Ben, çok kötü bir insan olmalıyım

Çok şükür Allah’ıma…
Tahmin ettiğim düşündüm gibi değilmiş…
Ne yapayım?
Karşıma hep „o biçim“ insanlar çıktı, çıkıyor. Kötü fikirli olmak hoş bir şey değil!

Anlatırım bir ara, tahmin ettiğim değildi AMA Türk milletinin iyi niyetliliği. Yine tapu, yine para, belki bir kez daha art niyet. Ne bileyim ben, babanın oğlu olsa güvenme ki ben güvenmeye MECBURUM!
Neyse, önce Goethe meselesi…
Goethe Enstitüsü uluslararası itibara sahip bir kuruluş. YANLIZZZ…
Yine bilinen bir gerçektir ki…
Bu gibi kurum ve kuruluşların ait oldukları devletleri mesela kültürel olarak temsil görev ve yetkisi olduğu gibi, hafif, dikkatlice tanımlamış olayım, yine bu devletlerin menfaatleri doğrultusunda hareket etmeleri olağan karşılanmalı.
Bilmem anlatabildim mi?

Devam edecek…

Kıyas kabul etmez(!) Eder, kardeşim eder

Sözde…
Yıllar sonra, uzun seneler sonra izin yapacaktım. HİÇ BİR İŞİM YOKTU

Sözde!

Dur anne, bismillah de…
Resmi bir evrak gelmiş…
Altında ne yatıyor göreceğiz…
Tahmin ettiğimse, yazıdan anladığım kadarı ile…
Bu sefer açık açık yazabilirim ki anlayın ülkede neler donduğunu. Cigoli benzeri olabilir…
Ülkede, ne can ne mal güvenliği kalmadı!!!

Dağlar

Bizim buralarda dağ diyorlar…
Tıpkı orman dedikleri gibi…
Bana göre tepecikler, çalı – çırpı.

Yüzyılın soygunu, talanıdır.

Yazamıyorum daha açık, yoksa…
Bir bilseniz. Yazarım, yazıyorum..
Sorumluluğunu alabildiklerim, belgeleyebileceklerimi. Yazarım kimi özelimi, dedim ya bana ait olan. Sorumluluğu üstlenebileceğimi. Benden olsalar bile, ben değiller. Aileden.

Menfaatleri!

Millet…
Farkında mı? Bilmiyorum…
Yöntemler hep aynı.

Başta Agaoğlu olmak üzere…
„Dağlar“ kapış kapış…
Hele…
Güzergah üzerinde yerleşim yerleri üzerinde yapılan VURGUN akıl durduracak şekilde.

Yatıp kalkıp şükür etmek lazım Tayyipistanda yaşamak zorunda değiliz diye

Bak ya

Kızım silsene o fotoğrafımı, sen ne inatçı keçisin…
O…
Çoktan öldü!

Ne mutlu böyle insanlara ne mutlu böyle bir topluma

Frankfurt kitap fuarı bağlamında açıklamışlardı…
Her Alman, tekrar her Alman günde 22 dakikasını okumakla geçiriyormuş.

Ne güzel, hele gençler arasında kitap okumak gittikçe yaygınlaşıyormuş.
Veee…
Benim kafadan bu gençler, sevmiyorlarmış tabletten, cepten, bilgisayardan okumayı, ille ellerinde bir şey olacak, duyacaklar kâğıt hamuru kokusunu. Her gittiğimde en azından yârim bavul dolusu, en azından AMA mide gibi, gözlerde gitti!

Mezarcıdan geliyorum…
Gâvur deme, tek kelimeyle INSAN…
İlk defa karşılaşmışım onunla, vakit ayırdı, dinledi beni. ANLADI benim için ne demek, konunun ne kadar önemli olduğunu. Sabahtan telefonlaşmıştık, adam…
“Işını gücünü bırakmış beni düşünmüş”, ya dedi:
“Sıvıyı nasıl götüreceksin, yasak değil mi?”
El bagajında yasak, bavulda değil. Bana tembih etti…
Fotoğraflarını çek gel yanıma, belki başka bir şekilde yardımcı olabilirim. Söyle…
İnsan evladı değil de nedir bu insan?

Bir lokma ilgi…
Karşındakine biraz empati…
Gayet insani olan şeyler ARTIK aranır oldu.

Ölümü yaşamamış olan, görmemiş olan bilmez ölümün soğuk yüzünü…
İçinde alev alev yanan hasreti…
Ne ölüm ile ne ağır hastalık ile öç alınır, dalga geçilir…
Ne gerçekten seven, hasret ile özlem ile yanan bir yürekle.

