sut-hakki-2391476/

######
Sıra İran’da mı?
7 Mayıs 2018

Türkiye’de biz seçimlerle uğraşırken, yanıbaşımızda kritik gelişmeler var.
AKP’nin “eş başkanı” olduğu “Büyük Ortadoğu Projesi” hızla ilerliyor.
Tüm işaretler, Suriye’de iç savaşın sonlanmaya başladığını, yeni çatışma ibresinin ise İran’a doğru döndüğünü gösteriyor.
Detaylarlara bakmadan önce, genel durumu özetlemekte fayda var.
“Büyük Ortadoğu Projesi” çerçevesinde ABD, soğuk savaş döneminde giremediği ülkelere yerleşti.
*Mesela Irak; Saddam yönetimi son yıllarında Washington’dan iyice uzaklaşmıştı. Saddam sonrasında şimdi Irak’ta bir değil, birkaç Amerikan askeri üssü var. Saddam’ın devrilmesi sürecinde AKP’nin o zamanki ve bugünkü lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın 1 Mart tezkeresini geçirmek için verdiği uğraş hâlâ hafızalarda.
*Ya da Suriye; soğuk savaş döneminde doğu blokuna yakın duran Esad ailesinin başına gelenler ortada. Şimdi Suriye’nin kuzey doğusunda, Menbiç’te, Kobani’de Amerikan askerleri devriye geziyor. Suriye’de iç savaşın ilk günlerinde Washington’un en büyük ortağı, Esad’ı devirmeye pek hevesli olan AKP hükümetiydi. “Eğit-donat” programlarıyla Esad’a karşı cihatçı yetişme çabaları ABD-AKP hükümeti ortaklığıyla gerçekleşti. Sonuçta da, ABD soğuk savaş döneminde hiç giremediği Suriye’ye iyice yerleşti.
Amerikan askerleri Suriye’ye girerken, Türkiye’nin de “durumdan vazife çıkarmasına”, önce El Bab, ardından da Afrin’e yerleşmesine başlangıçta pek ses çıkarılmadı. Ancak şimdilerde, tıpkı “eğit-donat” gibi, bu ortaklığın da bitmiş olduğunun işaretleri geliyor. ABD Dışişleri Bakanı Nauert’in geçen hafta Afrin konusundaki “İnsanların evlerine geri dönmeleri engelleniyor” çıkışı kritik önemde. AKP üzerine kurulacak “Suriye’den çıkın” baskısının işaret fişeği gibi.
Buna bir de yaklaşan seçim için günde birkaç miting/konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye konusundan, Afrin’den ve Menbiç’ten hemen hemen hiç bahsetmemesini ekleyin. Ankara mesajı almış gibi görünüyor.
Yine geçen hafta dikkatlerden kaçan bir başka gelişme ise Türkiye’nin bir dönem kolladığı, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Neden bunlara terör örgütü diyorsunuz?” çıkışı yaptığı El Nusra konusunda yaşandı. AKP hükümetinin, İdlip’teki El Nusracılar’a -yeni ismiyle Tahrir el Şam’a- “kendinizi fesh edin” ültimatomu verdiği haberleri yayıldı. Eğer gerçekse, Türkiye’nin Suriye’den çekilmeden önceki son işi bu cihatçıları temizlemek olacak gibi görünüyor.
*Suudi Arabistan zaten hep ABD’nin ortağıydı. Şimdi bir saray darbesiyle ki elbette Washington destekli- iplerin Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın eline geçmesiyle Suudiler iyiden iyiye ABD’nin Ortadoğu’daki “cengaver savaşçısı” haline dönüştü.
*Mısır deseniz; Bir ara Sünni cihatçılar iktidarı ele geçirir gibi oldu. Ama bir darbeyle bunun da önü kesildi. Sisi yönetimi, ABD’nin yörüngesinde hayatına mutlu mesut devam ediyor.
*Dışardan askeri müdahale/içerden askeri darbe/saray içi kavgalarla yönetim dizaynı o kadar aleni hale geldi ki, bunları doğrudan yaşamamış ülkeler bile, kendi kendine BOP yörüngesine girmeye başladı. Mesela Fas; Geçen hafta durduk yere İran’la diplomatik ilişkilerini kesti.
*İsrail ise elbette BOP’un ABD ile birlikte en büyük kazananı durumunda; 14 Mayıs’ta İsrail’in en büyük hayali gerçekleşiyor. ABD, İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyor. İsrail’deki Amerikan Büyükelçisi David Friedman, Kudüs’te açılacak büyükelçilik için davetiye bastırıp, herkese göndermiş. Elbette Tel Aviv’deki Türkiye Büyükelçiliği’ne de davetiye gitti. Ancak ilginçtir; Şunun şurasında bir hafta kaldı. Ama ne Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, ne AKP’den bir “Eyyy ABD, Eyyy İsrail” çıkışı yok.
Tüm işaretler, Ortadoğu’nun tamamına bir şekilde yerleşen ABD’nin, giremediği tek ülkeye, İran’a gözünü diktiğini gösteriyor.
Türkiye’ye bu çerçevede biçilen rolü de aşağı yukarı tahmin etmek zor değil.
Türkiye, işte bu koşullarda çok kritik bir seçime gidiyor. Oyunuzu verirken, Büyük Ortadoğu Projesi’ni hatırlayın, Türkiye’nin bu projenin parçası olmasını içinize sindirip sindiremediğinizi de düşünün……
AKP, AYASOFYA KONUSUNDA ABD’YE SÖZ VERMİŞ!
ABD’nin 1998’den bu yana her yıl, tüm dünya ülkeleri için hazırladığı “dini özgürlükler raporu” ortaya çıktı. Raporun Türkiye bölümünde çok sert eleştiriler, hatta “yaptırım uygulansın” tavsiyesi var.
Raporda;
Türkiye’de FETÖ davasından yargılanan Amerikan vatandaşı Papaz Andrew Brunson’un durumundan, AKP hükümetinin dini gruplara yönelik devlet desteğini sadece Sünni gruplara vermesine…
Okul müfredatlarında Türkiye’deki başka hiçbir dini grup yokmuş gibi, sadece Sünni Müslümanlığın öğretilmesinden AİHM’in dini özgürlüklere ilişkin kararlarının -mesela isteyen öğrencilerin din derslerinden muaf tutulması gibi- uygulanmamasına kadar pek çok sert eleştiri var.
Ancak raporun en ilginç kısmı Ayasofya konusunda;
Meğer AKP hükümeti Amerikalılara “Ayasofya ibadete açılmayacak” sözü vermiş.
Malum; halen müze olarak kullanılan Ayasofya’da 1991’den bu yana ibadete açılmış durumda küçük bir mescit var.
Ancak Ayasofya’nın bütününün ibadete açılması konusunda bir tartışma da sürüyor. Hatta bazı AKP’li milletvekilleri bile Ayasofya’nın ibadete açılması için çağrı yapıyor.
ABD raporunda, dini özgürlükleri incelemek için Ekim 2017’de Türkiye’ye giden Amerikan heyetinin, AKP hükümetine Ayasofya konusunu da sorduğu bilgisi yer alıyor.
Ve rapora göre, bakın AKP Ayasofya konusunda ABD’ye ne demiş;
“Ayasofya’nın mevcut hukuki durumunu değiştirmeye niyetimiz yok.”

