Parasızlıktan dolayı hiç aç kaldınız mi?
Gerçekten aç, kızıl aç?
Paris…
Sevginin ve sevgililerin, aşıkların kenti…
Öyle söylerler, gerçekten güzel bir kent…
Bir büyük şehir(!)
Cebimde kuruş kalmadığını bilirim…
Kuruş…
Ve yine b.k gibi para, deste deste…
Gün geldi cepte beş altı “lira” yani Euro, sigara mı alsam gül mü?
Aç kaldığımda oldu hayata, çok şükür tıka basa yediğimde…
Çocuğun, rahmetlinin kıçına bez çaldığım, meyveyi çok severdi özellikle portakal, mandalina…
Yoktu paramız, mandalina – portakal çaldığımı bilirim…
Kimden?
Annemlerden, alışverişe giderdim onlar için, bir – iki kalk gidelim yapardım…
Ona göre hırsızlık değil, gel birde bana sor!
Çobanın…
Kadın bir çoban, gözlerinden yaş akıyor anlatırken…
“Devlet ödeneği geciktirdi, bir kuzu kestim, çocuklar evde aç, evde ne ekmek vardı ne patates”
İnsanlar hem biyolojik, doğal ortam ve besin maddesi isterler…
Hem yolda sürü görünce sinir krizi geçirirler…
Zaman…
O kadar az ve dar ki. Çocuklar hayvanları televizyonlardan biliyorlar.
Kentsel yaşam…
Robotik bir hayat…
Stres…
Paris’te çobanlar birleşti…
Bir proje…
Şehir ortasında doğal yaşam, koyun – kuzu Paris sokaklarında, parklarda otluyorlar…
Görmeliydiniz çocukların yüzlerini, kuzuları sevmelerini…
Yetişkinlerde mutlu!
Gözünün önüne getir İstanbul betonunu…
Yeşil namına, doğa namına bir şey kalmadı, her yer beton, soğuk…
Rant, para…
Diğer kentlerimizin de İstanbul’dan farkı yok…
Doymadı o.ospu çocuklarının gözü…
Doymadı…
Hesler – mesler, dilden Allah düşmez ama Allah’ın yarattığına damla ne saygı ne sevgi var…
Doymadı o.ospu çocuklarının gözü…
Atanın toprağına bile göz diktiler!