Kendine…
Çevrene biraz ilgi, biraz hoşgörüyle yaklaş…
Değiştir kendini, kendinle birlikte çevreni.

Victor Hugo’nun Sefilleri…
DIKKAT
PDF ve scripting, tehlikeli…
Zararlı kodlar taşınıyor bu yolla bilgisayardan bilgisayara…
Windows kullanıcıları bir ikazla karşılaşabilir, indirdim, tarattım…
Temiz(!)

oku

Hadi bana cüüüşşş…
Duymazsanız artık benden bir şey, sevabına beni sigarasız, kahvesiz bırakmayın olmaz mi!

Sinop olmaz, artık müze AMA

Asker dipçiğini bilirim…
Hala öyle mi bilemeyeceğim, eski polislerin Texas vari hareketlerini, küstahlıklarını…
Gördüm alman hapishanelerini, yine bilirim Bayrampaşa’yı…
Bire bir yaşadım ülkücülerin kahpeliklerini, sözde erkeliklerine şahit oldum…
Silivri’yi bilirim, mahpushanesini bilmem…
Allah…
Her kulunun alına yazar, karalar bir şeyler…
Kader, kısmet dediğimiz.

Sadece SANA dedim kalbimin kraliçesi, sadece sen bir kraliçe olarak taht kurdun…
Kazıdın yüreğime, silinmeyecek şekilde adını…
Sadece sen son göz ağrım, kalbimin biricik kraliçesi.

Sevdiklerim arasındadır…
Aldırmayacak gönül…
Hayat dediğin devam ediyor…
Kin, nefret, alevi, gücü…
Gün gelir solar gider gülüm, baki olan Allah, baki olan…
Baki kalan gönül yarası…
Baki kalan kadın – erkek arasında yaşanabilecek sevgilerin en yoğunu olan aşk…
Gerçeği ise…
Hiç bitmez, tükenmez!

Papatyam, biliyorum, anladım ne istediğini…

Var…
Daha neler var, İnternetin güzellikleri…
O kadar yoğunum ki, O kadar YORGUN…
Doktordan geliyorum, uyuşturucu almaya gittim. Ne olur ne olmaz…
Yanımda bulunsun…
Sordum ada çayı ister misin? Çok seviyor ada çayını…
Cevap vermeden dedi…
“Sağ salim dönmeni istiyorum”
Duraksadı…
“Kendine iyi bak. Evet, getirirsen sevinirim”

İnan bebeğim, iyi değilim…
Biliyorsun değil mi? SOMUT gerçeği, Özler…
Sanki…
Bilerek, sanki bilmişçesine…
Özler…
Gidiyorum papatyam, güzel gülüm…
Ben yolcuyum!

Günlerdir süren Ecevit polemiği

Sormak isterim size…
Dinimizin neresinde, Kur’an-ı Kerimin hangi ayetinde…
Örf ve adetlerimizin, terbiyemizin…
Türk terbiyesinin neresinde yazar ölmüşün ardından kötü konuşmak?

Alegori…
Yunancadan gelen bir kelime ve değişik, farklı anlamında kullanılmakta. Ben…
Alegorileri çok kullanırım, aslında kullanılmaması lazım.

Orospu çocuğu veya pezevengin evladı dediğimde…
Soyut bir kavram, dolaylı bir ifadedir…
Çokça anlatmışımdır hangi anlamda Erdoğan ve zihniyetine karşı bu ifadeleri kullandığımı…
VE YINE…
Hatırlı okuyucularım bilirler beni…
ADI kelimesini çok nadiren kullanırım çünkü bu kelime benim için küfürlerin en ağırlarından biridir…
ADI INSAN…
Bir üstü, zirvesi niteliğinde…
Doruk noktası, ADI YARATIK…
Bu ve bunun zihniyetindekiler, nasıl birer ADI YARATIKLARDIR ki…
Yandaş ve yoldaşı bunlara hala alkış tutabilmekte, acaba…
Aynadaki aksi oldukları için mi?

O halde…
Günü geldiğinde, salt tepedekileri değil…
Bunlardan da hesap sormalı, yaptıklarının cezasını çekmelidirler.

Yakışmaz…
Yakışmaz Türk milletine ölmüşün ardından iyiliğinden başka söz etmek…
Allah…
Varsa kötülüğü, yanlışı, zaten cezasını verecek!

Wissen ist Macht! Nichts zu Wissen macht auch nicht!???