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/zeynep-gurcanli/sira-iranda-mi-2391457/

#####

Kâğıt işlerim var, evraklar, rakamlar, karmakarışık işler

Bitsin… KIMSE yanlış anlamasın, bu çeyrek sapıttı mi diye kendine sormasın. Beni bilen bilir!
Kadın vücudunu anlatacağım sizlere, terziliği…
Kara Mediha’mı, ANLAYAN ANLAYACAK, GEREKEN DERSI ÇIKARACAK. En azından öyle olacağını umuyorum. Biter bitmez, sürebilir biraz çünkü önümde koca bir dağ var, kocaman!
Evet…
Kadın vücudunun siyaset ile ne ilgisi olabilir diye sorabilirsiniz kendinize, VAR kardeşim VAR!

Belki

Yanlış anlıyorsunuzdur beni, belki?
Neyi vaat ediyor İnce?
Her öğrenciye bayramlarda 500 TL(!)
Veya…
Ne diyor O kadın?
Öyle bir kavga ederim ki (…)

İnce ile başladık, İnce ile devam edelim…
Eşitlik ilkesi, kanun önünde zaten. Eğitimde…
Fırsat eşitliği(!)
Devlet olmanın gereği…
İhtiyacı olan öğrenciye yardım, burs vermek, elini uzatmak…
Ulannn, bu zaten senin görevin!

Bana bak İnce misin, kalın mi…
Desene evlatlara…
Çocuklar yeteneğiniz, ilginiz, isteğiniz ve tabii bugüne kadar göstermiş olduğunuz gayretler (notlar) esas alınacak ve O dalda eğitileceksiniz!

Yine O kadın…
Bana bak…
Mahalle karılarından bıktı bu millet, kavga istemiyor, gürültü, patırtı…
Yıllardan beri herkes tiksindi, bıktı…
Git emsallerin arasına kenar mahalle şırfıntısı, sen kim bırak kadını, insan olmak kim?

Yok ya…
Piyasa çakmalarla dolu…
Sadece politikacı, sadece birer basit siyasetçi…
Vatan, millet, devlet, bayrak ve gelecek diyen yok gibi!

Nasıl ki açık, açık mezhep denileni TERK ettim, kabul etmiyorum aynen öyle açık açık ilan ediyorum

Sapına kadar Türk’üm, atalarım Türk…
Alman pasaportum var, anlatmışımdır nedenlerini, yüzde yüz çifte vatandaştım, çifte…
Hakkim olanı gasp ettiler…
Kendim için iyi kötü medeni bir insan diyorum, diyebiliyorum…
Oldum olası Cumhuriyet Halk Partiliyim…
Y-CHP adayı Sayın İnce “ideolojik” olarak bana en yakın olanlardan biri olsa bile…
Neden bilmiyorum…
Yüreğim diyor inan, güven…
Belki yanılıyorum AMA şansı olmasa bile ben bu çocuğa güvenmişim, samimiyetine inanmışım…
Oyum aslında…
Demirtaş’a!

Her bir adayı inceliyorum…
Yokkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk…
Muhtemelen sizlerin yaptığı gibi değil, evvelsi ve şimdiki söylemlerini karşılaştırıyorum…
Tavırlarını, neyi savunduklarını, dün…
Ve bugün…
Meral denilen, adından anlaşılacağı gibi bir kadında bunlar içeresinde.…
SP lideri…
Ağzı iyi ve güzel laf yapıyor, ya gerisi, zihniyeti?
Perinçek…
Milliyetçiliğine kayıtsız şartsız inanırım ama savları…
Bana olabildiğince uzak. Haliyle sosyal adalet…
Gayet tabii işçi kardeşler, emeğe saygı ama gerisi bana göre değil artık çünkü yaşımı başımı aldım…
Biliyorum, evet EMINIM…
İnsan doğasına aykırı. Karl Marx bile “Ben komünist değilim!” diyebildikten sonra!?

Uzun lafın kısası…
Samimiyet, ciddiyet, niyet…
Dünden bugüne…
Nasıl dı?
Yaptığı, yapacaklarının teminatı!!!

Allaha çok şükür, yok evlat işine el atamadım. Herif kiminle konuştuğunu bilmiyor

Çarşamba günü öğrenebilecekmiş…
Üç ay daha kullanmasın, yeter ki ders alsın, her şeyde vardır bir hayır. Diğeri, çok ama çok önemli. …
Psikoloğun ismini bilmiyor…
Bu psikologlar yok mu, çokbilmişler…
İnsanı…
Çekmecelere sığacak varlık sanıyorlar. Sığdırsınlar beni herhangi bir çekmeceye de göreyim…
En beklenmedik anda, kendilerinden en EMIN oldukları anda insani şaşırtmasını çok iyi bilirim.

Ömrüm geçmiş malum sofralarda…
Doruğu da görmüşüm, yerin yedi kat dibini de…
Görüştüm bir hatunla, okul, staj de…
Tayyipistan vakti, çok kötü oldu, altıncı ayın on ikisi…
Bak, dikkat et bunu yapmaz her insan, her hatun. Yeter ki efendice derdini anlatabil…
Demin cevabini yolladım. Dedi madem staj daha evvelsi gerekli ki YOK…
Sadece O gün. Acelen var, hayat – memamt meselesi…
O zaman yollayayım sana bir mail, staja katılacağına dair KESIN taahhüdünü ver…
Ben gerekli yere yazarım bir email, durumu izah ederim…
Sende kurtulursun!

Evet, Allah razı olsun kadından…
Çünkü gerçekten çok önemliydi, üzerimden çok büyük bir yük aldı…
Demek ki neymiş?
İnsan ile insan gibi konuşmasını, derdini anlatmasını bilecekmişsin…
O psikoloğunda vardır elbette bir üstü…
Eğer evladın anlattıkları doğruysa ki yok şüphem…
O insan tamamen keyfi davrandı, kanunda yoktur yeri!

Dur bakalım ne olacak, elbette kokusu çıkacak!

Wer ist denn dieser arme Mensch?

Böyle soruyor kadın olan doktor…
Benim dedim…
Diğer doktor soruyor, “bunun Morfin ile eşdeğerde olduğunu bilirsiniz değil mi? Bu ne ya?”
Kandaki yağ oranını düşürmek için kullandığım ilacı gösteriyor…
Dedim, kanımdaki yağ için…
İkisi birden tek tek ilaçlarımı incelediler.

Soruyor yine erkek olan doktor…
Ne oldu? Dedim ameliyat oldum. Ne zaman? 2012…
“O gün bugündür sizi uyuşturucudan kurtaramadılar mı?”
İçimden oturaklı bir küfür ettim, dedim beni en son Münih’e yolladılar ilaçlarımı düzenlemek için, kalan bunlar!
Kadın yine bana döndü, kaç tane kullanıyorsun bundan?
Dedim iki, bazen üç tane…
Yüz ifadesini bir görmeliydiniz. Bir bilse yetmeyip ayriyeten ağrı kesici kullandığımı.

Boşuna sormuyorlar raporlarımı okuyanlar…
“Sen neden ölmedin?”
Sadece kullandığım ilaçları görüp bu kadar tiyatro yaptıklarına göre!

Doktorum izinde, ilaçlarıma dikkat etmedim. Hepsi birden bitti, birkaç günlük ilaçlarım var.

NOT: Her ilacın en küçük paketini yazmış, beş – on günlük ilaç benim için…
Eczane telefon etti, dedi her zamanki boyları ısmarlıyorum. Sadece uyuşturucu için ayriyeten gidip reçete alman gerekecek. Biliyor, yetmeyecek. Devam etti sözlerine, doktorun geldiği zaman reçete getirirsin. Tamam dedim.