Bir Alman özdeyişidir…
Hayatımda yaptığım yanlışları, hataları art arda sıralasan…
Buradan aya köprü olur…
Kimisinin bedeli ise o kadar ağır oldu ki bu yükün altında ezildim…
Hala eziliyorum!

Ölüm her şeyin bitmesi mi, yoksa yeni bir başlangıç…
Veya…
Eskinin başka bir boyutta, âlemde devamı, yaptıklarının, işlediği günahların, sevapların faturalandığı yer mi bilmiyorum. Bildiğim…
Ne bedenen ne ruhen ben bu yükün altından kalkamıyorum. Dün kardeş geldi…
Çok evvelsi evlat…
Hala karşılarında eski Önder var sanıyorlar, görmüyor, anlamıyorlar ki ben artık yokum…
Ben bitmişim!

Bir kahvem vardı…
Türk kahvesi, günde, ama en azından sabahları duble olmak üzere 2, bildiğimiz fincan değil, ecnebi kahve fincanı, gün içeresinde en azından on, on beş tane daha…
İçemiyorum…
Midem, günlerden beri ya papatya veya nane çayı, bir fincan kahveyi dahi mide kaldırmıyor artık.

Özüne sadık kalmak şartı ile…
Friedrich Nietzsche deyimi ile; kaybettikten sonra insan anlar neyi kaybettiğini, kaybettiğinin değerini(!)

Demişimdir benim için değerli olana…
Zamanında…
Friedrich Nietzsche, deli pezevengin teki. Bencilliğin babası…
Deli olmasına rağmen, ki resmen deli, Onu okumaktan öte, sözlerini yüreğinde his etmeli…
Ancak bir deli, delinin dediğini anlar ve yüreğinde his eder. Papağan olma…
Beğensen bile sözlerini, düşüncelerini…
Onu yüreğinde his edemedikten sonra, içinde, ruhunda canlandırıp yaşatamadıktan sonra…
Anlamadıktan sonra…
Hiçbir kadri, kıymeti yok bu sözlerin.

Söz mü, laf mı bilemedim…
İşsizlik sayıları açıklandı yine, resmi…
Tayyip istatistikleri, buna göre ki duyda inanma “genç işsizliği” dışında, ülkede…
Durum vaziyet normal, asayiş berkemal, idare eder yani…
Kendi dışında herkeste yanlış gören, tek doğru olan, mutlak gerçek kendisi…
Hazırlanıyor zibidi…
Yandan fırlama, p.zevengin teki, önündeki seçimlere, metal yorgunluğu, pazarlamadan sorumlu…
Vatan ve millet haini…
Ama ne hazırlık, bu sabah izledim bir belgesel, Hitler Almanya’sı…
Alkışlar eşliğinde batıyor devletler, hayaller, milletler…
İnandıkları için, güvendikleri için bu alkışlar…
Bilgi…
Sağduyu, hoşgörü, gerçekleri görebilmenin önemi ve ille gerekliliği. Dedim ya hatalarım, yanlışlarım. Canlıma verdiğim değerin aynısını ölmüşlerime de gösteririm. Elden geçirdim mezarlığı…
Haliyle senede ancak bayram, seyran gidebiliyorum yanlarına, mezarlar çok kötü kirleniyor, neler denemedim, adam tutum, olmadı. Üzerlerine bastılar, öldürecektim neredeyse, İnsan…
İle kendi yapmalı. Mezarcı değil mi?
Sözde bilir kişi, verdi bir “ilaç”. Temizledim, mis gibi…
Ertesi gün, anneciğim bu ne??????????
İzler kaldı, delireceğim, kafayı oynatmama ramak kaldı. Gittim, ağabey söyle böyle…
Elimi kana bulayacağım, kaçtım oradan, bir daha da gitmedim.

Dün burada gittim mezarcıya, Alman…
Bana vereceği ilacın maddi değeri, 17 Euro. Dikkat…
Allah razı olsun adamdan, yeminle, bir – iki saat oturdu dinledi beni, numune taşı inceledi, düşündü…
Elinde yokmuş, sipariş verdi, bugün alacağım…
Alt tarafı 17 Euro, AMA insan ve öyle sanıyorum ki bilirkişi(!)

Demek istediğim…
Arkadaş, otur düşün…
Güvendiğin dağlara bile…
Kar yağabilir!

Sen sen ol ne insanlığını yitir ne Allah’ın sana verdiği aklı kullanmaktan çekinme…
Ne geliyorsa başa, bilgisizliğimizden, cehaletten geliyor. Bilgi…
Gerçekten gerekli!